Birbiriyle benzerlikler taşıyan 3 ülkede “olimpik heyecan” tırmandı. Halkta herhangi bir kıpırtı göremesek de ülkelerin yöneticileri ve sermaye çevreleri için durum böyle. Brezilya, Rusya ve Türkiye’den bahsediyoruz.
Hatırlatalım, Brezilya, 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatları için, Rusya ise 2014 Kış Olimpiyatları ve 2018 Dünya Kupası için hazırlık içerisinde. Sayısız başarısız adaylık denemesinin ardından Türkiye de artık 2020 Olimpiyatlarına “Ya herro ya merro” diyerek girişmiş durumda.
Son birkaç gün içerisinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Olimpiyat için İstanbul’un zamanı geldi” derken Başbakan Tayyip Erdoğan da bizzat Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Başkanı Jacques Rogge’a mesaj gönderdi:
”Beşinci kez adayız ve bu kez Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları İstanbul’a kazandırmak için etik kurallar çerçevesinde gereken tüm hamleleri yapmaya hazırız. Başta insan kaynakları ve finansman olmak üzere tüm imkânları İstanbul kentinin kullanımına tahsis edilmiş durumdadır. Olimpiyatın İstanbul’a gelmesini bölgemizde yeni bir barış ve medeniyet hamlesi olarak değerlendiriyoruz.”
Erdoğan güzellik yarışmasında “dünya barışı” isteyen afet-i devranlar gibi, “Ya tutarsa” hesabında. Baksanıza Ortadoğu’da “Şii Hilali”ne karşı savaşa hazırlanan kendisi değilmiş gibi barış ve medeniyeti bile Olimpiyatlara bağlamış. Bu hevesi ve “Şanghay Beşlisi” gibi güncel blöf örneklerini hatırlayınca olur da Türkiye, olimpik sevdasından bir kez daha karşılık alamazsa nasıl bir rest yoluna girer? Onun da cevabı Erdoğan’ın danışmanlarının hayal gücünde saklı.
Gelelim üç ülkedeki kritik olimpik gelişmelere…
BREZİLYA: KİME KARŞI SAVAŞ?
18 Şubatta Maracana Stadyumu’nu yeniden inşa eden işçiler koşullarının iyileştirilmesi için iş bıraktı ve grev tehdidinde bulundu. IOC ve FIFA’dan da tesislerin inşası konusunda “Hızlanın” telkinleri sürdü. Ancak asıl kıyamet, “pasifizasyon” çalışmalarında koptu. 20 Şubat itibariyle Rio de Janeiro’nun batı bölgesindeki Jacarepagua’da başlatılan favela (gecekondu) yıkımları insan hakları örgütlerinin raporlarına göre büyük hak gasplarıyla ilerliyor. 28 Şubata kadar 50 ailenin zorla yerinden edilmesi planlanırken 10 aile direnmeye devam ediyor.
Brezilya’da yayınlanan yeni bir çalışmaya göre favelalarda yaşayanların sayısı 12 milyon. Tek başlarına bir kent olsalar, ülkenin en büyük 5. eyaleti olacaklar. Sadece Rio’da yaşayanların sayısı ülkenin en büyük 9. şehri olmaları için yeterli. Bu devasa nüfus üzerinde yürütülen “pasifizasyon” çalışması toplumsal meşruiyetini kendisini “Uyuşturucu çetelerine karşı savaş” olarak göstererek buluyor. Ancak Brezilya’da polis ve ordunun geçmişte bu gruplara silah dahi sattığını bilmeyen yok. Ve Brian Miller’a konuşan Complexo da Maré favelası sakini Eliana Sousa’nın dediği gibi “Pasifizasyon bir savaşı ima ediyor. Ama kime karşı savaş?”
Evet kime karşı savaş? Uyuşturucu çeteleri Rio favelalarını kontrol etmeye devam ediyor, tek farkla artık açıktan ellerinde makineli tüfekler taşıyamıyorlar. Buna karşılık Dünya Kupası ve Olimpiyatlar için kente gelecek turistlerin görüş alanı içerisindeki favela sakinleri zorla yurtlarından ediliyor ya da Maré’de olduğu gibi mahalleler, etrafına koca bir duvar çekilmek suretiyle gizlenmeye çalışılıyor! Sizce Brezilya’nın olimpik savaşı uyuşturucu çetelerine mi karşı yoksa yoksullara mı?
RUSYA: 50 MİLYAR DOLARLIK POLİTİKA
Gelelim Rusya’ya. Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ülkenin imajına katkı sağlayacağını düşündüğü Sochi 2014 ve 2018 Dünya Kupası, Rus oligarklarıyla Putin’in aralarındaki bağları sıkılaştırdığı bir sermaye emilimi sürecine dönüşmüş durumda.
Reuters’in haberine göre Sochi için harcanan para 50 milyar doları bulacak. 2010 Vancouver için harcanan 6 milyar doların 8.5 katından bahsediyoruz yani! RIA Novosti’ye göre bu bütçenin 25 milyar doları Vladimir Potanin, Oleg Deripaska, Boris Rotenberg gibi oligarklar tarafından karşılanacak. Bu elbette her “hayır işi” gibi karşılıksız değil. Daha doğrusu bu bir hayır işi de değil. Örneğin Rosa Khutor kayak merkezinin yenilenmesi işini üstlenen Potanin, Kış Olimpiyatları sonrası da bu merkez üzerindeki kontrolünü sürdürecek. Bölgeye yönelik bütün yatırımlar oligarklara benzer avantajlar vaat ediyor. Yani Kış Olimpiyatları ve Dünya Kupası, Rus sermayesi için artı değerin emilme imkanı bulacağı, iş gücünün verimli kullanılacağı, yeni rant alanları yaratırken Putin için de hem bu çevrelere bağımlılığın arttığı hem de bu çevrelerin desteğinin sağlandığı bir siyasi-ekonomik değiş tokuş anlamına geliyor.
Ve Türkiye… Yolun başında olan Türkiye için şimdilik tek bir paralelliği hatırlatmak ve bir soru sormak yeterli. Sizce geçtiğimiz hafta başlatılan, televizyonlardan canlı yayınlanan ve adına “Toplu yıkım şöleni” denilen, karşı çıkanların anında marjinal ve illegal ilan edildiği “rantsal dönüşüm” atağıyla, Topbaş ve Erdoğan’dan yazının başında yaptığımız alıntıların aynı tarihlere denk gelmesi tesadüf mü?”
Sanık sizin… (İstanbul/EVRENSEL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder