Sayfalar

10 Ağustos 2012 Cuma

Şişli Sokaklarında Kaderine Ağlayan Adam! Erzurumlu Sadık…

 Hayber Gürsoy
Erzurumlu Sadık

37 yaşındaki Sadık Uğur: İşsizim! Bayram üstü birkaç günlük iş arıyorum. Karım telefon ediyor. Ne yapıyorsun? Diye soruyor. Çalışıyorum,diyorum. İçim kan ağlıyor. Gel sen bana sor. Bütün derdim çocuklarımın yanına eli boş gitmemek! İş yok,diyor.
Tekirdağ, Marmara Ereğli’de yüksek gerilim hatlarında çalışırken kaza geçirmiş. Kaza öyle böyle değil. Mucize bir şekilde kurtulmuş. Mucize diyorum,çünkü 34500 volt elektriğe kapılmış…
Yüksek gerilim hatlarında çalıştığı sırada,bir araçla yanındakilerle köye gelen kafası kıyak mühendis,köy kahvesinde otururlarken televizyonun açık olmadığını görünce muhtara dönmüş,
-Televizyonu neden açmıyorsun?
-Bakkaldan 2 kilo elektrik al gel de açayım,diye karşılık vermiş muhtar.
Olayı ciddiye alan mühendis pikap şoförüyle arabaya atlayıp seksiyoner (ayırıcı) kutusunun yanına gelip leviye ile kildi parçalıyor ve şalteri kaldırıyor. Tabi yüksek gerilim hattında çalışan 2 işçi daha o anda hayatını kaybediyor. Elazığlı bir işçi ağır yaralanıyor. Sadık Uğur ise iki faz arasına sıkışıp kalıyor. Yarım saat ağır yaralı bir şekilde telde elektriğin kesilmesini bekliyor.
Ameliyatlar,tedaviler…Vücudunda kocaman bir yanık izi. Kollarında,bacaklarında çekilmeler. Dağ gibi görünüşünün ve azminin arkasında yatan kahredici bir çaresizlik!
Uzayan ve aylar süren mahkemeler…Yoksulluklar,çaresizlikler,kahredici yalnızlıklar…
Yeşil kart için memurlar hasta yatağında iken köydeki evine gelmişler.
-Televizyonun,buzdolabın,halın,koltuğun var mı? Diye sormuşlar. Bu soru onun çok zoruna gitmiş.
-Köyde taş duvar bir evim var. Hepsi bu kadar! Memurların, hanımım yanında bunları sormaları çok zoruma gitti. Rencide oldum.  Bana sormadan bak, evi gez kardeşim. Bana ne soruyorsun şuyun buyun var mı? Gariban bir adamın evinde ne olur?İnsanı rencide ediyorlar. İncitmeden bir faydaları olsa. Kızdım,psikolojim bozuldu,yeşil kartı reddettim.
Duruyor,gözleri nemleniyor.
-Senin anlayacağın her şeyini kaybeden bir adamım…Bir tek  insanlığımı kaybetmedim,derken sesi titriyor,gözleri doluyor.
Her mahkeme döneminde İstanbul’a geliyor. 2 mahkeme sırf tanıkları dinlemekle geçmiş. 
Şişli, Kuştepe’de bir inşaat kalfasının yanına girmiş. Bayram üstü üç beş kazanıp köye dönerim diye düşünmüş. Günlüğü 60 liradan 28 gün çalışmış!
-Birazını aldım,borcum vardı…
Bayrama 9 gün varken Ordulu kalfa Ahmet ansızın ortadan kaybolmuş,bayramüstü kimsenin parasını vermeden işçileri yüzüstü bırakıp memleketine kaçtığını öğrenmiş. 1150 lira alacağı kalmış.
-İşyerine kendiminmiş gibi sahip çıktım. Motorunu çalabilir,öteberisini götürüp satabilirdim,bir şeyine tenezzül etmedim. Hiçbir şeyine el sürmedim,korudum,kolladım.
Hep çocuklarına bir şey almayı,bir de karısına….Hayal etmiş ama hayalini Ordulu Ahmet’e kaptırmış!
-O kadar dünya malına tapmışlar ki…Bir sevaba bile nail olamıyorlar. Başka zaman olsa çoluğunun çocuğunun sadakası olsun,der,geçerim. Ananın ak sütü gibi helal olsun,der geçerim. Zor günümde beni işe almışsın,iyilik yapmışsın,der geçerim. Ahde vefayı unutacak adam değilim. Amma şimdi öyle değil. Zorda olmasam  zoruma gitmez. Çocuklar aklıma geldikçe kahroluyorum. Ben nasıl eli boş giderim onların yanına!Bunu hangi vicdan kabul eder!
İşin burasında eliyle dudaklarına bastırmaya,gözyaşlarına hakim olmaya çalışıyor ama nafile!
-Kaçıp gitti…Ne diyeyim? Üç kere isteyin,denmiş. Üç kere istedim. Şu durumlarda çok zor oluyor ama! Allaha havale ediyorum. Çaresizim,Allah’tan bekliyorum.
Büyük şehir insanları onu hayal kırıklığına uğratmış!
-Ben şimdi ne yapacağım! Çoluğuma çocuğuma bir şey alamadan bu halde nasıl kapıya varırım? İnsanlarda vicdan kalmamış! Bizim gibi garibanları bulmuşlar.
Gözyaşları çaresizliğinin boyutunu gösteriyor.
-Kaç kere intiharı düşündüm. Hep çocuklar gözümün önüne geldi. Bu benim imtihanım. Allahtan geliyor. Bir şey diyemem. Ne diyeyim! Beni kulların yamukluğu kahrediyor. Allah sana bir şey yapmaz ama çocuğundan çıkarır.
Kendi çocuğuna bir şey alamadığı için kahroluyor ama kendini beş parasız bırakanların çocuğundan acısı çıksın istiyor.
-Kul hakkı az bir şey değil. Kul hakkı yiyemezler. Bir şekilde çıkar,diyor ve durup bir iç çekiyor,yeniden devam ediyor. Çaresizlik o kadar kötü bir şey ki anlatamam.
Sen yine de hakkını aramayı ihmal etme Sadık?
-Akrabalardan Allah razı olsun. Zor günlerimde hep yardımcı oldular. Şimdi yüzüm yok ki gidip bir şey diyeyim.Onlara bir vefa borcum oldu.
Sadık bitmiş,tükenmiş bir haldeydi. Bir yıkıntı gibiydi.
-Şu halimle ne dedilerse yaptım. Kaz dediler kazdım,istinat duvarı ördüm. Elimden gelen her işi yaptım. Daha ne yapayım? Dünyadan vazgeçtim ama çocuklardan vazgeçemiyorum.
Konuşup dertleşince Sadık’a birazcık olsun  moral geldi.
-Nasıl olsa bayramdan sonra mahkemeye geleceğim. O zaman Ordulu Ahmet’in peşini bırakmayacağım.
Çayını bitirdikten sonra ayağa kalktı.
-Acımı paylaşman bile yeter! Sağolasın! Benim halimden kim anlar,benim gibi olanlar anlar…

09.08.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder