4 Aralık 2014 Perşembe

Renkler ve zevkler tartışılmaz. Neden?



‘Birçok insan farklı olan insanlardan korkar. Onlarla temastan çekinir. Böyleleri, ancak kendi gibi davranan, kendi gibi düşünen, görünüşü kendi gibi olan insanlar arasında olduğunda huzur duyar. Çünkü farklı olanlarla ilişkide, farklı olana saygı göstermek, bazan onlarla tavizleşmek gerekir. Farklı olanlarla ilişki, insanı kendi kimliğini, inançlarını, önyargılarını sorgulamaya mecbur eder. Farklı olanlarla yakın ilişki, insana insan olduğunu öğretir. Cem Somel  30.07.2011’
De gustibus et coloribus non est disputandum. Zevkler ve renkler tartışılmaz.
Eskiden beri bu lafa takılırım.
Bu işin Latincesidir. Onların başının altından çıkmış! ‘B..k yemenin Arapçası!’ diye bir laf vardır. Bu da o olsa gerek!
Yani Millattan Önceki yıllara kadar geçmişi uzanan bir laf. Bir çok şeyde olduğu gibi tabulaştırma bilinç altına işlenmiştir. Yine bir çok şeyde olduğu gibi Cehaletin Özgürlüğü durumu,diyebiliriz. Renklerin Milliyetçiliği de diyebiliriz.
Ne ve nasıl yaşıyorsanız,yaşam tarzınız ne ise,felsefi,sınıfsal konumunuz,hayat anlayışınız ne ise zevkiniz de beğendiğiniz renk de odur. Nasıl yetiştiyseniz,nasıl bir kültür aldıysanız,seçiminiz de buna dayanır. Bu aile içinde de böyledir,toplum içinde de böyledir. Anne baba çocuklarıyla farklı ortamları paylaşma,sosyal ya da asosyal olma durumu,politik ya da apolitik olma,farklı fikirlere ya da fikirsizliklere yelken açma, bire bir aynı şeyleri düşünmelerini gerektirmez ama bir şeyin nedenini, niçinini açıklama olgunluğu içinde olması gerekir.

   Her rengin sevileceği bir durum mutlaka vardır. Doğa her rengin sevilmesi için ona uygun bir alan yaratmıştır. Özellikle doğa dişileri rengarenk, çekicilik ve cezbetmenin bir biçimi olarak taçlandırmıştır. İnsanlarda da öyledir. Kadınlara her türlü renkte giyme özgürlüğü tanımaktadır.
-Ben bu rengi seviyorum, diğerleri dışarı?
-Neden?
-Nedeni yok!
-Nedeni; zevkler ve renkler tartışılmaz!
-Neden?
-Öyle!İşine gelirse! Açıklaması yok!
   5 kıtanın 5'inden farklı renklerin bir araya gelmesine; siyah, sarı, beyaz, bakır tenli insanların bir arada yaşamasına önyargıyla yaklaşmak demektir. Empatiden uzak olmak demektir. Renklerin ayrımcılığı, ötekileştirilmesi başka renklere olan tahammülsüzlüğü getirmektedir.
Kendine güven yok. Kendinden emin değil. Kaçıp kurtulma,bu yolla kendini kabul ettirmedir. Nedenini açıklayacak bir birikimden kesinlikle yoksundur. Nedenini kesin kendisi de bilmiyordur. Eğri ile doğrunun nerede başlayıp bittiğini kesinlikle anlayamazsınız. Herkesinki doğrudur. Farklı olan hiçbir düşünceye izin vermez.
-O zaman doğru diye bir şey yoktur!
-Herkesin bir kendi doğrusu vardır.
-İşin özeti aslında şu: Doğru yoktur inanç vardır. İnançlarımız bizim her şeyimizi belirler. Hangi renge,hangi zevke uyacağımızı inancımız belirler.
Kendini savunma becerisi gösteremeyen,bir fikri olmayan ama kendini bir şey zanneden insanların tartışmaya,eleştirmeye,konuşmaya izin vermeyen bir yöntemidir. Hemen orada kestirip atılır. ‘Zevkler ve renkler tartışılmaz!’ Bu sakat anlayışı hayatın her alanına rahatlıkla uygulayabilirsiniz. Sanattan edebiyata,siyasetten ekonomiye,felsefeye…v.s v.s. Her türlü saçmalığa-absürdlüğe,ikiyüzlülüğe bir kapı daha aralanmış olur. Ötekileştirme,ötekini yok sayma,dışlama,ambargo,kamplara ayırma…
-Bütün renkler yerine göre güzeldir. Bir arada bütün renkler güzeldir. Ancak bir arada olursa anlamı vardır,diyemezsiniz.
-Hayır!Ben bunu beğeniyorum.
-Ben bu rengi seviyorum. Zencilerden hoşlanmam.
-Bu benim fikrim.Sonu ne olursa olsun,hepsi  yok olsun. Hepsinin canı cehenneme.
-Benim canım böyle istiyor. Ben size bu kadar maaş veremem. Bu benim zevkim arkadaş. Bu benim bileceğim iş.
Kendilerini hayatın merkezinde sananların,gelişmeye izin vermeyen bir yaklaşım biçimi.



27.07.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var