7 Haziran 2013 Cuma

Yeni bir Türkiye kurulurken

Eylem sürecinde AKP ortaya çıkan krizi yönetememiş, polisiye önlemlerle eylemleri bastırmanın klasik yolunu seçmiş; ancak yüz binlerce insan bu hamleyi boşa çıkarmıştır.

Taksim Gezi Parkı eylemleri Türkiye tarihinin en heterojen, katılımcı, çoğulcu ve dayanışmacı eylemi olarak tarihe geçmiştir. Türkiye bu denli kapsayıcı, kendiliğindenci, örgütsüz ve planlanmamış bir eyleme daha tanıklık etmemiştir.
Bu eylemlerin hem Türkiye politik atmosferine, aktörlerine ve onların hegemonya mücadelesine içkin hem de bunlara aşkın; yani egemen neo-liberal düzene karşı bir nitelik taşıdığını vurgulamak gerekir. Türkiye özelinde AKP ’nin giderek artan despotik ve otoriteryan yaklaşımı derin bir dip dalgasının oluşmasına neden olmuştur. Başbakan’ın gündelik yaşama sürekli müdahale etmesi, toplumun belli kesiminde ciddi rahatsızlıklar yaratmıştır. Bu durumun giderek bir ‘proje’ ve ‘gizli ajanda’nın adım adım uygulaması biçiminde kavranmasına, derin endişelerin oluşmasına kaynaklık etmiştir. Tam da bu noktada modernitenin anlam ve deneyim dünyası kendisini hissettirmeye başlamış ve bir karşı çıkış kendiliğinden örgütlenmiştir. Bunu biraz detaylandırırsak; Türkiye’de, cumhuriyet ve demokrasinin azımsanmayacak bir yerleşikliği, onun yarattığı bir değerler sistemi ve deneyimi bulunmaktadır. Bir diğer husus, Türkiye’de genç kuşak, modern dünya ile yoğun bir etkileşim içindedir ve süregelen eylemler içinde yer alan gençlik kendisini modern dünya içinde konumlandırmaktadır. Gençler bu konumlanma içindeyken AKP’nin Ortadoğu politikası ve giderek ‘Sünni Ortodoks’ kamp içine sürüklenmesi toplumun önemli bir kesiminde medeni dünyadan kopma endişesi yaratmıştır. Medeni dünyadan kopmak genç kuşak için bildiği ve içselleştirdiği özgür ve demokratik ortamdan kopma anlamına gelmektedir. Örneğin AKP hükümetinin zaman zaman interneti kontrol etme çabası bu kuşakta çok ciddi bir tedirginlik yaratmaktadır. AKP’nin gözetim ve denetim konusundaki ısrarı Foucault’nun Panopticon’u çözümlerken dile getirdiği hareketi ve düşünceyi kontrol etme stratejilerinin yoğun bir biçimde devreye sokulması anlamını taşımaktadır. Bu, genç kuşak için geleceğin karartılması demektir.

Dayatmacılığın reddi

Gündelik yaşama bu denli ısrarcı ve dayatmacı yaklaşım ve de Başbakan’ın üslubu artık geri dönüşü olmayan bir sürece müdahalenin zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Henri Lefebvre’nin modern yaşamı gündelik pratikler, üslup ve yaşam biçimi üzerinden tanımlaması ve artık toplumsal ve siyasal mücadelelerin bu düzlemde cereyan edeceğini söylemesi Taksim Gezi Parkı eylemleriyle doğrulanmıştır. Genç kuşak, gündelik yaşamın bir mücadele alanı olduğunu ve AKP’nin gündelik yaşamı dönüştürme stratejileri izlediğini kavramış ve bu çerçevede bir karşı müdahalede bulunmuştur. Cemil Meriç’in “Oysa medeniyet üslûp demektir” sözü aslında iktidarın üslubunun medeniyetle büyük bir çelişki içinde olduğunun ve her kesimden insanın bu buyurgan, otoriter ve dayatmacı üsluptan rahatsızlığının özlü bir ifadesidir. Michael Hardt ve Antonio Negri’nin Duyuru adlı çalışmalarında yaptıkları tespit, bu tür eylemlerin neo-liberal ve tüketime dayalı kimliksizleştirmeye de bir tepki olarak yeni öznelliklerin ortaya çıkmasına neden olduğunu göstermektedir. Taksim Gezi Parkı eylemi Türkiye’de yeni öznelliklerin ortaya çıkmasına imkân tanıyan bir eylem olmuştur.
31 Mayıs Cuma akşamı İstiklal’e vardığımızda ilk göze çarpan, katılanların % 90’ının genç bir kitleden oluştuğuydu. Bunun yanı sıra her partiden, politik hareketten, sivil toplum örgütünden, sendikalardan, taraftar gruplarından insanlar bir aradaydı. Kitlenin partiler üstü tavrı açık bir biçimde görülüyordu. Hem eylem öncesi hem de eylem sırasında sosyal medyanın sürekli ve etkin bir biçimde kullanılması yeni bir medya alanının oluşmasına imkân tanımıştı. Emma Goldman’ın dile getirdiği “Dans edemediğim devrim devrim değildir” şiarıyla hareket eden ve sürekli eğlenen büyük bir kitle yeni bir devrimci ruh taşıyordu. Bu ruh, atılan sloganlarda, duvar yazılarındaki mizahta kendisini gösteriyordu.

Sosyal medyanın gücü

Bu eylem, pratiğin devrimci karakterini ortaya koymuş, ezberleri bozmuş ve bütün kurum ve söylemleri yapı-söküme uğratmıştır. Eylem sürecinde AKP ortaya çıkan krizi yönetememiş, polisiye önlemlerle eylemleri bastırmanın klasik yolunu seçmiş; ancak yüz binlerce insan bu hamleyi boşa çıkarmıştır. Dolayısıyla AKP bu sürecin kaybedenidir.
Bu eylem sürecinin ikinci kaybedeni, ana akım medya olmuştur. Milyonlara varan bir eylem kitlesini yok saymak hem iktidar hem de medya açısından bir körlüktür. Bütün dünya televizyonlarının canlı verdiği bir büyük protesto günlerce görmezlikten gelinmiş ve medya tarihinin en büyük yarasını almıştır. Bu durumun en önemli sonucu insanların kendi medyalarını yaratmasıdır. Sosyal medya her türlü haberin yapıldığı, dolaşıma sokulduğu ve paylaşıldığı bir mecra haline gelmiştir.
Bu eylem, bir araya gelmesi mümkün olmayan her ideolojik pozisyondan insanı bir araya getirmiştir. Bu, demokrasi ve eşit yurttaşlık hukuku açısından bir büyük toplumsal uzlaşmanın zeminini yaratmıştır. Bu açıdan eylem bütün ülke için bir kazanımdır.
Bu eylem, Türkiye toplumu tarihinde ilk defa bu büyüklükte bir demokratik olgunluğu, dayanışmayı ve ortaklaşmayı hayata geçirmiştir. Bu bir anlamda Türkiye toplumunun ulus olma vasfına, diğer yandan Kant’ın “Aydınlanma nedir?” sorusuna verdiği ‘ergin olmama halinden kurtulma’ cevabında olduğu gibi ‘kendi aklını kullanma cesareti’ne kavuşmasıdır. Kısacası bu eylem Türkiye için yeni bir aydınlanma sürecidir.
Bu eylem, halkın yeni ve başka türlü bir Türkiye ve yönetim hayalinin somut istencidir. Olgunlaşmış, kimlik ve kişilik kazanmış bir toplumun rüştünü ispatlamasıdır. Dolayısıyla bu ülke artık bir baba figürü, bir başöğretmen ve bir kurtarıcı istememekte ve beklememektedir. Kimsenin kendisi adına karar vermesini talep etmemektedir. Kendi yaşamını ilgilendiren kararlara katılmayı arzulamaktadır. Artık katı bir hiyerarşi değil yatay bir ilişkisellik istemektedir. Bu, kısa bir zaman içerisinde orta sınıfların zihinsel dönüşümünün ne kadar derinleştiğinin de bir kanıtıdır. Bu eylem yeni bir ülke ve yeni bir toplum için cesaretle, korku duvarlarını yıkarak atılmış bir adım ve büyük bir eşiği atlama sürecinin başlangıcıdır. Ve yeni bir kuşağın irade beyanıdır.
Bugünden sonra siyasal yapı ve aktörler bu yeni kuşağı, eylemlilikleri, talep ve istemleri çözümleyerek yoluna devam edebilirler. Aksi halde eylemi ve dip dalgasını tahmin etmedikleri gibi tasfiye olduklarını da fark etmeyeceklerdir.
Radikal

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var