Fıkralar


01- General,konğu olan Generale sormuş:İran Devrimini niçin fark edemediniz? General de şu cevabı vermiş:Sayın general,devamlı bir çiçeğe bakarsanız onun büyüdüğünü fark edemezsiniz.

02- Ramazanda Rize’de top erken patlamış. Herkesin bir gün fazladan oruç tutması ilan edilmiş. Almanya’dan arayan bir genç imama sormuş:Ben de Rizeliyim,ben de oruç tutacak mıyım? İmam cevap vermiş:Eğer dokuz yaşındaysan sen de oruç tutacaksın!

03- Lazın biri gelip ağacın altına namaz kılmaya başlamış. Biri de tepesine çıkmış. Laz namazı kıldıktan sonra: Allahım sen kabul et!demiş. Yukarıdaki de:Etmem!diye cevap vermiş. Edersin etmezsin derken namaz kılan noktayı koymuş. ‘İster kabul et ister etme,ben zaten abdestsiz namaz kıldım!’demiş

1-Fransa kralı IV. Henri karda kışta eldiven giymezmiş. Bir kış günü avlanırken onu gören iki köylüden biri manzaraya şaşmış. Öbürü,’merak etme,onun eli hep bizim cebimizde olduğu için üşümez’ demiş.

2- Elma yolda yürürken elma şekerine rastlamış;elma şekeri ’Giysimi nasıl buldun?’ diye hava atınca,elma ‘Eh’ demek zorunda kalmış. Elma şekeri ‘Beymen’den aldım’ diye üsteleyince,elma da ‘Kıçındaki kazıktan belli oluyor’ diye yanıtlamış.

3-Bundan 30 yıl kadar önce,bir yabancı gazeteci şöyle demişti: “Üçüncü Dünya Savaşı çıkınca,Türkiye’ye atom bombası atmaya falan gerek yok. Gönder iki-üç yağmur bulutunu,Türkiye teslim olur...

4- Adam kafayı çekip,hükümete küfretmiş,yakalayıp karakola götürmüşler,adam içeri girince ayılmış. ‘Komiser bey,ben bizim hükümete küfretmedim!’ ‘Ya hangi hükümete küfrettin?’ ‘Brezilya hükümetine!’ Komiser yerinden doğrulmuş: ‘Bana bak ulan,ben otuz yıllık komiserim,hangi hükümete küfredileceğini bilirim!’

5-İkinci Dünya Savaşında sabun yapılacaklardan biri hiç aldırmıyor. Merak edip sormuşlar. –Sabun yapılacaksın ama hiç üzülmüyorsun? –Biliyorum,biliyorum ama inat değil mi köpürmeyeceğim.


6-Granit parçasını yontan bir heykeltraşa,bir çocuk yanaşıp ‘O kayanın içinde ne arayıp duruyorsun?’ diye sormuş. Heykeltraş, ‘Bekle ve gör’ demiş. Birkaç gün sonra çocuk onun yanına geldiğinde o koca granit parçasından çok güzel bir at ortaya çıkardığını görünce,’Peki ama bu kayanın içinde bir at olduğunu nereden biliyordun?’


7- Adamın biri küçük çocuğu için mobilyacıya bebe karyolası siparişi ve parasını vermiş Mobilyacı parayı yastığın altına koymuş. Çocuk askerlik yaşına gelmiş,karyola hala yapılmamış. Babası çocuğa ‘Git bak bakalım,karyola bitti mi?’ demiş. Çocuk mobilyacıya gitmiş. ‘Babam karyola bitti mi diye soruyor’ demiş. Mobilyacı yastığın altındaki parayı çıkarıp vermiş. ‘Al şu paranı,ben öyle acele işe gelmem’ demiş.

8-Her şeyin Allah’tan geldiğini söyleyip duruyormuş biri. Adamın biri ona vurunca sinirlenerek ‘Niye vurdun?’ demiş. ‘Bu da Allah’tan geldi,niye şaşırdın?’ diye karşılık vermiş. ‘Şaşırmadım da,hangi kavatın eliyle geldiğine baktım’ demiş

9-Karadeniz kıyısında bir grup yol kenarında çukur kazıp arkasından gelen bir grupta çukurları dolduruyormuş. Yaşlı bir Karadenizli de sormuş: Niçin böyle yapıyorsunuz? Onlar da cevaplamış:Bir grup daha vardı,onlar da fidan dikiyorlardı,onlar bugün gelmedi,demiş.

10- Temel Amerika’dan Trabzon’a gelen konuğa etrafı gezdiriyormuş... Amerikalı konuk çevreyle tanışırken bir yandan da Türkçe birkaç sözcük öğrenmeye çalışıyor... Bir ağacın yanından geçerken Amerikalı Temel’e sormuş:-Biz İngilizce’de buna ‘Tree’ deriz siz ne dersiniz? –Bir şey demeyiz,demiş Temel,yanından geçer gideriz.

11- Avukat baba emekli olunca bürosunu fakülteden yeni mezun oğluna devretmiş. Baba evine çekilmiş,oğul çalışıyor. Genç avukat bir akşam heyecanla müjdeyi vermiş:-Baba müjde 15 yıldır bitiremediğin davayı bitirdim... Baba şaşırtıcı bir tepki göstermiş. –İyi halt ettin! –Neden baba! –Ben seni 15 yıl nasıl okuttum sanıyorsun be ahmak oğlum...

12-Adamın bir satılan lahanaların çok büyük olduğunu görünce tezgahtara rica etmiş: “Şu lahanayı bölüp yarısını bana verir misin?” “Bölemeyiz...”demiş tezgahtar. “Neden bölemiyorsun,nasıl olsa kiloyla satılıyor...” “Reyon şefimiz izin vermez,bölemeyiz.” “Git kendisine bir sor bakalım belki izin verir...” Tezgahtar hafif sinirli şekilde koridorun ucunda oturan şefin yanına yürümüş. Adam da arkasından,ancak tezgahtar geldiğini görememiş. “Şef,dangalağın biri lahanayı kes yarısını bana ver diyor,ne yapayım?” Tezgahtar sözünü bitirirken arkasında birisinin durduğunu hissetmiş. Bir de dönüp bakmış ki adam kendisini dinliyor...Hafif kızararak devam etmiş. “Lahananın öteki yarısını da bu beyefendi istiyor...”

13 Hırsızın biri el testeresini almış,koyunların bulunduğu çitin kapısını kesmeye başlamış. Koyunların sahibi onu suçüstü yakalamış. ‘Sen ne yapıyorsun’ demiş. Hırsız, ‘Kemençe çalıyorum...’ Koyunların sahibi şaşkınlıkla ona bakmış,‘Kemençe çalıyorsun da sesi niye çıkmıyor?’ ‘Sesi sabahleyin çıkacak!’ demiş

14 Fransızların ünlü heykeltraşı Rodin’e ,’Heykelleri nasıl yapıyorsunuz?’ diye sormuşlar. Rodin de,’Taşın fazlalıklarını atıyorum,geriye heykel kalıyor’ demiş.

15 Mahşeri andıran kalabalığın ortasındaki politikacı,kan ter içinde eliyle-yumruğuyla konuşup duruyor ve alkışlarda yağmur gibi yağıyormuş. Mitinge yeni gelenlerden biri,hababam alkışlayan bir dinleyiciyi dürtüp sormuş:
-Ula babo,adam neler anlattı ki,kan ter içinde kaldı böyle...?
Dinleyici de bir yandan alkışlarken,bir yandan da başını yarı çevirip yanıt vermiş:
-Hele daha belli değil..

16- Picasso’nun yaptığı bir kendi resmi tartışılırken bir hanım:-Ama bu kediye pek benzememiş,demiş...Picasso hemen orada bir kağıda ‘kedi’ sözcüğünü yazarak hanıma dönmüş:-Peki bu kediye benziyor mu?

17 Toulouse Lautrec’in resim sergisinde pantolonunu çıkartırken resmedilen bir adama bakanlar:-Müstehcen bir resim,demişler,neden çizdiniz bunu?Lautrec gülümseyerek :-Tam tersine müstehcenlikten kaçan bir resim,demiş,adam pantolonunu çıkartmıyor,tam tersine giyiniyor...

18- Dul bir kadın küçük yetimini bir bakırcının yanına götürmüş:-Ustam,demiş,babası öldü.Şu yetimi çıraklığa kabul et. Hem bir zanaat öğrensin,hem de ahlakına göz kulak olursun. Sevaptır. Adam kabullenmiş. Ancak çırak ertesi gün gelmeyince meraklanmış. Sorup soruşturup evini bulmuş,gidip kapıyı çalmış. Kapıda kendini çırağın anası karşılamış.-Meraklandım da bir sorayım,demiş. Kadın elini sallamış:-Zaten gelmeyecek ki,ustası. Niye gelsin ki,işi öğrenmiş!..Adam şaşırmış:Eyi amma neyi öğrenmiş,hanım? Kadın yanıtlamış:-Neyi olacak,bakırcılığı öğrenmiş. Demiri ateşe goyirmişsiniz,olirmiş ıssı. Üstüne çekiçle vurirmişsiniz olirmiş yassı. Kenarlarını kerpetenle gıvırirmişsiniz,olirmiş tepsi...Bakırcı şaşkın şaşkın başını sallamış:-Vay canına yandığımın veledi,demiş,bir günde hem gendi öğrenmiş hem de anasına öğretmiş.

19 -Medreselerde eğitim görenler, Ramazan aylarında imamı olmayan köylere gider, hem imamlık yapar hem de para kazanırmış. Buna ”Cevre çıkmak” denirmiş. Medrese öğrencilerinden biri hocasına, Cevre çıkmak istediğini söylemiş. Hocası, “Gitme başaramazsın” demiş. Gerekçesini de ;”Sen ilmi diniyeyi (din ilmini) öğrendin, ama ilmi siyaseti öğrenemedin” diye açıklamış. Fakat bu molla adayı hocasını dinlememiş. Bir köye gitmiş. Bakmış ki köyde imam var. Cemaatle birlikte imamı dinledikten sonra, “ İmamınız cahil” diye çıkışmış. İmam da; “Bir müslümanı cemaat içinde mahçup etmek günahtır” deyince, cemaat mollayı bir güzel haşlamış. Molla geriye dönmüş. Bir yıl sonra aynı köye gitmiş. Cemaat tam haşlamak için kalkıştığında molla; rüyamda Hz. Muhammed’i gördüm. Bana bu imamınızdan bir kıl koparıp onu üzerinde taşıyanların cehennem yüzü görmeyeceğini söyledi”demiş. Cemaat bir kıl koparabilmek için imamın üzerine çullanmış. Adamcağızın üzerinde bir tek kıl kalmamış.Molla öcünü ilmi siyasetle imamdan almış.


20-Paşa, mevsim yaza devrilmeye başladığında kayığının ziftlenmesini ister. Kayık ziftlenmeye başlar ama bir türlü bitmez. Ve paşadan sürekli zift parası istenir. Paşa en sonda dayanamaz, “Bu kadar zifti ne yapıyorsunuz” diye sorar. Aldığı cevap ilginçtir :”Burada, bir kayığı ziftleyenler var birde ziftlenenler...”

21-Karga ile eşek uçakta seyahat ederlerken karga, daha önce uçaklarla dolaşanların anlattıkları doğrultusunda, yanından geçen hostesin kalçasına el atar. Hostes hışımlar ne oluyor neden böyle yaptınız diye sorunca karga gayet pişkin, hiç canım, işgüzarlık olsun diye işte yanıt verir. Biraz sonra hostes yanlarından tekrar geçerken aynı sarkıntıya maruz kalıp aynı yanıtı alınca doğru kaptan pilota gidip durumu anlatır. Kaptan, bir daha yaparlarsa bana haber ver. Hostes servis yaparken bu sefer eşek el atar hostesin kalçasına ve sırıtarak söylenir. Hiç canım işgüzarlık olsun diye, Durumu öğrenen kaptan eşekle kargayı uçaktan atıverir. Yere düşerken ağlayan eşeğe yanında uçan karga sorar “Neden ağlıyorsun, eşekte nasıl ağlamayayım birazdan yere düşüp öleceğim “der. Karga hemen maden uçmasını bilmiyorsun işgüzarlık senin neyine deyip, uçarak uzaklaşır.

22-Adamın biri,kendini arpa tanesi sanıyor ve tavuklardan korkuyormuş,beni yiyecekler,diye...Sonunda alıp akıl hastanesine götürmüşler kendisini. Uzun bir telkin tedavisi sonucunda:-Sen bir arpa tanesi değil,bir insansın,diye...Bir süre sonra adam iyileşmiş:-Yok canım,ben arpa tanesi değil,bir insanım,demeye başlamış. Ve hastaneden çıkarmışlar adamı. Ama çarçabuk hastaneye geri dönmüş. Doktorlar:-Niye geri döndün,demişler,sen iyileştin artık. Arpa tanesi değil,insan olduğunu biliyorsun...Adam:-Ben,demiş,bilmesine biliyorum arpa tanesi olmadığımı ama,ya tavuklar bunu bilmiyorsa...

23-Nasreddin Hoca oğluna kız istemeye gitmiş. Hoca kızın babasına ’Senin kızını benim oğluma istiyorum. Benim oğlan senin kızı becerecek’ demiş. Bunun üzerine kızın babası Nasreddin Hocaya veryansın etmişler,kızıp köpürmüşler,dövmeye kalkmışlar sonunda evden kovmuşlar. Nasreddin Hocayı evinde ziyarete gelen konu komşu sonucu merak etmiş Nasreddin Hoca da olduğu gibi anlatmış. ‘Hoca öyle kız istenir mi?’ demişler ‘Bir de gidip biz isteyelim de sen gör’ demişler. Sonra gidip kızı Allah’ın emri ile isteyip almışlar. Bu sefer Hoca merak edip sormuş. ‘Tamam Hoca,kızı aldık’ demişler. Bunun üzerine Hoca kız evine gidip pencereye tıklatmış ‘Yine de benim dediğim gibi olacak.’

24-Önce Allah’ın emriyle istemişler sonra genç kızla oğlanın imam nikahını hoca kıymış. Fakat kız gerdeğe girmemekte ısrar ediyormuş. Oğlan yalvarıyor kız bir türlü yatağa girmiyormuş. Oğlan bunun üzerine imam nikahını kıyan hocayı çağırmış. Hocaya durumu anlatmış. Hoca da kıza Allah’ın emrinin alındığını,imam nikahının kıyıldığını ama gerdeğe niye girmediğini sormuş. Kız da ‘Hoca,demiş,becerilecek olsan sen o yatağa girer misin?Hoca şaşırmış ve ‘ben karışmıyorum,ne haliniz varsa görün’ demiş,çekip gitmiş.

25-Mahallenin iki afacan kardeşi tüm mahalleyi bıktırmış. Sürekli ana-babalarına mahalleliden şikayet geliyormuş. Kırılan camların,kuyruğuna teneke bağlanan kedilerin,lastiği indirilen arabaların sorumlusu afacan kardeşler oluyormuş.Bir gün anne ve babası bu durumdan usanıp, durumu kilisenin papazını anlatırlar ve yardım isterler. Papaz”Gönderin çocukların konuşayım”der. Çocukları gönderirler. Papaz önce büyük oğlanı çağırır.”Söyle bakiyim evladım, Tanrı nerede?”. Çocuk susar. Papaz tekrar sorar:”Evladım söylesene Tanrımız nerede?”. Çocuk susmaya devam edere. Papaz ısrarla sormaya devam edere, çocuk ise susmaya...Sonunda Papaz sinirlenir,”Konuşsana be çocuk nerde Tanrı?”. Çocuk aniden fırlar, kiliseden koşarak kaçıyorken seslenir kardeşine”Kaçalım çabuk! Eve giderler, odalarına çıkıp kapıyı iyice kapatırlar, küçük oğlan sorar büyüğüne”Neden kaçıyoruz? Büyük yanıtlar.”İşte şimdi hapı yuttuk, Tanrı kaybolmuş bizden biliyorlar!”

26-Bektaşi,camide namazdan sonra ellerini açıp dua etmiş:-Allahım bana bir rakı parası ver. Yanında namazını kılan softa da ellerini kaldırmış:-Rabbim bana iman ver. Bu iki duayı işiten imam,Bektaşi’ye çıkışmış:-Bak herkes ne için dua ediyor sen ise rakı parası istiyorsun,ayıp değil mi? Bektaşi gülmüş:-Ne yapalım,herkes kendinde olmayanı ister.

27-Sultan Ahmet,kendisine hediye edilen çok kıymetli zümrüt yüzüğü,bir gün,divan toplantısında vezirlere göstererek:-Acaba bundan daha kıymetli yüzük var mıdır?diye sorar. Vezirler:-Hayır efendim,sıhhat ve afiyetle takınız,cevabını verdikleri halde,yalnız Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa:-Bundan daha kıymetli şey vardır Padişahım,der-Nedir?-O yüzüğün takıldığı parmak!

28-Haşmet kurban almak için Beyazıt Meydanında dolaşırken şair Fıtnat’a rastlar.-Maaşallah Hanımefendi!Ne geziniyorsunuz?Bir hizmetiniz varsa emredin,göreyim,der. Fıtnat:-Kurban almaya geldim.Haşmet:-Kabul ederseniz bu sene kulunuzu kurban ediniz.Fıtnat:-Teşekkür ederim,bu sene boynuzsuz koç keseceğim.

29-Bektaşi’yi yatalak bir zengin iftara çağırmış. Yenilip içilmiş,sonra konuklar ve ev halkı kalkıp namaz kılmış.Bektaşi ise yerinden kımıldamamış. Namazdan sonra biri dokundurmuş:_Erenler,yemeği yediniz ama namaz kılmadınız?Baba erenler bacakları tutmayan ev sahibini göstererek,-Misafir,dediğin ev sahibine uyar. Ben haddimi bilirim,demiş.
30-Mevlevi,Bektaşi’ye övünüyormuş:-Erenler,biz Allah der döneriz.Ya siz ne yaparsınız?Bektaşi yanıtlamış:-Yok imanım,biz bir kere Allah dedik mi artık dönmeyiz.
31-Bektaşinin bir kuruşu varmış. Yirmi parası ile ekmek almış. Kuruşu vermiş,paranın üstünü isteyince:-Verdik ya,demiş. Tartışmaya başlamışlar. Bektaşi başa çıkamayacağını anlayınca:-Allah bildiği gibi yapsın,deyip uzaklaşmış. Biraz ötedeki bakkala giderek,yirmi paralık peynir almış. Peyniri alır almaz yürümüş,arkasından bakkal bağırmış:-Baba,parayı vermedin. –Verdik ya!-Hayır,vermedin. Bakkal belki verdi de unuttum diye işi uzatmamış. Bektaşi köşeyi dönünce bir kenara çekilip,karnını doyurduktan sonra gülerek konuşmuş:-Allah’ım sen gerçeği biliyorsun. Sana zahmet fırıncıdan al,bakkala veriver!
32-Fukara bir Bektaşinin yoksulluk canına tak etmiş. Soğuk ve fırtınalı bir günde midesi açlıktan kazınırken sızlanmış:-Yarabbi!Bari canımı al da kurtulayım!...Bunu der demez,olacak ya,yanından geçmekte olduğu binanın duvarı üzerine yıkılmış ama canını kurtarmayı zor başarıp ve karşı kaldırıma sıçrayan Bektaşi söylenmiş:--Yarabbi!Sen adamın canını almaya amma meraklısın!Bir lokma ekmek ver diye yüzlerce yalvardım duymadın ama bir kere canı mı al,deyince hemen yetiştin.

33-Dervişe sormuşlar: - Niçin böyle üstün başın perişan? Neden böyle pis geziyorsun? Derviş cevap vermiş: içimi temizlemekten vakit bulup da dışımı düzeltemiyorum.


34-Adana da İşçi Partisi kuruluyor; kahvede Ökkeş’i yakalayıp bir iyi doldurmuşlar: Senin oğlanlar işçi partısı’ni girmiş....-N’olmuş? –Lan Allahsız bilmiyor musun? İşçi Partisi komünist!..Allahı tanımıyorlar bu komünistler....Ökkeş eve varmış..-Avrat, demiş, nerde bu Allahını şey ettiğimin oğlanları, ikisini’de gebertecem..-N’oldu?-İşçi Partisi’ne girmişler...Kadıncağız şaşkın bakarken, Ökkeş açıklamaya çalışmış: -Lan, Allahsız avrat, davar gibi bakma!..Bu Allahını şey ettiğimin partisi Allaha inanmışormuş.


35- İş ortağından biri hangi işten söz açılsa”Ben yaptım” diye söze girer ortağını illet edermiş. Diğer ortak sonunda dayanamamış.”Yahu biraz da biz yaptık, biz ettik desen de beni de adam yerine koysan”diye sızlanmış. Birkaç gün sonra birinci ortak, asık bir suratla ikinci ortağın kapısında görünmüş: -Hayrola canın neden sıkkın? -Hiç sorma, demiş öteki, bizim sekreter kızı hamile bıraktık da..


36-Yorgo ile Temel çok samimiymişler. Birgün birbirlerine sırlarını açmaya karar vermişler. Yorgo,”Temel demiş.”Sen Müslüman adamsın. Ama itiraf et, sen hiç domuz yedin mi?”Temel hoca olmasına rağmen”Yorgo”demiş,”Ne yalan söyleyeyim, bir tadına baktım.”Temel, bu itiraftan sonra, suçluluk duygusuna kapılmış. “Yorgo’ya günahımızı itiraf ettik, onun bir suçu varmı, Bari onu bulalım”diye düşünmüş.”Yorgo”demiş, “Sen benim dostumsun, ne yalan söyleyeyim, bir kez yaptım.”Yorgo’nun bu cevabı üzerine Temel rahatlamış,’Yorgo’ demiş, ‘Domuzdan daha lezzetliydi değil mi?


37-Hasta, sindirim sistemi hakkında, aile doktoruna dert yanıyormuş....-Doktor...Ne yesem, olduğu gibi çıkıyor...Elma yesem elma, ayva yesem ayva çıkıyor....Hiçbir şeyi hazmedemiyorum...Acaba ben ne yesem? Doktor gülmüş:_B...ye, demiş...


38-Bir Sırp köylüsü, ilk defa bir ayna görmüş...Her akşam ev halkı yatınca, aynayı alıp, saatlerce bakar ve...-Bizim evde bu adamın ne işi var?...Acaba karım beni bu adamla mı aldatıyor, demiş kendi kendine...Bir gece yattıktan sonra, şüphelenen karısı aynanın bulunduğu odaya girmiş...Aynaya bakınca ağlamaya başlamış...-Demek kocam, her gece beni bu kadınla aldatıyor, demiş...Kadın ertesi gün, aynayı alıp köy muhtarına götürmüş...Kocasının kendisini aldattığını söyleyip aynayı muhtara vermiş...Muhtar aynaya bakıp, kadını azarlamış...-Kadın, sen deli misin? Bunda kadın falan yok, katıl suratlı bir sırp köylüsü var, demiş...


39-Hikaye bu ya, Hitler, bir haftalığına, dünyüyü dönmek için izin istemiş, gelmiş, üçüncü gün haber yollamış: “Aman, beni tekrar cehenneme alın!” Merak etmişler, anlatmış: “Yahu, bu dünya çok değişmiş, Almanlar tüccar, Yahudiler asker olmuş!..


40-Adam, yolu üzerinde her zaman rastladığı dilenciye ilk defa olarak çıkarıp bir miktar para vermiş. Arkasından da enayi olmadığını anlamak için”Bu parayla ne yapacağını biliyorum, biraz sonra falan birahaneye gidip kafayı bulacaksın”demiş. Dilence de saklamamış: -Eee beyefendi, bu kadarcık parayla herhalde Kabe’ye gidecek değiliz.


41-Tembel bir köyün halkı günde beş vakit namaz kılmaktan sıkılmış.Aralarından biri seçip: -Sen şehre in de müftüye bi yol soruver hele, demişler, acaba biz günde beş yerine iki vakit namaz kılsak olmaz mı? Temsilci kasabaya inip müftüyü bulmuş. Müftü teklifi duyunca köpürmüş...-Söyle o zındıklara, demiş, ne iki vakit, ceza olarak bundan sonra günde 7 vakit namaz kılacaklar...Temsilci süklüm püklüm dönerken köyün girişine toplanmış köylüler uzaktan seslenmiş:.-İndirdi miii, indirdi miiii? Karşıdan yanıt: -Bindirdiii, bindirdiii...


42-Körfez savaşı sırasında Tel Aviv’de alarm verilmiş. İki komşu dükkan sahibi Mişon ile Salamon derhal dükkanlardan fırlayıp sığınağa doğru koşmaya başlamışlar. Derken Mişon aniden durmuş Salamon sormuş: -Neden durdun? -Takma dışımı dükkanda unuttum da...-Yürü be, demiş telaşla Salamon, yukardan sandviç atmıyorlar bomba atıyorlar be kuzum.....


43-Salamon’un tanıdığı çok zengin bir yahudi ölmüş...Defin törenine katılan Salamon bakmış Mişon mezarın kıyısına çökmüş ağlıyor.Yanına yaklaşmış: -Senin bu adamla akrabalığın yok ki neden ağlıyorsun Mişon? -Yok tabii, işte ona ağlıyorum Salamon


44-Mişon’un karısı Raşel bir arkadaşına anlatıyor: -Geçen ay kapı çaldı, baktım kapıda bir delikanlı duruyor. Mişon evde mi?diye sordu. Yok deyince üstüme atıldı, yatak odasına sürükleyip şapur şapur....-Eeee? -Geçen hafta yine kapı çaldı. Yine aynı delikanlı Mişan’u sordu, yok deyince üzerime atıldı yatağa götürdü şapur şapur...Eeeeee..-Önceki gün yine kapı çaldı. Yine aynı delikanlı. Yine Mişon evde mi? diye sordu. Yok deyince yatağa sürükledi şapur şapur.....-Eeee..Anlamadım yanu bu çocuk bizim Mişon’dan ne istiyor be kuzum?


45-Katolik papaz, ilk defe geldiği bir İrlanda köyünde, yolda rastladığı çocuğa, kilisenin yolunu sordu. Çocuk, papazın önüne düşüp, kiliseye kadar götürdü. Papaz, çocuğa teşekkür ettikten sonra, onu ve ailesini, Pazar ayinine davet etti..-Evladım Annene babana söyle...Seni de alıp, Pazar ayinine gelsinler...Sizlere cennetin yolunu göstereceğim. Çocuk papazın bu sözlerine karşı gülerek şu cevabı verdi: -Papaz efendi...Sen küçücük bir köyde kilisenin yolunu bilemedin. Bu koca evrende, bize cennetin yolunu gösterebileceğine, kim inanır ki?...


46-Bir Bektaşi babası, köyün meydanında, elinde şarap şişesi, demlenmekteydi. Bu sırada, köye bakan tepelerden, azmış bir yaban domuzu, çılgıca koşarak geldi. Caminin açık duran kapısından girdi içeri. Bektaşi, sarhoş kafasının şaşkınlığı içinde, kendi kendine söylendi: -Yobazın domuzunu çok gördüm..Ama domuzun yobazını ilk defa görüyorum! KISSADAN HİSSE-insan zekasının en seçkin ürünü olan mizahın, ne dini, ne de milliyeti vardır...


47-Karınca bütün yaz boyunca harıl harıl çalışıp kış için hazırlık yaparken ağustosböceği gitarından nağmeler döktürüp gününü gün edermiş. Karınca içinden, sen eğlen bakalım dermiş kış gelince görürüm seni, kapıma dilenmeye geldiğinde anlarsın tembelliğin ne olduğunu. Soğuk, karlı kış günlerinde sıcacık odasında mutlulukla televizyonunu izleyen karınca, ağustosböceğinin ne zaman kendisinden yardım istemeye geleceğini beklemeye başlamış. Tipiden gözün gözü görmediği bir kış günü karıncanın kapısı çalmış. Karınca yerinden fırlamış. Şimdi görürsün sen diye kapıya yönelmiş. Kapıyı açınca sırtında vizon kürklü omuzunda gitarıyla ağustosböceği karıncaya,”Karınca kardeş kışı geçirmek için Paris’e gidiyorum, bir isteğin var mı? “diye sormuş. Karınca”Oraya varır varmaz La Fonteine’i bul ve ona sülalesini bilmem ne yaptığımı söyleyiver”diye yanıtlamış..


48-Almanya’da çalışmış bir Türk, ölüp”öbür tarafa”gittiğinde sorgucu, adamın cehenneme gideceğini söylemiş, ama Almanya’da yaşadığı göz önünde bulundurularak kendisine Alman cehennemi ya da Türk cehennemi tercihi tanınmış. Adam, ne farkı var ki diye sorunca, sorgucu, Alman cehenneminde her gün bir tas bok yediriyorlar. Türk cehenneminde ise her gün bir kova bok yediriyorlar, diye yanıt vermiş. Adam hiç düşünmeden Türk cehennemini istemiş. Nedeni sorulunca cevap şu olmuş: Alman her gün aynı saatte o bir tas boku mutlaka yedirir oysa bizimkiler bir gün boku bulurlar kova bulamazlar, öbür gün bokla kovayı bulurlar taşıyacak adam bulamazlar. Diyelim ki hepsini buldular. O zaman da üç beş lira rüşvet verdim mi o boku götürüp başkasına yedirirler.


49-Viktor Hugo’ya sormuşlar:”Dünyada kadınların, en çok mutlu edecekleri erkekler, hangi erkeklerdir? “Viktor Hugo, hemen cevap vermiş: “Bekar erkekler!”

50-Rus çarlarından Birinci Paul, çılgın adamın biriymiş....Bir gün arabasıyla giderken, yolda bir asker görüp arabasına almış: “Hoş geldin teğmen!” “Aman Çar hazretleri, ben rütbesiz bir neferim!” Çar kaşlarını çatmış: “Çar hiçbir zaman yanılmaz yüzbaşı!” Asker başına gelecekleri anlamış: “Emredersiniz haşmetlü Çar hazretleri””Aferin binbaşı,gel yanıma otur!”
Bereket versin,o sırada araba Kremlin Sarayı’na gelmişti,yoksa ,asker,mareşal olarak arabadan inecekti.

51-Fransız imparatorlarından meşhur 14.Louis,bir gün emrindeki asilzadelerden birine yaşını sormuş;adam yerlere kadar eğilmi:”Kaç yaşında olmamı emir buyurursanız,o yaştayım haşmetmeap!”

