AKP’nin seçim zaferine herhalde AKP’lilerden sonra en çok piyasalar sevindi. Pazartesi günü dolar bir günde 3,7 değer yitirdi, faizler yüzde 0,5 düştü ve borsa yüzçde 5,4 yükseldi. Alıcıların çoğu da Londra bazlı fonlardı.
Neden mi?
Kazanacaklarını biliyorlardı
AKP kazanacağını biliyordu. Belki yüzde 49 beklemiyorlardı ama kazanacaklarını biliyorlardı. Bunun en güzel göstergesi, seçimden sonraki gün öğlen saatinde eski maliye bakanı Mehmet Şimşek’in Londra bazlı yatırım bankası Goldman Sachs’in müşterileri için bir telekonferans düzenlemesiydi. Bu konferanslar öyle, “Kazandık, hadi” deyince düzenlenmiyor. Bankanın kanunen bütün müşterilerine duyurma zorunluluğu var. Zaman alır. Seçim sonrası daha ‘Bismillah’demeden yatırımcılarla konuşmak ne demek?
Ama oldu işte. Şimşek çok da güzel konuştu. Yapılacak reformlardan, sıkı maliye politikasından bahsetti.
Ama çok gariptir ki başkanlık sisteminin faydalarını da anlattı. Şimşek’in daha önce yabancı yatırımcıya başkanlık sisteminden bahsettiğini hiç duymamıştım. Kendisi de yatırım bankası kökenli olduğu için bu tür radikal değişikliklerin yatırımcılar tarafından çok olumsuz algılandığını bilir.
Sezarın hakkı sezara: İyi sattı başkanlık sistemini. 1980’lerde reform yapmışız, çünkü tek parti varmış. 1990’larda yapamamışız, çünkü koalisyon varmış. 2000’leri zaten gördünüz, varsa yok reform.
Demek ki neymiş? Reform koalisyonla olmuyomuş. Tek parti, tek adam lazımmış.
Siz, biz, bizim oğlan bunu yutmayabilir ama milliyetçiliği bir kenara bırakıp yatırımcı gözünden baktığınızda çok satın alınabilir bir hikaye. Londra’daki adamın uzun vadesi bir yıl. Onun için Erdoğan ha başkan olmuş, ha cumhurbakanı.
Kaybedenler Doğan ve Gülen
Neyse sonuç itirabiyle beğensek de beğenmesek de yabancı yatırımcı satın aldı bu hikayeyi. Piyasalar coştu.
Bu işte kaybeden yok mu? Var elbet. Aşağıdaki görselde seçimden sonraki gün en çok artan ve azalan hisseleri görebilirsiniz. Doğan Holding ve Gülen Cemaati bu işten en çok zarar eden oldu. Piyasaların etkin olduğu varsayımından ilerlersek kimin kazandığını da görebilirsiniz.
Erdoğan’ın önünde iki kapı var
AKP fabrika ayarlarına dönecek mi?
Bu sorunun cevabı AKP hükümetinin ve Erdoğan’ın siyasi ömrünü belirleyecek. Bugün Erdoğan’ın önünde iki kapı var. İkisi de aynı yere çıkıyor. Hangi kapıdan girdiği sadece varış süresini değiştiriyor.
Birinci kapıdan girmesi Babacan, Şimşek gibi piyasaların sevdiği, işten anlayan ekonomi kurmaylarıyla yola devam etmek demek. Nisan 2016 geldiğinde Merkez Bankası başkanı olarak Erdem Başçı’yı bırakmak demek. Bu kapıdan girerse AKP fabrika ayarlarına dönmüş olur.
Yanlış anlamayın, fabrika ayarları 2000’lerin başı değil elbet. O partinin sadece adı AKP’ydi, ruhu bir merkez sağ koalisyonuydu. O zamana artık dönüş yok. Fabrika ayarlarından kastım 2008’den sonrası.
AKP fabrika ayarlarına dönerse, maliye ve para politikaları iyi yönetilir fakat reform olmaz demek. Maliye ve para politikasını iyi idare ettiğiniz zaman içeri kaynaklı bir kriz yaratmazsınız ama reform yapmadan büyüme yüzde 3’lerde takılır, enflasyon yüzde 6 ile 8 arasında kalır. Dolar kafasına göre arada bir yükselir. Borçluluk artar. Faizler artar ama hepsi yavaş olur. Yıllarca bu düzende yaşarız…
Ama eninde sonunda dışarda bir kriz patlak verir ve küresel piyasalarda bugünkü bol likidite olmazsa bize bir kriz daha gelir ve bu sefer teğet geçmez. İşsizlik çıkar yüzde 20’lere, enflasyon çıkar yüzde 20’lere, iflaslar başlar. O gün geldiğinde seçim sonrası elinde Erdoğan resmiyle tekbir getiren dostlar bile ya AKP’ye oy verdiklerini inkar ederler ya da ‘Kandırıldık’ derler.
Özetle iyi para ve maliye politikalarıyla sadece bir sonraki dış kaynaklı krize kadar zaman kazanırsınız.
Erdoğan’ın önündeki ikinci kapı da aynı yere çıkıyor fakat ilkine oranla oraya ışık hızıyla ulaşıyor. Bu kapıdan girmesi demek Şimşek ve Babacan gibi kurmayları atlayıp yerlerine Yiğit Bulut, Cemil Ertem, Numan Kurtulmuş, Nihat Zeybekçi gibi adamları getirmesi demek. Bu adamları getirirse piyasa disiplini devreye girecektir. Çoğu ingilizce bile konuşmaz, yatırımcılarla görüşmezler ve yabancılar satar gider.
Bir de tabii genişleyici maliye politikasıyla bütçe açığı ve kamu borcu artar. Devlet kolay borçlansın diye Merkez Bankası faiz indirimine zorlanır ama artan risklerden dolayı piyasa faizleri yüksek kalır. Firmalar dışardan borç para bulmakta zorlanır. Kamu, özel firmaların varlıklarına el koyar, bankalar yancı firmalara borç para vermek zorunda bırakılır. Sermaye çıkışları yasaklanır. Çok kısa bir sure içinde kaynak bulamayan Türkiye bir‘finansal dikta’ haline gelir. Ekonomi tarihinde bir iki seneden fazla ayakta kalan bir finansal dikta yoktur. Sonunda hepsi çöker.
Ekonomi bir bilim. Temel kuralları var. Siyasetin niteliksel taraflılığını, piyasaların niceliksel kısa vadeciliğini bir kenara bırakıp ekonomik temellere ve ekonomi tarihine odaklandığımız zaman Erdoğan için ekonominin temel sorunlarını çözmediği sürece hangi kapıdan girerse girsin sonucun aynı olduğunu görüyoruz. Tek soru, ne zaman?
Erdoğan bu seçimde tek joker hakkını kullandı. Kaos ortamı ve istikrarsızlık yarattı. 7 Haziran’dan önce CHP’nin ekonomi söylemleriyle AKP’nin ekonomi tarafındaki hegemonyasına son vermesi AKP için tek bir seçenek kaldığı anlamına geliyordu. Seçmenin ilgisini artık rekabet edemediği ekonomiden teröre çekmek. Bu kartı bir kere oynarsınız. Bir sonraki seçimde hala ekonomideki sorunlar devam ediyorsa, teröre başvurduğunuzda halk, “Ben sana geçen sefer tek başına iktidar şansı verdim, kullanamadın. Bu sefer ne değişecek ki?” der.
Ensenizle ne yapacağınız tamamen sizin kararınız…
Bu enseyi kararatmak veya karartmamakla ilgili değil. Ensenizle ne yapacağınız tamamen sizin kararınız ama şu kadarını söyleyebilirim: İyimser bir insansanız, demokrasiye gerçekten bağlıysanız ve inandığınız değerler için savaşan bir insansanız, Erdoğan saltanatı getirse bile enseyi karartmaz, yolunuzda yürürsünüz. Kötümserseniz ve şurada üç beş seçim kaybettiniz diye havlu atacak bir insansanız, ‘Ben demokrasiyi hak ediyor muyum’ diye düşünmelisiniz.
Demokrasi hiçbir ulusa kolayca gelmedi. Bize neden gelsin?
Dipnot: Ne olur artık anket firmalarına yüklenmeyi bırakalım. Beğenmediğiniz seçim sonucundan onlar sorumlu değil. Ayrıca son dönemde İngiltere, Yunanistan, Polonya gibi diğer ülkelerde de anket firmaları seçim sonucunu tahmin edemedil. Bize özel bir olay değil. Nedeni artık başka bir yazıda…
MERT YILDIZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder