Sayfalar
- Ana Sayfa
- Mortgage
- Konut Kredisi
- Refinansman Nedir?
- Kira Nedir?
- Sigorta
- Faiz Nedir?
- Fıkralar
- Kefillik Nedir?
- Arsa Payı Nedir, Nasıl Hesaplanır?
- Gayrimenkul Satış Vaadi Nedir?
- Tahliye Taahhütnamesi nedir?
- DEĞER ARTIŞ KAZANCI NEDİR?
- DOP (Düzenleme Ortaklık Payı) NEDİR?
- EMLAK-EMLAKÇILIK NEDİR?
- HACİZ YOLU İLE TAKİP NASIL YAPILIR?
- TAPU NEDİR ?
- Emlak Vergisi
- Sözleşme ve Şekil Şartı Nedir?
- ÖRNEK DANIŞMANLIK VE KOMİSYON SÖZLEŞMESİ
- Emlak Terimler Sözlüğü
Hakkımda
21 Ekim 2014 Salı
Don, kaç ya da savaş.
Validebağ Korusu'nda cami inşaatı için şafak baskını
Validebağ’da cami inşaatı için şafak baskını
İSTANBUL'U SAVUNANLARA ÇAĞRIMIZDIR
VALİDEBAĞ KORUSU'NA KOMŞU ÇAMLICA-ATA KONAKLARINDA SABAH SAAT 05:00'DA, HUKUKDIŞI, İMAR YÖNETMELİĞİ YOK SAYILARAK, DEVAM EDEN DAVA SÜREÇLERİNE RAĞMEN BAŞLANAN CAMİ İNŞAATINA KARŞI BU AKŞAM SAAT 19:00'DA BASIN AÇIKLAMASI YAPILACAKTIR. TÜM MAHALLE SAKİNLERİ VE İSTANBULLULARA DUYURULUR.
ULAŞIM: Çamlıca ve Ata Konakları arasındaki alan Validebağ Korusu'nun ACIBADEM sınırında, Koru'ya komşu konumdadır. Basın açıklaması cami yapılmak istenen bu alanda yapılacaktır. Ulaşım için Üsküdar-Acıbadem minibüslerine binilerek Çamlıca Konakları'nda inilir. Metrobüsle karşı yönden ve Kadıköy'den gelinebilir. Acıbadem durağında inilir. Çamlıca Konakları yürüme mesafesindedir."
Acıbadem Dayanışması, halkı Çamlıca Konakları tarafındaki kapıya gelmeye çağırdı. Kuzey Ormanları Savunması grubunun verdiği bilgiye göre, korudaki kaçak yıkımı korumak üzere burada bulunan çevik kuvvet polisi, yıkımı fotoğraflayarak belgelemek isteyen vatandaşı tehdit etti.
Bu alanda cami yapılması tamamen hukuka aykırı bir imar düzenlemesine dayanıyor. Mahalleliler de bu işleme karşı 5 ayrı dava açmış durumda. Bilirkişi aşamasına gelen iki davada bilirkişi çevrede yeterince cami olduğu, alanın cami yapımına uygun olmadığı gibi gerekçelerle mahalleli lehine görüş bildirmişti. Davaların aleyhte sonuçlanacağını gören Üsküdar Belediye’si ise yangından mal kaşırırcasına inşaatı bir an önce başlatmak istiyordu. Mahalleli de sabahtan akşama kadar alanda nöbet tutuyordu.
19 Ekim 2014 Pazar
METREKARESİ 1000 DOLAR
Alemdağ Caddesi'nin yanı sıra paralelindeki Sütçü Caddesi'nin de alternatif olarak geliştiğini ifade eden Batur, toplu taşıma akslarının tamamlanması ile birlikte rakamların daha da tırmanacağını kaydetti. Anadolu yakasında kentsel dönüşümle ön plana çıkan bir diğer bölge Kartal'ın Bankalar Caddesi'nde ise metrekare fiyatları 1000 doları buldu. Bin 800 metrekare bir dükkânın kirası 18 bin doları buluyor.
YÜZDE 50 ARTIŞ VAR
Avrupa yakasında ise kentsel dönüşümle birlikte değeri artan caddelerin başında Bakırköy Cumhuriyet Caddesi geliyor. Mağaza kiralarının en az yüzde 50 oranında arttığını dile getiren İstanbul Gayrimenkul yetkilisi Mehmet Sait Kandemir, tren istasyonu, doğum hastanesi ve vergi dairesinin bölgeden taşınmasına rağmen artışın sürdüğünü söyledi.
45 M2 DÜKKAN 16 BİN $'A KİRALIK
Mehmet Sait Kandemir Bakırköy'deki değişimi şöyle anlatıyor: "İstasyon, Cumhuriyet ve İstanbul caddelerinde dükkân fiyatları, bölge geliştikçe devamlı yukarıya doğru seyrediyor. Öyle ki Cumhuriyet Caddesi'nde 45 metrekare bir dükkânı 16 bin dolara kiraladık. 100 bin dolar hava parası alındı. Yine 100 metrekare bir dükkân 70 bin liraya kiralandı. Kiralayan marka hava parası olarak da 500 bin lirayı gözden çıkardı" dedi.
BAĞDAT CADDESİDE NASİBİNİ ALDI
Halihazırda kiraları dudak uçuklatan Bağdat Caddesi'nde ise 100 metrekare bir dükkânın kirası 60 bin doları gördü. Eva Gayrimenkul Değerleme Araştırma ve Raporlama Yöneticisi Gökçen Taşkın, "Kentsel dönüşümün ilk ve en sık uygulandığı alışveriş caddesiBağdat Caddesi'dir. Bu bölgede özellikle ara sokaklarda birçok binada kentsel dönüşüm çalışmasının devam ettiği göze çarpıyor. Bölgedeki dükkânların birim kira değeri ise 300 USD / m2/ay seviyelerine yükselmiş durumda" dedi.
CADDELERE KURUMSAL FİRMALAR DOLUYOR
Gültepe Piyasa Caddesi'nde de rakamlar tırmandı. Century 21 yetkilisi Şenol Demir, 30 metrekare bir dükkânın 17 bin liraya kiraya verildiğini söyledi. Gültepe'nin yanı sıra Alibeyköy, Beşiktaş ve Gayrettepe'nin işlek alışverişcaddelerinde de dükkân kiralarının ikiye katlandığını vurgulayan Demir, "Kentsel dönüşüm nereye girdiyse fiyatlar yüzde 100 arttı. Pek çok kişi fiyatların daha da artacağını bekleyip dükkânını ya da dairesini satmıyor. Kiralık sayısı arttı. 45 metrekare bir dükkânı 22 bin liraya iki gün önce kiraya verdik. Caddelerde bu rakamları ağırlıklı olarak kurumsal firmalar verebiliyor. Özellikle bankalar, telekomünikasyon firmaları ve büyük zincir marketler kiralıyor. Bu şekilde caddelerinde çehresi değişiyor" diye konuştu.
Müteahhitlerin İstanbul'da en çok kat karşılığı yaptığı bölgeler ve bölgelere göre kat karşılığı oranları
İSTANBUL'DA KAT KARŞILIĞI YÜZDE ORANLARI
KAT KARŞILIĞI ORANI İSTANBUL’DA MAKSİMUM KAÇ?
MÜTEAHHİTLERİN İSTANBUL’DA EN ÇOK KAT KARŞILIĞI İNŞAAT YAPTIĞI BÖLGELER HANGİLERİ?
KAT KARŞILIĞI ORANINI ETKİLEYEN lokasyon ÖZELLİKLERİ NELER?
ARSASINI KAT KARŞILIĞI VERECEK ARSA SAHİBİ NELERE DİKKAT ETMELİ?
KAT KARŞILIĞI ORANLARI İÇİN UZMANLAR NE DİYOR?
İSTANBUL’DA İLÇELERE GÖRE 2013 YILI İTİBARİYLE KAT KARŞILIĞI ORANLARI NEDİR?
Emlakta satışın ön koşulu nedir*
Güvenmek ve inanmak emlak sektörünün iki sihirli sözcüğüdür.
Bir gayrimenkul sorunum nedeniyle avukata gittim. Avukata konuyu başından anlatıp, eksik bir nokta bırakmamaya,
yanlış anlaşılıp yanlış bir sonuca gitmemek için her ayrıntıyı atlamamaya kendimi programlamıştım. Dava açacaktım ve acaba
haklı mıydım, kazanır mıydım? Ben kendi mantığıma göre haklıydım ama yasalar ne diyordu?
Avukat beni konuşturmamaya, sorularına cevap isteyerek, kısa keserek sonuca gitmek istiyordu.
Ben bu avukatın başarılı olmadığına karar verdim. Bir kere beni dinlemiyor, öğrenmek istediklerini soruyordu. Yani işe en sondan başlıyordu.
Hiç güven duymadım. Çünkü olayın püf noktası ayrıntılarda gizli idi.
Siz kime güvenir yada inanırsınız?
Sevdiklerinize, otorite bildiklerinize...
Müşteri üzerinde otorite olmanın yolu ona güven vermekten geçer.
Güven vermek için de; tavır ve konuşmalarınızla dürüst olduğunuz algısını verirsiniz. Müşteri bunu hisseder, satır aralarını iyi okur.
Portföyünüzün artılarını eksilerini birlikte anlatmanız gerekir. Tek taraflı sürekli iyi yanından bahsederseniz pazar esnafından farkınız kalmaz.
İşin bir başka püf noktası daha var. Hiç kimse kendi bilirkişilerine danışmadan yer almaz. Bu yüzden müşteriyi ve taleplerini anlamak gerekiyor.
Hedef kitlenizi iyi belirlemelisiniz. İşin sırrı tam da burada!
Seçenekleri çok bir müşteri grubuna çalışmak zor ve sıkıntılıdır. Yorucudur, müşterinin karar vermesi zaman alır. Paralı ve üst gelir grupları
ile doğru portföyünüzü birleştirdiğinizde sonuç yüzde doksan olumlu olacaktır. Kazanmanın yolu parası olana satmaktır.
Her insan her işi yapamaz.
İçinizden geliyorsa, içgüdüleriniz sizi zorluyorsa yapın.
Ne yazık ki insanlar günümüzde buldukları işle yetinmek zorunda kalıyor, çoğunlukla sevmedikleri işleri yapıyor.
İnsanlar sevdikleri işle buluştuklarında kolayca uyum sağlıyor ve adapte oluyor, hatta şaşırtacak kadar başarılı oluyorlar.
Bu onların işe olan saygısını artırıyor,verimli olmanın yollarını keşfedediyor ve başarıya giden yolun kapısını aralıyorlar.
Bu yüzden bilmediğiniz bir sektörde olsanız bile kısa sürede bu başarıya ulaşmanın yolu budur. Bu iki sevgilinin birbiriyle buluşması gibidir.
Gayrimenkul danışmanında satışçı özellikleri aranır.
Yaşasın çöp ihalesi!
Devlet erki şu sıralarda din ve ahlak dersinin zorunlu olmasının gerekçeleri olarak; toplumun ahlaklı, dürüst, faziletli, namuslu insan yetiştirmenin önemli olduğunu açıklamakla meşgul olsunlar…
Bunların kendileri için değil halk için gerekli olduğunu söyleyenlerle ilgili ibretlik bir öykü bu…
İkiyüzlülük örneği… Ellere verir talkını kendi yutar salkımı, örneği.
Dürüst, erdemli, ahlaklı bir ihale komisyonu başkanın başına neler geliyormuş bir görelim. Fazileti, dürüstlüğü göklere çıkaranlar dürüst ve erdemli insanların başına nasıl çorap örüyorlarmış bir bakalım.
Hayali bir kentte, varsayalım ki bu olay araştırmalarda hayat kalitesi en düşük ilçelerden birinde geçmiş olsun.
Çöp!
Çerçöp diyerek işi hafife almamak gerek.
Çöp ihalesi bu…
Biri çıkıp elinde bir proje ile belediyenin kapısını çalıyor ve çöp toplamayı sıfır maliyetle gerçekleştireceğini söylüyor.
Peşinen reddediliyor, inceleme gereği duyulmuyor bile.
Neden?
Rant büyük! Çöpün de rantı mı olurmuş, demeyin.
Nasıl?
Nasılı ise; ihale nasıl kazanılır da? Topluma ahlak dersi verenler söz konusu kendi çıkarları olduğunda neler yaparlar?
İhale nasıl kazanılır?
Konumuz çöp ya! İhalenin konusu da çöp toplama ihalesi olsun.
Rakamlar ve fiyatlar temsilidir, olay gerçektir.
İhalede çöpün ton başına 5,10,15,20 TL gibi fiyatlar verilmiş olsun. İhale kanunu gereğince ihale en düşük fiyat verene ihale ediliyor. Yani 5 TL verene… Peki 5 TL gerçekçi bir rakam mı? Hayır! 5 TL kurtarıyor mu? Zararın daniskası!
Kurtarmıyor! Kurtarmıyor da neden bu fiyat teklifi veriliyor?
İhaleyi kapmak için?
Yeter ki ihale alınsın! Sorun ihaleyi almakta. Sonrası?
Şimdi soralım? Peki 5 TL mi daha pahalıdır, yoksa 20 TL mi?
5 TL daha pahalıdır!
Bakın nasıl?
İhale yapılıyor, teklif dosyası veriliyor. 5 TL’lik dosya ihale komisyonu başkanı tarafından inceleniyor. Komisyon başkanı bir bakıyor ki mazot ve işçilik giderleri hesapta yok. Arada 12 milyonluk bir farkı gören ihale komisyonu başkanı soruyor.
-Bu giderler niye gözükmüyor?
-Başkanım siz onu geçin? Siz imzalamaya bakın!
-İmzalamam, 12 milyonluk bir açık var!
-Hocam 2 milyonu silelim?
-10 milyon ne olacak? İmzalamam!
Öğretim üyesi komisyon başkanı hemen görevden alınıp adliyede bir fotokopi makinesine memur olarak atanıyor.
Öğretim üyesinin bir öğrencisi de savcı olup adliyede görev yapmaktadır ve onu fotokopi makinesi başında görür. Hoca;
-Haram yemedik, böyle oldu, diyerek durumu özetler.
Savcı yardımcı olur, mahkeme sonucu hoca eski görevine iade edilir ama bu sefer tayinini başka yere ister.
Peki sonuç ne oldu?
5 TL’lik dosya ihaleyi kazandı.
Bu tonu 5 TL ile çöp toplayacağını söyleyen şirket tonu 20 TL teklif verenden daha çok para nasıl kazanır?
Formül şöyle: İhaleye çıkan çöpün aşağı yukarı ortalama miktarı bellidir. İhale bu ortalama üzerinden yapılır.
Çöp toplanırken denetleme ve kontrol mekanizması Türkiye şartlarına göre şekil aldığından;
Her gün masa başında ‘sevhen’ çöp fazlası diye yerine göre 10-15 ton günlük fatura kesilir. Parası da böyle tahsil edilir.
Böylece çöpün tonu 20 TL’nin üzerine çıkmış olur.
Din ve ahlak dersi güme gider.
Kadını şiddetten kurtarmanın bir yolu var!
Geçen gün komşularımız basit bir sorun;sofra bezi silkeleme yüzünden birbirine girdi.
İşin ilginci karısını sokak ortasında tekme tokat döven adam karısına bir başkasının müdahalesi karşısında 'Kadına el kaldırılmaz' diye bağırmasıydı.
Bana yalan söyleyenden nefret ederim, diyen adamın yalan söylemesine benziyordu.
Kadını kendi mülkü görünce; kendisinden başkasının şiddet uygulamasına tahammül edemiyor.
Mülkiyetin muhafazası gibi hukukta bir kural var.
Erkek kadını mülkiyetin muhafazası kapsamında, evlilik sözleşmesini de noter sözleşmesi olarak görüyor. ‘Nikah bir nevi bal gibidir. Kadın kocasının cariyesi gibidir.’
Erkeğin cariyesi!
Kadın sizin mülkiyetiniz ise bu size, bir mal gibi baktığınız, hırsızların iştahından onu koruyacak kollayacak, saklayacak,
hapsedeceğiniz, üretimden dışlayıp, dört duvar arasında kapatacağınız, dış dünya ile temasını kesebileceğiniz bir hak tanıyor. Asıl trajik olan da kadının kendisine biçilen bu role inanması ve kabul etmesi...
Bu bir kadını rehin alma kültürü…
Mülkiyetin muhafazası, ipotek ve haciz, rehin alma türü olarak kadınlar üzerinde her çeşidi farklı bir biçimde kullanılıyor. Köle olarak satılmasından,cariye olarak bakılmasından, kadının adı yok’a kadar…
Gelelim asıl konuya…
Mahallemizde iyi şeyler de oluyor.
Gerçekten uyanık, bilinçli, çağdaş bir insanın yapması gerekeni yapan bir annenin yaklaşımına tanık olduk.
Kızı bir delikanlıyı sevmiş. Nişanlamışlar! Her şey buraya kadar normal görünüyor.
Fakat ters giden bir şey var!
Damat adayı nişanlandıktan sonra nişanlısını sahip olunacak bir obje, edinilmiş bir mal gibi görme, mülk edinmenin bir başka biçimi gibi görmeye başlıyor.
Kızın her şeyine karışıyor, baskı uyguluyor. Kendi mülkü gibi gördüğü için onun bağımsız bir birey, özeli olamayacağını, bağımsız bir irade gösteremeyeceğini, özgürlük diye bir şeyi olamayacağını düşünerek her şeyine müdahale ediyor. Kızın psikolojisi bozuluyor.
Onun üzerinde hak iddia etmeye çalışıyor. Mülkiyetini muhafaza etme içgüdüsüyle hareket ediyor.
Daha şimdiden kıza hayatını çekilmez kılmaya başlıyor.
Kısaca kız huzursuz! Neredeyse pişman ama bir yandan da gelinlik giymek istiyor. Tam karar veremiyor. Evlenince düzeleceğini düşünüyor.
Kızın annesi durumu fark ediyor.
Kızıyla konuşuyor.
Fakat etkili olamıyor.
Damadı çağırıyorlar.
Bu arada salon tutulmuş. Davetiyeler dağıtılmış. Düğüne bir kaç gün var.
Kızın annesi her ikisini de bir psikologa götürüyor.
Psikolog her ikisini de dinledikten sonra 'Bu evlilik mümkün değil! Yürümesi imkansız!' Diyor.
Sonra...
Her şey iptal!
Olası bir kadın cinayetinin önüne geçilmiş oluyor.
Anneyi de kutlamak gerekiyor.
Gerçekten zalim olan Esad mı?
Düne kadar Erdoğan’ın samimi fotoğraf verdiği bu insan nasıl birden bire zalim oldu?
Düne kadar Erdoğan’ın samimi fotoğraf verdiği bu insan nasıl birden bire zalim oldu?
Suriye de Türkiye gibi Cumhuriyetle yönetiliyordu. Türkiye’ye benzer sorunları vardı.
Amerika’nın Arap Baharı projesi Kuzey Afrika Arap Cumhuriyetlerini yerle bir edince sıra Suriye’ye, Suriye üzerinden de İran’a gelmişti.
Cumhuriyetle yönetilen Suriye’nin lideri Esad zalim, ama krallıkla yönetilen Katar, Suudi Arabistan, BAE gibi Arap ülke liderleri zalim değildi. Neden? Çünkü onlar Amerika ve Avrupa ile tam işbirliği içindeler. Arap Baharı’nın silip süpürdüğü bu ülkeler, başta Libya olmak üzere hiçbir emperyalist pakt içinde yer almıyorlardı. Zaman zaman Amerika’ya kafa tutuyorlardı. Bu kafa tutmanın bedelini böyle ödediler. Şimdi bu zalimler gitti, başka zalimler geldi. Bu ülkelere kargaşa hakim ve kan gölüne dönmüş durumda.
Dünün Irak lideri Saddam da çok zalimdi.
Bugünün Irak’ına baktığınızda, Saddam’ın eli öpülüp, heykelinin dikilmesi lazım. ABD, Irak’ı işgal ederek insanlık mı getirdi? Huzur mu getirdi? Bir buçuk milyon Iraklı öldü, ülke yağmalandı. Petrolüne el konuldu. Her gün bir iki kamyon patlayıcıyla yüzlerce insan kanı akıyor.
Gerek Erdoğan, gerekse batılı ülke liderleri Esad’ın ne kadar zalim olduğunu, 150-200 bin insan öldürdüğünü söylüyorlar.
Ne oldu da bu 150 bin kişi öldü?
Arap Baharı ile Suriye de demokrasi isteğiyle halk sokaklara döküldü. Belki haklı olarak… Ama bu gösterilerden ABD’nin istediği sonuç çıkmadı. Esad’ın bu gösterilerle devrilmeyeceğini anlayınca Irak’tan ders çıkaran ABD kendi askeriyle meşru bir zemin bulamayınca, Çin ve Rusya’nın muhalefetiyle de karşılaşınca yöntem değişikliğine gitti.
Amerika 11 Eylül’ü yaşamış ve kamuoyunda Müslümanlara karşı bir kin ve nefret duygusu aşılanmıştı.
Ama o Amerika dün Afganistan’da El Kaide-Taliban ile, bugünde Esad’a karşı El Nursa, IŞİD ve bilcümle çapulcu, yağmacı grupları bir araya getirip destek vererek el birliğiyle Esad’ı yıkmaya çalışıyorlar. Esad’ı devirmek için Suriye kan gölüne çevriyorlar.
Diyorlar ki Esad halkının üzerine varil bombası attı. Ateş açtı. 150-200 bin insan öldü.
Siz barışçıl bir gösteriye izin vermeyip Taksim Gezi Parkı’nda 14 kişinin ölümüne, yüzlerce kişinin yaralanmasına sebep olmadınız mı?
Bir de bu çeteci, çapulcuların Türkiye’nin kapısını zorladığını düşünün!
‘Meşru bir düzeni’ yıkmak isteyenlere karşı savaşta Esad, bu çeteci, yağmacı, çapulcuların gelip kendilerini devirmelerini mi bekleyecek hali yoktu herhalde?
Silahlandırdılar, Esad’ın üzerine sürdüler. Halkı topraklarından sürdüler.
İşte Kobani…
Bu çeteci grupların her biri Suriye dışından gelme yabancı olarak acımasızca sivilleri katlederken kınamayanlar Esad’ı zalimlikle suçluyorlar.
Evet Esad zalim olabilir!
Ya siz?
Acaba başkalarına zalim derken Gezi’yi hatırlıyorlar mı? Roboski’yi hatırlıyorlar mı?
Bırakın onları…
Daha dün bu ülkede 41 kişi öldü.
Acaba insanlık ayaklarınız altında inim inim inlerken bir yere insanlık götürmeyi mi düşünüyorsunuz?
İki güzellik bir arada
Ya üçüde olmasaydı
Mehmet Akif Ersoy'dan
Gezi Parkı
Ne Denilebilir!...
Gezi
Günün Fıkrası
1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.
O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.
Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.
Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...
Avukat 1
Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.
- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...
Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş
- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.
Papaz utana sıkıla mırıldanmış.
- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.
Avukat gülümsemiş.
- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.
Avukat 2
George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:
"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "
Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"
George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.
Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.
"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".
Avukat 3
Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:
“İki kere iki kaç eder?”
Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''
Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş
En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:
''Kaç olmasını istersiniz?''
Avukat 4
Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:
Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.
Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.
Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.
“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''
Avukat 5
Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:
“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”
Avukat açtı ağzını:
“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”
Görevli yerin dibine geçmişti.
Sadece:
“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.
Avukat onun sözünü keserek devam etti:
“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”
Günün Sözü
İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.