Sayfalar

21 Eylül 2018 Cuma

Güveni yok eden 'özgür yalanlar'





Yalan...
Günlük hayatta hemen hemen büyük küçük herkesin başvurduğu, tassruf etmeden harcayıp kullandığı bir yol.

Hele bir de 'özgür yalanlar' var ki...

Görev geri söylenen yalanlardır. Bu çok yaygın yalan söyleme türü en tehlikelisidir. Çünkü bir otorite tarafından söylenmektedir. Hem de görev gereği. Bu kimi zaman siyaset vasıtasıyla bize ulaşır kimi zaman kurum ve kuruluşların yöneticileri tarafından  halkın gözünün içine baka baka hiç çekinmeden söylenir.
Radyasyonlu çayı televizyonda gözümüzün içine baka baka içine bakan Cahit Aral'ı hatırlarsınız.

Mızrak çuvala sığmadığı halde bile yalan söylenir. Her zaman her yalana inanacak mutlaka bir kalabalık vardır.

Bundan murat, bundan amaç kurum kuruluş, otorite zarar görmesin diyedir. Kısaca ve zımnen 'Ona bunu söylemek düşer' diye kabul edip sindirmeye çalıştığımız profesyonel yalanlardır.

Yani resmi, kurumsal, profesyonel, görev gereği söylenen yalanlar. Otorite ve 'veren el' olduğunuzda, söylediğiniz her yalanı satın alan ve inanların çokluğu  bu temele dayanır.

Gerçeklerin er geç açığa çıkmak gibi bir huyu vardır ama atı alan Üsküdar'ı geçmiş, amaç hasıl olmuş, meyvesi toplanmıştır. Gerçekler ortaya çıksa da etkisini yitirmiştir. Çünkü muhataplar, aktörler değişmiş, toplum hafızası unutmuş, hesap sorulacak aktörler de değişmiş olur.
Adalet duygusu da aşınmış, başka bir bahara ötelenmiştir.

Sonra kutsal kitaplara dayanılarak vaaz edilen söylemler ahlak inşaa etmediği gibi bu çöküntüyü daha da derinleştirmektedir. Çünkü her şey şekil ve biçimsellikten ibaret olmaktadır. Görüntüyü, zevahiri kurtarmaktır aslolan.

Fakat bu yalanlar toplumu bir güve gibi içten içe kemirir. Tahribatı çok yüksek olur. 
Yüksek dozda halka verildiğinde yüksek bir ahlaki çöküntü yaratır.  Ahlaksızlık normalleşir, doğru ve dürüst olanlar toplumda kelaynak kuşları gibi, türünün son örnekleri olarak aramızda dolaşırlar.

Peki bu Görev Gereği söylenen yalanlar arttıkça ne olur? Daha büyük yalanlara ihtiyaç duyulur. Çünkü bir önceki gibi sıradanlaşmış bir yalan ciddi bir etki yaratmaz.  Bir sonraki yalanın da hikayesinin güçlü olması gerekir. Bu sefer daha derin bir ahlaki çöküntü ile karşı karşıya kalırız.

Çünkü şeffaf olmaktan korkarız, çünkü hesap vermeyi sevmeyiz.  Demokrasinin içselleştirilmemiş olmasından dolayı muhatabı kaale almama, aşağılama, küçümsemek işin özünü oluşturur.

Sonra ne olur?

Kimsenin kimseye güveni kalmaz. Kimse inandırıcı olamaz. Bu sefer güven vermek için muazzam bir enerji harcarız. Güven vermek, telkin etmek bu yüzden hiç de kolay değildir. Yalan kolayca söylenir ama güven kolaylıkla kazanılmaz.

Gayrimenkul Danışmanları bundan en çok etkilenen meslek gruplarını oluşturuyorlar. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder