17 Ekim 2018 Çarşamba

Kiracısı İle Birlikte Sahibinden Satılık!




 Bu ve benzeri emlak ilanlarına sık sık rastlayabilirsiniz. İlan metinleri de kullanılan dil açısından Türkçe'nin bozulmasından vazgeçtik, bazen hukuksal sorunlara yol açacak niteliktedir. 'KIRACISI ILE BERABER ofis SATILIKTIR!' Kiracısı ile beraber satılık! Tabiki anlatmak istediği bu değil ama Türkçe anlaşılan o değil. Bu milyon dolarlık ilanın metninden alıntıdır.

Asıl konuya gelelim.

'Ne iş olsa yaparım abi!' Ülkemizde bir mesleği olmayanların iş ararken kullandıkları en ünlü cümle budur. Ne iş olsa yaparaım! Diyen bir işten anlamayan, bir işin uzmanı olmayan, uzmanlık isteyen bir eğitim almamış işsiz insanların sözüdür.
Biz de herkes her işi yapar!
İşçisi de böyledir, patronu da müdürü de. İşçi kalifiye olmadığı için, patron da kimseye güvenmediği için kontrolü elde tutmak için işi uzmanına havale etmez. Bu durumda geleneksel sürgit devam eder. Uzmanlaşma, iş geliştirme olmaz. Markalaşma önünde güçlü bir engel, bir mania oluşur.
'Nüfusun iş gücüne katılma oranı yüzde 50’leri bile bulmuyor. Kentlerdeki işsizlerin 
yüzde 60’ı 30 yaşın altında. Bunların neredeyse yüzde 85’i hiçbir mesleki eğitime sahip değil.'

Yüzde 85'in mesleki eğitimi, uzmanlığı yok!
Sahibinden mülkünü satmak isteyenler de haliyle bu anlayışın bir parçasıdırlar. Mülk sahiplerinin Emlakçıyı hafife alan, küçümseyen tavırlarının yanında bu küçümsemeye yol açan  özellikle yerel emlakçıların gerek konuşma tarzları, gerek giyim kuşamları, gerek yol yöntem bilmemeleri buna yol açtığı gibi mülk sahiplerinin 'Ne iş olsa yaparım abi'den 'Ben kendi malımı satamayacak kadar aptal mıyım?'a kadar uzanan egosantrik arızi bir görünüm arz etmektedir.
 Oysa satış bir uzmanlık isteyen bir iştir.

'FIYAT AVANTAJINA ILAVETEN EMLAK KOMISYONU DA ELEMINE EDILDIGINDEN 

(Sahibinden satilik) FIYATI DOLAYISIYLA TAM bir YATIRIM FIRSATIDIR.'

Bu cümle de çok sorunlu. Fiyat avantajı olduğunu kim biliyor? 
Ekspertiz raporu mu var?

Emlakçıyı elimine etmek, Türkçesi saf dışı bırakmak. Üstelik bu da tam bir fırsat imiş!
Öncelikle şunu söylemekte fayda var. 
İyi de müşteri emlakçıya geliyor, ona danışıyor. Uzmanlık bilgisine müracaat ediyor. Ona hizmet bedeli ödemek istiyor. O da müşterisini alıp geldiğinde 'Hayır' deme lüksü var mı? Buna 'yok' demiyorlar. Neden? Çünkü kendileri de hizmet bedeli vermek istemedikleri için müşteriye de bu durumu avantaj imiş gibi lanse ediyorlar.

Pazarlama yetkisi vermiyor, kendisi satıyor, diye bu avantaj oluyor. Bunun bir dezavantaj olduğunun farkında değil. Çünkü kendisi bir satışçı değil. Bu konuda bir uzmanlığı, yetkinliği, yeterliliği yok. Özellikle talebin daraldığı bir atmosferde bu şansı çok daha zayıf.
Milyon dolarlık mülkünü ilana koyarak satış duyurusu yapmakla hedef kitlesine ulaşacağını zannederek yanılıyor. 
Bir; bu tür büyük mülklerin alıcılarının ilan sayfalarını karıştıracak kadar vakitleri genellikle yok.
İki; yatırımcı veya yatırımcı olmayanlar yerin önemi, avantajı, gelecekte sağlayacağı faydaları, yapacağı primi pazarlama ile duymak isterler. Mülk sahibi taraflıdır. Malını överek, yücelterek, göründüğünden daha da abartma eğilimi taşıdıkları için güven ve inandırma sorunu yaşamaktadırlar. Bu tür büyük mülklerin pazarlamasını ancak kurumsal emlak firmaları yaptığı için daha reel, daha isabetli analiz, ekspertiz ederek yaparlar. Satışa hazırlama sürecini pazarlama süreci izler.
Üç; ilanlar güncellenmediği sürece ilk günden sonra en alt sıraya düşerek gözden kaçarlar.
Ve görünürlülüğünüz ve duyurunuz anlamını yitirir. Satıcı sıradan bir yol izleyerek sonuca ulaşacağını sanmaktadır.

Emlakçı, emlak piyasasının en önemli, birincil aktörüdür. Satışların büyük bir yüzdesi 

Emlakçı - Gayrimenkul Danışmanları eliyle gerçekleşmektedir. Çünkü bir mülk pazarlanmadığı sürece satış şansını olasılık ve tesadüflere bırakarak sınırlar. Satıcı bu marifetten, uzmanlıktan yoksun olarak internete ilan koyarak satılacağını, üstelik hemen satılacağını düşünür. 
Bir müşteriye zamanı olmadığı için 'Hafta sonu da görebilirim' demiştim. O da 'Hafta sonuna kadar kalırsa!' demişti. Aylarca satılamadı, hala bekliyor.
Satış söz konusu olduğunda piyasa uzmanı, emlakçı gibi önemli aktörü saf dışı bırakarak ikinci büyük şansınızı kaybetmiş oluyorsunuz.

Bir ürünü profesyonel bir satışçı yapmıyorsa o ürünü tesadifen satılacak hale getiriyorsunuz, demektir.

Ekmeği ekmekçi satar.
Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek de üste ver, diye boşuna söylememişler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var