29 Ağustos 2012 Çarşamba

Kirazlı köyü sakinleri altın tekellerini istemiyor!

Çanakkale’nin Kirazlı köyünde ÇED toplantısı gergin bir ortamda yapıldı. Altın tekellerine karşı çıkanların engellemelerle karşılaştığı toplantıda altın arama faaliyetlerine tepki vardı.
Çanakkale merkeze bağlı Kirazlı köyünde “Kirazlı altın ve gümüş madeni kapasite artışı projesi" adıyla ÇED toplantısı yapıldı.
Kirazlılıların yanı sıra Çanakkale’den köy halkına destek için gelen yurttaşların da toplantının yapıldığı muhtarlık binası önünde toplanmaya başladığı saatlerde Cumhuriyet Halk Partisi Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan ve Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan da toplantıya katılmak üzere muhtarlık binasına geldi. Soydan ve Gökhan’ın gelişi sırasında davul ve klarnet çalınmasına “Burada ölüm var, doğa öldürülüyor, siz davul çaldırıyorsunuz” sözleriyle tepki gösteren yurttaşlar oldu.
Yurttaşlar engellemelere boyun eğmedi
Toplantı için görevlendirilen özel güvenlik görevlerinin aldığı talimatlar doğrultusundaki engelleyici tutumu sonucunda ciddi gerginlikler yaşandı. Özel güvenlik görevlileri, Çanakkale Barosu Avukatı Alper Gür’ün yanı sıra Belediye Meclisi Üyesi Avukat Muharrem Erkek ve köyün üçüncü azasını dahi içeri almak istenmeyince gerginlik ve tartaklamalar yaşandı. Yurttaşlar da “Buraya eşkıyalık yapmaya mı geldiniz?” sözleriyle duruma sert tepki gösterdi.
Arbededen sonra, şirket yetkilisi olduğu söylenen bir kişinin elindeki cep telefonuyla toplanan kalabalığı çekerken, duruma Kirazlı halkı ve TKP’lilerin tepkisi göstermesi üzerine şirket yetkilisi alandan ayrıldı.
Engellemelerin sonrasında ve zaman zaman toplantı sürerken muhtarlık önünde “Kirazlı uyuma toprağına sahip çık”, “Bu memleket bizim, ‘altıncı filo’ya bırakmayız”, “Bu ülke, bu halk satılık değil” sloganları atıldı. Dışarıya televizyon ekranından yansıtılan konuşmalar sırasında şirket yetkililerinin sık sık yuhalandığı görüldü.
Toplantıda altın tekellerine tepki
ÇED toplantısında konuşan Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, “Kazdağları Allah tarafından bahşedilmiştir. Onu talan ederek kul hakkı yemiş oluyorsunuz” şeklinde konuşarak “Beyan edilen altının % 4’ü ülkeye kalacak” dedi.
Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant ise Gökhan’ın sözlerini düzelterek Cevherin “% 4’ü değil, tamamı yurtdışına gidecek. Beyan edilen satış fiyatının % 4’ü ülkeye kalacak” dedi. Nalbant, ÇED toplantısına katılan bazı kişileri işaret ederek, “Buraya katılanların durumunu Kızılelma’dan biliyorum. ‘Bindirilmiş kıta’ demek istemiyorum ama durum budur. Çok küçük çıkarlar karşılığında buraya gelenleri kınıyorum” dedi.
Toplantı sonunda salondan ayrılan köylülerin ilerdeki köy arabalarına binerek Kirazlı’dan ayrılmaları Nalbant’ın işaret ettiği gibi para karşılığı dışarıdan getirtildikleri iddiasını güçlendirdi.
(soL - Çanakkale)

Küresel ısınma dünya için büyük sorun

Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mahnaz Gümrükçüoğlu, küresel ısınmanın yaşadıkları dönem içinde büyük bir sorun haline geldiğini belirtti.
Salih Hamurcu/Evrensel
Eski dönemlerde 150 yılda meydana gelen ısı değişikliğinin günümüzde 15 yılda gerçekleştiğini kaydeden Gümrükçüoğlu, “Bu durum, iyi bir dünya bırakmanın ötesinde bir varoluş savaşı vermesi anlamına geliyor. Dünya tarihine baktığımız da iklimler defalarca kez değişmiş. Ama bugün yaşadığımız ve problem haline gelmiş olan küresel ısınma çok hızlı bir değişimi gerçekleştirdiği için büyük sorun haline gelmiş durumdadır. Ortalama olarak, +1 derece dünyanın ısısını artırmış durumdayız.”
Atmosferin kirletilmesinin, küresel ısınmanın nedenini oluşturduğunu anlatan Gümrükçüoğlu, “Son dönem de milyonlarca yıldır toprağın altında birikmiş karbon dediğimiz kömürü, petrolü son 150-200 yıl içerisinde çıkarttık, birden bire hepsini yaktık, hepsini bitirmedik ama çok hızlı bir şekilde yaktık. Bundan çıkan karbonun hepsi atmosfere gitti ve atmosferde karbon kolay kolay kaybolmuyor. Ortalama karbondioksitin atmosferde kalma süresi 200 yıldır. Yani 200 yıl önceki verdiğimiz karbon da atmosferde duruyor hâlâ. Bunlar güneşten gelen ışınları atmosfere yansırken kuzeye kaçmasını engelleyip tutuyorlar. Tuttuğu zaman da şemsiye gibi dünyanın daha fazla ısınmasına neden oluyor.” şeklinde konuştu.
‘SUYUN DÖNGÜSÜNÜ BOZDUK’
Karbon emisyonlarının azaltılması gerektiğini vurgulayan Gümrükçüoğlu, küresel ısınmanın sonuçlarıyla ilgili şunları kaydetti; “Çok şiddetli yağışlar, çok yüksek aşırı sıcaklıklar yani ölümlere neden olabilecek sıcaklık dalgaları. Bunların hepsi ekstrem hava olayları, meteorolojik olaylar. Daha önce hiç görülmemiş şiddetli kasırgalar, olanı yok edecek şiddetli kasırgalar küresel ısınmanın göstergeleri. Yeni dünyada bütün yağışların kesilmesi her yerin kurak olması, sıcak olması mümkün değil. Çünkü bir su var ve o suyun dengesi var. O suyu yok edemezsiniz, dünya içerisinde sürekli döngü halinde döner. Suyun bir damlası ne atmosfere, ne de uzaya kaçmıyor. Yer altında da yok olmuyor, sürekli dönüyor. Ama biz o dönerken suyun döngüsünü bozduk.”
SEL VE KURAKLIKLARDAN TÜRKİYE DE ETKİLENDİ
Sel ve kuraklıklardan Türkiye’nin de etkilendiğini belirten Gümrükçüoğlu, “Okyanus kıyısına uzak olmamıza rağmen, bu tür olaylardan deniz kıyısındaki ülkeler daha kolay etkileniyor. Ama artık hiçbir şekilde karaların ortasında büyük hortumlar görünmezken görünmeye başladı. Uzun zamandır Akdeniz üzerinde bu tür olaylar görünmeye başladı. Bu olayları meteorolojik olaylara yüklemek yerine artık tolere edilebilecek önlemler alınması gerekir. Ama biz Karadeniz’in bütün derelerinin önüne kocaman bir yol yapıyoruz, rahat rahat otomobillerle ulaşım sağlayalım diye. Karadeniz’de sel olması içler acısı bir durum. Çünkü bütün dereler tamamen denize çıkıyor. Ama biz bunların önünü kapattığımızda can kaybını önleyemeyiz.” ifadesini kullandı. (Sakarya/CİHAN)

‘DÜNYADAKİ 11 LONGOZDAN, İKİSİ BİZDEYDİ, BİRİNİ YOK ETTİK’
Çevre kirliliği konusunda Sakarya’nın da risk altında olduğunu belirten Gümrükçüoğlu, şehrin eko turizm için muhteşem bir yer olduğunu dile getirdi. Karasu ilçesinde bulunan Acarlar Longozu’nun (subasar orman) önemine dikkat çeken Gümrükçüoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü; “Sadece Acarlar Longozu yeter. Bu longoz başka bir ülkede olsa dünya’nın ilgi odağı haline gelir. Çünkü dünyada longozların sayısı zaten çok az. Ama biz orayı koruyamıyoruz. Dünya da 11 tane longoz var ve 2 tanesi bizdeydi. Birini yok ettik, diğerini nasıl koruyacağız bilmiyorum. Bir örnek vermek gerekirse; longozun denizle bağlantısını kesmişler, bağlantısı olması gerekiyor. Su bağlantısını kestiğiniz zaman longoz olma özelliği kalmaz.”

28 Ağustos 2012 Salı

Ev sahipleri ne kadar vergi ödeyecek?

Maliye Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından, emlak vergisine esas 2013 yılında uygulanacak bina metrekare normal inşaat maliyet bedelleri belirlendi. ...

Emlak vergisine esas 2013 yılında uygulanacak bina metrekare normal inşaat maliyet bedelleri belli oldu Konuya ilişkin tebliğ, Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı.
Buna göre, gelecek yıl uygulanacak emlak vergisine esas ortalama bina metrekare normal inşaat maliyet bedelleri, betonarme meskenlerde inşaatın sınıfına göre, 180,33 lira ile 1090,67 lira, fabrikalarda 145,98 ile 545,19 lira, otel binalarında 450,45 ile 1.365,22 lira, diğer ticarethane ve iş yerlerinde 134,58 ile 1.175,63 lira arasında değişiyor.
Bedeller, binanın yapımında kullanılan malzemeye göre (Çelik karkas bina, ahşap bina, yığma kagir bina gibi) değişiklik gösteriyor.Özellik arz eden binaların vergi değerinin hesabında, kullanış tarzına göre (otel, sinema, tiyatro, işyeri ve mesken binası gibi) varsa bir üst inşaat değerinin ortalama rakamı esas alınacak. Bir üst sınıfa ait inşaat değeri yoksa tespit edilen inşaat sınıfındaki ortalama değer yüzde 50 artırılmak suretiyle değerlendirme yapılacak. inşaat türü için metrekare normal inşaat maliyet bedeli belirlenmemiş ise bu sınıfın altında belirleme yapılmış ilk sınıfa ait ortalama rakam yüzde 50 artırılarak dikkate alınacak.
Hafif prefabrik binalar, yığma yarı kagir bina grubunda değerlendirilecek.
Binada kalorifer, klima ve asansör tesisatı varsa bu bedellere kalorifer veya klima için yüzde 8, asansör için yüzde 6 oranında ilave yapılacak.
Milliyet

Mübadele kentine koruma amaçlı imar

Turizm beldesi Fethiye'ye bağlı Kayaköy'de, eski Rum evlerinin ülkeye kazandırılması için koruma amaçlı imar planı bekleniyor.

MUĞLA - Yazın turist akınına uğrayan Muğla’nın Fethiye ilçesinin güneyindeki Kayaköy, nispeten ‘keşfedilmemiş’ diyebileceğimiz ve aslında tam da bu yüzden doğallığını yitirmemiş bir yer. Tarihi M.Ö. 3000’lere dayanan ve antik dönemlerde ‘Karmylassos’ adıyla bilinen Kayaköy, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ise ‘Levissi’ olarak anılan 3 bin nüfuslu bir Rum köyüymüş. Fakat 1923 Türkiye -Yunanistan nüfus mübadelesiyle Rumların terketmek zorunda kaldığı Kayaköy, burada iskân edilen Batı Trakya Türklerinin yörenin mevcut altyapısını benimseyememesi sonucu hüzünlü bir hayalet şehre dönüşmüş adeta. 
Evliya Çelebi’nin Seyahatname-si’nde de adı geçen ve bugün zamana karşı direnen Kayaköy, giderek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yerel yöneticiler Kayaköy’ün, tarihi değerine göre yeniden planlanması ve Rum evlerinin restore edilip ülke turizmine kazandırılması gerektiğini savunurken, Kayaköylüler de yaklaşık 20 yıldır çivi çakılmayan bölgede bir an önce koruma amaçlı imar planı çıkarılmasını bekliyor. 
Bölgenin geleceğine dair son gelişme ise geçen ay Kültür ve Turizm Bakanlığı ’nın, Kayaköy’ün 20 yıllık sorunuyla ilgili süren davadan çekilme kararı almasıydı. Kayaköy’de yaklaşık 200 hektarlık alan üzerinde bulunan tapu şerh hükümlerininÇevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kaldırmasıyla birlikte, Kayaköy’ün imara açılabileceği belirtilmişti. 
Özel Çevre Koruma Kurumu’nun ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilan ettiği ve Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun da ‘Birinci Grup Anıtsal Yapı’ olarak tescil ettiği Kayaköy, daha önce de UNESCO tarafından ‘Dünya Dostluk ve Barış Köyü’ ilan edilmişti. 
Yılda yaklaşık 60 bin kişinin ziyaret ettiği Kayaköy’de harabeye dönmüş Rum evlerinin arasında dolaştıkça tuhaf bir hüzün sarıyor etrafınızı. Evlerin taş kesildiği, sessizliğin hem huzur verdiği hem de tüyler ürperttiği bir yer burası. Bölgede antik çağdan günümüze kalan en eski ve kapsamlı kalıntılar, M.Ö. 4. yüzyıla ait üç adet lahit mezar ve üzerinde Likçe yazıtlar bulunan kaya mezarları. Fakat Kayaköy, günümüzdeki popülaritesini, antik dönemden ziyade, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra mübadele sonucu terk edilen metruk bir Rum köyünün varlığına borçlu. 30 Ocak 1923’te Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi’ne ilişkin anlaşmaya göre boşaltılan köyde 2 büyük kilise, 14 şapel, 2 okul, 2 çeşme, 2 yel değirmeni, yaklaşık 1000 ev ve bu evlerle orantılı sayıda sarnıçlar var. 
Rumlarla Türklerin asırlar boyu bir arada yaşadığı Kayaköy’de, Türkler tarım ve hayvancılıkla, Rumlar ticaret ve zanaatla uğraşmış. Bir rivayete göre Rumlar, herhangi bir savaşı kazandıklarında evlerini maviye, kaybettiklerinde kırmızıya boyarmış. Kayaköy’de tapusu alınıp iç mimarisi bozulmadan korunan Rum evlerinden biri de 
Turgut Özal ’ın ‘davulcu damadı’ olarak bilinen Asım Ekren’e aitmiş. Fakat biz, nispeten ‘korunmuş’ bir başka Rum evine giriyoruz. 

Sahip çıkılmadı, talan edildi 
Kayaköy’ün sakinlerinden Hüseyin Ekiz, şu sözlerle özetliyor yörenin hikâyesini: “1923’te mübadeleyle Selanik’ten gelen Türkler, Kayaköy’deki Rum evlerine yerleştirildi. 1957’de ise Tapu ve Kadastro Müdürlüğü, bu kişilere oturdukları evlerin tapusunu verdi ve evler, onların adına tescillendi. Bölgede hiç kimsenin ikamet etmediği yerler de sahipsiz oldukları için Hazine’ye devredildi. Fakat buraya yerleşen halk, bu evleri benimseyemedi. Zamanla bölge boşta kalınca, evlerin kapı ve pencereleri hem Kayaköy hem de civar köylerde yaşayan köylüler tarafından söküldü ve evlerin içi yağmalandı. Çocukluk yıllarımdan hatırlarım; o evlerin ahşaplarını köylüler toplayıp yakacak olarak kullanırdı. Hazine de buraya pek sahip çıkmadı. Definecilerin uğrak yeri oldu Kayaköy. 3-5 yıl öncesine kadar hâlâ çalınan eşyalar vardı burada. Yakın geçmişte cami olarak da kullanılan Aşağı Kilise’nin kapısı, Fethiye Müzesi’ne kaldırıldı. Köylüler buna karşı çıkmıştı ama kaymakam, jandarmayla birlikte gelince engel olunamadı. Nitekim kilisenin kapısı götürülünce ve yerine başka bir kapı da konulmayınca, içindeki fresk ve mozaiklerin yağmalanması da kaçınılmaz oldu.” 
Levissi’nin ıssız sokaklarına geri dönünce, bir zaman tüneline giriyor insan. Biraz kulak kabartsanız, marangoz, bakırcı, kalaycı, demirci dükkânlarından çıkan ‘gürültü’leri duyacak gibisiniz. Yıkık dökük pencerelerden kafanızı uzatsanız, içeride dokuma yapan kadınları görecek gibisiniz. Ve gözlerinizi açıp bugünün gerçeğine döndüğünüzde, “Keşke burayı aslına uygun biçimde restore edip bir açıkhava müzesine dönüştürseler” diyecek gibisiniz...

Harçlar kaldırıldı

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, üniversitelerde birinci öğretimde ve açıköğretimde öğrenim gören öğrencilerden alınan katkı payının kaldırıldığını açıkladı.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç açıklamayı yaklaşık 6 saat süren Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptı.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir süre önce bahsettiği üniversite öğrencileri için harçların kaldırılmasının bugün yapılan toplantıda bir kararnameyle gerçekleştiğini ifade eden Arınç, “Bundan böyle birinci öğretimden katkı payı alınması yani harçlar tamamen kaldırılmıştır. 2011-2012 öğretim yılı sayısı itibariyle 1 milyon 524 bin 380 öğrenci harçların kaldırılmasından doğrudan istifade edecektir. Aynı şekilde açıköğretimden katkı payının alınmasına da son verilmiştir. 2011-2012 eğitim öğretim yılında 1 milyon 951 bin 494 öğrenci de bundan istifade etmiş olacaktır. Birinci öğretimden ve açıköğretimden harçların kaldırılmış olması gerçekleşmiştir. Bu akşam mükerrer ya da yarın ki Resmi Gazete’de bu karar yayınlanmış olacaktır” diye konuştu.
Bülent Arınç, birinci öğretim ve açıköğretim öğrencilerinden alınan ücretin “katkı payı” yani olarak adlandırıldığını, buna karşın ikinci öğretim öğrencilerinden alınan ücretlerin “öğrenim ücreti" olduğunu bu nedenle ikinci öğretimden alınan öğretim ücretinin devam edeceğini kaydetti. Hükümet olarak sadece birinci öğretimde 1 milyon 524 bin 380 öğrenci ile açıköğretimde 1 milyon 951 bin 494 öğrenciden katkı payını kaldırdıklarını, toplam 3.5 milyon öğrenciyi etkileyen bu düzenlemeyle birlikte ikinci öğretim için ayrıca bir kanun çıkarılması gerektiğini belirtti. (HABER MERKEZİ)

24 Ağustos 2012 Cuma

Avrupa Yakası'nın en değerlisi satılıyor

Bu fiyat biçildi...

İstanbul Bakırköy sahilindeki toplam 670 bin metrekare kullanım alanına sahip Ataköy Turizm Kompleksi, TOKİ'ye ait arazisiyle birlikte 1 milyar 200 milyon dolar tahmini bedelle satışa çıktı.
Mülkiyetinin bir kısmı TOKİ'de üst kullanım hakkı ise 2038 yılına kadar DATİ Yatırım Holding'te olan Ataköy Turizm Kompleksi'nin geçici teminat bedeli 10 milyon dolar olarak belirlendi, dosya bedeli ise 25 bin dolar olarak açıklandı.
Üzerinde Galleria, Sheraton İstanbul Ataköy Hotel, Ataköy Marine Hotel, Ataköy Marina ve Ataköy Marina Park'ın yer aldığı Ataköy Turizm Kompleksi'ni 2005 yılında 200 milyon dolara devralan DATİ, 7 yıllık süreç içerisinde 200 milyon dolarlık yatırım yaparak bölgenin değerini artırdı.
TOKİ İstanbul Emlak Dairesi Başkanı Ali Seydi Karaoğlu "Hava, deniz, karaulaşımı, turizm potansiyeli, manzarası, mevcut imar planıyla İstanbul'un en kıymetli arazisi. Buranın kesinleşmiş imar planı mevcut, bütün mahkemelerden, itirazlardan geçmiş herhangi bir ihtilaf söz konusu değil. Bölgenin turizm potansiyeli İstanbul için çok önemli" dedi. Karaoğlu ayrıca, bölgede yapılacak yat limanı için 167 bin metrekarelik bir alan dolgu yapılacağını söyledi.
Emlaktasondakika'nın haberine göre; 1 milyar 200 milyon dolar tahmini bedelle satışa çıkarılan Ataköy Turizm Kompleksi'nin ihalesi açık artırma yöntemiyle, 17 Ekim 2012 Çarşamba günü, saat 14.00'te Bilkent TOKİ Toplantı Salonu'nda yapılacak.

Metin Kurt'u kaybettik

"Bugünkü sporda atılan her gol emekçinin kalesine girer", "Futbol borsada değil arsada güzeldir."
Bu sözlerin sahibi Türkiye futbolunun efsane isimlerinden Metin Kurt'u kaybettik.
Futbol kariyeri boyunca Altay, PTT, Galatasaray ve Kayserispor formaları giyen Kurt, gazetemizin de eski spor servisi şefi ve köşe yazarlarındandı.
Birkaç gün önce gırtlak kanseri teşhisi konan 1948 doğumlu Kurt bu sabah Yedikule Göğüs Hastanesi'nde ameliyat olacaktı. Kurt'un ameliyat masasında kalbinin durduğu öğrenildi.
Ömrünü sporcuların örgütlenme mücadelesine adayan Metin Kurt son olarak Türkiye Devrimci Spor Emekçileri Sendikası'nın başkanlığını yürütüyordu.
1948 yılında İstanbul'da doğan Metin Kurt, Altay'da başladığı profesyonel kariyerine PTT'de devam etti. 1970-76 arası Galatasaray'da forma giyen Kurt, kariyerini Kayserispor'da sonlandırmıştı.
Türkiye futbol tarihinin en önemli kanat oyuncularından olan Kurt 26 Kere A Milli, 9 kere 21 yaş altı, 2 kere de 18 yaş altı Milli Takım forması giydi.
Devrimci kişiliğiye bilinen Metin Kurt, egemen spor anlayışına karşı eleştirileri ve mücadelesiyle tanınıyordu.
Metin Kurt, 2011 Genel Seçimlerinde, Türkiye Komünist Partisi'nden İstanbul 2. Bölge Milletvekili adayı olmuştu.
GALATASARAY VE FENERBAHÇE'DEN BAŞSAĞLIĞI MESAJI
Metin Kurt'un ölümü üzerine Galatasaray resmi web sitesinde bir açıklama yayınlandı. "Galatasaray'ın unutulmaz oyuncularından Metin Kurt'un geçirdiği rahatsızlık sonucu hayatını kaybettiğini büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz" denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Galatasaray'da  1970 ile 1976 yılları arasında forma giyen Metin Kurt, Brian Birch yönetiminde 1970 ile 1973 yılları arasında kazanılan üç şampiyonlukta en önemli pay sahiplerindendi. Merhuma Tanrı'dan rahmet, ailesine, sevenlerine ve Türk spor camimasına başsağlığı dileriz."
Fenerbahçe Kulübü de, Metin Kurt'un vefatı nedeniyle başsağlığı mesajı yayımladı. (HABER MERKEZİ)

METİN KURT'UN ARDINDAN...
Spor yazarları ölümünün ardından Metin Kurt'u Evrensel'e değerlendirdi.
ÖLÜMÜ BİR İŞE VESİLE OLACAKSA SENDİKALAŞMA MÜCADELESİNE OLSUN
Bağış Erten(Radikal): Önce Lefter öldü şimdi de Metin Kurt. Ne vicdan kaldı yani ne adalet. Bu memlekette futbol sahalarında başka türlü bir dünya yaratma çabasının, aşkının ve en önemlisi zorluklarının adresi Metin Kurt artık yok. Zaten sendika da yok. Futbolun keyfi de yok. Adalet de yok, eşitlik de yok, özgürlük de yok. Şimdi kendi başımıza kaldık. Gladyatörsüz, hareketsiz, mücadelesiz. Onun ölümü bir şeye vesile olacaksa ne olur şu sendika işine vesile olsun. Ey futbolcular zincirlerinizden başka kaybedecek bir Metin Kurt'unuz vardı, onu da kaybettiniz. Hadi artık.
METİN KURT BİR KAHRAMANDIR
Vecdi Çıracıoğlu (Metin Kurt'un yaşamının bir bölümünü anlatan Gladyatör kitabının yazarı): Metin’i anlatmak için azmin ve mücadelenin ne olduğunun sözlükteki anlamına bakmak lazım. Çocukluğundan beri hayatı hep mücadeleyle geçmiş bir insan. Sosyalist düşünceyle tanıştığından bu yana da politik görüşlerini mücadelesine yansıttı. Spor emekçilerinin hakları için kendi yaşamını, belki ailesinin de yaşamını hiçe sayarak mücadele etti. Belli kesimlere göre yenildiği varsayılsa da hiçbir zaman verdiği mücadele yenilmedi. Metin Kurt bir kahramandır. Mücadelesinde en haysiyetli yolu seçti bu da sosyalizmdi. Spor emekçilerine yaptığı çalışmalarla uyandırmaya çalıştığı milyonlar onun yenilmediğinin bir göstergesidir. Üzerinden yağmurlar eksik olmasın.
ASIL MÜCADELENİN DÜZENE KARŞI VERİLMESİ GEREKTİĞİNİ BİLİYORDU
Mehmet Özyazanlar (Evrensel): Asıl mücadelenin sahada rakibe karşı değil, düzenin ve sporun egemenlerine karşı verilmesi gerektiğinin bilincinde olan ve bu bilinci örgütlülük çerçevesi içinde yaygınlaştırmaya çalışan bir hak ve özgürlük savaşçısı...
YANLIŞ BİR DÜNYADA DOĞRUSUNU YAŞAMAYA ÇALIŞTI
Dağhan Irak (Evrensel): Biz sakızcı çocukların gölgesine sığınabileceği, tüm dünyaya karşı tek başına duran abisiydi, abimizdi, yoldaşımızdı. Yanlış bir dünyada doğrusunu yaşamaya çalıştı, diz çökmeden öldü. Onun gibisinin koşu yoluna pas atacak öte alemler illâ ki bulunur da, biz bu çivisi çıkmış futbol dünyasında bu kadar yalnız ne yapacağız?

Şarköy,Mürefte,Üzüm,Şarap...Aker Şarap!...





Şarköy, sahilden görünüş
 
Hayber Gürsoy

Şarköy...
Düzenli,bakımlı,temiz…İlk gözüme çarpan şey bu. Binalar 2 ve 3 katlı,yollar geniş ve her yer yeşil.
Türkiye’nin en uzun sahiline sahip tek ilçesi…
35 bin bina olduğunu,bunun yaklaşık 5 bin kadarını sabit,yerli ailelerin oturduğu; yani kışın 17 bin nüfus yazın ise 120-130 bin nüfus…Varın gerisini siz düşünün.
Sahil günün her saati hemen hemen çok kalabalık…Caddeler sokaklar insan kaynıyor.
Sahilin bir kısmı kum…Kum olan kısmında iğne atsanız yere düşmüyor. Belki yüz metrelik bölümünde derinlik belinizi geçmiyor. Bir kısmı beton teras…Buradan da denize giriliyor.
İnsanları sıcak ve yardımcı. Hemen dost oluveriyorsunuz.         

Şarköy ile özdeşleşen isim: Dr Cemal Özcan
Şarköy denilince benim aklıma üzüm ve şarap geliyor. Sadece üzüm,şarap değil; turizm,zeytincilik,balıkçılık geçim kaynağı…
Sokak satıcılarında bağdan yeni gelmiş kasa kasa üzümler görüyoruz. Üzüm taneleri erik taneleri kadar büyük;3.5 Lira…Biraz güçük olanları 2.5 Lira…
-Bu üzüm nerenin?
-Abi daha bu sabah Mürefte,Hoşköy’den geldi.
-Adı nedir?
-Kardinal.

Hava oldukça güzel. Soluğu Mürefte’de alıyor ve  içinde kısa bir tur arıyoruz. Önce iskelenin ucuna kadar uzanıyor ve Mürefte sahillerine boydan boya bir bakıyoruz. İskeleden sahile bakınca sol taraf en uç noktada  şarap fabrikaları görünüyor. Birkaç tanesi yan yana ama bunu daha sonra öğreniyoruz. Mürefte küçük bir belde  ama Anadolunun herhangi bir ilçesi kadar büyük bir yer…


Mürefte,iskelenin sağıdan bir görünüş


Mürefte,iskelenin solundan görünüş

 Mürefte,Binbirçiçek anlamına geliyormuş…
1600 yıllara dayanan gelişkin bir ticarete sahne olmuş. Mürefte vadilerinin killi yapısı tuğla ve kiremit ticaretinin gelişmesine neden olmuş. Bir başka neden ise şarapçılık…
Şarapçılık deyince bir durmak gerekiyor. 28 adet irili ufaklı şarap fabrikası…
Eski yerleşmeciler olan Rumlar bu işin ustası imiş. Sahile yakın yerlerden kanallarla sahile üzüm şırası akıtıp fıçılara doldurarak İstanbul’a oradan da Amerika’ya gönderirlermiş…

Sahilde yerlilerine soruyoruz.
-Bir şarap fabrikasını gezmek istiyoruz. Yardımcı olur musunuz?
-Abi,biraz ileri gidip, sağa dönerseniz orada bir tane görürsünüz.
Biz de öyle yapıyoruz. Tarif edilen adresi hemen buluyoruz.
Telaşlı adımlarla gelip bizi karşılayan kişi 3. kuşaktan Mustafa Aker. Su Ürünleri Fakültesi mezunu,Şarköy de açılan okulda şarapçılık üzerine eğitim almayı hedefleyen,işini profesyonelce yapmayı düşünen 28 yaşında,çocukluğundan beri kendini bu işin içinde bulmuş,mübadele ile Selanik’ten göçüp gelen İbrahim Aker ile başlayan,yani Aker ailesinin işi omuzlayan oğlu…
Fabrika biraz da şarapçılığın tarihi gibi…Bir müzeyi andırıyor.
Bizi gezdirmeye başlıyor.
-Bayramdan sonra bağbozumu başlıyor…20 Ağustostos’tan 20 Ekime’e kadar sürer…
-Anlaşıldı. Biz o kadarını bekleyemeyeceğiz. Kardinal’ı göremeyeceğiz.
Üzüm çeşidi olan Kardinal’ı göremiyoruz ama üzümün şaraba dönüşen yolculuğunu Mustafa Aker’den dinliyoruz.
               
1924’deki  mübadele ile üretim Türkler’e geçiyor…

Aker Şarap

Mürefte bir Rum kasabası…Şarap işini gayrimüslümler,dolayısıyla da Rumlar üstlenmiş…Bu işi daha sonra Türkler devir almış.  Mübadele yıllarında Rumlar Yunanistan’a,Yunanistan’daki Türkler buraya geliyor. Görev değişimi başlıyor. Bu sefer göçmenler şarap işine el atıyor. Uzun yıllar şarapçılık bir gelişme göstermemiş,hep eski usullerle devam etmiş. Aile bu işi bir butik işletme tarzında yürütüyor.

Mustafa Aker

 
-Selanik’ten göç eden ailemiz,o zamanlar nalbantlık ve semercilik yapıyormuş.Selanik’teki araziyi bırakınca buradaki arazi vermişler. 1967 yılında,dedemin üzüm bağları var,kimse üzümlerini almamış,o dönemde dedem şarap yapmaya başlıyor,şimdi 3.nesil biz devam ediyoruz. Biz bu işe kendi imkanlarımızla girdik. O günün teknolojisine uygun olarak her şeyi dedem yapmış. İçinde bulunduğumuz binayı ve resimlerde gördüğünüz çizimleri makineye dönüştürerek,her şeyi kendisi yapmış.




-Yıllık üretimimiz 250 ton. 350 bin-400 bin şişeleme yapıyoruz. Bu işi butik tarz da yapıyoruz. Hedefimiz daha iyi,daha kaliteli şaraplar çıkararak daha iyi yerlere gelmek istiyoruz. İstanbul,Trakya,Marmara ve etrafına pazarlıyoruz.


-Üretmek kolay,pazarlamak çok zor. Zorlanıyoruz. Pazarda çok büyük firmalar var. Onların arasından sıyrılmak kolay değil. İzin vermiyorlar. Rekabet için sermaye gerekiyor. Pazarlama kolay bir iş değil.
-Bu cıvarda bilinen bir markayız. İstanbul’a da yavaş yavaş giriyoruz. Kalite ile öne çıkmaya çalışıyoruz.



Moskova'daki Kızıl Meydan'ın yapımında kullanılan tuğlalar
-Bugün uygulanan politikalar da ayrıca bizi etkiliyor. Vergiler yüksek. On sene önce herkes şarapçı idi şimdi önüne gelen şarap yapamıyor. Bu yönden iyi.
-İddialı olduğumuz bir ürünümüz var. Organik şarap Gabani…Bağından itibaren organik…İçine ne ilaç ne kimyevi bir madde kullanmadık.Yaparken de kimyasal bir madde kullanmadık. Şu anda buranın,bu yörenin en güzel şarabı bu. İddialyız.


Dedeleri İbrahim Aker tarafından kurulmuş,geleneksel yöntemlerle  gerçekleşen üretim bugüne kadar gelmiş. Gelmiş ama şaraba ilgi çoğalınca,oyuna giren aktörler fazlalaşınca arayışlar başlamış.
Mustafa Aker’in ileriye yönelik hesapları sermaye yetersizliğine takılıyor.
-Her şey para!...Diyor,yoksa ben yapacağımı bilirim havasında.
Mustafa Aker’in konuşmasından anladığım kadarıyla,üzümde tarım ilacı ve şarabın içine katılan kimyasallar fazlalaştıkça şarabın kalitesi bozuluyor ve şarabın suyu çıkıyor.

Biz tekrar Mustafa Aker’e kulak verelim.
Bizi yer masasının etrafına davet etti. Ürünleri olan şarapları dizdi ve tek tek hepsinden tattırdı.
Tattık, hepsi de güzeldi. İddialı bir ürünü var. Buna çok bel bağlamış durumda.  En iddialı şarabı Gabani…Gabani tamamen doğal. Hiçbir katkı yok. Bağdan şişelenmesine kadar doğal yöntemlerle üretilmiş.
-Kazanın içine bir buruşuk üzüm tanesi atarsanız,bir tek tane bile tadını değiştirir. Bir çürük tane  atsanız da daha bir farklılaşır tadı.
Bu kadar hassas!Özen isteyen bir iş…

İbrahim Aker'in makine tasarımı
Bu yörede Mürefte iklimi kaliteli şaraplık üzüm yetişmesi için doğallığa sahip.
Aslında dikkatimi en ço çeken şey ne şarap ne de üzüm…
-Rumlar döneminde,Rusya’daki Kızıl Meydan’ın kırmızı tuğlaları Mürefte’den gitme imiş. Sadece  o mu? Marsilya’ya kiremitler de buradan gitmiş.
Mustafa Aker bize örnek tuğla ve kiremitleri gösteriyor.
Tasarım gerçeğe dönüşmüş

Birkaç şarap fabrikası daha gezdik.,Aker,Sevilen,Kutman…. Daha Kayra,Doluca…gibi 28 fabrika! Diğerleri hem bilinen marka ve bu işte epeyce mesafe katetmelerinden dolayı sayfalarımıza bu işi butik tarzda yapan Aker Şaraplarını taşıdık.

Şarapçılık bir kültür işi….Bu nedenle şarap biraz da içki sayılmaz gibi geliyor bana.
Şarap başka içkilere pek benzemiyor. Şarap kültürü bambaşka! Sizin hoşunuza giden bir başkasının hoşuna gitmeyebiliyor. Çeşidi  ve tadı çok. Herkes keyif alacağı bir tad yakaladığına güzel diyor. Bu yüzden biraz en iyi şaraba karar vermek zor olsa gerek…

Kutman Şarapçılık’tan Sıla hanım…Çok pratik,makineli tüfek gibi bildiklerini anlatan,konuya hakim biri,eğitimini almış.
O anlattı.
Eski çağlarda İran’ın Şiraz kentinde bir vatandaş  intihar etmeye kalkışıyor. Kendini mayalanmış üzüm suyu ile zehirlemek istiyor. Bu intihar etme işi demek çok eskilere kadar gidiyor.. Neyse biz konumuza dönelim. İntihar düşünen kişi mayalanmış üzüm suyunu içince güzelleşiyor. Kafa kıyak oluyor. Bu keşif intihar etmeyi düşünen kişiyi ne kadar zengin etmiştir ya da ne kadar mutlu etmiştir bilinmez ama en azından adamın intihardan vazgeçtiğini biliyoruz. Biliyoruz çünkü şarapçılık bu intiharı düşünen adamın fikri olarak doğmuş.
-Yunancam pek yoktu. Buradan yıllar önce göç etmiş Rum aileler gelip burayı ziyaret ettiler. Gezip incelediler. Konuştuk ama pek birbirimizi anlayamadık. Ama zar zor bir son söylediklerini anladım. Bırakıp gittikleri zamanki tadı yakalayamadıklarını ama bir daha geleceklerini söylediler.
Sıla hanım bize en pahalı şarabı gösterdi: 400  Lira! Toprağın altında saklanmış. Çünkü toprak ne sıcağı ne soğuğu geçiriyormuş. Isı farklılığı oluşmadığı içinde en iyi koruma yöntemi bu  imiş.
Sıla hanıma teşekkürler.
En pahalı başka bir şarap daha! Sevilen!
Sevilen’den Özlem hanım;
-En çok pahalı şaraplarımız satılıyor. Gerçek şarap içmek istiyorsanız bu! Diyor.

Şarap üzerinde baskı var!
Hemen hepsinin ortak fikri iktidarın şaraba koyduğu ağır vergiler. Herkes bundan yaka silkiyor.
Burada üzüm üretiliyor! Üzüm şaraba dönüşüyor! 28 şarap fabrikası var…
İktidar şaraba iyi gözle bakmıyor ama belediye AKP’li…

22.08.2012

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var