Onur Ünlü'nün komediye, absürt komediye meyline ve bu konudaki başarısına aşinayım. Sinema derseniz "Polis" var, "Güneşin Oğlu" var zaten yakın geçmişte. Ve her şeyden öte "Sen Aydınlatırsın Geceyi" gibi bir inci var elimizde.
Geçen yıl izlediğimiz ve Ünlü'nün -bir hayli haklı sebeplerle- gösterime sokmadığı şiir gibi bir film. Ki kendisi Ah Muhsin Ünlü mahlasıyla şiirler de yazmış bir şair aynı zamanda. Tüm bunlar bir araya gelince Onur Ünlü'den seyirciyi kahkahaya boğacak bir polisiye beklemek ve beklentimizin karşılığını almak çok da şaşırtıcı değil aslında.
"İtirazım Var" bir komedi dediğimiz gibi. Bir cinayet ekseninde gelişen polisiye bir komedi.
Ülkenin durumuna bakarsak kahramanı bir imam olan bir polisiye düşünmek zaten absürt. Bir de filmde yaşananlar eklenince üstüne, iki saat boyunca soluksuzca gülüyor insan.
Tuhaf imamımız Selman Bulut kendi halinde münzevi bir adamcağızken camisinde işlenen, üstelik tanığı da olduğu bir cinayetin gizemine dair bitmeyen bir koşuşturmaca başlar ve seyirci hem bu tuhaf olaylar zincirine tanık olur hem de "bu kadar da olmaz" diyerek güler de güler...
Filmin kısa özeti bu aslında. Ancak bu olan biten değil de imam Selman çeker ilgimizi daha çok. Hem siyaset bilimi hem antropoloji okumuş, neden antropoloji diye sorulunca "tek tanrılı dinlere olan inancımı sağlamlaştırmaya ihtiyacım vardı" diyen bir imamdır Selman. Saz çalar, Alevi deyişleri söyler, kitaplıklar dolusu kitabı, kızıyla bırakın bir imamı herhangi standart bir babadan bile fersah fersah ötede bir ilişkisi vardır. Bunlar yetmezmiş gibi bir de hem kalıplaşmış, çoğu yanlış bilgiden ibaret dini düşüncelere hem de dinin günümüzdeki sömürülüş biçimine karşı duran, bunları açıkça söylemekten çekinmeyen bir imamdır Selman. Fakat bu kendini okumaya, düşünmeye, iyiliğe, güzelliğe vermiş hali hem bu cinayet hikâyesinde kurban seçilmesine hem de başına gelenleri anlamasında zorlanmasına sebep olur. Neler oluyormuş da benim haberim yokmuş diye serzenişte bulunan Selman yine tam da bu bilgisi ve içgörüsü sayesinde yaşananların düğümünü çözmeye, cinayeti ve üzerindeki karanlığı aydınlatmaya herkesten daha yakın durandır aslında.
Katil kimmiş, olaylar nasıl çözülmüş burada yazmayacağız elbette. O siz seyirciye düşen görev; izleyip hem bunu öğrenecek hem de güleceksiniz.
Şunları söylesek bize yeter sanırım: İtirazım Var sinemasal anlamda Sen Aydınlatırsın Geceyi'den aşağıda kalsa da, sonlara doğru aceleye mi gelmiş acaba dedirten kurgu ve senaryo hatalarına düşebilse de, içinden geçtiğimiz bu süreçte söyledikleriyle, bazen alttan alta bazen de hiç sözünü sakınmadan yaptığı eleştirilerle illa ki görülmeye değer bir film.
Tefeci olmak, hırsız olmak, katil olmak kolay. Bu olduğunuz şeyleri güç ile, mevki ile, din gibi yumuşak karnımız olan şeyler ile örtmek de kolay. Bunu zaten öğrendik bu ülkede yaşayarak, öğretildi hepimize. Zor olan imam Selman gibi kalabilmek, kolaya kaçmadan yaşamak, Onur Ünlü gibi Selman diye bir imam karakteri yazmak, onun ağzından bu çürümüş düzene lanet okutmak, Gezi'de yiten canlarımızı filmine koymak, birilerinin canını sıkacağını bile bile bir imama rakı içirtmek, banka müdürleri göndermesi yapmak, başka sebeplerden taş atan çocukları gösterince aslında başka sebeplerden taş atan çocukları hatırlatabilmek, dönen çarkların içine hapsolmuşken dönen çarklara "itirazım var" diye haykırabilmek... Ve ben daha bu yazıyı yazıp bitiremeden filme gelen +18 yaş sınırını, bir çeşit sansür dayatmasını göze alarak yapmak bunları. Küfürse küfür! Hangimizin ağzından dökülmüyor küfürler böylesi bir ülkede yaşarken, tutsak da kendimizi? Ki zaten izleyince göreceksiniz; sorun küfür değil. Sorun sorunun kendisi, sorun çarkın dişleri, sorun o çarkı döndürenlerde.
Ezcümle diyoruz ki; İtirazım Var, günahıyla sevabıyla iyi bir film, Serkan Keskin, imam Selman rolüyle harikalar yaratıyor, insan izleyince gülüyor, güldükçe düşünüyor, düşündükçe anlıyor halimizi ahfadımızı.
Siz de izleyin katilin suçsuz, ölenin suçlu olduğu bu tuhaf hikayeyi; hep birlikte itiraz edelim bu düzene. İtirazım Var, İstanbul Film Festivali'nin hemen ardından, 18 Nisan'dan itibaren Başka Sinema salonlarında.
Kirayla Aşk Olmaz
Bugün vizyona giren "Kiralık Aşık" (Fading Gigolo) festival ve vizyon yoğunluğundan dolayı gözden kaçacak gibi duran ama pas geçmemek gereken bir John Turturro - Woody Allen işbirliği.
John Turturro'nun hem yazıp hem yönettiği ve başrolünü Woody Allen'la paylaştığı bu komedi aslında biraz da Turturro'nun ustası Allen'a saygı duruşu niteliğinde düşünülebilir.
Brooklyn sokakları, fonda sürekli çalan caz müziği, kadınlar ve hiç susmayan bir Woody Allen.
Tanıdık geldi değil mi? Bu aslında ustanın çok alışılmış alametifarikası. Dükkanını parasal sıkıntılar yüzünden kapatmak zorunda kalan Murray (Allen) yakın arkadaşı ve kader ortağı Fiorovante (Turturro) ile kafa kafaya verip bu sıkıntıdan nasıl kurtulacaklarını düşünürken karşılarına hiç akıllarına gelmeyecek bir fırsat çıkar ve onlar da neden olmasın diyerek işe koyulur. Zengin ve güzel ama yaşadıkları hayattan sıkılan iki kadın (Sharon Stone ve Sofia Vergara) macera aramaya karar verip içlerinden biri bunu Murrey'e aktarınca başlayan olaylar sıradışı bir muhabbet tellalı ve bir jigolo yaratır. Bu topluluğa, başta gönülsüz de olsa katılan, saygın bir hahamın dul eşi de (Vanessa Paradis) eklenince işler çığırından çıkar; para karşılığı yaşanan aşkla gerçek aşk yer değiştirir, kızgın Musevi din adamları devreye girer, mahalle karışır, kahramanlarımız da çıkmaza düşer.
Uzun yıllardır hem oyunculuğunu takdir ettiğimiz hem de yönetmen olarak kendini kanıtlamış John Turturro sıradışı ama inandırıcı bir jigolo portresi çizerken sanki Woody Allen'e özel yazılmış gibi duran diyaloglarla seyirciyi güldürmeyi başarıyor. Allen ve Turturro'nun dışında Sharon Stone, Vanessa Paradis, Liv Schreiber gibi başarılı oyuncuların da perdede gözüktüğü Kiralık Aşık hem Allenvari mizahı hem de kadın-erkek ilişkileri ve aşka dair söyledikleriyle yüzünüzü güldürüp içinizi ısıtacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder