Sayfalar

26 Temmuz 2015 Pazar

Hırsızlar günah çıkarmak için nereye gider?




Hırsızlık dünyanın en eski mesleğidir.
Üretileni paylaşmadaki bir haksızlığın eseridir.

Hırsızlık bir illüzyon sanatıdır da.



Heredot’un bize bildirdiğine göre antik çağlarda bazı kabilelerde hırsızlık, çalmak ayıp değil yakalanmak ayıp idi. Yakalanana en ağır ceza veriliyordu. Günümüzde bu gelenek daha bir modernleşerek hırsızlık suç olmaktan çıkmış, bunu haber yapanlar suçlu durumuna düşerek yargılanmaya başlamışlardır. Bir çok suç normalleşiyor. Anormal olan onu haber yapmak!

Hırsıza hırsız demek suç! Toplumdaki statüsüne göre: Sayın X bey, X beyefendi diyeceksiniz!
Neden?
İkna teorilerine göre; güzel, yakışıklı, zengin, güçlü veya bunlardan daha fazlasını temsil edenler suç işlediklerinde bizim onları bir şekilde temize çıkarma mekaniğimiz harekete geçiyor. Onları ‘iyi’ olarak kabul etme eğilimindeyiz. İnternette bu örneklere sıkça rastlayabilirsiniz.

Fakat yoksul, fakir, eğitimsiz, toplumun zayıf ve çaresiz kesimlerini temsil edenler aynı suçu işlediğinde öfkemiz kabarıyor, ‘Vurun kahbeye!’ diye hiddetleniyor ve en acımasız yargılamalarla mahkum edip cezalandırıyoruz. Toplumun bir kesimi zayıfları ezmek, onları ayakları altında ezilecek bir kene gibi görme, işkence duygusu besleme sadizmi var. Linç kültürüne sahibiz. Zayıf olanı kıstırdık mı üzerine çullanır, yaşam hakkı tanımayız.


Bu olay geçenlerde bizim sokağımızda oldu.
Komşu kadın sabah erken saatlerde kocasını işe yolcu ettikten sonra balkona çıktığında karşı balkondan aşağı sarkan halıyı çekip götürmeye çalışan bir hırsızı gördü ve sordu.
-Sen ne yapıyorsun?
-Sana ne kadın? Senin mi? Sana mı soracağım?
Komşu ‘Hırsız var’ diye bağırınca adam kadına küfür etti.
-Ekmeğimle oynuyorsun! Diyerek uzaklaştı ve hırsız tehditkar bir baş sallamayla gözden kayboldu.

Görüldüğü üzere hırsız yaptığının o kadar meşru olduğuna inanmış ki, bunu ekmek parası, ekmek davası için yaptığını ve suç olmadığını kanıksamıştır. Vicdanında suç olmaktan çıkarmıştır. Ona göre fiili durum önemlidir ve bu fiili durumla örtüşmeyen yasalar ‘Yok hükmündedir’ Ona göre hayatın gerçeği budur.

Gelelim asıl kara mizah başka bir gerçek olaya… Şimdi sıkı durun!

Elli yaşlarında gözüken gayet düzgün, konuşması ve hali ile kuşku uyandırmayan bir adam notere geldi. Numara alıp sıraya geçti. Sırası gelince serviste çalışan bir memura yaklaştı. Memur ona sordu.
-Buyurun, sizin işleminiz nedir?
-Efendim ben suçumu itiraf edeceğim, diye konuşmaya başladı. Vaktiyle bir maça gitmiştim. Stadda yanımda oturan birinin cebinden Audi marka arabasının anahtarını aldım. Daha sonra otoparka inerek arabasını çalıp kaçtım. Bir süre sonra arabayı başka birine sattım. Sattığım adam da bunun çalıntı olduğunu biliyordu. O da başkalarına sattı. Ben bundan vicdanen rahatsız oldum. Pişmanım! Bir pişmanlık dilekçesi… Allah bilsin istiyorum… Günah çıkarmak istiyorum...
   Memur adamın ilk önce kendileriyle dalga geçtiğini düşündü.
-Biz bunu ne yapacağız, yazıp Allaha mı göndereceğiz? Adresini bilmiyoruz ki? Diye şaşkınlıkla sordu. Adam ısrar edince memur da ciddileşti.
Nasıl olur, falan filan derken tartışmayı gören noter işe dahil oldu.
-Beyefendi, biz bunun için bir şey yapamayız. Burası günah çıkarma kurumu değil. Tamam… Pişman olmuş, nedamet getirmişsiniz. Bunun içinde bir hukuksal kurum aramış, bize gelmişsiniz ama biz doğru adres değiliz. Bunun için ya karakola ya mahkemeye gideceksiniz.

Peki doğru adres neresi?
Karakola gitse,yargılanacak, ceza alacak, hapis yatacak! Adalet yerini bulacak!
Adam cezasızlık istiyor, suçundan da rahatsız! Bir zamanaşımı ile işlediği suçun karşılıksız kaldığını ama günah olarak devam ettiğini düşünüyor.
Hristiyanlık bu işi çözmüş!
Günah çıkarma mekanizması oluşturmuş!







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder