30 Kasım 2018 Cuma

PİYASA TANRISI VE GERÇEK TANRI





Piyasa tanrısı deyimini Harvard Üniversitesi eski ilahiyat profesörlerinden Harvey Cox, 1999’da yazdığı bir makalede kullanmış. Cox, makalesinde, serbest piyasa ekonomisinin, küreselleşen dünyada yeni bir din haline dönüştüğünü örnekleriyle anlatır.

Her teolojik dinin tepesinde “Tanrı” inancının yer aldığını, ekonominin tepe noktasındaki kutsalın ise, “Piyasa” olduğunu vurgular. Diğer dinlerin işleyişleriyle, piyasa dininin durumunu karşılaştırır. Benzerliklerini ortaya koyar.


Makalesinin sonunda, geleneksel dinler ile Pazar dininin arasındaki derin ayrılıktan dolayı, uzlaşma ihtimalinin olmadığı kanaatine varır.


İnsanlara “hiçbir zaman elindekiyle yetinme!” diyerek, nefisleri okşayan Piyasa dininin, diğerlerine göre daha avantajlı olduğunu düşünür. Diğer dinler toplumsal dengeyi hedeflerken, Pazar dini bireyselliği ve hareketliliği tercih etmektedir.


Ayrıca Piyasa dininin, diğer dinlerin mabetlerine dokunmadığını söyler. Gerçekten de Piyasa dini; Hindu mabetleri, Budist festivalleri, Katolik azizlerin türbeleri, Müslüman evliyaların türbeleri gibi yerlere, gelir merkezleri olarak bakar. Onların törenlerini teşvik eder diye düşünür.


İnsanlık açısından bakılınca acaba durum gerçekten Piyasa dininin lehine midir? Buna karar vermek için gerçek Tanrı olan Allah’ın dini ile aralarındaki farkları, Cox’un baktığından farklı bir gözle de incelemekte fayda var.


Piyasa dininde kazanmak için her türlü yalan ve hile geçerlidir. Gerekirse hiç suçu olmayan insanların bile ezilmelerine cevaz verir. Çünkü rekabette, kaybedene merhamet edilmez.


Allah ise, merhametlilerin en hayırlısıdır. Affı en geniş olandır. Hatalarını anlayıp dönerek, insanlara faydalı işler yapanları affeder ve destekler. Böylece kendilerini toparlarlar.


En zengininden en fakirine kadar her insanın, hayatında mutlaka, merhamet görmeye ihtiyacı olur. Ama eğer o insan, Piyasa tanrısının dediklerini yapmış, başkalarına hiç merhamet etmemişse, hiçbir insan ona merhamet etmez. Çünkü her insan nefis taşır. Dolayısıyla merhameti çok sınırlıdır. Yüce Yaradan’ınki gibi geniş değildir.


Piyasa tanrısı, insanların mutlu olmalarını istemez. Çünkü mutlu olan kişi, elindekilerle yetinir. Daha fazlası için gayret etse de, başkalarını ezmez. Hâlbuki Piyasa dininin ilk emri “elindekilerle yetinme!” şeklindedir. Elindekilerle yetinmesini beceremeyen şahıs, ister çok zengin ister çok fakir olsun, iç dünyasında daima mutsuzdur.


Cox, Piyasa dininde artık sadece köyler, ormanlar, göller dâhil her türlü maddi varlıkların değil, insan dâhil bütün manevi değerlerin, alınıp satılabilen bir meta olduğunu söyler. Hattâ insanların birbirlerine baktıklarında, üzerlerinde renkli fiyat kupürleri gördüklerini belirtir.


Bu anlayış başlangıçta zenginleri memnun eder. Kendi menfaati doğrultusunda insanları satın alabileceği için, işlerine gelir. Ama en yakınındaki aynı insanın, kendisinin verdiğinden fazlasını teklif edene dönerek, onu sattığını gördükçe, sinir küpü olur. Fazla vermenin sınırı da olmadığından, çare de bulamaz. Çare diyerek sarıldığı her teşebbüsü daha da batmasına sebep olur.


Sonunda, Piyasa dininde, kimse kimseye güvenemez hale gelir. Zengin bir insanın ve bir ülkenin düştüğü güvensizlik, yaşanabilecek en büyük azaptır. Piyasa tanrısının yolundan gidilerek de, bu azaptan kurtulma ihtimali yoktur.


Hâlbuki Allah’ın dininin temeli, güven üzerine kuruludur. İnsanlar azap çekmek şöyle dursun, güven içerisinde yaşarlar.


Piyasa dini yardımlaşmayı değil, rekabeti emreder. Rekabetin ise, kimi ne zaman bitireceği belli olmaz. En zengin ve en güçlü insan bile, rakipleri, kendi aralarında buna karşı birleşirlerse,  hiçbir şey yapamaz.


Yüce Yaradan ise, yardımlaşmayı emreder. Her insanın hayatında, mutlaka, yardımlaşmaya ve destek almaya ihtiyacı olur. Geçmişte yardım etmeyen, gelecekte yardım alamaz.


Piyasa dininin kurallarını tam uygulayarak zenginleşmiş ülkelerde, insanlar arası ilişkiler menfaatlere dayanır. Bu durum insanların psikolojisini sıkça bozar. Kendisini ruhen rahatlatacak bir dost da bulamaz. Bir psikoloğa gider, ancak para vererek, psikoloğun kendisini dinlemesini sağlar. Bu durum tıpkı, Hıristiyanlık anlayışındaki para karşılığı yapılan günah çıkarma işlemi gibidir.


Yüce Yaradan’ın dininde bu görevi dostlar yapar. Hem de ücret alarak değil, aksine kendi cebinden masraf ederek onu rahatlatır.


Piyasa dininin, insanları bu kadar etkilemesinin bir sebebi de, diğer dinlerin yetkililerinin, verdikleri hizmetlerden ücret almalarıdır. Cox’a göre dualar, ayinler, kutsamalar, ruhsal şifalar, vaftizler, cenaze törenleri, muskalar hep ücret karşılığında yapılmaktadır. Müslüman ülkelerdeki benzer uygulamaların çoğu da ücretlidir.


Hâlbuki Yüce Yaradan’ın dininde bu işler için ücret alınmaz. Dualar, törenler, sohbetler, Kur’an ve Mevlit okumalar, hatta namaz kıldırmalar gibi işlemlerde hiçbir ücret talep edilemez. Allah bütün peygamberlerine “ben sizden bir ücret istemiyorum, benim ücretim Allah’ın yanındadır” demelerini öğütlemektedir. Peygamberlere verilen bu emir, bütün insanlar için geçerlidir. Peygamberler geçimlerini, dini hizmetlerinden değil, diğer mesleki çalışmalarıyla sağlamışlardır.


Piyasa dininin görünür bir diğer avantajı da, mülk anlayışındadır. Yüce Yaradan’ın dininde mülk Allah’ındır. İnsanlar, O’nun yeryüzündeki vekil yöneticileridir. Piyasa dininde ise mülk, insanoğlunundur. İstedikleri gibi tasarruf ederler.


Diyelim ki, Piyasa tanrısının yolundan giden bir kişi çok zenginledi. Ne kadar yaşarsa yaşasın elbet bir gün ölecek. Yaşarken hiç dostu olmayan, güvensizlik içerisinde, iç dünyasında huzursuz bir şekilde yaşayan bu kişi ölünce, mirası kimlere kalacak? En çok kızdığı ve kendisini aldattıklarından sürekli şüphe ettiği insanlara kalacak. Yani, her türlü riske girerek, hiç rahat yüzü görmeden bütün ömrünce yaptığı servetini, en sevmediği insanlar yiyecek.


Servetine bedavadan konan insanlar da Piyasa dininden olduklarından, serveti bırakana teşekkür etmeyecekler. Aksine ölen kişi sağlığında kendilerine kızdığı, ters davrandığı için, hakkında en kötü sözleri sarf ederek, serveti afiyetle yemeye çalışacaklar. Çalışacaklar diyorum, çünkü bu bedava servet için onların da rakipleri çok olacağından, yerken çok zorlanacaklar.


Hâlbuki mülkün asıl sahibinin Yüce Yaradan, kendisinin ise emanetçi olduğunu bilen bir kişi için durum farklıdır. Emaneti uygun bir şekilde kullandığı için hem yaşarken huzurlu olacak, hem de Allah’ın divanına rahat gidecek. Ahiret hayatı için de Yüce Yaradan’dan huzur bekleyecek.




devamı için;


http://ismailhakkikupcu.com.tr/piyasa-dini-ve-allahin-dini/




Not: Yazarın görüşlerine tümüyle katılmasam da...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var