Siyasetle meşgul olmak istemeyen
aydınları bekleyen korkunç bir akıbet vardır: Cahiller tarafından yönetilmek.Aristo
Halka malolmuş ya da olmamış fark
etmez bir sanatçının,aydının onu oraya getirene, halka karşı bir sorumluluğu
vardır. Kazandığının hakkını vermelidir. Halkın yanında,onun sorunlarına karşı
ilgisiz duyarsız olmamalıdır.
Sokaktaki insan kimi tanır. Kendi
yanında olan tanır. Onu hatırlar.
-Biz sanatımızı yapıyoruz. Sözümüzü
söyler çeker gideriz. Arkamıza dönüp bakmayız. Ölen ölür kalan kalır, bana ne!
Diyemeyiz ama sanatçılar birçoğunun böyle bir tavır olduğunu söylersek abartmış
olmayız.
-Sizin diğerlerinden farkınız ne?
Sesinin rengi mi? Sazı daha mı farklı çalıyorsunuz? Söylediğiniz şarkılar
sizden başka kimse söylemez mi? Resmetmez mi? Sizin yaptığınızdan daha iyisini
yapamaz mı? Siz bir aydın olarak üzerinize düşen sorumluluktan kaçınarak icra
ettiğiniz sanatla yetinmeniz neyi açıklar? Türkü yada şarkı söylemekle, resmetmekle
iş bitiyor mu? Sorunları çözmede bir taraf değilseniz, bir rol oynamıyorsanız
bir süre sonra unutulur gidersiniz. Öldükten sonra yaşayan sanatçılar bunun
için yaşamaya devam ederler. Sadece sanatıyla değil toplumun sorunlarıyla
ilgilenmişlerdir.
Yahudilerin sanat ve sanatkarlık
söz konusu olduğunda sık sık kullandıkları bir söz var.
‘Sanatı aptallar yapar!’
Genelleme yapmak gerekirse Yahudiler
göre aslolan şey para kazanmaktır. Para, iktidar demek, yönetmek, dünyayı
parmaklarında oynatmak demektir. Onlara göre yaşam, para ibarettir.
Paraya kölece bir ruhla sahip
olanlarca her şeyin bir fiyatı vardır. Her şey para ile satın alınabilir.
İnsanlık da! Sahip oldukları içinde en ucuza aldıkları ya da hiç değer
vermedikleri şey insanlık olsa gerek. Fakat hiç kimsenin sahip olmadığı kadar
paraya sahip olanların unuttuğu bir şey var. Bunların hiç biri sanattan para
kazananlar kadar ünlü değildir.
Sanki buna karşı edilmiş bir
mağaza vitrininde bir laf gördüm.
‘Sanat insanı onarır. (Müjdat Gezen)’
Çok da hoşuma gitti. Demek para
insanı şekilden şekle sokuyor. İnsanı insanlıktan çıkarıyor. İnsana insanlığını
hatırlatmak için sanata ihtiyaç var. İnsanlıktan çıkmış, harabeye dönmüş olanı
onarıyor. Ya da bize insanlığımızı hatırlatıyor. Kısaca sanat bize insanlığımızı
öğretiyor.
Peki sanattan nasıl para
kazanırsınız? Bu soruya en kestirme en kısa yoldan cevap verebiliriz.
Sanat için sanat yaparak tabi ki…
Öğrencilik yıllarımda sık sık
Kızılay, Zafer Çarşısı’ndaki resim galerisine giderdim. Bir defasında
büyük bir resim tablosu önünde konuşan iki öğretim üyesine kulak
kesildim. Resme olan bu kadar ilgim ve düşkünlüğüme rağmen resimden hiçbir şey
anlayamamıştım. İstediğiniz her şeye yorumlayacağınız bir resme uzun uzun
baktım. Çeşitli geometrik şekiller, bir renk cümbüşü vardı.
-Hocam sizce bu resimden biz ne
anlamalıyız?
-Bu yaşam tarzınızla ilgili.
Nasıl yaşıyorsanız öyle görürsünüz. Sanat işte böyle bir şey. Ondan herkes
kendine göre bir şey çıkarır, bir çıkarımda bulundu.
Öğretim üyesi sanat hakkındaki genel düşüncesini söylüyordu.
-Ben resimde ne görebileceğimizi
sormuştum?
-Çizgileri ve renkleri iyi
kullanmış…
-Hayata dair ne var?
-Bana göre bir karmaşayı, kaosu
anlatıyor.
Diğeri,
-Hayır, tam tersine. Müthiş bir
düzen var, dedi erkek olan. İkisi de güldü. Ben de güldüm.
Ben bir sanat yaptım, herkes ne
anlarsa anlasın, nasıl yorumlarsa yorumlasın, örneği vardı. ‘Bana göre böyle.’
‘Ben bu tarz resimleri seviyorum.’ ‘Bundan hoşlanıyorum.’
Bu resimlerin bu müziklerin v.s tarafları yoktur. Aslında vardır. İyileri kötüleri yoktur. Kahramanları, ezenleri ezilenleri yoktur. Anlaşılmazlıkları esastır; böyle olursa, herkes tarafından anlaşılamayacak olursa,sadece bazıları ‘bir şey anlarsa’ onlara göre bu sanattır, para eder. Bir meta gibi alınıp satılmasına sebep olacak bir sanat!
Sınıflı toplumlarda halk için
sanat yapanlar gerçek sanatın hakkını vererek yapanlardır. Doğası dolayısıyla
bu sanat tarzı muhalif, eleştirel, gerçekçi olmak zorundadır. Bu zorunlu olarak
böyledir. Bunun dışına çıktığınızda sizi yönetenlerin yönetme tarzını
olumlamış, size karşı olan sınıfın çıkarlarını benimsemiş, onun ihtiyaçlarına
göre şekillenmiş bir sanat yapmak durumda kalırsınız.
Halkın doğa ile mücadelesi, kendini
yöneten sınıflara karşı tavrı, onun hayal ve düşlerinin, gelecek kaygısının ve
bunun sanata yansıması kadar doğal bir
şey yoktur. Bu açık, sade, berrak ve anlaşılırdır. Yorumu da böyledir. Bu
resimde, müzikte, sinema,tiyatro,edebi sanatlarda ve diğer görsel sanatlarda da
bu böyledir.
Yönetici sınıfların bu sanat
tavrı ile uzlaşması mümkün değildir. Buna her zaman karşı çıkmış ve her fırsatta yasaklamışlardır. Yakmış, yıkmış, yok
etmişlerdir.
Yönetici sınıfın sanatı
anlaşılmazlığı(!) anlatır… Bu böyledir… Neden böyledir? Sınıflı toplumlarda her
şey, herkes taraflıdır… Doğada tarafsızlık diye bir şey yoktur…
Bu sanat türüne sahiplenen
yönetici sınıfların kendilerine karşı olan işçilerin, emekçilerin, kendileri
tarafından ezilen, baskı gören halkın isteklerini, arzularını anlatacak değil
ya! Bu bir çelişki olurdu.
Halk için yapılan sanatı ise sevmeleri yönetici sınıflardan beklenemez. Hedefinin kendisi olduğu, nesnesinin kendisi
olduğu bir sanatı sevmez, sevemezler. Onların
anladıkları sanat, halka yabancı sanat olmalı… İçinde halk olmamalı… Halk
anlamamalı… Bir ayrıcalık olmalı… Ayrıcalıklı sınıfın ayrıcalıklı sanatı
olmalıdır!... Bu da anlaşılmamalıdır.
Ekseninde insanın olmadığı, insan
tarafından yapılan ve herkesin kendi kafasına, fikrine, hayattan kopuk, herkesin
kendi hayal gücüne göre yorumlayacağı, soyut,anlaşılmaz,anlamsız, şekilsiz bir
sanat tarzı… Kahramanları da çürümüşlüğü, yozluğu, acımasızlığı, gaddarlığı,yalanı
dolanı,entrikacı,hileci tipler olmaktadır. Çünkü bu tipler gerçek hayatta
tepenizde olanlardır. Bunların meşrulaşması gerekir. O zaman yalan gerçekliğin
yerini alır, hayatımızda kalite, iyilik, insanlık gibi kavramlar hiçleşir.
Belirsiz, flu konular.. Gerçekçilikten
uzak konular… Anlaşılması zor ve anlaşılmaz
olanı yapmak, icra etmek. Kimseyi incitmeyen, üzmeyen ,suya sabuna dokunmayan,hele
halkın anlaması hiç mümkün olmayan,zaten arzulanan da bu. Anlamadığın zaman da
aşağılanmak da var. Halka yabancılaşmış olarak üretilen sanat ortamında, sanattan
anlamadığın, sanatsal beğenilerinin gelişmemiş, rafine olmamış olarak
sıradan,basit,düzeysiz kalır,eleştirilirsin. Üstten, küçümsenen bir bakış…
Kendisini,kendi
bireyselliğini,çürümüş ruh halini,dünyasını…. Bireyin bireyciliğini… Onun kendi
iç dünyasında yaşadığı bunalımları, krizleri topluma mal etmek,bu hastalıklı
ruh halini genele yaymaktan tutunda.
Böyle bir sanat yapmak ve bu
sanata büyük paralar harcamak… İşte onların sanatı bu! Kendi halkının değil de ezgileri
sana yabancı bir müzik… Resim,heykel,tiyatro,sinema…. Bir köylü ile, bir işçiyle,bir memur ile aynı
müziği dinlemek… Onlarla aynı seviyede
olmak! Bunlar onları sıradanlaştırır.
Halk için sanat yaparsan aç
kalır, sürünür, yasaklanır,hapis yatarsın.
Para kazanmak istiyorsan kendine
yabancılaşarak, halkına yabancılaşarak işe başlayabilir, kendine ait olmayan
bir dünyaya hitap eden bir sanat için kolları sıvayabilirsin. Bu kolay bir
yoldur… Riski yoktur…
Ne kadar çok anlaşılmaz olursan, sen
de ne kadar çok keşfedilecek gizemli bir yan bulurlarsa o kadar çok para verirler,o
kadar çok para kazanırsın! Bu beceriyi gösteren büyük paralar kazanır…
Ama para için yapılan sanat da
insanlık yoktur!
11.05.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder