31 Ocak 2013 Perşembe

Satılan sadece Şinasi ve Akün değil!

30 Ocak 2013 Çarşamba

Yangına zehirle gitmişler

  • BAKAN’DAN KAZ DAĞLARI YANGINI İTİRAFI
  • Sinem Uğurlu
  • Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Kaz Dağları’nda geçen yılın eylül ayında çıkan yangını söndürmek için, maden göletinden alınan zehirli suyun kullanıldığını kabul etti.
    CHP Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova, Bakanın yanıtlaması talebiyle verdiği soru önergesinde Kaz Dağları’nda çıkan yangının söndürülmesi esnasında bakır ve molibden madeninin çökertme havuzundaki suyun kullanılıp kullanılmadığını sormuştu.
    Bakan Eroğlu, soru önergesini yanıtladı. Yanıtta, “Havran yangınında aşırı rüzgar sebebiyle Tepeoba, Kalabak ve Fazlıca köyleri yangın tehlikesine düşmüştür. Mülki amirce, köylerin boşaltılması için hazırlık yapılması talimatı verilmiştir. Köylerde yaşayan vatandaşlar açısından hayati tehlike bulunması sebebiyle can ve mal kaybını önlemek için zamanla yarışılmıştır. En yakın su kaynağı 6.3 kilometre uzaklıkta bulunduğundan; yangın söndürmek maksadıyla yangın alanına bitişik maden göletinden bir miktar su, zorunlu olarak kullanılmıştır” dedi.
    YANGINDAN BETER!
    Gazetemize konuşan Eski Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı ve Kaz Dağları Madra Dağları Belediyeler Birliği Danışmanı Salih Sönmezışık ise, Bakanın “zorunda kaldık” açıklamasının inandırıcı olmadığını ifade etti. İşte Sönmezışık’ın itiraz ettiği noktalar:
    - Kimyasal suların yangın söndürüldükten sonra yaratacağı etki yangından çok daha büyük.
    - Yangında kullanılan ağır metal içeren sular, yanık alandaki toprağı zehirledi. Daha sonra oluşacak bitki örtüsü etkilendi ve pek çok endemik bitki türü artık geri gelmeyecek.
    - Yangın alanı ile yan yana bulunan alanlardaki canlılar da atık sudan zehirlendiler.
    -  sağlığı da tehlikede. Toprağa karışan zehirli su, yer altı sularına da karışacak ve bölgedeki insan sağlığı olumsuz yönde etkilenecek.
    - Yangın alanına en yakın su alanı 6.3 kilometre. Maden alanının havuzu ise 2 kilometre. Su taşıyan bir helikopter için aradaki 4 kilometrelik mesafenin bir farkı yok. Burada kolaya kaçılmış.
    - Kaz Dağları gibi zengin bitki örtüsüne sahip bir bölgede hazır sular bulundurmak gerekirdi. İhmal var.
    - Orman yangınlarını söndürmek kadar önlemek de önemlidir. Yangın çıkmadan önce gerekli önlemler alınmalı.

    ‘BU BİR KABULDÜR’
    CHP Balıkesir Milletvekili Ayşe Nedret Akova da, Orman ve Su işleri Bakanlığının verdiği cevap ile Kaz Dağları’nın zehirlendiğini kabul ettiğini söyledi. “Bölgede daha büyük felaketler” olabilirdi diyen Akova, “İnsan sağlığı da tehlike altında. Biz bölgede balık ve hayvan ölümleri olduğunu da biliyoruz. Kaz Dağları bizim milli servetimiz” diye konuştu.

    ‘ZEHİRİN ETKİSİ ZAMANLA GÖRÜLECEK’
    ORMAN ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu Havza Çayı’nda yaşanan balık ölümlerinin arkasında maden işletmesinin zehirli sularının kullanılmasının bulunup bulunmadığı yönündeki soruya, “Sadece 7 balık öldü” yanıtı verdi. Ancak Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hicri Nalbant, rakamın daha fazla olduğunu ifade ederek, bakanın olayı küçümsediği uyarısı yaptı. Nalbant, “Balık ölümleri anında olmuştur. Ancak ağır metallerin insan ve doğa sağlığına vereceği zarar aniden gerçekleşmez, süreç içinde gerçekleşir” dedi. Nalbant, ağır metallerin bölgeye vereceği zararın, yangından daha fazla olduğuna da dikkat çekti. (İstanbul/EVRENSEL)
    (Fotoğraf, Salih Sönmezışık’tan alınmıştır)

26 Ocak 2013 Cumartesi

 Dilovası mitinge hazırlanıyor

  • HALK, KİRLİLİĞE KARŞI YARIN SOKAĞA ÇIKACAK
  • Ayşegül Sağlam / Anıl Alkan
  • Dilovası, çevre sorunları ve insan sağlığına verdiği zarar nedeniyle birçok kez gündem olmuştu. Dilovası’nı kirleten sanayi tesisleri ve yapılar, Dilovası halkının tepkilerine rağmen durdurulmadı. “Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi’nin (OSB) kalkması için , İZAYDAŞ Evsel Atık Deposu Merkezinin kapanması için, Adatepe işgaline son verilmesi için, Dilovası çanağının sanayiden arındırılması için yürüyoruz” diyen Dilovası’ndaki muhtarlar, Dilovası Koruma ve Geliştirme Platformu üyesi otuz dernek, Halkların Demokratik Kongresi, CHP, Saadet Partisi, MHP ve Demokrat Parti temsilcileri bir araya geldi ve 27 Ocak Pazar günü miting yapmaya karar verdi. Miting öncesi Ağrılılar Derneği’nde bir araya gelerek mitingin ön hazırlıklarını planladılar. Görüştüğümüz miting platform üyeleri, Dilovası’nın insanca yaşayacak bir bölge haline gelene kadar mücadele edeceklerini dile getirdi.
    EKOLOJİ ve Sağlık Derneği Başkanı Ercan Teker, Dilovası’ndaki sorunların çözümünü beklerken üzerine yeni sorunların eklendiğini dile getirdi. Teker “ Umut ediyoruz ki bu miting güçlü olur ve duyması gereken kulaklar duyar, bu sorun çözüme kavuşur” dedi.
    ERZURUMLULAR Dernek Başkanı Tekin Dursun, sorunun çözümü için herkesin bir araya gelmesi gerektiğini söyledi. Dernek olarak Dilovası’nın menfaatleri ve sağlığı için her zaman hazır olduklarını belirtti.
    ESKİ Demokrat Parti ilçe başkanı İrfan Ertürk, Dilovası halkı olarak seçimlerde ‘Hizmet gelecek’ diye kandırıldıklarını dile getirdi. Kömürcüler Organize Sanayi Bölgesi ve İZAYDAŞ için vali ve belediye başkanının demeç vermekten öteye geçmediğini söyledi. Ertürk “Dilovası’nda kanayan bir yara var. Yetkililer bu kanayan yaraya bir an önce çözüm bulmalıdır” dedi.
    HALKLARIN Demokratik Kongresi Dilovası sözcüsü Gelo Uygun, daha önce de bu sorunlar karşısında eylemlilik içinde olduklarını ve sorunun çözümüne bir ivme kazandırarak olumlu sonuçlar aldıklarını belirtti. Uygun “ Miting partiler ve siyasiler üstüdür. Mitingin yankı yapacağını ve merkezi sisteme bir cevap olacağını düşünüyorum” dedi.
    TURGUT Özal Mahalle muhtarı Mehmet Şirin Barış, muhtar olarak en büyük görevlerinin halkın yaşadığı sorun ve sıkıntıları yetkililere iletmek olduğunu söyledi. Kurulan kömür ocaklarının yerinin yanlış olduğunu ve kaldırılması gerektiğini belirtti.
    DİLOVASI Gençlik Derneği Başkanı İsa Adıgüzel, gençlik olarak bu süreçte örgütlenip en ön sırada yer alacaklarını belirtti. Adıgüzel “Halk fazlasıyla mağdur oluyor. Gençlerimiz böyle bir ortamda yaşamak istemiyor,bu durum beyin göçüne neden oluyor” dedi.
    DİLOVASI Koruma ve Geliştirme Platformu Nizamettin Karadağ, Dilovası çanağının basık olduğunu ve bu yüzden sanayileşmeye uygun olmadığını belirtti. Bilim adamları ve devlet kurumlarının raporlarının bu yönde olmasına rağmen vurdumduymaz davrandıklarını ifade ederek, bu ters gidişe dikkat çekmek için bu mitingi hazırladıklarını söyledi.
    MHP İlçe Başkanı Metin Uzunok yönetenler ve iktidar olanların halkın yanında olmadığını söyledi. Uzunok “ Dilovası’nda sadece kendi menfaatleri noktasında bir paylaşımda bulunmasınlar. Bu gün burada yanımızda olup sorun ve sıkıntılarımızı da paylaşsınlar” dedi.
    TOPLANTIYA KATILANLAR
    Ağrılılar Derneği, Sakaryalılar Derneği, Tüm Sakaryalılar Derneği,  Muşlular Derneği, Karslılar Derneği, Giresunlular Derneği, Yeşili Koruma Derneği, Çağrı Der, Ordulular Derneği  başkanları ve Bingöllüler eski dernek Başkanı Metin Dilmen. Muhtarlar adına Turgut Özal Mahalle Muhtarı Mehmet Şirin, Orhangazi Mahalle Muhtarı Ebubekir Özavcı, Yeni Yıldız Mahallesi Muhtarı Aziz Kır,  Cumhuriyet Mahallesi Muhtarı Sait Ustaer ve CHP İlçe Başkanı İsmail Kaya ile DP eski İlçe Başkanı İrfan Ertürk katıldı. (Kocaeli/EVRENSEL)
     

25 Ocak 2013 Cuma

Kentsel dönüşüm yöntemi: Samatyada neler oluyor?

AYÇA ÖRER - İSMAİL SAĞIROĞLU / Arşivi
Samatya’da geçen aralık ayında 84 yaşındaki Ermeni Maritsa Küçük, evinde bıçaklanarak öldürüldü. 6 Ocak’taysa Surp Dzınunt ayinine giden bir kadın kaçırılmak istendi. Önceki gün yine Ermeni 86 yaşındaki Sultan Aykır evinin önünde saldırıya uğradı. Son zamanlarda Ermenilere yönelik dikkat çekici bu saldırılar, semtte tedirginlik yarattı. Bu nedenle semtte, olayları değerlendirecek birini bulmak güç. Konuşanlar isimlerinin yazılmasını istemiyor. Bazı kişilerin evlere gelip “Ne zamandır buradasınız, hep burada mıydınız?” diye sormasının tedirginliği arttığını söyylüyorlar. Samatyalı D.A. “Önceleri ben de saldırıyı münferit buldum. Böyle bir şeyin artık olmayacağına inanmak istiyoruz. Yıllardır sakin bir yaşam var. Bozulacağına inanmak güç” derken, G.V ise çocuklarına “Din dersinde ne okuyorsunuz, Türkçe’yi nerede öğrendin?” gibi sorular sorulduğunu dile getiriyor. P.G. ise şöyle diyor: “‘Hrant Ahparig’ öldürüldükten sonra çok insan için iyice tatsızlaştı olanlar. Zaten sürekli dışlandığın, vatandaş sayılmadığın bir yerde parmak kaldırıp kaldırıp ‘Ben de ben de’ diyorsun. Bir parmak da daha ne kadar kırılır? Yurtdışında akrabası olan gitmeye bakar. Ama insanın bu yüzden toprağından vazgeçmesi ne kadar içine dokunuyor…” Yaklaşan 2015’le beraber saldırıların artacağı endişesi de dile getiriliyor. Yaşlılar sokağa çıkmıyor, yabancılara kapı açılmıyor, çocuklar okula giderken sıkı sıkı tembihleniyor. 
Samatya’da konuşulan bir diğer konu ise ‘ kentsel dönüşüm .’ Emlakçı A. K. “Burası Türk olsun Ermeni olsun, fazla varlıklı olmayan nüfusuyla İstanbul ’da yeni yerler arayan ve yeni yerlere açılmak isteyenlerin tercihi haline geldi. Müteahhitler evlere teklif veriyor, bazı evlerde yalnız yaşayanlar doğal hedef haline gelebilir de” diyor.

Polisin ‘hırsızlık’ şüphesi 

İstanbul Emniyet Müdürlüğü, semtte yaşanan saldırıları 20 kişilik özel ekiple takip ediyor. İlk bulgulara göre bölgeden Ermenileri kaçırmaya yönelik sistemli, organize bir saldırı olduğu yönünde bir bulguya rastlanmadığı belirtildi. Polis, yaşlı kadınların hedef alındığı ‘hırsızlık’ olayından şüpheleniyor. Bir ay içerisinde ismi gizli tutulan Tokatlı ve Kastamonulu iki yaşlı kadının daha saldırıya uğradığı ifade ediliyor. Emniyet kaynaklarının verdiği bilgiye göre; hırsız özel olarak yaşlı, kendini koruyamayacak kadınları takibe alıyor. Uygun zamanda da saldırıyor. Hırsızlığın organize mi bireysel mi olduğuysa araştırılıyor. 

Çok tehlikeli gelişmeler Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Dur De’den Cengiz Alğan: “Valilik’ten randevu istedik. ‘Yazılı cevap vereceğiz’ denildi. Geniş bir saldırı dalgasının başlangıcı olabilir. Hepsinin Ermeni ve yaşlı kadınlar olması, 2015’e yaklaşılması bizi düşündürüyor.Tehlikeli bir gelişme. Nefret suçu olarak görülebilir ama daha geniş bir planın parçası gibi.” 

Failler hemen bulunmalı 
Gamurç programının yapımcısı Aris Nalcı: Birkaç yıldır Ermenilere ya da şöyle diyelim etnik kökeni farklı olanlara karşı harekete geçmiş bir kitle var. Ermeni cemaati kaygıdan sessiz kalıyor. İki yıl önce okulunda dövülen Ermeni öğrenci şikâyetini geri almıştı. Failleri bulunmazsa ise bu olay başkalarına cesaret verecek.”

23 Ocak 2013 Çarşamba

Büyükşehir Yasası ile Susadım çeşmeye varmaz olaydım

Galatasaray Üniversitesi'nde yangın

Ortaköy'de bulunan Galatasasaray Üniversitesi'nin 3.katındaki derslikte yangın çıktı. Kısa sürede binaya yayılan yangın 7 saat sonra kontrol altına alınabildi.
İstanbul - Üniversitenin Ortaköy'deki kampüsünde bulunan ahşap binanın 3. katında henüz belirlenemeyen bir nedenle yangın başladı. Kısa sürede büyüyen yangın, binanın çatısına sıçradı. Öğretim üyelerinin odaları ve sekretaryanın bulunduğu tarihi ahşap binada çıkan yangına, çok sayıda itfaiye ekibi karadan ve denizden müdahale etti. Yangının başladığı bölüm olarak bilinen kısım Üniversite'nin ilk kurulan binası olduğu ve bu binada Hukuk Fakültesinin yer aldığı, aynı zamanda kütüphanenin de bu kısımda olduğu öğrenildi.

Yangının  20:00 sıralarında başladığı  ve Ünivesitenin ahşap olması sebebiyle alevlerin daha hızlı yayıldığı tahmin ediliyor. Durumun bildirilmesi üzerine olay yerine gelen Sarıyer, Beşiktaş, Şişli ve Beyoğlu itfaiyesi ekipleri, su ve köpükle yangına müdahale ederken, binanın yanan çatısında çökme meydana geldi.
Rüzgarın etkisiyle binayı saran yangın, itfaiyenin yaklaşık 2,5 saatlik çalışması sonucu kısmen kontrol altına alındı. Dumandan etkilenen bazı itfaiye erlerine de olay yerinde bekletilen sağlık ekiplerince müdahale edildi.
Yangın sırasında kampüse gelen çok sayıda öğretim üyesi ve üniversite öğrencisi söndürme çalışmalarını izlerken, polis olay yerine güvenlik şeridi çekerek vatandaşları bölgeden uzaklaştırdı.
Galatasaray Üniversitesi rektörü Ethem Tolga'nın yaptığı açıklamada: 

"Saat 19.00 civarında bir öğretim üyesinin odasından bir elektrik kontağı sebebiyle  yangın alarmı çalıyor. Güvenlikçiler hemen gelip müdahale ediyorlar, söndürüyorlar  o esnade alev bile yok. Sonra itfaiye geliyor, yangın söz konusu olmadığı için zabıt tutuyor. O esnada çatıda  dumanlar çıkıyor daha sora alev alıp gidiyor. Bizim tahminimiz elektrik kablolarından yangının yürümüş olması, yani görünmeyen kısmından yürümüş olması ve çatıya kadar devam etmiş olması. Binada Çok eski kuru tahtalarımız var, yani söndürmesi zor olabilir. Şimdi bütün itfaiye, kıyı emniyet hep birlikte çalışıyorlar, umarım kontrol altına alınır. Bu Çırağan Sarayı'na olan kısım henüz kontrol altına alınamadı, umarım o da alınır. 

Öğrencilerin ders yaptığı kısım yolun öbür tarafı oluyor. Şu anda can kaybı gözükmüyor, umarım yoktur. Boşaltılmış. 

Bizim bilgisayar merkezimiz başka binada, orada onları koruma altına aldık.onlarda bir sorun olacağını zannetmiyorum.
Binanın tarihçesi
Yanan bina, Galatasaray  Üniversitesi tarafından kullanılan, Feriye Sarayları olarak da bilinen ve Çırağan Sarayı'nın müştemilatı olan bina. 

Sultan Abdülaziz döneminde mimar Sarkis Balyan tarafından inşa edilen (1871) ve resmi adı İbrahim Tevfik Efendi Sahilsarayı olan ana bina, uzun yıllar Galatasaray Lisesi'nin kız bölümü dersliği ve yatakhanesi olarak kullanıldıktan sonra Galatasaray İlkokulu'na tahsis edildi ve 1992 yılında da üniversiteye devredildi.

İlk dönemde idari birimler, sınıflar, kütüphane ve öğretim üyelerinin bürolarını barındıran ana bina, günümüzde sadece idari birimlerin bir kısmı ile Hukuk, İİBF ve İletişim Fakülte sekreterliklerini ve bu fakültelerde görevli öğretim üyelerinin bürolarını içeriyor.

14 Ocak 2013 Pazartesi

Güzel ölmek istemiyoruz

Beşerli, onarlı, otuzarlı gruplar halinde katliam boyutuna varmış iş cinayetlerinde öldüler. Hükümet yetkilileri cinayet gibi kazalarda ölen işçilerin ardından “iyi öldüler”, “takdir-i ilahi”, “işin doğası” dedi. En büyük kazalar taşeron şirketlerin elinde olan madenlerde oldu. Çünkü taşeron işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili hiçbir kurala uymuyordu.
En son TTK’ya bağlı Kozlu maden ocaklarında taşeron şirkette çalışan 8 işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi. Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş’la madenlerde yaşanan kazaları, ve taşeron sistemini konuştuk. Alabaş, Kozlu’da meydana gelen kazanın ardından “Kaçınılmaz kaza” açıklamaları yapılarak halen taşeron sisteminin aklanmaya çalışıldığına dikkat çekerek, “Söz konusu olan insan hayatı. Her şeyi yok sayabilirsiniz ama insan hayatını hiçe sayamazsınız. Biz Zonguldak insanı olarak artık ‘güzel ölmek’ istemiyoruz” dedi

Kozlu’da taşeron şirkette yaşanan iş cinayetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu bir iş cinayetidir, bundan şüphemiz yok. Taşeron sisteminin uygulama anlayışı açısından değerlendirildiğinde bu sonuca ulaşılır.
Yeraltı madenciliği dünyanın en riskli ve ağır iş kolu. Bu derecede riskli bir iş kolunda kâr amacını öne çıkarır, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini maliyetin önemli bir parçası olarak görürseniz kazalara yol açarsınız. Kaçınılmaz olan sadece budur.
Diğer yandan yeraltında yapılan bir hata, o ocağın diğer alanlarında çalışanları da doğrudan etkiler. Bu kazanın daha büyük boyutlara ulaşmasını TTK’nın teknik elemanlarının dikkati önlemiştir.
Üstelik bu kaza 2004 yılından beri yaptığımız uyarı ve eylemlerimize rağmen, 17 Mayıs 2010 tarihinde Karadon’da taşeron şirketin iş yaptığı alanda meydana gelen ve 30 madencinin hayatını kaybettiği kazanın ardından ısrarla sürdürülen bir anlayışın sonucudur.

Taşeron çalışmasına karşı bir dönem kampanyanız oldu, yasaklanması konusunda. Son olarak da örgütlemeyi denediniz. Ne amaçlıyordunuz, nasıl bir sonuç aldınız?
Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda (TTK) ilk kez yeraltında taşeron şirketlere iş verilmesi 2004 yılında gündeme geldiğinde sakıncalarını kamuoyuna anlattık. Taşeron sistemine karşı çıktık. Ancak büyük bir duyarsızlıkla bu sistem yer altına sokulmak istendi. 2005 yılında 1 ay boyunca taşeron şirketi ocağa sokmadık. Ama sonra ilin valisi ve emniyet kuvvetleri gelerek taşeronu ocağa soktu.
Sonuçta 17 Mayıs 2010’da dünya madencilik literatüründe olmayan bir kaza meydana geldi.
Kozlu’da kazaya neden olan taşeron şirket aynı zamanda Üzülmez bölgemizde de iş yapıyor. Buralarda çalışan arkadaşlarımız iş sağlığı ve güvenliği endişeleri ve maaşlarının ödenmemesi nedeniyle birçok kez eylem yaptı. Biz de onlara destek olduk. Arkadaşlarımızın bu sorunlarının ancak örgütlenmeyle çözülebileceğinden hareketle bu şirkette örgütlendik. Ancak şirket iş kolu itirazında bulundu. Yani “Biz inşaat şirketiyiz, siz madencilik iş kolunda örgütlüsünüz” dedi. 3 yıla yakın bir süredir mahkemelerde oyalanıyoruz.
Gerek şirketin, gerekse sorumluların duyarsızlıkları dikkate alındığında zaten taşeron sisteminin garabeti daha net olarak ortaya çıkar. Biz öncelikle yeraltında taşeron şirket istemiyoruz. Bu kazanın nedenleri ve sonuçlarını sonuna kadar takip edeceğiz ve “Kaçınılmaz kaza” gibi açıklamalarla geçiştirilmesine izin vermeyeceğiz.
Taşeron sistemi Türkiye’nin kanayan yarasıdır. İş kazaları çok büyük oranda taşeron şirketlerde meydana geliyor. Bu gerçeği göz ardı etmek akılla, mantıkla bağdaşmaz.

Madenlerde taşeron neden tehlikeli?
Çünkü taşeron sistemi, kâr amacı güden bir anlayışla hareket eder. Düşük ücretle çalıştırır, yeterli kalifiye eleman kullanmaz, eğitim harcamasından kaçınır, iş güvencesi vermez. Örgütlenmeyi engellemek için elinden geleni yapar. Oysa yeraltı madenciliğinde dayanışma büyük önem taşır. Çünkü yeraltında herkes birbirinden sorumludur. Biz buna “can emaneti” diyoruz.
Oysa taşeron şirket sadece işi bir an önce bitirip parasını almanın peşindedir. Yeraltı madenciliği riskli ve ağır iş koludur ve hataya yer yoktur. Ancak işin içine sadece kâr mantığı girince maliyetleri artırdığı gerekçesiyle iş sağlığı ve güvenliği önlemleri de geri planda kalıyor. Sonuç ortada, tartışmak bile yersiz aslında…

ÖNCE DERSLER ÇIKARILMALI

Madenlerde yaşanan bu kazalar nasıl önlenir?

Birincisi, taşeron şirketler yer altından bir an önce çıkarılmalıdır.  İkincisi, madencilik riskli bir iş kolu. Bu nedenle çok sıkı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, çok sıkı denetimlerin yapılması, teorik ve pratik eğitimlerin yapılması, iş güvenliğini artıracak teknolojilerin araştırılması gerekir. Ve her şeyden önce yaşanan kazalardan, tekrarlanmaması için dersler çıkarılması gerekir.

KAZALAR  BU İKTİDAR DÖNEMİNDE YAŞANDI

Yaşanan iş cinayetlerinin bir sorumlusu da taşerona onay veren hükümet değil midir?

Derin yeraltı madenciliğinde, TTK’da yeraltında ihale verme işi ilk kez 2004 yılında gündeme geldi. Tüm uyarılara rağmen uygulandı. 17 Mayıs 2010 tarihinde taşeron şirketin çalıştığı alanda grizu faciası yaşandı ve 30 madenci hayatını kaybetti. Tüm uyarılar ve eylemler göz ardı edildiği gibi 2010 yılındaki kazadan da ders çıkarılmadı. “Güzel öldürüler” denildi, “Madenciliğin kaderinde var” denildi.
7 Ocak 2013 tarihinde Kozlu’da meydana gelen kazanın ardından da “Kaçınılmaz kaza” açıklamaları yapılarak halen taşeron sistemi aklanmaya çalışılıyor. Bunların tamamı bu iktidar döneminde gerçekleşti. Üstelik Sayıştay Raporunda özellikle Kozlu için bu şirket için açık uyarılar var. Hatta kaza olmaması tesadüf olarak belirtilmiş. Sorumlulukları yoktur diyebilir misiniz?
Bu sorumluluğu, yaşanan facialardan da dersler çıkararak yerine getirmeleri gerekir. Söz konusu olan insan hayatı. Her şeyi yok sayabilirsiniz ama insan hayatını hiçe sayamazsınız. Biz Zonguldak insanı olarak artık “güzel ölmek” istemiyoruz.

TAŞERON SİSTEMİ KALDIRILMALI

Taşeron çalışma konusunda hükümet yasayı Haziranda çıkartmayı planlıyor. Yasa ile taşeron firmanın “işte yeterlilik koşulu da kalkacak” bu yasa çalışma hayatını nasıl etkiler?

Taşeronlaşmanın hızla yaygınlaştırıldığı bir dönemdeyiz. Yeraltında bile taşeron şirketlerin olduğu, korunup-kollandığı bir dönemde işte yeterlilik gibi çok kritik ve önemli bir hususun yok sayılması Türkiye’de iş kazalarının, iş güvencesinden yoksun, düşük ücretli çalışanların sayısının rekor düzeyde artacağını gösterir.
Bugüne kadar yaşanan acı tecrübeler, ülkemizde taşeronluk sisteminin tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.

12 Ocak 2013 Cumartesi

ÇED kimlere emanet?

Sahte ÇED belgesiyle Dubaili şirket dolandıran mühendisin bakanlıktan yetki alarak yine çalıştığı ortaya çıktı.
SERKAN OCAK / Arşivi
Eski İstanbul İl Çevre ve Orman Müdürü’nün imzasını taklit ederek sahte ‘ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) gerekli değildir’ belgesi hazırlayan çevre mühendisi D.U.T., Dubaili Emaar şirketini dolandırdı. 2011’de meydana gelen bu olayı Radikal dün ‘Kredi borcu için sahte ÇED‘ başlığıyla haberleştirdi. Çevre mühendisi D.U.T. bir süre cezaevinde yattıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere bırakıldı. Bu arada bakanlıkça lisansı iptal edildi. 
Ancak çevre mühendisi D.U.T.’nin, olayın ardından ÇED sürecinde iki şirkette daha yine yetkili mühendis olarak çalıştığı ortaya çıktı. Gelişmeler, ÇED raporu hazırlayan şirketler ve ÇED süreciyle ilgili soru işaretlerini arttırdı. 
Emaar’ı kendi firması olan Çevre Sistem Mühendislik adlı firmada çalıştığı sırada sahte belge hazırlayarak dolandıran D.U.T, daha sonra Adanalı AYEN Madencilik adlı firmada çalışmaya başladı. ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü’nün internet sitesinde de yetkili çevre mühendisi olarak yer aldı. Ardından buradan da ayrıldı ve Nisan 2012’de kurulan Akdeniz ÇED Çevre ve Mühendislik adlı firmada yetkili çevre mühendisi olarak çalışmaya başladı. Projelere imza attı. Tüm bunlar yaşanırken bakanlıktan D.U.T.’yi çalıştıran firmalara bir uyarı gelmedi. 
‘Sadece telefonla konuştuk’ 
Akdeniz ÇED Çevre ve Mühendis-lik’in sahibi Züleyha Dağlı “D.U.T. bizde 5-6 ay çalıştı. Firmaların belli sayıda mühendis bulundurma şartı var. Bartın’da yaşayan D.U.T.’yi arkadaş tavsiyesi ile işe aldık. Ancak bazı projelerde eksik evraklar hazırladığı ortaya çıktı ve puan cezası aldık. Biz de işten çıkardık. Kendisiyle sadece telefonda konuşuyorduk. Yüz yüze hiç gelmedik” dedi.

Diplomasını kiralayanlar olabiliyor Çevre Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Sekreteri Can Cihan Yılmaz: Sahte imza örneklerine bazen rastlıyoruz. Çevre mühendisi, koordinatörse tam zamanlı çalışmasına gerek yok. Değilse ve dışarıdan çalışıyorsa usulsüzlük. (ÇED) Yetki belgesine sahip 200 firma var. En az 4 personel bulunması gerekiyor. Toplam 800 personelden en fazla 100’ü diploma kiralama yöntemiyle çalışıyordur. Sürece çok büyük bir zararı yok ancak kanunsuz bir durum.

11 Ocak 2013 Cuma

Çığlıkara’nın çığlığını duymuyor

BAŞBAKAN ERDOĞAN NİJER’DE ÇAM AĞACI FİDANI DİKTİ AMA;
  • Sinem Uğurlu
  • Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Afrika turunun ikinci ayağı olan Nijer’de Türk-Nijer Hatıra Ormanı’na Türkiye’den getirdiği çam fidanlarını dikti. Önceki gün gerçekleşen fidan dikme töreninde, Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ile Nijer Cumhurbaşkanı ve eşi de fidana kürekle toprak döktü. Erdoğan da ardından fidanları suladı.
    Erdoğan,  kendi ülkesindeki Antalya’da gerçekleşen ağaç katliamına ise sessiz. Çığlıkara Tabiatı Koruma Ormanı’nın (ÇTKA) bir bölümü olan Elmalı Orman İşletme Müdürlüğü’ne bağlı Çığlıkara ormanında katliamın boyutlarında ağaç kesiliyor. Bölgede kurulan 35 adet taş ve mermer ocağı ile gencecik sedir ağaçları tek tek kesiliyor. İşletme Ormanı içinde Orman ve Su işleri Bakanlığı tarafından tahsisi yapılan taş ve mermer ocakları, dünyada sadece orman olarak bu bölgede bulunan sedir ormanını yok ediyor.
    Katran ağacı olarak da bilinen toros sediri, 1000 yaşına kadar yaşayabilen nadir bir tür. Yabancı birçok bilim adamı, en iyi yayılışını batı Toroslardaki Elmalı, Finike ve Kaş üçgeninde yapan Toros sedirini sadece görebilmek için bölgeye geliyor. Çığlıkara sedir ormanları tüm bu özellikleri ve taşıdığı genetik, biyolojik çeşitlilik nedeniyle “Tabiatı Koruma Alanı” da ilan edildi. Ancak rüzgara dayanıklı ve kirliliğe karşı hassas olan sedir ağaç ormanın yakın çevresindeki ocakların çalışmasının devam etmesi durumunda, bu habitatlar olumsuz yönde etkilenecek ve adeta bir orman yok olacak. Bölgedeki yaşam savunucuları ise, Çığlıkara’daki 35 taş ocağının kapatılması için mücadele ediyor. Antalya Isparta Burdur Denizli Kaş Platformu, koruma alanı ilan edilen ormanın çığlığını, Başbakan’ın da duymasını istiyor.
    Başbakan Erdoğan daha önce de Ankara Pursaklar’da  “AK Kadınlar Ormanı” açılışına katılmış, burada yaptığı konuşmada asırlık ağaçlara sahip çıktıklarını ve şehirlerin her yanını ağaçlandırdıklarını öne sürmüştü. (İstanbul/EVRENSEL)

    TAŞ OCAĞININ VERDİĞİ DİĞER ZARARLAR
    - Yol kıyısındaki bahçe ve açık alan, sebze ve meyvelerin üzeri tozla kaplandığı için üretim düşüyor ve köylü ekonomik olarak zarar görüyor.
    - Ağır tonajlı taş ocağı kamyonları yolları bozuyor
    - Yol güzergahında bulunan içme suyu şebekelerine ağır tonajlı kamyonlar zarar veriyor ve  sular kesiliyor.
    - Taş ocaklarının derelere dökülen molozlarının yağışlarda biriktirdiği sular dolup patlayarak sel olarak bahçeleri molozlarla dolduruyor.

    AĞAÇ KATLİAMLARI
    - Taksim’de hayata geçirilen proje ile birlikte Gezi Parkı’nda ağaç katliamı yapılıyor. Kentin merkezinde kalmış son nefes alınacak alan olan Gezi Parkı’nın ağaçları, duvarları, trabzanları ve yeşil zemini şantiye alanı haline geliyor.
    - Ankara Atatürk Orman Çiftliği’nde (AOÇ) de, “Başkanlık Sarayı” denilen bina yükseliyor ve hızla ağaçlar kesilerek yok ediliyor.
    - İstanbul 3. Köprü için bağlantı yolları yapılıyor. Şimdiye kadar bu yollar için 800 bin ağaç kesildi 1,5 milyon ağacın daha kesilmesi bekleniyor.
  • İki güzellik bir arada

    İki güzellik bir arada

    Ya üçüde olmasaydı

    Ya üçüde olmasaydı

    Mehmet Akif Ersoy'dan

    Mehmet Akif Ersoy'dan

    Gezi Parkı

    Gezi Parkı

    Ne Denilebilir!...

    Ne Denilebilir!...

    Gezi

    Gezi

    Günün Fıkrası

    Deli

    1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



    O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



    Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



    Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



    Avukat 1




    Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

    - 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

    Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

    - Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

    Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

    - Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

    Avukat gülümsemiş.

    - Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




    Avukat 2




    George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

    "Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

    Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

    George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

    Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

    "Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




    Avukat 3




    Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

    “İki kere iki kaç eder?”

    Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

    Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

    En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

    ''Kaç olmasını istersiniz?''




    Avukat 4




    Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

    Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

    Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

    Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

    “Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




    Avukat 5




    Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

    “Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

    Avukat açtı ağzını:

    “Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

    Görevli yerin dibine geçmişti.

    Sadece:

    “Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

    Avukat onun sözünü keserek devam etti:

    “Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















    Günün Sözü

    Homo sum,humani nil a me alienum puto

    İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

    Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

    Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
    Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

    Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

    Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
    Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

    Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

    Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
    Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

    Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

    Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
    Zamanın belleği var