21 Eylül 2015 Pazartesi

Türk tipi çocuk yetiştirmek için mutlaka uyulması gereken 12 kural



 

Bak bak bak, Neriman! Görüyo musun çocuk iki saattir orda ööylece oynuyor. Melek gibi yemnederim, melek. Bak bak bak, dönüp bir kere “ana” dedi mi bak! Bak bak, gidip gelip yemeğinden yiyor, kendi kendine bitirdi. Melek yemnederim, bak bak…
Neriman’a gittiği tatil yöresindeki Alman veledini hayranlıkla gösteren Türk annesi, şaşkın, üzgün, kızgın. O kadar uğraşıyor, yemiyor yediriyor, içmiyor içiyor, uyumuyor uyutuyor, her türlü fedakarlığı yapıyor ama kendi çocuğu pancar motoru gibi bağırırken, Alman bebesi bilimadamı misali bi başına takılıyor.
Alman bebesi oyunundan başını kaldırdığında etrafı o kadar ciddi süzüyor ki, sanırsın birazdan mama önlüğünü çıkarıp Frankfurter Allgemeine’nin sayfalarını karıştıracak. Heyhat, bizim yavruysa iki dakikacık olsun bir konuya odaklanamıyor. Dikkati eksik, siniri bozuk, ağlamaktan bağırmaktan afedersin maymun götüne döndü yavru.
Peki nasıl oldu bu? Fabrika ayarları olarak ikisi de standart insan yavrusu olarak gelen Alman ve Türk çocuğundan biri nasıl oldu da 3 seneyi bulmadan devreleri yaktı. Nerimaan neden böyle oldu benimkisi?

1- E kendin de diyorsun işte yemedin yedirdin, içmedin içirdin

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73364-1.

Çocuk her istediğine istediği anda kavuştu. Bunu “o daha çocuk” diye yutturdun kendine. İnsan gelişiminin çocukluktan başladığını ciddiye almadın.

2- Kural koydun esnettin bir süre sonra tamamen ipleri gevşettin
turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73331-1.

Çocuk senden gelecek istekleri ve sınırlamaları ciddiye almaz oldu. Onun için kurallar, yerini istediği zaman değiştirebileceği lego parçalarına dönüştü.
3- Arada bir kızın ki haddini bilsin

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73332-1.
Çocuğa üzülmesin, incinmesin, darılmasın diyerek dev boş alanlar bıraktın, çocuk o alanları keyfince doldururken, arada bir bağırdın çağırdın ki ayağını denk alsın. Karşılaştırarak değerlendirme yetisi olmayan çocuk, gerçek ve doğrudan iyice uzaklaştı. Kısaca manyak ettin elemanı.
4- Sen hayır dedin babası evet, babası evet dedi sen hayır
turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73333-1.

Normal şartlar altında çocuğun şu dünyada güveneceği iki kişi var, ikisi de ayrı telden çalıyor. Çocuğun güvendiği kişilere karşı güveninin sarsılması kendi özgüvenini de sarstı. Dört bir yandan sarsılan çocuk şimdi çığlıklarıyla tatil köyünü sarsıyor.

5- Anne baba söylemde sabit kaldıysa bile, devreye anneanne faktörü girdi

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73334-1.

Bir önceki maddeye normal şartlar altında diye yazmamız boşuna değildi. Ebeveyn olarak ne kadar dikkat etseniz de, bir ya da iki gününü anneanne, babaanneyle geçiren çocuğun tamamen farklı bir canlı türüne dönüştüğüne tanık olursunuz. Çocuğa “öyle değil böyle bakılır” düsturundaki ilk nesil, miniğin beynini adeta çamaşır suyuyla ovar. Dört bir yandan farklı dozda yaklaşıma şahit olan çocuksa haliyle işine gelen yolu seçecek. Bu yol tabii ki en çok hoşuna giden yol olacak: Cips yeme - Bir iki tane ye bişey olmaz = Cips yenildi.

6- Doğadan uzak, halı ve laminat parke üzerinde büyüyen şey, her ne olursa olsun bir süre sonra insanlıktan çıkacaktı, çıktı

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73335-1.

Camı açma çocuk üşür, sokağa çıkarma daha çok üşür, giydir kat kat üşümesin, burnu mu aktı onun, sar sarmala, üşür, üşür, buzz gibi bu çocuğun ayakları, üşürrr!
Ufaklığı doğadan söküp almak ona yapılacak en büyük kötülük. “Üşüme” kavramı ülkemize nereden gelmişse çok yanlış gelmiş. Nesiller üşüyecek diye sera bitkisi gibi kuru, havasız, deterjan kokulu odalarda büyüyor. Almanın bebesi daha fındık kadarken, ağaç, çiçek, sincap, köpek, balık, deniz tanırken, doğadaki canlılıkla bağ kurarken, bizimki pvc kaplama üzerinde emekliyor. Neyse ki üşümüyor.
7- “Nilay hanımın ortancasının ağzı var dili yok, biraz örnek al, annecim derken ağzından bal damlıyor çocuğun”

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73336-1.

Sürekli bir karşılaştırma hâli, gizliden rekabet ortamı, çocuğu onunla bununla yarıştırmaca sonra keyif geri gelince sarılıp “aslan oğlum, canım kızım, herkeslerden iyi herkeslerden güçlü” formuna bürünmece. Bu yaşta size yapsalar iki günde kafayı yersiniz. Ha, doğru ya zaten hepsini size de yapmışlardı...
8- “Ezdirme kendini yavrum sen de ona vur, yolamadın mı o böceğin saçını başını kızım?”

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73337-1.
Dik dur, vur kır, telkinleriyle kural kanun tanımaz, özür dilemeyi bilmez tipler üretmek. Tam zamanlı nevrotik birey yaratma yöntemi dediğimiz bu gibi şiddet soslu davranışların sonucunu iyi biliyoruz. Bunlardan biri senelerdir memleketi o veya bu şekilde bir savaşa sokmak için debeleniyor.
9- Ona yasakladığınız her şeyi kendiniz yapın

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73338-1.

Hem de onun gözü önünde yapın. Sabah kahvaltısından akşam yemeğine sofrada çan çan konuşun ama çocuk ağzını açtığında yemekte konuşulmaz diyerek susturun. Beş dakika geçmeden soru sorup konuşmasını sağlayın. Ona birey değil, eğilip bükülecek her şekle girecek ya da her şekle sokabileceğiniz bir form gibi davranın. Sonunda olaylar karşısında ne tepki vereceğini bilemeyen, dış dünyaya karşı iletişimi kopup, öz güveni yerlerde, telkin ile karşılaştığında saldırganlaşan tipler yaratın. Sonra da, Neriman neden böyle oldu bu çocuk?

10- Yavrum bırak kıracaksın ver ben yaparım

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73339-1.

Hemen alın elinden duvar gibi kalsın çocuk. Karar verip, düşünüp, bir yol bulup, uygulama pratiği kazanamasın. Lokmalar ağzına kadar verildiği için 6 - 7 yaşında bile doğru düzgün çatal, kaşık kullanamasın. Her sorunda duvara toslasın. Sonra 3 yaşındaki Alman bebesinin nasıl gidip gelip kendi yemeğini kendi yediğine hayret edilsin.
11-”Hadi yatağa, uyku vakti, birazdan sallaya sallaya beynini muhallebi gibi yapacağım”

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73340-1.

Asla düzgün bir uyku alışkanlığı kazanamadığı için, uykusu geldiğinde uyumak istemeyecek, bedeni zihnini taşıyamayacak, zihni bedenine söz geçiremeyecek, bağıracak çağıracak. Bebeklikten itibaren kendi yatağının, kendi uykusunun sahibi olmadığı için, uyku vaktinde hep aşırı bir ilgi ve alaka bekleyecek. Bu durum gençliğine kadar sürecek. Üniversite yaşına gelip yataktan kendi inisiyatifi ile kalkamayan binlerce insan yetişecek.
12- Aşırı tepkiler verin, tolere edilemeyecek durumları normal karşılayın, biriktirin ve bir anda patlayın

turk-tipi-cocuk-yetistirmek-icin-mutlaka-uyulmasi-gereken-12-kural-73341-1.

Birlikte çıldırmak gibisi yok, siz çıldırdıkça nasıl olsa o da tırlatacak, çok yakında hep birlikte eve benzeyen bir tımarhane inşa edeceksiniz.
Türk tipi çocuk yetiştirmek aslında dünyanın en zor işi. Nedense genellikle en kolay yolu tercih ederken konu çocuksa tercihimiz hep zordan yana oluyor. Sadece bu davranışların aksini uygulamak tabi ki yeterli değil. Alman bebesi güvenli parklar bahçeler, bilimsel yöntemlere dayalı çocuk bakım evleri, bağımsız ve güçlü bireyler yaratmaya dayalı bir toplumsal yapı sonucunda o hale geliyor. Ama en azından nedenlerin farkına varmak, tımarhaneden adım adım uzaklaşmak adına işe yarayabilir.

ENGİN ÖZER - @enginzer - listelist.com
BİRGÜN

10 Eylül 2015 Perşembe

MADIMAK GİBİ CAYIR CAYIR YAKACAĞIZ





TÜRKİYE KORKU FİLMİ PLATOSU GİBİ

Bir kaç gündür Türkiye'de insanın kanını donduran olaylar oluyor.
Evinde, ilkokulda, hayatı boyunca dayak yiyerek yetişmiş, analitik düşünme yeteneğinden yoksun, 13 yıllık AKP'nin eğitim programıyla düşünemez, sorgulayamaz, soru soramaz hale gelmiş insanlardan 'Katliam isteriz!' diye sokaklara dökülen insan tipi yaratılmış!
Ama bu şiddet şimdi ters tepince, sokakları terörize eden, terör estiren, yakıp yıkanlar suçu
birbirlerinin üzerine atıyorlar. Yok MHP'li idi, yok AKP'li idi... Diye. 
O dillerine pelesenk ettikleri Kamu Düzeni'nden de bir eser kalmadı. Bunca vandallığa, bunca yakıp yıkmaya karşın yetkililerden bir kınama yapılmadığı gibi, ne de bir tutuklanan var.
Gezi Parkı olaylarında, Beyoğlu'nda 3 kişinin bir araya gelmesine izin vermeyerek orantısız güç kullananlar bunları görmezden geldi.
Bu süren savaşta, daha önce de bir çok katliam olmuştu ama biz böylesi cinnet durumuna rastlamamıştık. Bu tepkiden başka bir şey!
Rastlamadık çünkü; daha geriye gitmeyelim, Suruç'ta 33 kişi, daha önce de Reyhanlı da sivil 52 kişiyi katliamda kaybetmiştik. Bu katliamı yapanlar IŞİD'e mal edildi, ölenler ise siviller idi.
Seçimlerden önce HDP ile AKP'nin gizlice anlaşıp Erdoğan'ı başkan yaptıracağının iddia edildiği sırada.Selahattin Demirtaş kürsüden tek cümlelik bir konuşma yaptı:
'Seni başkan yaptırmayacağız!' Dedi.

HDP barajı geçti, Erdoğan başkan, AKP tek başına iktidar olamadı.

Yalçın Akdoğan, Çözüm Sürecinin rafa kalkmasının ve Dolmabahçe'de masanın devrilmesinin nedenini Demirtaş'ın 'Seni başkan yaptırmayacağız' sözlerine bağladı.

Her söylediği çıkan modern bir sızdırma mühendisi olan @fuatavni, 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP'nin Türkiye'yi savaş ortamına sürükleyeceğini ifşa etti! Bizi önceden olacaklara hazırlayan, tartıştıran, böylece şok yaşamamızı, ani tepki vermememizi önleyen, olacak olan olayı kanıksamamızı sağlayan, aynı zamanda iktidara yönelik deşifre ve yıpratma tweetleriyle bilinen @fuatavni'nin aylarca önce söylediği çıktı!

Sonuç:
Başkanlık suya düştü, Çözüm Süreci güme gitti. Çözüm Sürecinin, Başkanlık üzerine kurulu olduğu ve bunun pamuk ipliğine bağlı olduğu anlaşıldı.
Önce Suruç'ta 33 genç insan vahşice katledildi. Sonra bölgeye 2 hafta önce gelen 2 polis kuşkulu bir şekilde öldürüldü.
Sonra iktidar IŞİD'e saldırıyormuş gibi PKK'yı bombaladı, ateşkes bitti, savaş başladı!
Osmaniye'de kardeşi ölen bir yarbay en anlamlı soruyu sordu.
'Düne kadar çözüm diyenler, ne oldu da sonuna kadar savaş diyor? Kendileri gitsin savaşa' dedi.
Buna karşılık Demirtaş sağduyu ile her iki tarafın ellerini tetikten çekmesini istedi, barış çağrıları yaptı,
Bütün bu ölümler '400 vekil' arzusunun gerçekleşmesi için oldu. HDP marjinalleştirilerek barajın altında kalması sağlanacak, böylece Türkiye'nin batısından oy alması olanaksız hale getirlerek, baraj altında kalması sağlanacaktı.
Çiller döneminin bakanı Ağar şöyle demişti:
'Ovaya insinler siyaset yapsınlar!' Devletin kadrosu da bu eğilimdeydi.
Bugün gelinen nokta da ise 90'ların çok gerisine düşmüş görünüyor. HDP siyaset dışına itiliyor!
HDP siyaset dışı bırakılır, ona siyaset imkanı tanınmaz ise asıl işte o zaman bu memleket bölünür.
HDP'ye siyaseti yasaklar, siyaset kanallarını tıkarsanız, çözümsüzlüğü çözüm diye kitlelere dayatırsanız işte o zaman felakete davetiye çıkarırsınız.
Oysa HDP ile bölünmenin önündeki en büyük engel kalkmış; HDP, Türklerin ve Kürtlerin bir arada yaşama şansının olduğunu kanıtlayacak şekilde doğudan batıdan oy almıştır.
HDP'yi siyaset sahnesinden dışlayarak, silerek, bölünmeyi, parçalanmayı hızlandıracak bir akıl tutulması içinde hareket ediliyor, binaları yakılıyor...
Ne yapılmak isteniyor? Çözüm ne? Nereye varılmak isteniyor?
Peki bundan durum ne olacak?

6-7 Eylül 1955 Beyoğlu, 1 Mayıs 1977 Taksim, 12 Eylül 1980 Darbesi, Gezi Parkı, ÇORUM, SİVAS, MARAŞ, MALATYA'yı unuttuk mu?

Bu katliamcıların dün hedefinde solcular ve Aleviler vardı, bugün Kürtler!
Dün Madımak Oteli önünde 'Yak yak!' diye tezahürat yapanlar bugün sosyal medyadan 'Katliam' istiyorlar. Bu cinayet şebekeleri mi vatansever?
Linç kültürüyle beslenmiş, siyasi çözüm değil şiddet isteyen kalabalıklar, yakıp yıkıp tehdit edenler için ne bir kınama, ne bir gözaltı, ne bir gaz bombası ile dağıtma, ne bir izinsiz gösteri olduğu, ne de vandallıkları, suç işledikleri kimsenin aklına gelmiyor.
Bu kirli savaş sürsün istiyorlar. Ve bundan besleniyorlar.
Savaş istemeyenin siyasi bir çözüm önerisi olur.
Eğer sizin siyasi bir çözüm öneriniz yoksa, istediğiniz şey ölümdür, yok etmektir, kimseye hayat hakkı tanımamaktır, bu savaşın sürmesidir. İnsanlık tarihine baktığınızda bunun çok denendiğini ve sadece savaş endüstrisine yaradığını göreceksiniz!
Bizim intikam çığlıklarına değil sağduyuya, aklı selime, barışa, barış çağrılarına kulak vermemiz gerekir.
Savaşı çıkaranların ve isteyenlerin çocukları ölmüyor. Kürt... Türk; ölenlerin hepsi yoksul halkın çocukları...
Bu savaş silah tekellerinin ve onların politikacılarının eseridir. Biz bu topraklarda birlikte kardeşçe yaşamanın yolunu bulmalıyız.
Akıl sağlığını yitirmiş, zıvanadan çıkmış, ruh haleti bozulmuş olarak katliam isteyen, intikam çığlığı atanlara kulağımız tıkamalıyız.
Kan dondurucu söylemleri sosyal medyada paylaşıyorlar, kendilerine benzemeyen, kendileri gibi düşünmeyen herkesi ölümle tehdit edip, hedef haline getiriyorlar. Kin nefret ve ölüm kusuyorlar!
Açıklamaların hepsi dehşet verici!
Türkiye sanki bir korku film platosu gibi!
Dünden ders çıkarılmamış!
Çünkü hafızamız yok! Toplumsal belleğimiz zayıf! Hafızamız yok, çünkü okumuyor, araştırmıyoruz. Hafıza yaratmıyoruz. Dünü, yaşadıklarımızı çabuk unutuyoruz. Unutunca dün önemsizleşiyor. Demiel'in dediği gibi 'Dün dündür, bugün bugündür! deyip geçiyoruz. Aklımız tutuluyor, basiretimiz bağlanıyor.
İşte burası çok ilginç! Bu kadar körleşme, bu kadar cehalet, aklın bu kadar dumura uğraması durumuna örnek verilecek bir başka ülke var mı bilmiyorum ama; kitap okumada 180 ülkenin en sonunda yer alırsanız olacağı bu! İnsanın sadece aklı değil vicdanı da köreliyor, demek!
Başında bir AKP'li milletvekilinin bulunduğu kalabalık Hürriyeti basarak şöyle diyor:
“Madımak gibi cayır cayır yakacağız!
Bir devlet kuruluşu olan AA'da görevli muhabirler sosyal medyada şunu paylaşıyor:
"Şehit için son görev onun naaşını taşımak değil, kan akıtmalıyız kan, kan, kan kokmalı o dağlar... Son görevimiz KATLİAM olmalı... Genç, yaşlı, hamile, çocuk gözetmeksizin."
Beşiktaş'ta yürüyüş yaptılar: 'Operasyon değil, katliam istiyoruz'
Kırşehir'de bir şehit yakının dükkanı kundaklandı.
Peşmerge kıyafeti ile sosyal medyada resmi yayınlanınca dövüldü, giysisi parçalandı, zorla Atatürk büstü öptürüldü!
Ülkücülerin esmer ve Kürt diye dövdüğü genç Burdurlu ve MHP'li çıktı
'Telefonda Kürtçe konuşuyor' diye öldürüldü
Doğuda yaşananlar daha vahim... Bir tek gerçek belki bunu açıklamaya fazlasıyla yeter:
Cizre’de 10 yaşında bir çocuk yaşamını yitirdi, cenazesi buzdolabında bekletiliyor. 6 gündür sokağa çıkma yasağı var, ölen 14 kişinin hepsi sivil; çoluk çocuk, yaşlı, kadın! Ölülerinin bile kaldırılmasına izin verilmiyor! Bu sivil ölümlere kimse ses çıkarmıyor, Türkiye'nin batısı 3 maymunu oynuyor! Ben seni duymam, görmem, çünkü sen Kürtsün, deniyor!
Sözün özü; çözüm merci siyasettir.
Siyaset çözüm üretir. Şiddet çözüm değildir ve şiddete ve güvenliğe dayalı çözüm, çözüm değildir ve 40 yıldır ölüm üretmiştir.
Barışa ve kardeşliğe ihtiyacımız var. Hem de acil!
Çocuklarımız ölüyor...

7 Eylül 2015 Pazartesi

Şikayet etmez, teşekkür ederseniz eğitime katkıda bulunmuş olacaksınız!



Şehirlerarası otobüsle yolculuk ediyoruz.
Otobüsün hostesi genç, yakışıklı bir delikanlı.... Titiz, arı gibi çalışkan, güleryüzlü... 11 saatlik yolculuk boyunca hiç boş durmadan ikram hizmetlerinde bulundu, yolculara sabırla hizmet etti.
Bir mola yerinde yanına yaklaştım.
-Senin işin gerçekten zor, delikanlı, dedim. Yorulduğun yetmiyor bir de yolcuların kaprisiyle uğraşıyorsun?
-Abi bu kadar olsa kolay! Aslında kahrı çekilecek bir iş değil ama... Ben Ekim ayında çıkacağım. İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliğinde okuyorum. Bir kız kardeşim var, Hacettepe Tıp'da okuyor, bir diğer kardeşim Psikoloji, küçüğü de lise de. Babam tekstil işiyle uğraşıyor ama kazancı sadece tıpda okuyan kardeşimin masraflarını karşılamaya yetmiyor. Adamcağız ne yapsın?
   Şaşırıyorum. İTÜ Uçak Mühendisliğinde okuyor ve bir o kadar da alçakgönüllülük gösteriyor. Kutluyorum. Takdir duygularımı yüzüne karşı söylüyorum. 4 çocuğun dördü de okuyor... Dile kolay!... Mühendis, doktor, psikolog...
-Biz ....luyuz, hem çalışır hem okuruz.
-Sana kolay gelsin ama babanın işi seninkinden daha zor imiş!
-Öyle de... Her şey zor! Kolay ne var ki? Otobüs firmasının otobüslerde gizli kontrolörleri var. Geçen yolcunun biri basamaklara bir şey dökmüş... 200 TL muavine 200 TL şoföre ceza kestiler. Yolcular şikayet ediyor, ceza alıyorsun, işten atıyorlar. Memnun kalıp teşekkür ederlerse 50 TL ödül veriyorlar. Ceza çok ödül az!

Eğer şehirlerarası bir yolculuk yapıyorsanız... Sakın ola ki çalışanları şikayet etmeyesiniz! Ederseniz bilin ki eğitime büyük bir darbe vurmuş olacak; eğer memnuniyetinizi, teşekkürlerinizi bir mail veya telefon ile bildirecek olursanız eğitime 50 TLlik bir katkı sağlamış olacaksınız!

İyi yolculuklar!

Bir işçi soruyor: Neden?








BİR İŞÇİ SORUYOR: NEDEN?


Cemil 1980'de henüz 20 yaşında iken çalışmak üzere Bayrampaşa'da bir atölyeye girdi.
Atölye sahipleri 4 kardeş idi ve her sabah külüstür Röno steyşın arabaya sıkışarak işe geliyorlradı.
Atölyeleri ise kira idi.

1995 yılına gelindiğinde Cemil'in hayatında hiç bir değişiklik olmadı. Hatta durumu 15 yıl öncesine nazaran daha
kötü idi. 15 yıllık çalışan olarak asgari ücretin biraz üzerinde maaş alıyordu.
Fakat atölye fabrika olmuş, onlarca işçi çalışıyordu
Bir gün Cemil ve arkadaşları ücret atışı istediler.
İçtenliği ve samimiyeti ile sevilen sayılan Cemil patronun karşısına dikildi, meramını anlatmaya çalıştı.

Patron da onu dinledi ve şöyled dedi:
-Size ekmek veriyoruz, siz de kalkıp nankörlük ediyorsunuz? İsyan ediyorsunuz? Hak etmeden daha fazlasını istiyorsunuz?
Genellikle işçiler içinde bu görüş de yaygındır. 'Patron iş verir, ekmek verir' Patron bu iyilikseverliğinden Cemil'inde 
etkileneceğini, mahcup kalacağını düşündü.
Cemil hiç tereddüt etmedi. Patronların bu kurnazlığını öğrenmişti.
-Bundan 15 yıl önce işe birlikte başladık. Siz o gün kirada bir atölye sahibi idiniz, bugün büyük bir fabrikanız var. O gün işe arabaya sıkışarak geliyordunuz, bugün her birinizin altında son model araba var. Mağazalarınız, hanlarınız, yüzlerce dönüm arsanız var. Bunlar sadece benim bildiklerim. Bilmediklerim hariç... 
Siz bize ekmek veriyorsunuz! Peki biz size ne veriyoruz? Biz size ne veriyoruz da bu hale geldiniz?
Peki bizim neyimiz var? Neden bizim durumumuz hiç değişmedi, geriledi? Neden biz hep aynı yerdeyiz?
Siz bize sadece ekmek veriyorsunuz. Doğru!
Ama biz size karıntokluğuna çalışıp ömrümüzü veriyoruz.

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var