Elif Görgü
Toplu Konut İdaresinin (TOKİ) Samsun’da iki derenin ortasına konut yapabilecek, dere yatağında bodrum kat inşa edebilecek ve tüm bunların üzerine meydana gelen sel felaketinin ardından “suçumuz yok” diyebilecek kadar gözü kara ve kendinden emin olmasının bir sebebi var elbet. Yoksullara sağlıklı ve ucuz konut yapma iddiasıyla 1984 yılında kurulan TOKİ, bugün her türlü denetimden uzak, istediği araziyi istediği gibi kullanabilecek ve ürettiği sağlıksız konutların hesabını vermeyecek bu güce, zaman içinde konut ve kent politikalarıyla kavuştu.
İnşaat Mühendisleri Odasının (İMO) 2011 yılında yayınladığı TOKİ raporu, özellikle AKP iktidarında TOKİ’nin nasıl şekillendiğini ve bugünün kent ve ekonomi politikalarında nasıl bir yere oturduğunu özetler nitelikle.
TOKİ afetlerinin “doğal” afetler olmadığı, bilinçli bir politikanın ürünü olduğunu ortaya koyan raporda İMO’nun altını çizdiği belli başlı noktalar şöyle:
* YAŞAM ALANINDAN RANT ALANINA
İçinde bulunduğumuz sürecin temel özelliği yaşam alanlarının rant alanlarına çevrilmesi. Bu süreç bugün, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı eliyle sürdürülüyor. TOKİ, asıl olarak AKP iktidarı marifetiyle 2000’li yıllarda altın çağına girdi. Altın çağın özelliğini ise tüm ulusal değerlerin, kamuya ait bütün varlıkların haraç-mezat ulusal/uluslararası sermayeye özelleştirme adı altında peşkeş çekilmesi.
* KOOPERATİFÇİLİK BİTİRİLDİ
Türkiye 1980’lerde konut kooperatiflerinin yaygın biçimde kurulduğuna tanıklık etti. Kooperatifleşme atağına özellikle özel ama küçük sermayedarlar ve yerel yönetimler kalkıştı. Aynı dönemde peş peşe çıkartılan yasalar büyük sermaye gruplarının da konut alanına girmesi sağladı. Kooperatifçiliğin sosyal yönü törpülendi ve zamanla sönümlendi. TOKİ’nin altın çağını yaşadığı 2000’li yıllardan önce konut üretiminin sermaye için birikim sağlama aracı olacağı açığa çıktı. TOKİ’nin payına ise bu işi kurumsallaştırmak düştü.
* AKP İLE TOKİ’NİN ALTIN ÇAĞI
TOKİ Başbakanlığa bağlı bir kurum olarak 1984 yılında kuruldu. 1990’lı yılları kısmen atıl geçirdi, AKP iktidarı ile birlikte yeniden yapılanma sürecini tamamlayarak atağa kalktı. AKP’nin tek başına iktidar olması küresel kapitalizmin ihtiyaç duyduğu yasaların hiçbir sorun yaşanmadan TBMM’den geçmesini sağladı. Tüm toplumsal hayat ulus üstü sermaye gruplarının Türkiye’de ihtiyaç duyduğu doğrultuda düzenlendi. Yerel yönetim, kentsel dönüşüm, 2B arazilerine yönelik yasal düzenlemeler gibi. Konut üretiminde TOKİ’nin ağırlığı her geçen yıl arttı. 2003 yılında yüzde 1.1’lik bir paya sahip olan TOKİ, 2007’nin ilk altı ayında ise yüzde 18.6’lık bir paya ulaştı.
* DENETİM DIŞI BIRAKILDI
TOKİ’nin çalışma esaslarını, yetki ve sorumlulukları belirleyen, genişleten, yasaldüzenlemeler de bu dönemde çıkartıldı. 2002 yılında bir yönetmelikle TOKİ’nin görev alanları turizmden, küçük sanayi işletmelerine, eğitim, sağlığa kadar genişletildi. En son 2012 yılında çıkartılan Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu’na kadar onlarca yasal düzenleme, yönetmelik ve kanun değişiklikleriyle TOKİ denetim dışı bırakıldı.
TOKİ artık kamu kaynaklarını kullanan, hemen her alanda yatırım yapan devasa bir şirket halini aldı. Kamunun her türlü ekonomik faaliyetten uzaklaştırıldığı bir zaman diliminde, girişimci bir kamu kurumu olarak, tüccar-devlet ilişkisinde kendisine özel bir yer açtı.
TOKİ’yi mali açıdan denetleyecek Sayıştayın yetki alanından da çıkartıldı. Ancak TOKİ’nin AKP iktidarıyla altın çağını yaşamaya başlamasının asıl nedeni ise “kentsel dönüşüm” projeleri oldu.
* YOKSULLARA KALİTESİZ KONUT
Bugün toplam TOKİ kaynaklarının ancak yüzde 22’si yoksul ve dar gelirlilere yatırım olarak dönüyor. TOKİ’nin inşa ettiği konutların gerçekten de sağlıklı, dayanıklı, kaliteli olup olmadığı da ayrı bir soru işareti. Özellikle yoksul kesimlere hitap eden konutlar bu açıdan sınıfta kalıyor. Siyasi iktidar ve TOKİ sözcüleri sağlık, kalite, yaşanabilir bir çevre gibi kriterler yerine, rakamlarla kamuoyunun karşısına çıkıyor, dolayısıyla da şişkin rakamlarla maniple ederek, konutların niteliği ile ilgili eleştirileri duymazdan geliyorlar.
TOKİ’nin kalitesiz konutlarına en büyük örnekler İstanbul’da bulunuyor. İstanbul’da yapımı üzerinden iki sene geçmeden konutların çürümeye, dökülmeye başladığı İMO raporunda yer alıyor. Tunceli’de ise TOKİ’den ev satın alanlar, kısa sürede evlerin kalitesizliğinin ortaya çıkması nedeniyle, hak ihlali yaşadıklarını düşünerek konuyu insan hakları kurumlarına taşımışlar. (İstanbul/EVRENSEL)
KENTSEL DÖNÜŞÜM VE TOKİ
İMO Raporunda, Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu’nun “Neoliberalizmin Gerçek 100’ü” isimli kitapında yer alan ve TOKİ’nin en önemli görevi olan dönüşüm ile ilgili şunlar söyleniyor: “Öncelikle, küresel vizyonu bulunan kentlerden küresel sermayeyi cezbedecek altyapıya, havaalanlarına, iş merkezlerine, iletişim ağlarına, sahip olmaları bekleniyor. Ancak bunlar da yetmiyor. Kentte ikamet edecek yeni elit profesyonellerin lüks konut, alışveriş, çocuklarının eğitimi, eğlenme ve rekreasyon taleplerinin karşılanması gerekiyor. Bu insanların yerel dokudan yalıtılmış, steril bir atmosferde kendilerini huzurlu hissetmeleri için kentsel mekan yeniden düzenleniyor. İste kentsel dönüşüm ya da kentsel yenilenme adı altında yürütülen tasarım, böyle bir toplumsal ve ekonomik bağlamın ürünü” TOKİ’nin yetkileri dönüşüm göreviyle genişliyor, “şirket devlet” anlayışının önemli unsurlarından biri haline geliyor. Değişen konut politikasının simgesi TOKİ, yine Kozanoğlu’nun ifadesiyle, “Üst ve üst-orta sınıfların kent merkezlerini ve potansiyel gelişme alanlarını istilası (...) alt sınıfların kentin dış çeperlerine itilmesi” sürecini örgütlemekle görevli kılıyor.
EVLERİ İADE EDİYORLAR
TOKİ’nin kendi rakamlarına bakalım. TOKİ, 2008 yılı içinde 55 bin 338 adet sosyal konut satmış. Bu konutlarıalanların yüzde 3.9’u yani 2 bin 166’sı konutlarını iade etmek için TOKİ’ye başvurmuş. Aynı dönemde, hasılat paylaşımı yöntemi ile üst gelir grubuna yönelik 3 bin 454 konut satılırken, bu konutlarda iade oranı sadece yüzde 0.4 ve sadece 16 kişi konutunu iade etmişti. İade nedenleri ise şöyle: yüzde 72’si ödeme güçlüğü, yüzde 6’sı teslimat süresinin gecikmesi, yüzde 4’ü işçiliğin kötü olması, yüzde 2’si kullanılan malzemenin kötü olması, yüzde 2’si proje ile uygulama arasında fark olması gerekçeleriyle.. Depreme dayanıklı olmadığını düşündüğü için konutu iade edenlerin oranı da yüzde 1 düzeyinde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder