26 Ocak 2015 Pazartesi

Kentsel dönüşüm hatıralarınızı da hayallerinizi de yıkar!


Kentsel dönüşüm hatıralarınızı da hayallerinizi de yıkar!

Hayalleriniz bir 'konserve kutusu' kadar  küçükse, 'KENTSEL DÖNÜŞÜM HAYALLERİNİZİ GERÇEKLEŞTİRİR'
Hayalleriniz büyükse hayal kırıklığına uğrarsınız!
 “Şehrin Geleceği, Geleceğin Şehri Kentsel Dönüşüm Zirvesi'nde "Kentsel Dönüşüm ve İnsan" konusunda konuşma yapan Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, "Kentsel dönüşüm hatıralarınızı yıkar ama hayallerinizi gerçekleştirir" dedi.
Esenler Havaalanı Mahallesi kentsel  dönüşümünde yaşananlar kısmen ulusal medyaya da yansıdı. Hak sahiplerini ayağa kaldıran uygulamalar, kentsel dönüşüm karşıtlarının başından beri söylediklerini fazlasıyla haklı çıkardı.
Hak sahiplerinin sadece hatıralarını değil hayallerini de yıktı.



Hayallerinizi yıkar!
Kentsel dönüşüm hayalleriniz yıkar, çünkü mahallenizi dağıtır, 50 yıllık komşularınızdan eder... Hatıranızı, geçmişinizi siler.  Hayalleriniz yıkar, çünkü anayasal hak olan mülkiyet hakkınızı ihlal eder,evinizi, arsanızı elinizden alır, hiç aklınızdan, hayallerinizden bile geçmeyecek 'konserve kutusu' kadar küçük evlere, m2'lere hapseder. Hayallerinizi yıkar, çünkü barınma hakkınız gasp eder. Hayallerinizi yıkar, çünkü yeni eviniz için borçlanır, borcunuzu ödeyemez, satmak zorunda kalırsınız. Hayallerinizi yıkar, çünkü aidatlarını ödeyemeyeceğiniz evlerinizde oturamaz, yine depreme dayanıksız, kirası düşük, kent merkezlerinden uzak yerlere mahkum olur, sürülürsünüz.


Kentsel dönüşümle sadece hayalleriniz yıkılmaz, huzur da bulamazsınız. Uğradığınız kayıplarınızı içinize sindiremezsiniz. Aklınıza geldikçe içiniz kabarır, psikolojiniz bozulur, sağlığınızdan olursunuz.
Çünkü bu ev sahibi olmak için katlandığınız çileler bir yana, kolay kazanmadığınız birikimlerinizin yok olması size kabus yaşatacaktır.




Hayber Gürsoy
Gayrimenkul Danışmanı-Mortgage Broker
Konut Değerleme Uzmanı

Kentsel dönüşümde ortak akıl



“Şehrin Geleceği, Geleceğin Şehri Kentsel Dönüşüm Zirvesi'nde "Kentsel Dönüşüm ve İnsan" konusunda konuşma yapan Esenler Belediye Başkanı M.T. Göksu çok önemli bir konunun altını çizdi. ' kentsel dönüşümde ortak aklın önemine dikkat çekerek, "Kentsel dönüşümde sonuca ulaşmak istiyorsak 3 temel aklın; devlet aklının, siyasal aklın ve toplumsal aklın ortak hareket etmesi gerekir" dedi.
Bu üçlü Ortak Akıl birleşip 6306 sayılı Afet-Kentsel Dönüşüm Yasasını  çıkardı. 1.Devlet,2.Siyaset,3.Sermaye...
Kentsel dönüşüm uygulamasına  muhatap olan vatandaş ise tek başına! Onlar bu Ortak Akıl dışındalar!  
Bir tarafta devlet, siyaset, sermaye... Bir tarafta ise tek tek hak sahibi kentsel dönüşüm mağduru vatandaşlar...
Kentsel dönüşüm yasası; vatandaşı hukuktan mahrum bırakan, elini kolunu bağlayan, acele kamulaştırma ile el koyan, elektrik, su ve doğalgazını kesilmesine izin veren, zor yoluyla mülksüzleştirme operasyonudur.  Kentsel dönüşüm uygulamasına maruz kalan çaresiz vatandaşın kendi Ortak Aklı'nı yaratması gerekir.
M. T. Göksu bununla yetinmiyor. "Toplumsal aklın inşasında 3 şey çok önemli. Yerel yönetimler, medya ve halk. Bir yerde yerel yönetimler bu işi sahiplenmiyorsa, medya bu konuda önemli görev üstlenmiyorsa, halk razı değilse dönüşümün sonuçlanması çok zor. İşte bu toplumsal algının inşasında da en önemli görev medyamıza düşüyor.' Diyor.
Haklı. Çünkü kentsel dönüşüm sonuçlarının kendisini ne kadar zora soktuğunu Havaalanı Mahallesi Kentsel Dönüşüm olaylarında gördü.  Henüz hak sahipleri ikna olmuş değil. Hak sahiplerini bu akıl almaz sonuçlara ikna etmek için medyanın gücü gerekli.
 Peki M. T. Göksu ne diyor?
Göksu'ya göre; kentsel dönüşüm yasası doğrudur, mükemmeldir, uygulamalarıyla vatandaş memnundur, çünkü memnun olmasa Göksu, ORC ve Andy-Ar anketlerinde üst sıralarda yer almaz, yerel seçimlerde yüzde 70 oy almaz. Fakat buna rağmen ters giden bir şey olmalı?  Toplumsal algıya vurgu yapması bir sorun olduğunu gösteriyor. Göksu’ya göre; kentsel dönüşüm o kadar iyi ki  halk anlamıyor, bunun halka anlatılması gerekir,mahallesinin, komşusunun yok olmasına,  'kümese', barınma hakkının, mülkiyet hakkının elinden alınmasına halkın razı edilmesi gerekir.
Bir sorun var?
Bir şeyin başlıca bir nedeni , ama birden çok nedeni vardır.
Oy verme ve memnuniyet yanıltıcıdır. Yanıltıcıdır ama sonuçtur. Göksu, en yüksek oy oranı; yüzde 70 ile Havaalanı Mahallesi'nde, yani kentsel dönüşüm uygulamasının olduğu mahalleden almıştır.  Evlerinden, yerlerinden, yurtlarından olan buradaki hak sahipleri evlerinin yapılıp yapılmayacağından bile emin değillerdi. 'Bunu Göksu aldı, o yapsın. Başkası gelirse yapmaz!' korkusuyla oy verdiler. Eğer vatandaşlar gerçekten memnun iseler Göksu neden şikayet etsin? Vatandaş memnun değilse anketler Göksu'yu üst sıralarda gösteriyor? Bir bit yeniği var!

Can güvenliği?
Göksu "Bizim birincil derecede kentsel dönüşüm yapma sebebimiz, can güvenliği. Bundan dolayı bizim yaptığımız kentsel dönüşüm bazı fantaziler yapmamızı engelliyor. Bunun için biz deprem riskini bi'nevi fırsata dönüştürerek şehirlerimizi yeniden insan yüzlü olarak nasıl inşa edebiliriz bunun üzerine yoğunlaşmalıyız" dedi.
Hükümet dahil, kentsel dönüşüm taraftarı herkes, belediye başkanları 'deprem' korkusu yayıyor.
Bu vatandaş da haklı olarak yankısını buluyor.
Sanki kentsel dönüşüm uygulaması olduğunda bu vatandaşlar bu evlerde oturacaklar. Sulukule, Tarlabaşı, Balat- Ayvansaray örneğinde olduğu gibi... Fiyatlar daha kentsel dönüşüm uygulaması olmadan uçtu. Emlak çoktan el değiştirdi. Asıl sahipleri bölgeyi terk ediyorlar, ettiler.
Kiraya çıkanlar yine eski konutlarda oturmuyorlar mı?
Peki  bu deprem korkusu çekenler sadece riskli alan ilan edilen yerlerdekiler mi?  Riskli yapılar niye kentsel dönüşüm diye yutturulan, ama binanın yenilenmesiyle sonuçlanan, mahalle müteahhitlerine terk edilmiş? Bu niteliksiz 'yenileme' işi kentsel dönüşüm riskli alanlarında neden amaçlanmadı?  Orada rant büyük!
Muhafazakar bir iktidar, kentsel dönüşüm altında aileleri, komşulukları, mahalleyi, nüfus dokusunu bozup darmadağın etti?
Havaalanı Mahallesi kentsel  dönüşüm uygulamasında kayıpları olan haksahipleri  'Deprem dediniz, evimizden ettiniz!'  dediler. Bu boşuna değildi.
Huzur, güven, zenginlik.
Göksu, "Kentsel dönüşümün ... belli medeniyet algısı olan insanlar olarak bu tasavvurda bulunurken bizim şehirlerimizi 3 temel kavram açıklar: Huzur, güven ve zenginlik"
Göksu, Esenler Belediyesi Başkanı olduktan sonra çalışmalarıyla Esenler'de emlak fiyatlarının değer kazandığını, pahalılaştığını ileri sürdü. Zenginlikten kastı bu olsa gerek.
Sadece Esenler'de değil İstanbul genelinde emlak fiyatları  yüzde  yıllık yüzde 12.41, bir önceki yıla göre de yüzde 20 artış gösterdi.  Yoksa Göksu'nun çalışmalarından dolayı değil.
Bu ne demek oluyor?
Esenler’dekendilerinin depreme dayanıksız, oturulmayacağını söyledikleri  2+1, 80 m2 evlerin kirsı 500-600 TL, yeni binalardaki konut kiraları da 800-1000TL arasında değişmektedir.
Satılık olarak da Esenler’deki fiyat İstanbul genel fiyat artışına parelel bir seviyededir.
Esenler’de yaşayan 525 bin nüfusun çoğunluğu emekli, asgari ücretli, işçi, memur olarak göz önüne alındığında durumun ne kadar vahim boyutlarda olduğu görülmektedir. Kiralar asgari ücretin üzerinde seyretmektedir.
Yerinden yurdundan zorla edildiği gibi, fiyat artışlarıyla da bu insanları yaşayamayacakları hale getirilmekte, bir de Başkan Göksu bununla övünmektedir.
Kısaca Esenler'i dar gelirliye dar etmişlerdir.

Hayber Gürsoy
Gayrimenkul Danışmanı-Mortgage Broker
Konut Değerleme Uzmanı

18 Ocak 2015 Pazar

Merkezde Dikey, Varoşlarda Yatay Kentleşme!



Merkezde Dikey, Varoşlarda Yatay Kentleşme!

İktidar merkezde dikey, varoşlarda ise 'aile tipi' olan yatay yapılaşmayı öneriyor.
Merkezde rantın iştah kabartan büyüklüğü, kentin siliüetini, parklarını, yeşil alanlarını ele geçiren, grileştiren, hukuksuz uygulamalar yeni imar kanunuyla
meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Yasa inşaat sektörüne soluk aldıracak, daha da dizginsizleştirilecek ve hukuksuzluk, hukuka uyumlu hale getirilecek.
Yasa ile birlikte, iptal edilen uygulamalar yasallık kazanacak,'kazanılmış hak' kabul edilecek.

Kent yeni baştan dizayn sürecine girecek. Merkezler kent, kırları temsil eden çeperler ise 'köy' kalacak!
Merkezlere arsa stoku tükenince kentsel dönüşüm imdada yetişti. Merkezler konuttan çok finas ve ticari yapılar için elverişli hale getirilecek. Arsa sahiplerine takas veya imar hakkı tarnsferi dayatılacak. 
Fakat bunun dışında kent çeperlerindeki arsa stoku yeni uydu kentler yapılmasına izin veriyordu.
Bu nedenle yüksek yapılaşmadan vazgeçilemezdi.
Merkezler kentsel dönüşümle arsa üretilmeye çalışılıyor. Bu arsalara el konularak, hak sahiplerine tanına imar hakkı tarnsferi ile yeni bir dönem başlatılacak.

Merkezler finans ve ticaret merkezi olacak şekilde şekillendiriliyor, yüksek rant, yüksek kazanç sağlanıyor.
Kent çeperlerine ise yatay yapılaşma öneriliyor.
imar hakkı transferlerinin işlem göreceği Gayrimenkul Borsası, kazanç beklentisi içinde olan sınıfların mülksüzleştirilmesiyle sonuçlanacak bir seyir izleyecek.


16 Ocak 2015 Cuma

Tarım Arazilerinde 'Kentsel Dönüşüm' Uygulaması!


Tarım Arazilerinde 'Kentsel Dönüşüm' Uygulaması!

‘Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’ 15 Mayıs 2014 tarihinde çıktı. 31.12.2014 günü ise kanunun yönetmeliği resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. 
Bu kanunun ve yönetmeliğin neler getirdiğine göz atalım.
Bu kanunun gerekçesi olarak tarım topraklarının miras yolu ile bölünmesinin önüne geçmek olduğu, Tarım Bakanı Mehdi Eker tarafından tarımsal üretimde 2013 yılında 17 milyar dolar kayıp yaşandığı açıklandı. 
İştahı kabartan kayıp olan 17 milyar dolar söz konusu olduğunda yasanın amacının, gerçek niyetinin ne olduğu daha iyi anlaşılıyor. Bu yasa ile tarımda şirketleşmenin önü açılıyor. Köylülerin şirketleşmesi, tarımın tamamen büyük tekellerin eline geçerek ticarileşmesi, kapitalist çiftliklere ve büyük üretime dönüşmesi için gereken yasal düzenleme yapılmış oluyor. Geleneksel tarıma son verilmiş, küçük üretim yapan çiftçilerin sonu gelmiş olacak.

Endüstriyel tarım coğrafyanın demografik yapısını değiştirecek, nüfus hareketlerine sebep olacak, göçü artıracak, tarımdan sermaye birikimi sağlayacak şirketlerin eline geçecek. Köylülerin kente göçü daha da hızlanacak.
'Ülkemizdeki özel sermayeli bankaların toplam aktiflerdeki payı 1959-1964 döneminde %28, kamu bankalarının %67 dir.
2010 yılında bankacılık sektörüne baktığımızda, toplam aktiflerde kamu bankalarının payı %31, özel bankaların %52 ve yabancı sermayeli bankaların ise %13 olduğu görülmektedir.
1950 yılında Türkiye nüfusunun %75'i kısal alanlarda, %25'i kentlerde yaşamaktaydı. Günümüzde %80'i kentlerde ve geri kalanı kırsalda yaşamaktadır.
1980 yılında Tarım sektörü %26, Sanayi %19.3 ve Hizmet sektörü % 44 dür. 2010 yılında üretimin sektörel dağılımı ise, tarım sektörü %8.5, Sanayi %19.2 ve Hizmet sektörü de %61.7 dir.'
Bu istatiklerden görüldüğü üzere tarım nüfusu giderek azalmakta, ekonomi içindeki tarımın payı %10'ların altında seyretmektedir.

Kanunda Tarım arazilerinin büyüklükleri saptanmış, il ve ilçelere göre değişiklik gösteren farklı ölçeklerde tarım arazileri dört katagoriye ayrılmış: Sulak arazi, susuz arazi, dikili arazi ve seralar. Bu şekilde kategorize edildikten sonra her kategoride yer alan tarım arazilerin büyüklüklerine bakıldığında asıl sorun burada ortaya çıkıyor. Çünkü bu büyüklükte tarım arazisinin kaç kişide bulunacağı ayrı bir soru.
Peki sorun ne?
Şu: Eğer o il sınırları içinde sulak arazi büyüklüğü 100 dekar olarak belirlenmişse, sizin bunun altında bir araziniz varsa 100 dekar olacak şekilde araziye sahip olmanız gerekiyor. Yani şirketleşme şart koşuluyor. Aksi takdirde arazin, kentsel dönüşüm uygulamasında olduğu gibi, mahkeme yoluyla elinden alınıp istekli sermaye gruplarına, şirketlere satılacak!
Peki her yer tarım arazisi özelliği taşıyor mu?
Hayır!
Peki bu bölgelerde amaçlanan ne?
Önce köylüler tarımsal faaliyetten men ediliyor, sonra topraklarını terk ederek işsizleştiriliyor. Uygulamalarını son zamanlarda gördüğümüz üzere, meyve ve zeytin ağaçlarının katliamlarıyla maden tekellerine peşkeş çekilecek. 
Köylüler topraklarını terk etmeden, şirketleşmeye mesafeli durup, kooperatifleşerek bu soruna bir çözüm yolu bulabilirler.

14 Ocak 2015 Çarşamba

Charlie Hebdo ve Ötesi





Özgürlükler, insan hakları, demokrasi halkın uzun yıllar mücadelesi ve ödediği bedellerle kazanıldı.
Özgürlükler halk kazandı. Kime karşı? Devleti yöneten egemen sınıflara karşı verilen mücadele ile…
Bu nedenle halka karşı işlenen hiçbir suçun gerekçesi ve haklı bir nedeni olamaz.
O zaman toptancı, bir bütünü suçlayan yaklaşımlardan vazgeçmeliyiz. Fransa suçlu!
Suçluysa Fransa devleti suçludur, Fransız halkı değil.
Özgürlükleri halk kullanır, devleti yönetenler elinden almak ister. Fransa’da da olan budur.
Resimde Fransız Devlet temsilcilerinin olmasının anlamı nedir? Şudur: Bana rağmen, benim evimde, bana kafa tutamazsın! Bana bu operasyonu yapamazsın!
Bu bir ağaya sıradan bir köylünün, marabanın başkaldırmasına benzer. Bunu hazmedemezler.

Her durumda, 11 Eylül’de dahil olmak üzere kabak özgürlüklerin başına patlıyor.

Sorun ‘Özgür İnsan’ı öldürmek!

Charlie Hebdo olayı doğal olarak bütün dünyada büyük bir yankı uyandırdı.
Bir de şu açıdan bakalım.

Bir tarafta özgürlük ve demokrasi savunucuları
Bir tarafta ise bunun sonucundan rahatsız olup şiddeti vahşet ölçüsünde uygulayanlar…
Avrupa’da sağ, milliyetçiler yükselişte…
İslam dünyasında da cihatçılar…
Her ikisi de özgürlüklere karşı…
Filler tepişiyor, çimenler eziliyor. Olan özgürlüklere oluyor!


Dünyadaki katliamları saymakla bitmez.
IŞİD pırasa doğrar gibi en vahşi yöntemlerle yüzlerce katliamlar yaptı. Nijerya’da Boko Haram geçenlerde bir kasabayı toptan katletti. 2000 bin insan öldürdü.
Ortadoğu ne zaman huzur buldu?
El Şebap?
El Kaide?
Amerika, Afganistan'da, Irak'ta yüzbinlerce insanın ölümüne neden oldu.
İsrail, dünyanın gözü önünde binlerce kişiyi katletti…. V.s… V.s…
İslam dünyası nasıl tepki veriyor?
İslam dünyası bunlara ses çıkarmıyor. Ya da çok cılız. 

Bazılarının gerekçesi hazır; siz de bizi katlediyorsunuz!
Müslümanlar Müslümanlara katliam uyguluyor, kimsenin sesi çıkmıyor. Ama Avrupalı, Batılı, özgürlük ve demokrasi savunucularından karşı çıkış bekliyor. 

Boğazlayanlar da boğazlananlar da İslam? İslam’ın demokrasi ve özgürlük, insan hakları talebi olmadığı için hizipleşerek, içine kapanıp kendine yöneliyor. 

Ne yazık ki demokrasi ile yönetilen batılı ülkeler demokrasi ile yönetilmeyen ‘gelişmemiş, az gelişmiş’ ülkelerin bu şekilde yönetilmesinden memnun… İşlerini onlar aracılığıyla daha rahat görüyorlar. Emperyalist devletlerin en sadık uşakları, işbirlikçileri…

Bu canavarı yaratanlar kimler? Emperyalist ülkeler! Bölgesel çıkarlar için, bölgesel zenginlikleri yağmalamak için…
Bunlara İslam gözüyle bakmamak gerekiyor, deniyor. İslam dışı mı? Biri çıkıp İslam adına bir eylem yapıyorsa, İslam’ı ilgilendirir.

Bu katliamlar, demokrasi ile yönetilmeyen, insan haklarının değer ifade etmediği ülkelerde olduğunda buna kimse duyarlılık göstermiyor. İnsanın bir tavuk kadar değeri yok.
Neden?
Demokrasi ile yönetilenler, demokrasi ile yönetilmeyenleri umursamıyor, dikkate almıyor.
Sizin düşünce özgürlüğüne, demokrasiye, özgürlüklere nasıl baktığınızla ilgili. Demokrasi ile yönetilmiyor, biat kültürü hakim, özgürlükleri, insan haklarını tanımıyorsanız, burada insanın da bir değeri yok.
İnsan hakları ile aranızda bir mesafe varsa dönüp kendinize bakmanız gerekir.

Krallıkla, sultanlarla yönetiliyorsanız, ‘Gelişmemiş, Az gelişmiş, 3. dünya ülkesi’ olarak tanımlanıyorsanız, burada bir durup düşünmek gerekir. Halkı değil kralları, sultanları ve onların  devletini esas alıyorsunuz, görüntü çağdaş değil!

Köleci demokraside de aynı idi. Roma ve Yunan köleci demokrasisinde kendisi dışındakilere özgürlük ve demokrasi yoktu. Eşit yurttaşlar olarak görülmüyorlardı. Çünkü demokrasi Roma ve Yunan toprakları dışında yoktu. Bu yüzden eşit görmüyorlardı. Eşitlik Roma ve Yunan  Devletleri arasında olabilirdi.
Diğerleri işgal edilebilir, sömürülebilir idiler.
Katliamlar daha çok demokrasi ile özgürlüklerle yönetilen ülkelerde değil yönetilmeyen ülkelerde oluyor.
  ‘Gelişmiş’ ülkelerde katliam olursa yankısı da büyük oluyor. Neden? Şiddet, katliam bu ülkenin halkına uygulanıyor. Buna dikkat etmek gerekiyor. Öfke duyulan o ülkenin devletine değil, yurttaşına! ‘Özgür insan’a! O zaman öfke daha büyük oluyor.

Avrupa'yı Avrupa yapan dini değerler değil, özgürlüklerdir. Avrupa, Ortaçağı, engizisyonu yaşadı. Bu şekilde yürünemeyeceğini gördü, bundan Rönesans ile sıyrıldı ve bugüne böyle gelindi. 
Ortadoğu, Arap coğrafyası ise dünden bugüne İslam ile özdeş bir görüntü çizdi ve bu haliyle bugüne kadar bir değişim geçirmeden blok yapısını muhafaza etti. Şimdi çatışan İslami değerler ile Avrupa halklarının özgürlükleridir. Onun için sık sık  özgürlükler, dini hassasiyetlere çarpar, bitmek bilmeyen bir 'tahrik' yaratır. Özgürlüklerden 'tahrik' olurlar.

Bir Alman, Alanya’da hasta oldu diye Almanya uçak gönderip vatandaşını alıp ülkesine götürüyor, bizim vatandaşımız da ölü çocuğunu sırtındaki torbada köyüne götürüyor.
Kendi ülkesinin vatandaşına değer vermeyene kim ne diye değer verecek?

Bu tür eylemlere hep kuşku ile bakmak gerekiyor.
Charlie Hebdo, karikatür katliamı neresinden nasıl bakarsanız bakın, haklı çıkaracağınız asla bir tarafı yok. 
Kaleme karşı silah!
Eleştirebilir, dava edebilir, protesto edebilirsiniz.
Ama bir katliam yarattığınız da asla haklı olamazsınız. Kan döküldüğünde kıyamete kadar bir kin ve nefretin nesnesi haline gelirsiniz.

Ben bu tür katliamları hep kuşku ile bakılmasında yarar var. Sonucu her iki taraf için ölümle biten eylemlere her zaman kuşku ile baktım.
Bir kere katliamı yapanlar öldürüldüğü için eylemin nedenini, niçinini, nasılını ve planlayıcıları, aktörleri, v.s… Delilleri ortadan kaldırılmış oluyor.
Çok sayıda sorulması gereken sorular açıkta kalıyor.
Özgürlükleri tehdit edenler, belki başkalarının çıkarına ortak, tetiğe basan çift parmak  olabilir… Ama önünde sonunda özgürlüklerimizden kaybediyoruz.



İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var