Yönetici İkiyüzlülüğü!
Böyle bir başlık niye? Duyduğum,gözlemlediğim olaylar,bir iş için insanların nelere katlandıkları,onurlarının,kişiliklerinin nasıl örselendiği,ayaklar altına alındığını,bunun onlarda nasıl bir travmaya yol açtığıdır.
Çocuklarımızın okumasını,iyi bir eğitim görmesini istiyoruz,önemsiyoruz.
Okumak,eğitim almak için sadece kişinin maddi durumunun iyi olması yetmiyor. Eğitim alacak kişinin bu hevesi,bu heyecanı sürdürmesi için sosyal çevrenin de buna uygun olması gerekiyor.
İlköğretimden sonra çocuklar için kritik aşama… Çocuklarınızda okumaya karşı bir isteksizlik,bir alerji varsa çevrenizi sorgulamanızda,yer değiştirmeniz gerektiği konusunda karar verme zamanı gelmiş demektir.
Okumanın işle ilişkisine değineceğim.
Yaygın bir işsizlik var.
Böyle bir ortamda iş bulacak adayların kıyasıya birbirleriyle yarış içinde olmaları daha da trajik… Bir arkanız,dayınız,adınıza iş için ‘hamili kart yakınımdır’ yazacak bir siyasi,bir bürokrat v.s yoksa torpiliniz olmadığı için yüzde elli şansızlıkla,belki daha fazla,belki de hiç şansınız olmadan çaldığınız kapılardan eli boş döneceksiniz.
Gelelim gerçek hikayeye… İsim,kurum vermeden…
Melda bir işe girecektir ama gireceği işyerinde diğer bir kişi Serpil’de işinden olacaktır.
Melda yurt içinde çok iyi derecelerle eğitim gördü,bunu yurt dışında master yaparak taçlandırdı. İki üç dil biliyor,donanımlı,birikimli. Heyecanla ülkesine döndü,ülkenin yararını da düşünerek çok iyi bir işte çalışmayı umut ediyor. Anne baba daha heyecanlı. Yıllardır harcadıkları emeklerinin karşılığını almak istiyorlar.
İş başvurusu için kolları sıvadı. Eşe dosta haber verdi. CV’ler doldurmaya,heyecanla telefon beklemeye başladı.
Günün birinde şans yüzünüze güldü. Bir yakını Melda’yı bir marka şirket yöneticisine önerdi. Yönetici arkadaşını kırmamak adına kabul etti. ‘Bir deneyelim’ dedi.
Arkasından yakını Melda’yı aradı.
-Melda yarın şu saatte,şu kişiyi görüşüp işe başlıyorsun.
Melda’nın kendine güveni tamdı. Ertesi gün sevinç içinde giyindi kuşandı,şirket yöneticilerinin önünde ‘ifade verip’,sorgudan geçtikten sonra işe başladı. Ama iş deneyimi yoktu,çünkü yeni mezun olmuştu. Böyle bir yerde çalışmadan nasıl deneyim sahibi olacaktı? Bir eksi ile işe başlamış oldu.
Melda’yı eşit olmayan şartlarda,halen çalışmakta olan,işin inceliklerini iyi bilen,deneyimli Serpil ile teste tabi tutulacaktı. Hangisi işi iyi yapıyorsa birisi gidip birisi kalacaktı. Bundan ne Melda’nın ne halen çalışmakta olan Serpil’in haberi yoktu. Ama karşılaştıklarında Serpil’in içine işini kaybetme korkusu düşmüştü. O korku onu kahrediyordu. Kapıya konulacak olursam,diye düşünen Serpil türlü türlü mobinge (duygusal taciz) maruz kalmış,ekmeğinin hatırı için sesini çıkarmamıştı.Tacizlere uğramış,deyim yerinde ise ‘kan kusmuş kızılcık şerbeti içtim’ demiştir. Küfürler,hakaretler…
Serpil kendisinden çok daha beceriksiz,yeteneksizlerin hiçbir iş yapmadıkları halde işten kovulmadıklarına tanık olmuştur. Onların arkaları güçlüdür çünkü. İş ilişkileri Sepil’in gözünde dejenere olmuş,yozlaşmıştır. Serpil’de alışır,zamanla kanıksar. Şirketin adam kayırma,kollama,ayak oyunlarını iyi bilir. Üç maymunu oynar.
Günün birinde yanına kendinden daha iyi eğitimli biri,yani Melda gelip oturunca halen çalışmakta olan Sepil tedirgin oldu. İşini sevmekte,iyi yapmaktadır. Maaşı da üstelik düşük,yanına oturan Melda’nın neredeyse yarısı kadardır. ‘Keşke ben de okusaydım. Ne büyük eşeklik yapmışım okumamakla!’ diye iç geçirir,pişmanlığını arkadaşlarına söyler. Kafasına vurur. İşinden olacağı endişesi hakim olur.
Yönetici her ikisine de birbirinden habersiz aynı işi verir. Bir süre sonra çalışmayı değerlendirmek üzere iş yöneticinin önüne gelir. Yönetici her ikisine de dikkatlice bakar. Büyük üniversiteler bitirmiş kişinin yaptığı iş,Serpil’in yaptığı işle aynıdır,hatta daha düşük bir performansa sahiptir. Bu koşulda Melda’dan daha iyi bir iş nasıl beklenir. Ya da Serpil’in suçu nedir?
Yönetici, Serpil ile kıyaslar. Melda’yı küçümsemeler,aşağılamalar. Sanki Melda’nın mezun olduğu üniversite, marka şirketin çalışma düzenine göre eğitim vermiştir!
Sonunda Melda’yı Halkla İlişkiler’e gönderir. Talimatını verir. Melda’nın iş sevinci bir hafta sürer. Melda’nın kendine güveni kaybolur. Melda’ya bir şans,bir adaptasyon süreci verilmemiştir. Eğitimi ile pratiği yani uygulama fırsatı verilmemiştir.
-Piyasanın kuralları bu. İşverenin işi bu değil,diyenleri duyuyor gibiyim.İyi olmak zorundasın,en iyisi olacaksın,diyenler sizce Melda bu fırsatı nerede bulacak?
İnsana yatırım yapmayan anlayışla iş yönetenlerin gidecekleri yerde bellidir.
Ertesi gün Melda’nın ‘toz’ olduğunu gören Serpil rahatlar. ‘Okuyup da ne olacak? Okuyanın hali ortada. İyi ki okumamışım! Okusaydım ben de böyle olacaktım.’Arkadaşlarına bunları söyler. Büyük bir olasılıkla Serpil’in çocukları da okumayacaktır. Okumaya karşı böyle bir yargı gelişir. Bu ve bunun gibi maganda yöneticiler,böyle genç insanların iş umutlarıyla,duygularıylaoynayıp,kendilerine olan özgüvenlerini yitirmelerine neden oluyorlar. İhtiyacın yoksa neden çağırıyorsun?
O zaman bu çocuklar niçin okusun? En iyi eğitim verilen eğitim müessesesi senin özel ine göre eğitim veremeyeceğine göre,bunun birkaç aylık bir uygulama,pratik görmesi gerekir. Ben vermem kim verecek?
Ondan sonra okumaya karşı ilgisizlik,önyargılar,karşı duruşlar,yakınmalar…..Bir de eleman yok iki yüzlülüğü!
Artık siz ayıklayın pirincin taşını.
Siz televizyonlarda büyük büyük laflar eden işadamları,siyasetçilerin sözlerini dinlerken bir kez daha düşünün.
-Yetişmiş elaman açığı var! Yetişmiş eleman bulamıyoruz! Yalanları gırıla gider.
Siz,bu örnekten yola çıkılmaz,bir iş yerinde olmuştur,v.s diye geçiştirirsiniz ama daha kötüleri daha yaygın…
Şimdi siz çocuğunuzdan okumasını isteyin… Cevap verin!
Değerler böyle heba olup giderken bir aklıevel de sizin ‘bilmediğiniz!’ bir şeyi söyler
-Eee,ne yapacaksınız şartlar böyle. Hayat acımasız!
10.08.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder