14 Ocak 2013 Pazartesi

Güzel ölmek istemiyoruz

Beşerli, onarlı, otuzarlı gruplar halinde katliam boyutuna varmış iş cinayetlerinde öldüler. Hükümet yetkilileri cinayet gibi kazalarda ölen işçilerin ardından “iyi öldüler”, “takdir-i ilahi”, “işin doğası” dedi. En büyük kazalar taşeron şirketlerin elinde olan madenlerde oldu. Çünkü taşeron işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili hiçbir kurala uymuyordu.
En son TTK’ya bağlı Kozlu maden ocaklarında taşeron şirkette çalışan 8 işçi iş cinayetinde yaşamını yitirdi. Genel Maden İşçileri Sendikası Genel Başkanı Eyüp Alabaş’la madenlerde yaşanan kazaları, ve taşeron sistemini konuştuk. Alabaş, Kozlu’da meydana gelen kazanın ardından “Kaçınılmaz kaza” açıklamaları yapılarak halen taşeron sisteminin aklanmaya çalışıldığına dikkat çekerek, “Söz konusu olan insan hayatı. Her şeyi yok sayabilirsiniz ama insan hayatını hiçe sayamazsınız. Biz Zonguldak insanı olarak artık ‘güzel ölmek’ istemiyoruz” dedi

Kozlu’da taşeron şirkette yaşanan iş cinayetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu bir iş cinayetidir, bundan şüphemiz yok. Taşeron sisteminin uygulama anlayışı açısından değerlendirildiğinde bu sonuca ulaşılır.
Yeraltı madenciliği dünyanın en riskli ve ağır iş kolu. Bu derecede riskli bir iş kolunda kâr amacını öne çıkarır, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini maliyetin önemli bir parçası olarak görürseniz kazalara yol açarsınız. Kaçınılmaz olan sadece budur.
Diğer yandan yeraltında yapılan bir hata, o ocağın diğer alanlarında çalışanları da doğrudan etkiler. Bu kazanın daha büyük boyutlara ulaşmasını TTK’nın teknik elemanlarının dikkati önlemiştir.
Üstelik bu kaza 2004 yılından beri yaptığımız uyarı ve eylemlerimize rağmen, 17 Mayıs 2010 tarihinde Karadon’da taşeron şirketin iş yaptığı alanda meydana gelen ve 30 madencinin hayatını kaybettiği kazanın ardından ısrarla sürdürülen bir anlayışın sonucudur.

Taşeron çalışmasına karşı bir dönem kampanyanız oldu, yasaklanması konusunda. Son olarak da örgütlemeyi denediniz. Ne amaçlıyordunuz, nasıl bir sonuç aldınız?
Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda (TTK) ilk kez yeraltında taşeron şirketlere iş verilmesi 2004 yılında gündeme geldiğinde sakıncalarını kamuoyuna anlattık. Taşeron sistemine karşı çıktık. Ancak büyük bir duyarsızlıkla bu sistem yer altına sokulmak istendi. 2005 yılında 1 ay boyunca taşeron şirketi ocağa sokmadık. Ama sonra ilin valisi ve emniyet kuvvetleri gelerek taşeronu ocağa soktu.
Sonuçta 17 Mayıs 2010’da dünya madencilik literatüründe olmayan bir kaza meydana geldi.
Kozlu’da kazaya neden olan taşeron şirket aynı zamanda Üzülmez bölgemizde de iş yapıyor. Buralarda çalışan arkadaşlarımız iş sağlığı ve güvenliği endişeleri ve maaşlarının ödenmemesi nedeniyle birçok kez eylem yaptı. Biz de onlara destek olduk. Arkadaşlarımızın bu sorunlarının ancak örgütlenmeyle çözülebileceğinden hareketle bu şirkette örgütlendik. Ancak şirket iş kolu itirazında bulundu. Yani “Biz inşaat şirketiyiz, siz madencilik iş kolunda örgütlüsünüz” dedi. 3 yıla yakın bir süredir mahkemelerde oyalanıyoruz.
Gerek şirketin, gerekse sorumluların duyarsızlıkları dikkate alındığında zaten taşeron sisteminin garabeti daha net olarak ortaya çıkar. Biz öncelikle yeraltında taşeron şirket istemiyoruz. Bu kazanın nedenleri ve sonuçlarını sonuna kadar takip edeceğiz ve “Kaçınılmaz kaza” gibi açıklamalarla geçiştirilmesine izin vermeyeceğiz.
Taşeron sistemi Türkiye’nin kanayan yarasıdır. İş kazaları çok büyük oranda taşeron şirketlerde meydana geliyor. Bu gerçeği göz ardı etmek akılla, mantıkla bağdaşmaz.

Madenlerde taşeron neden tehlikeli?
Çünkü taşeron sistemi, kâr amacı güden bir anlayışla hareket eder. Düşük ücretle çalıştırır, yeterli kalifiye eleman kullanmaz, eğitim harcamasından kaçınır, iş güvencesi vermez. Örgütlenmeyi engellemek için elinden geleni yapar. Oysa yeraltı madenciliğinde dayanışma büyük önem taşır. Çünkü yeraltında herkes birbirinden sorumludur. Biz buna “can emaneti” diyoruz.
Oysa taşeron şirket sadece işi bir an önce bitirip parasını almanın peşindedir. Yeraltı madenciliği riskli ve ağır iş koludur ve hataya yer yoktur. Ancak işin içine sadece kâr mantığı girince maliyetleri artırdığı gerekçesiyle iş sağlığı ve güvenliği önlemleri de geri planda kalıyor. Sonuç ortada, tartışmak bile yersiz aslında…

ÖNCE DERSLER ÇIKARILMALI

Madenlerde yaşanan bu kazalar nasıl önlenir?

Birincisi, taşeron şirketler yer altından bir an önce çıkarılmalıdır.  İkincisi, madencilik riskli bir iş kolu. Bu nedenle çok sıkı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, çok sıkı denetimlerin yapılması, teorik ve pratik eğitimlerin yapılması, iş güvenliğini artıracak teknolojilerin araştırılması gerekir. Ve her şeyden önce yaşanan kazalardan, tekrarlanmaması için dersler çıkarılması gerekir.

KAZALAR  BU İKTİDAR DÖNEMİNDE YAŞANDI

Yaşanan iş cinayetlerinin bir sorumlusu da taşerona onay veren hükümet değil midir?

Derin yeraltı madenciliğinde, TTK’da yeraltında ihale verme işi ilk kez 2004 yılında gündeme geldi. Tüm uyarılara rağmen uygulandı. 17 Mayıs 2010 tarihinde taşeron şirketin çalıştığı alanda grizu faciası yaşandı ve 30 madenci hayatını kaybetti. Tüm uyarılar ve eylemler göz ardı edildiği gibi 2010 yılındaki kazadan da ders çıkarılmadı. “Güzel öldürüler” denildi, “Madenciliğin kaderinde var” denildi.
7 Ocak 2013 tarihinde Kozlu’da meydana gelen kazanın ardından da “Kaçınılmaz kaza” açıklamaları yapılarak halen taşeron sistemi aklanmaya çalışılıyor. Bunların tamamı bu iktidar döneminde gerçekleşti. Üstelik Sayıştay Raporunda özellikle Kozlu için bu şirket için açık uyarılar var. Hatta kaza olmaması tesadüf olarak belirtilmiş. Sorumlulukları yoktur diyebilir misiniz?
Bu sorumluluğu, yaşanan facialardan da dersler çıkararak yerine getirmeleri gerekir. Söz konusu olan insan hayatı. Her şeyi yok sayabilirsiniz ama insan hayatını hiçe sayamazsınız. Biz Zonguldak insanı olarak artık “güzel ölmek” istemiyoruz.

TAŞERON SİSTEMİ KALDIRILMALI

Taşeron çalışma konusunda hükümet yasayı Haziranda çıkartmayı planlıyor. Yasa ile taşeron firmanın “işte yeterlilik koşulu da kalkacak” bu yasa çalışma hayatını nasıl etkiler?

Taşeronlaşmanın hızla yaygınlaştırıldığı bir dönemdeyiz. Yeraltında bile taşeron şirketlerin olduğu, korunup-kollandığı bir dönemde işte yeterlilik gibi çok kritik ve önemli bir hususun yok sayılması Türkiye’de iş kazalarının, iş güvencesinden yoksun, düşük ücretli çalışanların sayısının rekor düzeyde artacağını gösterir.
Bugüne kadar yaşanan acı tecrübeler, ülkemizde taşeronluk sisteminin tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var