Ulaşımda minibüs ve otobüsü kullananlar genellikle dar gelirli insanlar. Bugün hangi toplu taşıma aracına binerseniz binin başınıza bir hırsızlık olayı gelmediyse bu gelmeyeceği anlamına gelmez. Bu bir bakıma yazgı gibidir.
`Benim başıma gelmez` demeyin. Bunu diyenler de şaşkın şaşkın başına gelenleri anlatıyorlar.
Çünkü siz hiç bir zaman bir hırsızdan daha becerikli, daha yetenekli, daha uyanık,daha zeki,
daha şeytani planlar kurgulayamazsınız. Çünkü...Çünkü bu sizin işiniz değil. Bu iş sizin mesleğiniz değil.
Bu halkın hassasiyetlerini, korkularını, zaaflarını,inançlarını bizden daha iyi biliyorlar. İnsanları kandırmanın bu kadar kolay olduğu bir ülke daha var mı, bilemiyorum. Cehalet diz boyu! Gerçeklere değil yalana inana, okumaya kitaba sırt çevirmiş,kitabı suç delili olarak görmüş bir toplum! Ama konuşurken ahkam kesen,mangalda kül bırakmayan!…
Cehalet birilerine para kazandırıyor,birilerine kaybettiriyor.
Hukuku önce değil ama mağdur olduğu zaman aklına getiren,belgelere itibar etmeyen,işini sadece güvene dayalı olarak yürüten…Gerisini siz doldurun.
Geçenlerde bir kuyumcu tanıdığım anlattı. Onun da tanıdığı kendini dolandıran biri varmış.
Gayet düzgün giyinen, akıcı konuşan ve rahat yaşayan biriymiş. Ona 2 kilo altın vermiş…Altını senetle!
Senedin günü gelince `Allah bana,ben de sana` diyerek işin içinden sıyrılmış.
Artık kuyumcu bıkıp usanınca senede bir kibrit çakıp yakmış ve o günden sonra rahat bir uyku çekmiş.
İşte o dolandırıcıyı bir sokak kitapçısından kitap alırken görüp sormuş.
-Sen kitap okur muydun yahu?
-Ne sandın! Ben sizin gibileri dolandırmayı nereden öğreniyorum! Demiş açık sözlülükle, pişkinlikle. Bizimki şaşkın,ağzı bir karış açık kalmış.
Anlayacağınız hırsızlar,dolandırıcılar derslerine iyi çalışıyorlar. Hırsızlar modern ve teknolojik bakımdan da donanımlı olmalarının yanında,örgütlü,organize bir şekilde çalışıyorlar. Hasılat paylaşım esasına göre çalışıyorlar. Rüşvet veriyorlar, işbirliği yapıyorlar. Yaptıkları illüzyonistlere, sanatçılara,tiyatroculara taş çıkartıyorlar. Para tutmuyorlar, aynı gün eze eze, kendilerine ait mekanlarda hovardaca harcıyorlar.
Kısaca siz uykuda iken onlar uyanıktırlar.
Sabah uyku mahmurluğu, akşam iş yorgunluğu...
Otobüslerde her gün bir hır gür,kavga gürültü eksik olmuyor. Nedeni insanca bir toplu taşıma uygulaması olmamasındandır.
Hayvan yerine konan insanlar,ahıra doluşur gibi,birbirlerinin ağız kokusunu çeke çeke,yarı baygın bir şekilde yolculuk yaparlar.
Bu durumdan dolayı herkes birbirini suçlar. Asıl suçlu gizli kalır. Otobüslere sabah ve akşam önden binmek mümkün olmaz.
Bu ortam hırsızlar için bulunmaz bir fırsat yaratır.
Orta ve arka kapıdan binenler akbil göndermekte gönülsüz davranırlar.
Bu sefer şoför avaz avaz bağırır. `Arkadan binenler akbil göndersin!` Akbilinde 100-150 TL olanlar gönderdiklerinde ya değiştirilmiş ya da geri dönmemiştir.
Hırsızlar ikna edici uslupları,müthiş bir teatral yetenekleri,insanları şaşırtan zekice planları,bilgi birikim ve tecrübeleriyle paranın kokusunu çok çabuk alabiliyor, hedeflerine örgütlü bir şekilde kilitleniyorlar ve çok az başarısızlığa uğrayabiliyorlar.
İnsanlar işinden evine yolculuk yapana kadar bir çok soyulma olayına maruz kalıyorlar. Otobüste akbilleri,cüzdanları çalınıyor, değerli eşyaları hatta hayatları çalınıyor...
Bakkalda, kasapta, camide önüne bir kumbara çıkar... ve dükkan dükkan dolaşan makbuzlu... Bunlar vatandaşın bütçesinde görünmeyen gider kalemi, hesapta olmayan harcamalardır.
İnsanlar bazen gönüllü olarak soyuluyorlar.
Bir arkadaşım anlattı.
Bir minibüste kalabalık yolcu olduğu bir saatte genç biri, cebinden telefonunu çıkarır ve yüksek sesle konuşmaya başlar.
-Karım hastanede can derdinde ben hastaneye gidemiyorum. Param yok! Açım! Çaresizim! Kimseye bir şey söyleyemiyorum,derdimi anlatamıyorum. Tutunacak bir dalım yok! Yol param yok ki abime gidip para isteyeyim. Bıktım bu hayattan! Ne yapacağım şimdi! Gidip kendimi bir yerden atacağım. Bu çekilecek dert değil. Hayat mı bu be! Öldüğümü duyarsan hiç şaşma! Yok yok! Teselli etmeye kalkma!Tesellisi yok bu işin! Paran yoksa adam değilsin işte. Bu dünya böyle.
Telefon konuşması bittiğinde herkes elini cebine atar. Yaklaşık 200 TL para toplanır,hatta bir kadın küçük altın çıkarıp verir.
Bu durum bir başka yolcunun dikkatini çeker ve bu şahsın numara yapmış olabileceğini söyler.
-Biz verdik. Gerisi Allaha kalmış!
Korku yayma! Senaryo sağlam! Vatandaş neden korkar çekinir biliyorlar!
Korku ve panik, soğukkanlılığı kaybettirdiği için düşünmeyi, çözüm yolları bulunmayı önlüyor. Bu çoğunlukla bir amaca yönelik olarak, olayı yönetme işini üstlenenler tarafından yapılabilir.
Neden bu kadar saflıkla bu senaryolara inanılıyor derseniz,kanımca insanları aptallaştıran bir eğitim sisteminden kaynaklanıyor olmalı,diye düşünüyorum. Bu nedenle söylenen her şeye inanan bir insan kitlesi ortaya çıkıyor. Daha acı olan da şudur; gerçekle yalanın nerede başlayıp nerede bittiğinin belirsizleşmesi, yalanın daha rafine olarak gerçeği maskeleyerek yaşamımıza nüfuz etmesidir.
-Hesap yada bilgi ellerine geçtiyse ne olacak? Siz geri mi alacaksınız?
En azından bunu sormak gerekmez mi? Hesap bankanın sorumluluğunda,bilgi de devletin…
Belki vatandaşta haklı! Bu ülkede insanların başına durduk yerde öyle işler geliyor ki kendisi de haksız bir uygulamanın kurbanı olmamak için basiretini, soğukkanlılığını bir anda yitirip telaşa düşüyor.
-Ben Cumhuriyet savcısıyım!Polisim,komserim,emniyet amiriyim! Bilgileriniz PKK’nın eline geçmiş. Banka hesap bilgileriniz PKK’nın eline geçmiş! Başınız belaya girmeden sizi kurtarabilirim. Kimseye haber vermeyin.Ekipler bu iş için çalışıyor. Şu hesaba bu kadar para yatırın. Telefonunuzu sakın kapamayın!
Bir tanıdık anlattı. Hikaye uzun. Tam bir kabus yaşamışlar. 150 bin TL parayı bankadan çekip adrese götürmek üzere iken uyanık taksicinin polise bildirmesiyle olay yarıda kalmış. Öyle organizeler ki;bu işi yapanların Urfa’nın bir köyünde 200 kişilik bir grup tarafından yapıldığı,bir kısmının içeri alınıp serbest bırakıldığı,bu işi yapanların içinde,polislikten atılmış,emekli polis,amir memur grubunun olduğu da söyleniyor,bunlar saatlerce telefonu açık tutturarak başkalarının kendilerine ulaşmasını engelliyor,çoğunlukla amaçlarına ulaşıyorlar.
Yukarıda içeriği aşağı yukarı böyle olan bir telefon geldiğinde hemen hemen her meslekten; kentlisi köylüsü,mimarı mühendisi,öğretmeni işçisi, insanın inanarak telaşla bankanın yolunu tuttuğunu biliyor, duyuyor, görüyoruz.
İnsanlar böyle numaralara neden inanır?
Korku,panik insanın aklını başından alıyor,hemen basireti bağlanıyor. Yasa diliyle insanın sevk ve idaresi kolaylaşıyor.
Peki korkunun kaynağı ne?
İnsan okuma ile cehaletini gideremiyor demek? Bir polisin yada savcının bizzat kendilerini aramayacaklarını bilmiyorlar. Niye bilsinler ki? Niye buna kafa yorsunlar ki? Dizi filmleri seyretmek varken…Beyinleri uyuşmuş; sormak,sorgulamak,işin aslını öğrenmek,birilerine danışmak gibi becerileri körelmiş!...
Korkunun kaynağı; para,devlet ve PKK…Bu 3 sihirli sözcük…PKK ile suçlanmak! Devletin eline düşmemek yada devleti karşısına almamak! Belki buna eklenecek başka seçenekler de vardır.
04.01.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder