28 Haziran 2012 Perşembe

Çirkinliğin Gözü Dönmüş Aktörleri

İstanbul'a son 50-60 yıldır neler yapıldığını, ne hale getirildiğini gördükçe ve dahası, yeni çirkinlik abidesi projelerden söz edildikçe içimde derin acılar duyuyorum.
Rant, tıpkı para, faiz, değer, fiyat gibi ekonominin unsurlarından biridir. Rantiyecilik derken, toprak üzerinden elde edilen ve bir tür kâr olan rant olgusunu değil, toprak üzerinden, ilgili resmi kurumların müdahaleleriyle elde edilen haksız kazancı kastediyorum.
İnşaat sektörü ise, binlerle ifade edilen çok çeşitli üretim kalemlerini içinde barındıran geniş bir iktisadi faaliyet alanını içermektedir. İnşaat sektörünü karlı kılan etmenlerin başında şehir imarcılığındaki ve devlet ihale şartlarındaki "ayarlamalar" gelir.

İnşaat ekonominin motoru olarak görülüyor

Özellikle büyük kentlerdeki arsalar üzerinde yapılan imar düzenlemeleri, bir anda o arsanın fiyatını 10-15 misli artırmaktadır. Veya mevcut imara göre yapılmayıp da, imar plan tadilatları yoluyla kaçak sayılan bölümlerin/katların yasal hale getirilmesi, bir anda inşaat sahiplerine, inşaatın büyüklüğüne göre milyon dolarlar kazandırmaktadır.
Sektörü karlı kılan ikinci etmen ise, sektörün kalifiye işgücü kullanma gereksinimi olmamasıdır. İnşaat emekçileri çok zor koşullarda yoğun emek harcayarak düşük ücret almaktadırlar.
Avrupa Birliği (AB), Türkiye'ye defalarca "İhale Yasasını, AB müktesebatına uyarla" demesine rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti döneminde İhale Yasası, 18 defa değiştirildi. Bunun anlamı, iktidar tarafından inşaat sektörünü ekonominin motoru olarak ayarlama çabasıdır. Çünkü bu sektör, iktidarın müdahalesine en açık sektör olup son derece yüksek karların döndüğü bir alandır. İktidar istediğine ihale vermekte, keyfince imar planları yapmakta, dahası Toplu Konut İdaresi'ne (TOKİ) özel yasa çıkarmaktadır.

Hiçbir sektörün karı, inşaat sektörünün karına yetişemez!

Yukarıda dediğim gibi bu karı, merkezde veya yereldeki siyasal iktidarın yasalara uyarlanan keyfiliği belirlemektedir!
Kentsel Dönüşüm Yasası, miadını doldurmuş binaların tehlike olmaktan çıkarılması ve deprem gerçeğine karşı tedbirler geliştirilmesi gerekçeleriyle çıkarılmış olsa da, aynı gerekçeler, bu vesileyle bazı uygulamaların kılıfı olarak kullanılmaktadır. Bunun uygulamadaki yıkıcı ve acı örneğini Sulukule'de gördük. Önümüzde mahkemenin iptal kararına rağmen Balat, Fener semtleri ve emsal kararın olmadığı Tarlabaşı semtleri var.
Bu semtlerin başta gelen özelliği, şehrin merkezinde yer almalarıdır. Kentsel Dönüşüm Projesi'nin bir yanında imar ve inşaat sürecinde oluşacak haksız rant kazançları olduğu gibi, bir yanında da, dönüştürülecek merkezi bölgedeki "yerlileri" kent merkezi dışına sürerek, orada yapılacak binaları daha çok kendi zengin çevrelerine satmaktır.

AKP'lilerin yeni projeleri!

Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul için yeni projeler açıklıyorlar.
Bunların bir kısmına kısaca bakalım:
Şehremini Kadir Topbaş açıkladı: Yenikapı'da denizi doldurarak İstanbul'a 1 milyon kişilik mitinglerin de yapılabileceği 715 bin metrekarelik bir meydan yapılacakmış!
Şehir için öteden beri meydan planlaması yapılmasın, hatta şehrin Bizans'tan kalma meydanları bile geliştirilmesin, şehirde meydan yapılacak yer bırakılmasın; şimdi kalk bugün denizi doldurarak meydan yapacağım de! Böyle bir projenin neler getirip götüreceği, kente ne katacağı şehircilik uzmanlığı ve yetkin mimarlık isteyen hesaplamalar gerektirir.
Bunları ben bilemem. Ancak böyle bir projenin altında yatan asıl etmenin, inşaat sanayi eksenli bir şehircilik ve finans faaliyeti olduğunu düşünüyorum. Çünkü burada büyük karlar var. Dönüp bakın, ortalık betondan müteşekkil ruhsuz binalardan geçilmiyor.
Daha dün "Taksim Yayalaştırma Projesi" adı altında, yayaların ve kent meydanı mimarisinin aleyhinde bir projeyi bize dayattılar. Üstelik Gezi Parkı'na, orada eskiden bulunan "Taksim Kışlası"nı yeniden yapacakları, bizzat Başbakan tarafından açıklandı. Böyle bir yapının ne tarihsel ne de mimari açıdan bir değer ve estetik taşımayacağı çok açıkken, neden böyle bir yapıda ısrar ediliyor? Sorunun cevabı basit: Oraya alışveriş merkezi (AVM) yapmak istiyorlar. Bunu da açıkça ifade edemedikleri için, AVM'yi Taksim Kışlası adı altında kentin bağrına sokacaklar.
Bu rantiyeci anlayışın birçok uygulamasından biri de, İstiklal Caddesi'ndeki Demirören AVM'dir!
Bir ara şehrin emanetçisi Topbaş, Marmara'da Sivriada'ya 110 metre yüksekliğinde Semazen heykeli yapılacağını açıklamıştı. İstanbul'a simge olacak diye pazarlanan semazen heykelinin anlam dünyasıyla İstanbul'un kent karakteristiğinin ne ilgisi var? Bir de heykelin etrafına cami, kilise, havra yapılacakmış! Güya Mevlana'nın bütünleştiriciliğine mekânsal kanıt sunuyorlar! Ancak bu anlayışı siyasetlerinde uygulamıyorlar!

Cami olunca akan sular durulacak mı?

Türkiye'nin ağır ve acil sorunları tüm yakıcılığıyla artarak devam ederken Başbakan Erdoğan, Çamlıca tepesinde 15 dönümlük alana cami yapılacağını açıkladı. Monarşiyi hatırlatan uygulamalar giderek artıyor: Başbakan ne diyorsa, gerisi aynısını söylüyor; memleket tamam efendimci üretmekte çok bereketli.
Konu cami olunca akan sular durulacak öyle mi?
Bu denli büyük bir mabet yapmanın nedeni, günahlarınızı ancak böyle büyük bir mabedin altında saklayabileceğiniz için mi?
Bir kentin siluetini bozacak, yeşil alanı talan edecek, şehrin tepe noktasından şehre beton bir kütle yükü binecek yapı cami olunca, bir kent ona kurban mı olacak?
Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının kentlilik kültürü, aklı, duygusu, tarihe saygısı işte bu kadar! (HŞ/EKN)

Polisten çifte skandal

Koruma kararına rağmen öldürülen Ferdane Çöl'ün avukatı, ""Defalarca gittiği karakolda polisler "Her gün geliyorsun. Ölsen de kurtulsak" dedi. Ölüme sebebiyetten haklarında dava açacağız" dedi
Gazeteport
İSTANBUL - İzmir'de koruma kararı verildiği halde, boşanmak üzere olduğu kocası tarafından öldürülen Ferdane Çöl cinayetinde şok bir iddia ortaya atıldı. Çöl'ün mahkeme kararına rağmen korunmadığı, ölüm tehditleri aldığı için her gün karakola gittiği halde ciddiye alınmadığı ve hatta bazı polislerin karakolda "Artık öl de kurtulalım" dediği ileri sürüldü. Kurbanın avukatı; önümüzdeki günlerde savcılar, emniyet yöneticileri ve polisler hakkında görevi ihmal nedeniyle ölüme sebebiyet vermek suçundan dava açmaya hazırlanıyor.

Sabah gazetesinin haberine göre, İzmir'de, 13 Ekim 2011'de, boşanma davası açtığı kocası tarafından öldürülen Ferdana Çöl'ün avukatlarından Gökçesu Özgül; Çöl'ün kızkardeşi Birdane Çağan'ın önümüzdeki duruşmada tanıklık edeceği olayı, "Işıkkent Polis Merkezi Amirliği'nde görevli Başpolis Memuru Ali İnce, sürekli tehdit, hakaret ve şiddete maruz kaldığı için karakola gelen Ferdane Çöl'e 'Sürekli geliyorsun, artık ölsen de kurtulsak' şeklinde ifadelerde bulunmuş" şeklinde anlattı.

Ferdane Çöl'ün, devlet koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği için öldürüldüğünü savunan Özgül; "Önleme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle ölüm sebebiyet vermek, kasten öldürmenin/ yaralamanın ihmali davranışla gerçekleşmesi, görevi ihmal ve kötüye kullanmak, delilleri karartmak suçlarından yargılanmalarını talep edeceğiz" dedi.

Tam yargı davası açacaklarını belirten Avukat Özgül; Ferdane Çöl davasının Nahide Opuz gibi emsal teşkil edecek bir davaya dönüşeceğini belirtti. Gökçesu Özgül davayla ilgili de şu iddialarda bulundu:

"Ferdane Çöl'ün, kocası Sedat Çöl hakkında yaptığı şikâyet sonucunda Cumhuriyet Savcısı Zeki Türer tarafından 13 Mayıs 2010'da hazırlanan iddianamede, Sedat Çöl'ün hapis cezası alması talep edilmiştir. Ancak, isimleri adliye evraklarından tespit edilebilecek olan mahkeme başkanı ile üyeleri, Sedat Çöl hakkında herhangi bir tutuklama kararı vermedikleri için şiddet ve tehditlerin artarak devam etmesine sebebiyet verdiler."

Ferdane Çöl'ün 23 Ağustos 2011'deki başvurusu üzerine, İzmir 7. Aile Mahkemesi'nin Sedat Çöl hakkında eşi ve diğer aile bireylerine karşı 3 ay süreyle tedbir kararı aldığını anlatan Avukat Özgül, Çöl'ün öldürüldüğünde mahkeme kararıyla koruma altında olduğunu vurgulayarak, "Ancak tebliğde bulunulan polis memurları, Ferdane Çöl hakkındaki koruma kararını uygulamadılar" iddiasında bulundu.

Avukatı, Ferdane Çöl'ün koruma tedbiri kararı verilen 23 Ağustos 2011 ile öldürüldüğü 13 Ekim 2011 arasında İzmir Işıkkent Polis Merkezi Amirliği'ne onlarca kez "tehdit, hakaret ve darp" nedenleri ile şikâyette bulunduğunu, ancak polislerin bu şikâyetleri dikkate almadıklarını, savcıların da tedbir kararı olduğu halde görevlerini yapmayarak ölüme sebebiyet verdiklerini de iddia etti. Avukat Gökçesu Özgül sözlerini şöyle sürdürdü: "15 Eylül 2011'de Ferdane Çöl, kocasının kardeşi Muhammed Çöl tarafından ölümle tehdit edildiği ve hakarete uğradığı için Işıkkent Polis Merkezi Amirliği'ne şikâyette bulundu. İfadesi polis memurları İsmail Bıçakçı, Recep Demir tarafından alındı. Ancak suçlama tanık ifadesi ile de kanıtlanmış olduğu halde, yapılan şikâyetle ilgili savcılık kovuşturması yapılmadı. Hatta Ferdane Çöl'ün kızkardeşi Birdane Çağan'ın tanıklık ettiği olayda Başpolis Memuru Ali İnce 'Sürekli geliyorsun, artık ölsen de kurtulsak' deme cüretinde dahi bulundu."

POLİS YANIT VERMEDİ

İddialar hakkında cevap hakkı için telefonla ulaştığımız Işıkkent Polis Merkezi yetkilileri ise suçlamaların odağındaki polis memuru Ali İnce'nin yıllık izinde olduğunu belirterek, sorularımızı yanıtsız bıraktı. Görüştüğümüz polis memuru, söz konusu dönemde görev yapan amirin de şark göreviyle tayininin çıktığını söyledi.

İstanbul'da tsunami olasılığı var!

Kandilli Rasathanesi Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik, “İstanbul’da tsunami olasılığı var ancak Japonya kadar değil” dedi.

Kuzey Anadolu Fayı'nın Marmara Denizi içerisindeki kollarının depremselliğinin belirlenmesine yönelik hazırlanan ''Marmara Bölgesinde Deprem ve Tsunami Zararlarının Azaltılması veTürkiye'de Afet Eğitimi Projesi'', Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi’nde tanıtıldı.
 
 Tanıtım toplantısında konuşan Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Erdik, 5 yılık olan projenin 2 ana kurumunun Japonya Deniz ve Kara BilimleriTeknoloji Kurumu ile Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü olduğunu söyledi.
 
 Erdik, projede Türkiye ve Japonya'dan çok sayıda araştırma biriminin yer aldığını ifade ederek, “Proje kapsamında Marmara Bölgesi'nde yoğun deniz dibi gözlemleri yapılacak. Deprem kuvveti hareketi ile ilgili tahminler ve çalışmalar yapılacak. Yapıların deprem davranışları ayrıntılı olarak incelenecek. Deprem ve tsunami öngörüleri ve erken uyarı sistemleri geliştirilecek. İstanbul'u etkilemiş olan tarihi büyük depremler ayrıntılı olarak incelenecek. Bilgilendirme kampanyası kapsamında deprem bilgi ve eğitim unsurlarına yer verilecektir” diye konuştu.
Projenin tanıtımının ardından soruları yanıtlayan Erdik, bir basın mensubunun, “İstanbul'da tsunami riski var mı?'' sorusu üzerine, İstanbul'da tsunami olasılığının mümkün olduğunu belirterek, “Ama Japonya'da olduğu gibi fay hattında meydana gelen gibi değil, deniz dibinde meydana gelecek olan heyelanlar var. Marmara'da derinliği bir kilometreye yakın ve 30 dereceye yakın eğimler vardır ve geçmişte deniz dibinde büyük toprak kaymaları, heyelanlar görülmüştür. Bunların bir depremden sonra olması mümkün ve bunların tsunami yaratması mümkün. Ama hiç bir zaman Japonya'da gördüğümüz boyutta tsunami olmaz” diye konuştu.
milliyet

27 Haziran 2012 Çarşamba

Sulukule'de proje iptal kura tamam

Sulukule projesi 'iptal edilse' de evlerin sahipleri kurayla belirlendi. 575 konut ve 56 ticaret biriminin kura çekimi gergin geçti.

İSTANBUL - Mahkeme tarafından iptal edilen Sulukule projesinde evlerin sahipleri dün İstanbul Valisi Avni Mutlu ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in de katıldığı bir törenle yapıldı. Demir konuşmasına başlarken kurayı ‘aylar öncesinden gazetelere ilan vererek duyurduklarını’ ve bunun mahkeme kararına karşı yapılmış bir hareket olmadığını söyledi. Demir, kuranın evlerin teslimi anlamına gelmediğini ve yalnızca kimin hangi evde oturacağını belirleyeceğini belirtti. 
Ardından genişlikleri 70-152 metrekare arasında değişen 575 konut ve 56 ticaret birimi için kura çekimi yapıldı. Hak sahipleri, gergindi. Bir hak sahibi, proje öncesinde imzalanan sözleşmede 120 metrekare talep etmesine rağmen kurada kendisine 80 metrekare çıktığını belirterek tepki gösterdi: “Evlerimizi bizden istedikleri fiyata, istedikleri koşullarda alıp kendi kârlarını gözettiler. Bizi 6 senedir kiralarda oturtuyorlar. İnşallah evler de başlarına yıkılır.” 
Bir hak sahibi çekilişin yapıldığı sokakta park edilmiş araçları göstererek “Doğma büyüme buralıyım. Hiç bu kadar cip görmedim. Bunların hepsi dışarıdan insanlar” dedi. Bazı hak sahipleri, projeye sonradan dahil olarak evleri satın alan 3. şahısların tanınmamak için çekilişe vekillerini yolladıklarını iddia etti.

‘Kura hukukdışı’ 
Mimarlar Odası’nın avukatı Can Atalay ve Sulukule Roman Derneği’nin avukatı Hilal Kuey hafta içinde Fatih Belediyesi’ne ihtarname çekerek kura çekilişinin mahkeme kararını ihlal edeceğini belirtmişti. Kuey, mahkemenin tanıdığı 1 aylık sürenin sonunda belediyeye tazminat davası açacaklarını belirterek “Herhalde tazminat ödemeyi göze aldılar artık” diye konuştu. 
TMMOB Mimarlar Odası da, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Fatih Belediye Başkanı Demir’e gönderdiği ihtarnamede çekimin gerçekleştirilmesinin açıkça hukuka aykırı ve suç niteliğinde olacağını belirtmişti. Sulukule’de şimdi hem hak sahipleri hem de belediyenin gözü, iptal kararıyla ilgili Danıştay’ın vereceği kararda.

PEMBE, SARI, EFLATUN NOKTADA YAŞAYANLARA NE OLDU?
N.Ç. (82): Sulukule’nin tescilli evlerinden birinde, ailesiyle yaşıyordu. Evinden ayrılmayı hiç istemedi. Sulukule projesinde herhangi bir yerde değil, kendi evinde hak sahibi olmayı talep etti, ancak yerel yönetim bunu kabul etmedi. Bunun üzerine yeni projeden ev almak için anlaşma imzaladı ve kiraya çıktı. N.Ç. evini kaybettikten kısa süre sonra hayatını da kaybetti. Boş kalan tescilli evi ise harabeye döndü. 

T.G. (50): Taşoluk’ta hak sahibi olan kiracılardandı. Eşi ve oğlu cezaevinde olan T.G., aylık 480 liraya varan taksitlerini ödeyemeyeceği için Taşoluk’taki hakkını devretti. Evi yıkılınca proje alanının yakınındaki bir akraba evine sığındı. Oysa Sulukule’de kiraları 100 liraydı, ev sahibini tanıdıkları için 50 lira verdikleri de oluyordu. T.G.’nin eşi S.G., cezaevinden yeni çıktı, zabıta izin verdiği müddetçe el arabasıyla sarımsak satıyor. Hâlâ akrabalarının evinde yaşıyorlar. 

E.Y.: Sura bakan tarihi evlerin birinde çocukları, kayınvalidesi ve kayınbiraderinin ailesi ile birlikte yaşıyordu. Beş çocuğu o evde dünyaya geldi, büyüdü, düğünleri, kınaları, asker eğlenceleri o sokaklarda yapıldı. Ev üçüncü şahsa satıldı, bedeli hissedarlar arasında paylaşıldı. Şimdi Karagümrük’te kiracı olarak yaşıyor, 500 lira kira ödüyorlar. Bütün aile bireyleri kira ve diğer masrafları karşılayabilmek için çalışıyor. Çocuklar eğitimlerine devam edemedi. 

G.B.: (59) Dededen kalma doğup büyüdüğü evin 32 hissedarından biriydi. Yerel yönetimle anlaşamadı, evine el konuldu ve kamulaştırıldı. En son yıkılan ev onunkiydi. Dul ve oğlu cezevinde olan G.B., bir yandan sağlık sorunlarıyla uğraşırken bir yandan da aldığı yardımlarla kirasını zar zor ödemeye çalışıyor. 

İ.Ö., A.Ö. ve F.Ö. kardeşler, Mahallede börek dükkânı işleten kiracılardı. Üçü de Taşoluk’a taşınarak dükkânlarını orada yeniden açtı, fakat dükkân iş yapmayınca kapatarakVan ’a taşınmak zorunda kaldılar. Halen mevsimlik işçi olarak çalışıyorlar. 

F.C.: Annesi Bulgaristan ’dan göçmen olarak gelmişti, ondan kalan evde 4 çocuğu ve eşiyle birlikte oturuyorlardı. Yıkım olunca evi üçüncü şahıslara sattılar, yıkım alanının yanındaki sokaklardan birine taşındılar, o ev satılınca geçen sene tekrar taşındılar. 450 TL kira vermeleri gerekiyor. Çocukların eğitimi yarıda kaldı, şimdi 18 yaşında olan oğulları üç senedir çeşitli işlerde çalışarak evi geçindiriyor. 

B. H.: Ailede tanınmış müzisyenler varmış, annelerinin eğlence evini anlatırken “O zamanlar bir günde 20-30 turist otobüsü gelirmiş Sulukule’ye” diyorlar. Eşiyle mahallenin eski ailelerinin çocuklarıydılar. Evleri için belediye ile anlaştılar, yeni projede birkaç tane hisseli daireleri olacak. Şimdi kirada oturuyorlar, belediyeden kira yardımı alıyorlar. Buna rağmen çok zor geçiniyorlar. Sulukule’deki o eski, bahçeli, büyük evlerini özlüyorlar. 

F.A.: Ailece Taşoluk’a büyük umutlar besleyerek gittiler ama ev taksitlerini ödeyemediler, borçları birikti. İki sene Taşoluk’ta yaşadıktan sonra evi devredip Balat’ta kiraya çıktılar. Şimdi 500 liralık kirayı zar zor ödüyorlar. 

S.G: Ailesi hâlâ Taşoluk’ta yaşayan az sayıda aileden biri, ama onlar da geri taşınmak istiyor. Sulukule’de yaşarken 120 lira kira veriyordu, şimdi TOKİ’nin taksitlerini zar zor ödüyor. “Fatih’e gitmek en az 10 lira, ailemle gitmek bir yana, kendim zor gidiyorum” diyor. Taşoluk’a taşınınca işsiz kaldı, eşi temizliğe gidiyor. Sulukule’de sınıf ikincisi olan oğlu liseyi bıraktı, şimdi konfeksiyon atölyesinde çalışıyor. 

S.B. (58): Dul, oğlu cezaevinde, kızı ile birlikte kâğıt mendil satarak yaşıyor. Kiracı olduğunu yerel yönetime ispat edemedi ve hiçbir hak alamadı. Mahalle yıkıldığında Üsküdar’da 250 lira karşılığında küçük bir dükkânın içinde kalmaya başladı. Dükkânın elektrik ve su parasını ödeyemediği için oradan da çıktı, şimdi kızıyla birlikte Üsküdar’da küçük bir dairede kalıyor. 

S.T. (50): S.T.’ye tescilli evi annesinden miras kalmıştı. Anne yadigârı evini elinde tutmak için kendi onarmak istedi. Uzun uğraşlardan sonra KUDEP, Yıldız Üniversitesi Restorasyon Bölümü ve Sulukule Platformu’nun işbirliği sayesinde bunu gerçekleştirdi. Evi önce yıkımın, sonra da inşaatın tam ortasında kaldı. Uzun süre direnmesine rağmen sonunda o da evini satarak Silivri ’ye taşındı.

26 Haziran 2012 Salı

1.1 milyon bina imara aykırı!

İstanbul’un deprem riski göz ardı edilerek geliştiğini söyleyen Başkan Topbaş, “Depreme karşı dayanıklı değil, 1.6 milyon binanın yüzde 70’i imara aykırı. Projelerle kentin çehresini değiştiriyoruz” diye konuştu

ÖNAY YILMAZ İstanbul
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, geçtiğimiz günlerde Milliyet gazetesinde yer alan “Depreme Ne Kadar Hazırız?” başlıklı seri yazıda uzmanlarca eleştirilen “deprem odaklı kentsel dönüşüm” hakkındaki görüşlerini anlattı. İstanbul’daki binaların yüzde 70’inin imara aykırı olduğunu belirten Topbaş, tüm İstanbulluları kentsel dönüşüme katılmaya davet etti.
İstanbul’un uzun yıllar plansız ve deprem riski göz ardı edilerek geliştiğini belirten Topbaş, “Kent, bir sanayi merkezi olarak kurgulandı. Bu hatalı yaklaşımdan da büyük zarar gördü. Aşırı göç aldı. Plansız gelişme neticesinde su havzaları, orman alanları, eşik bölgeler yerleşim baskısı altında kaldı. Denizleri, havası kirlendi. Eski mevzuat, 1998 yılına kadar İstanbul’u 2. derece deprem bölgesi olarak kabul etti. Yapıların çoğu o kıstaslara göre yapıldı. İstanbul’un mikro bölgeleme rapor ve haritalarını hazırladık. Bir anlamda kentin zemininin röntgenini çektik. Burada da binaların zemin özelliklerine uygun bir şekilde yapılmadığını gördük. Bu yüzden kent genelinde yapı stoku depreme karşı dayanıklı değil. 1 milyon 600 bin binanın yüzde 70’i imara aykırı. Bu çok büyük bir rakam. Bir afette oluşturacağı zararla kentin, hatta ülkenin geleceğini ipotek altına alıyor” dedi.
“Başarılı oluyoruz”Kadir Topbaş, kentte depreme hazırlıkları yaparken bu gerçekleri göz önüne aldıklarını vurgulayarak, şöyle konuştu:
“Kapsamlı bir kentsel dönüşüm planladık. İstanbul’da kentsel dönüşümü belli başlıklar altında ele aldık. Deprem odaklı, stratejik ve tarihi mirasın korunmasına yönelik kentsel dönüşüm projeleri hazırladık. Bu kapsamlı dönüşüm projeleri sayesinde insani, kültürel ve maddi değerler açısından kentin dayanımını artırıyoruz. Biz bu projeleri hayata geçirirken vatandaşlarımızın dönüşümün içinde yer alması için çalışıyoruz. Yasal zorlamalarla insanları baskı altına almak yerine geliştirdiğimiz araçlarla onları kentsel dönüşüme katılmaya teşvik ediyoruz. İmar transferi, imar artışına dayalı kentsel dönüşüm modeli, yerinde dönüşüm, donatılarıyla bir bütün oluşturan modern yaşam alanlarında sağlıklı konutları uygun maliyetlerle temin etmemizin nedeni bu. Bunda da başarılı oluyoruz.”

“Daha değerli konutlar olacak”
İstanbul’da 10 ilçede tespitler yaptıklarını, bir anlamda deprem riski açısından kentin karşı karşıya kalacağı tabloyu ortaya çıkardıklarını kaydeden Topbaş, “Buna bağlı olarak deprem odaklı kentsel dönüşüm projeleri hazırladık. Bu açıdan Zeytinburnu’ndaki Sümer Mahallesi örnek birmodel oldu. Hem yerinde dönüşüm adına, hem de vatandaşlarımızın projeye gönüllü desteğinin alınması adına. Bu sayede vatandaşlarımız dayanıklı, sağlıklı, otoparkı olan, bittiğinde eskisinden 2 kat daha fazla değerli bir gayrimenkule sahip olacak. Ancak vatandaşlarımız bir daire yerine daha fazla daire alabilme hesapları gütmemeli, malını değil canını düşünmeli” diye konuştu

“Stratejik dönüşümler”
Kendi yapılarını güçlendirmek isteyen vatandaşlara da izin verdiklerini belirten Kadir Topbaş, şunları söyledi:
“Bundan sonra yapılacak bütün yapılarda çevreciliği esas alıyoruz. Konuya deprem açısından baktığımızda sanayi bölgelerinin zamanında son derece plansız geliştiğini görüyoruz. Gelişi güzel araziye dizilmiş depreme dayanıksız yapılar hem deprem anında tehlike oluşturuyor hem de deprem sonrası müdahaleyi zorlaştırıyor. Bu bölgeler birer çöküntü bölgesi olmaktan kurtarılmak zorunda. Bu sebeple biz, Kartal, Cendere, Ayamama, Dragos’ta büyük stratejik dönüşümlere imza atıyoruz. Bu toplamda 800 hektarı aşkın bir alanda dev bir dönüşüm demektir. Bir anlamda kentin çehresini değiştiriyoruz. Ayrıca Süleymaniye, Beyoğlu, Haydarpaşa gibi bölgelerde tarihi mirasın korunmasına yönelik kentsel dönüşüm çalışmalarımız var. İstanbul’a kimliğini veren bu tarihi bölgeleri bir depremde kaybetmek istemiyoruz. Bu alanlarda bir yandan tarih eserleri restore edip, yeni fonksiyonları ile İstanbul’un hizmetine sunarken, diğer yandan da tarihi İstanbul’u yeniden kazanıyoruz.”

25 Haziran 2012 Pazartesi

Evin önüne parka son!

İBB Başkanı Kadir Topbaş'tan 'Devrim' gibi öneri...
İSPARK Genel Müdürü Mehmet Çevik, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, İstanbul'un ortalama otopark kapasitesinin yaklaşık 400 bin seviyesinde bulunduğunu, bunlara alışveriş merkezleri, özel otoparklar ve kamu kurumu otoparklarının da dahil olduğunu söyledi. 

"Yılda 25 milyon parklanma..."

Bu parkların 60 binini İSPARK'ın karşıladığını söyleyen Çevik, İSPARK otoparklarından günde 80 bin kişinin yararlandığını ve yıllık yaklaşık 25 milyon parklanma gerçekleştiğine dikkati çekti.     

"İBB Başkanı Kadir Topbaş önerdi"

Çevik, otoparkların sayısının artırılması için yer altı ve yer üstü katlı otoparklar ile teknolojik otoparklar yapmayı hedeflediklerini belirterek, İstanbul'un 600 bin araçlık otoparka ihtiyacı bulunduğunu, bu noktada en büyük kapasiteyi sağlayan İSPARK'ın, 2015 sonunda 200 bin kapasiteye ulaşmayı hedeflediğini bildirdi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın önerisiyle çalışmalarına başladıkları yamaç otoparklarının tünel sistemiyle açılacağını ve tamamen teknolojik, tam otomatik sistemde olacağını bildiren Çevik, yamaçların genellikle Hazine ya da belediyelerin mülkiyetinde bulunduğunu ve şu anda yer tespiti yaptıklarını anlattı.

"Sokak arasına parklanma bu otoparklara çekilecek!"

Doğayı bozmadan, İstanbul Boğazı ve bazı ilçelerdeki kot farklarından kaynaklanan boşluklara yapılacak yamaç otoparkları ile sokak aralarındaki parklanmayı bu otoparklara çekmeyi hedeflediklerini kaydeden Çevik, Büyükşehir Şehircilik ve İmar Daire Başkanlığı ile İSPARK Planlama Müdürlüğü'nün bu konuda birlikte çalıştığını dile getirdi.

"Yamaç otoparkına aracı, teknoloji götürecek"

Çevik, 2 katlı ve 80-100 araçlık olması planlanan bu otoparklarda, havalandırma noktasında sıkıntı olmayacağını ifade ederek, “Kişi bu otoparklara aracıyla girmeyecek, aracını bekleme yerinde bırakacak, bahsettiğim o teknoloji sayesinde araç otoparka götürülecek ve aynı şekilde de getirilecek” diye konuştu.

Merter, Harbiye ve Cihangir'de üstleri tamamen yeşil olan yer altı otoparkları bulunduğunu anımsatan Çevik, bu otoparkların sayısını artırmayı planladıklarını kaydetti.

Çevik, İstanbul'un ana arterlerindeki otopark alanlarının kaldırılmasıyla uygunsuz parklanmaların arttığını, bu noktalara alternatif katlı ya da açık otoparklar yaparak parklanmayı buralara kaydırmayı hedeflediklerini söyledi.

“Fatih Fevzipaşa Caddesi esnafı, İSPARK'ın geri dönmesini istiyor”

İSPARK Genel Müdürü Çevik, “Mesela Fatih'in ana caddesi olan Fevzipaşa Caddesi'nde insanlar perişan. Bir bakıyorsunuz iki sıra araç oluyor, çekici geliyor, vatandaşın aracını çekiyor. Bizim oradan çekilmemiz vatandaşa zulüm oldu, trafiği de artırdı. Bu bölge için esnaf dilekçe toplayıp Büyükşehir'e gönderdi. 'İSPARK tekrar dönsün' diye... Buraları tekrar açmamızda fayda var” dedi.

Çevik, İSPARK'ın değnekçi sorununu da yüzde 97 oranında bitirdiğini bildirdi.

İstanbul'da 10 bin lira geriye dönük günlük otopark borcunun tahsil edildiğini bildiren Çevik, kent genelindeki 18 bin taksiyi tek çağrı merkezi altında toplamak için teknik altyapı çalışmalarının sürdüğünü, proje ile sürücü ve yolcu güvenliğinin en üst düzeye çıkacağını kaydetti.

“Satın alma ya da ortaklık için gelip görüşen çok oldu”

Mehmet Çevik, özelleştirmenin şu anda gündemlerinde bulunmadığını belirterek, “Satın alma ya da ortaklık için gelip görüşen çok oldu. Görüşmeleri kestik. Gerek Körfez, gerekse Avrupa ülkelerinden çok ciddi talepler, yerli sermayeden de gelenler oldu. Pakistan projesinden sonra o kadar çok talep geldi ki... Özelleştirme gündemimizde yok ama borsa yoluyla halka açılabiliriz” diye konuştu.

Çevik, İstanbul trafiğine havadan çözüm sunan Heliport Projesi'nin aynı zamanda ilk yardım, ambulans hizmetleri, turistik geziler ve doğal afet durumlarında kullanıldığını hatırlatarak, şu anda 6 işlevsel heliport alanı bulunduğunu, bu noktaları artırmaya devam edeceklerini, heliportları, ayda aralarında iş adamlarının da bulunduğu yaklaşık 100 kişinin kullandığını bildirdi.

2005'te kurulan ve 2 bin 100 kişinin çalıştığı İSPARK'ın 2006-2011 yılları arasında 600 milyon lira ciro elde ettiğini, bunun sokaktan alınıp devletin kasasına konulan bir para olduğunu belirterek, geçen yıl 120 milyon lira olan ciroyu bu yılın sonunda 150 milyon liraya çıkarmayı hedeflediklerini sözlerine ekledi.

Bu arada, İSPARK, tarihi yarımada için başlattığı Akıllı Bisiklet Projesi'ni yakın zamanda Bostancı-Kartal hattında hizmete açmayı planlıyor.


AA

DİKKAT EVİNİZ YIKILABİLİR...

Kentsel dönüşüm sürecinde hak sahipleri ve maliklerin bunları bilmesi gerekiyor.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanuna göre, depreme dayanıklı olmayan binalar, risk tespitinden itibaren dört ay içinde yıkılacak. Riskli yapıların tespitinin usul ve esasları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırlayacağı yönetmeliğe göre belirlenecek.

Bakanlık, riskli yapıların tespitini maliklerden isteyecek. Hak sahipleri tarafından verilen süre içinde risk tespiti yaptırılmazsa Bakanlık, idare risk tespitini kendisi yaptıracak.

15 GÜN İTİRAZ HAKKI VAR
Çevre ve Şehircilik Bakanlığının veya idarenin yaptırdığı risk tespitine karşı maliklerin veya yasal temsilcilerin 15 gün içinde itiraz etme hakları var. İtiraz, 7 kişilik bir teknik kurul tarafından karara bağlanacak. Bakanlığın ya da idarenin risk tespiti halinde, yapılacak masraflar için, bina tapularının arsa payları üzerine müşterek ipotek şerhi konulacak.

Kentsel dönüşüm uygulamasında öncelikle hak sahipleri ile anlaşma sağlanacak.

Riskli yapıların yıktırılması için hak sahiplerine en az 60 günlük süre verileceğini ve bu sürede yıkım gerçekleşmezse ek süre verileceğini belirten Av. Emre Alcan, "Bu sürede de gönüllü yıkım gerçekleşmezse idare tarafından kaymakamlık veya valilikten riskli yapıların insan ve eşyadan arındırılması ile yıkılmasına destek istenecek. İlgili idarenin yıkımı sağlamaması halinde, tespit, tahliye ve yıkım Bakanlıkça doğrudan yerine getirilecek" dedi.

YIKIM MASRAFLARI NE OLACAK?
Yıkım masraflarının, tapu idaresince arsa paydaşlarının payına müşterek ipotek şerhi olarak kaydedileceğini de ifade eden Av. Alcan, şunları söyledi: "Yasaya göre parsellerin malikler tarafından değerlendirilmesi esastır. Hak sahipleri, parsellerin birleştirmesine, imar adası bazında uygulama yapılmasına, payların satışına, yeniden bina yapılmasına, kat karşılığı gibi yöntemlerle yeniden değerlendirilmesine, üçte iki çoğunlukla karar alabilecek. Bu işbirliğine katılmayan paydaşların payları, Bakanlıkça, en az rayiç değeri üzerinden, açık artırma yoluyla, diğer paydaşlara satılacak. Eğer bu satış gerçekleşmezse uzlaşmayan paydaşların payı Bakanlıkça Hazine adına tescil ettirilip rayiç bedeli paydaşına ödenecek ve bu durumda Hazine paydaş durumuna geçecek.

EĞER ANLAŞMA SAĞLANAMAZSA
Üzerindeki binaları yıkılmış olan arsanın malikleri, tebligat üzerine, 30 gün içinde, üçte iki çoğunlukla anlaşma sağlayamadıkları takdirde, Bakanlık, belediye veya özel idare ya da TOKİacele kamulaştırma yoluna başvurabilecek. Bakanlık, uygulamaya maruz kalan hak sahiplerine (bir yıllık kiracılar da dahildir) konut sertifikası verebilecek." Av. Emre Alcan, bütün uygulama idari işlemlerine karşı 30 gün içinde idare mahkemelerine dava açılabileceğini, fakat bu mahkemelerce yürütmenin durdurulmasına karar verilemeyeceğini de sözlerine ekledi.

23 Haziran 2012 Cumartesi

Kars'taki “İnsanlık Anıtı” Azeri Gazı İçin Yıkılmış

Sanatevi’nin konuğu olarak Trabzon’a gelen eski İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni ve ozan Orhan Alkaya; yontu sanatçısı Mehmet Aksoy’un bir süre önce Başbakan Erdoğan’ın emriyle yıktırılan Kars’taki “İnsanlık Anıtı” konusunda çok tartışılacak bir iddiada bulundu. Trabzon Sanatevi’nde “Şehir ve Sanat” konulu bir konuşma yapan Alkaya, “Başbakan Tayip Erdoğan, önce bu anıtı çok beğendi. Ancak Azerbaycan Devlet Başkanı İlhan Aliyev anıta tepki gösterince geri adım atmak zorunda kaldı. Esasen ‘ucube’ sözü de Aliyev’e aittir. Aliyev bu sözü Başbakan’a iki kez yineledi ve doğalgazı kesme tehdidinde bulundu. Erdoğan da bunun üzerine ağız değiştirerek, Kars’taki anıtı ‘ucube’ ilan etti” dedi. Orhan Alkaya, daha önce AKP’li Kars Belediye Başkanı’nın çağrısıyla Kars’taki sanat etkinliklerine katılmalarının basında eleştirildiğini, ancak kendilerinin oraya destek için değil, Belediye Başkanı’na “yanlış yaptınız!” demek için gittiklerini öne sürdü. Mehmet Aksoy’un önemli bir sanatçı olduğunu da vurgulayan Alkaya, AKP’nin sanata bakış açısını ise şu sözlerle eleştirdi:
 
Hayatı öbür dünyaya yatırım yapmaya endekslemiş gibi görünüp bugünkü dünyayı yağmalayan bir zihniyet var. Kars’taki İnsanlık Anıtı, Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev’in istemiyle ucube ilan edilerek yıkıldı. ‘Ucube’’ sözü de Aliyev’e aittir. Azeri doğalgazı kesilmesin diye heykeli yıktılar. Her şeyi bu kadar ticarete endekslediniz mi onurunuz gidiyor. Savaşta ülkeyi yeniden yapabilirisiniz ama yıkılan onuru onarmak çok zordur.’’

 “ÖZELLEŞTİRME SAÇMALIK”
 Konuşmasında devlet ve kent tiyatrolarının özelleştirilmesi tartışmalarına da değinen Orhan Alkaya, ‘’Tiyatroyu özelleştirmek bir saçmalık. Bunu onlar da anladı’’ dedi. “Bizim oyunlarımızı oynamıyorsunuz’’ diyen bir zihniyetle karşı karşıya bulunduklarını belirten konuşmacı, “Nedir bunlar diyorsunuz, ortada doğru dürüst bir eser yok. Üç bin yıllık tiyatro tarihinde sizi mutlu edebilecek bir oyun yok mu?’’ diye sordu. Alkaya, cumhuriyetin kültür ve sanatı yaygınlaştırma çabalarını övdü, köy enstitülerinin ve Devlet Tiyatroları’nın çok önemli atılımlar olduğunu belirtti, tüm güçlüklerine karşın hiçbir dönemde tiyatroların kapatılmadığını vurguladı.

“SAHİL YOLU CİNAYET!”
 Kentsel dönüşüm projelerini de eleştiren Alkaya, “Çılgınca etrafı saran kentsel dönüşüm, büyük bir hâfıza kopukluğu yaşatıyor. Karadeniz sahil yolu yüzünden bütün Karadeniz korkunç bir ihaneti yaşıyor’’ dedi.
 Orhan Alkaya, ilgiyle izlenen konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Binlerce yıllık bir kültür zenginliğinin üzerindeyiz. Ama kendi kültürel köklerimizle kültürü yeniden üretmek anlamında bağlarımız zayıf. Yeni bir modern sanat üretemedik. Bütün bunları modern sanat içinde yeniden yoğurarak çok büyük zenginlik yaratabiliriz. Yapılanları taklit etmek yerine özgün kültürümüzü kullanabiliriz. İki temel şey gerekli, köklerimize yabancılaşmadan kurtulmak ve birbirimize sevgisizlikten kurtulmak.’’  - Attila Aşut

(BirGün)

Kentsel Dönüşüm süreci başlıyor...

İşte yıkılacak 5 il

Bakanlığın kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde süreç başlıyor...81 ilin valisine yazı gönderildi. Yıkım 5 ilde başlıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İstanbul, İzmir, Bursa, Sakarya ve Kocaeli belediyelerine yetki devri yaptı.
Böylece dönüştürülecek ilk 5 il de belli oldu. Bu illerde dönüşüm ofisleri kurulacak
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 81 ilin valilik ve belediyelerine yazı göndererek ilgili kuruluşlardan riskli alan ve yapıların tespitine başlamalarını istedi. Belediyelerden vatandaştan tespit isteyecek
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yakında başlayacak afet riski altındaki alanların dönüştürülmesine yönelik süreci başlattı. Bakanlık önceki gün itibariyle 81 ilin valilik ve belediyelerine yazı göndererek ilgili kuruluşlardan riskli alan ve yapıların tespitine başlamalarını istedi. Bakanlıktan mektubu alan belediyeler şimdi bu binaları tespit edip hem bakanlığa bildirecek hem de riskli binaların maliklerine binanın genel durumunu bildiren yazı yollayacak. Kat malikleri belediyelerin riskli bina yazısına karşı gelirse kendisi de farklı bir değerlendirme şirketinden değerleme raporu talep edebilecek.

Dönüşüm ofisleri kurulacak
Bakanlık ayrıca dönüşüm çerçevesinde İstanbul, İzmir, Bursa, Sakarya ve Kocaeli'nde Kentsel Dönüşüm Genel Müdürlüğü şubeleri açılması için bu belediyelere yetki devri yaptı. Böylece 1'nci derece deprem bölgesinde yer alan riskli alanlar daha çabuk belirlenip dönüşüm başlayabilecek.

Mahkemeye giden kira alamayacak
Kentsel dönüşümde kararlara itiraz etme hakkı da bulunuyor. Yani kat maliki dönüşümle ilgili bir itirazda mahkemeye gidip dava açabilecek. Ancak açılan dava yıkıma engel olmayacak. kişi sadece rayiç bedele itiraz edebilecek. Eğer daire için belirlenen rayiç bedel 80 bin lira ise ve kişi evinin değerinin daha yüksek olduğunu kanıtlamak için dava açmışsa Çevre ve şehircilik Bakanlığı davanın sonucuna göre kişiye ödeme yapacak. Mahkemeye giden kişi devletten kira yardımı alamayacak ve faiz desteği isteyemeyecek.

Tespiti yapı malikleri yapacak
Afet riski altındaki alanların dönüşümü konusunda gönderilen yazıya göre, riskli yapıların tespiti, öncelikle yapı malikleri ve kanuni temsilcileri tarafından yaptırılacak. Riskli olduğu bilimsel raporla tespit edilen, idareye veya Bakanlığa bildirilen yapılar üzerinde 6306 sayılı Kanun'un 6. maddesi ile ilgili diğer maddeleri çerçevesinde yenileme ve dönüşüm faaliyetlerini kendileri yapabilecek. İhtiyaç duyulması halinde Bakanlık ve idare gerekli desteği sağlayacak.

Bakanlık devrede olacak
Bakanlık süre vererek, hak sahipleri veya kanuni temsilcilerinden riskli yapıların tespitini isteyecek. Verilen sürede yaptırılmaması durumunda tespitler Bakanlıkça veya idarece yapılacak. Aciliyet gerektiren riskli yapıların belirlenmesi, yapı maliklerince yapılabileceği gibi idarelerce maliklerin tasarrufu beklenilmeden de gerçekleştirilecek.

İtirazlarda süre 15 gün
Bakanlıkça veya idarece yaptırılan riskli yapı tespitlerine, malikler veya kanuni temsilciler gerek gördüğü takdirde itiraz etme hakkına sahip. Ancak itirazlar en geç 15 gün içinde çevre ve şehircilik il müdürlüklerine yapılmak durumunda. İl müdürlükleri tarafından Bakanlığa iletilecek itirazlar, Bakanlık tarafından kanun kapsamında belirlenen teknik heyet tarafından değerlendirilecek.

Yeni şirketler kurulacak
Riskli yapılar kanundaki yetki çerçevesinde belediyeler, il özel idareleri, büyükşehir belediyeleri, büyükşehir ilçe belediyeleri ile çevre şehircilik il müdürlükleri tarafından tespit edilecek.Müracaatları halinde, tecrübeli en az iki inşaat mühendisi ile bir jeoloji veya jeofizik mühendisi istihdam eden üniversiteler, inşaat, jeoloji ve jeofizik mühendisleri odaları ve belediye şirketleri de lisanslandırılacak. Ayrıca sivil toplum kuruluşları ve diğer gerçek ve tüzel kişiler de en az iki inşaat mühendisi ile bir jeoloji ve jeofizik mühendisi bulunması halinde teknik ve mali şartları taşımaları halinde lisanslandırılacak.

Tespitler eski yönetmelikle yapılacak
Tespitler, uygulama yönetmelikleri hazırlanıncaya kadar 6 Mart 2007 tarihinde 26454 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkında Yönetmelik'teki "Mevcut Binaların Değerlendirilmesi ve Güçlendirilmesi" hükümleri kapsamında yapılacak.

KARARI BAKANLIK VERECEK
Riskli yapıları belirleyen belediyelerin ve il özel idarelerinin ekipmanları ve kadro yetersizliği durumunda riskli yapıları valilikler belirleyecek. Belirlenen riskli alan ve yapıların imar ve kentsel tasarım projelerini belediye ve il özel idareleri kendileri yapacak, daha sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın onayına sunacak.(BUGÜN)

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var