52-Fransız tarihçiler,en dönek siyasetçi diye meşhur Dişişleri Bakanı Talleyrand’ı gösterirler. Fransız ihtilalinden önce papaz olan Talleyrand,din işlerini bırakıp dünya işlerine karışmış,ihtilal yönetiminde,imparatorlukta,krallıkta,her yönetimde Dişişleri Bakanlığı yapmış...
Bir toplantıda onun bu dönekliği kadar,servetinin büyük olduğu söylenince,birisi makul bir açıklama getirmiş:”Bunda şaşılacak bir şey yok. Çünkü adam kendisini satın alanların hepsini satarak servetine servet kattı!”

53-Fransa’da 18.yüzyılda yaşamış,devlet adamlarından Kont d’Aresan’ı uyarmışlar:”Aman,aleyhinizde çalışanlar var,sizi makamınızdan düşürmeye çalışıyorlar!”Kont uyaranları teselli etmiş:”Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar,beni düşüremezler,çünkü benden daha mükemmel bir uşak yoktur!”

54-İngiliz İşçi Partisi lideri Başbakan Atlee ile Muhafazakar Parti lideri ve Başbakan Churchill hayatları boyunca birbirleriyle çekiştiler...Churchill öldükten sonra, Atlee’ye onun en çok hangi esprisini beğendiğini sordular. Atlee, anlattı: “Churchill’in partisinden ayrılan bir milletvekili Liberal Parti’ye girdi ve seçime katıldı. Liberal Parti çok küçük bir partiydi, Churchill şöyle dedi: -Tarihte, ilk defa bir fare batmakta olan gemiye yüzüyor!


55-Amerikan başkanlarından Abraham Lincoln, birini bakan yapmak isteyince, bir başka bakan itiraz etti, onu bakan yapmamasını söyledi, ağzında bir şeyler geveledi...Abraham Lincoin: “Hırsızın biridir, neyi bulsa çalar mı, demek istiyorsun?” Bakan, “Yok canım, o kadar da değil” dercesine güldü: “Hayır, mesela kızgın bir sobayı çalacağını söylemek istemiyorum!” Lincoln, bu lafı bakan yapmak istediği adama yetiştirdi,”Bak, senin için böyle diyor”dedi. Adamın tepesi, attı, kendisi için böyle diyenin, sözünü geri almasını istedi. Bakan sözünü geri aldı. “Ben, onun için kızgın bir sobayı çalamayacağını söylemiştim, şimdi sözümü geri alıyorumu!”


56-Nasıl gidiyor”kıssadan hisseler’in yorumları?...Bizden bu haftalık bu kadar, biraz da siz ugraşın...Kimbilir, hepsine ne yorumlar getirmişsinizdir? Günahı, sevabı boynunuza...


57-Hazır cevap bir adam, kara kuru ve sıska olan çocuklarını alarak bir tanıdığını ziyarete gitmiş. Ev sahibi şakacı imiş, sormuş: -Bu gübre böcekleri senin mi? adam cevabı yapıştırmış: -Evet efendim, kokunuza geldiler.


58-Sultan Abdülaziz Paris’te iken 3.Napolyon bir gün Fuat Paşa’ya kendisi hakında latifeler yaparsıkı sıkıya da tembihte bulunarak: -Sakın ha bunları padişah hazretlerine söyleme! Der. Paşa da şu latife ile teminat verir: -Bu pek tabii dir haşmetmeap. Kendilerinin sizin hakkınızda söylediklerini söze söylüyor muyum?


59-Bir ecnebi mecliste dünyada hangi devletin daha sağlam olduğu konuşuluyordu. Fuat paşa:
-Osmanlı devleti! Dedi. Sordular: Neden? -Siz dışardan, biz içerden yıkamıyoruz da onda!


60-Meşhur Hocapaşa yangınından sonra yeni açılan caddeleri ve yapılan kaldırımları öven bir zata Fuat Paşa şöyle demiş : -Evet, o kaldırımlar bize atılan taşlarla yapılıyor...


61-Bir gün ileri gelenlerden birisi bahçıvanın bir incir fidanını söküp attığını görünce şöyle demiş: -Bu fidanı katiyen atma...Birinin ocağına dikmek için Halet Efendi hazretlerine lazım olur!


62-Zalim bir hükümdarın pek sevdiği bir atı varmış. Atına bakan adamlara bir gün demiş ki: -Bu ata iyi bakın ve bilin ki o ölürse siz de ölürsünüz! At bir gün ölüvermiş. Hükümdara bir türlü söylemiyorlar. Nihayet bu işi nedimi üzerine almış ve bir münasip zamanda efendisini demiş ki: -Hükümdarım şu sizin çok sevdiğiniz at var ya! -Eeee? -işte ona bu günlerde acayip bir hal oldu. Ne yiyor, ne içiyor, ne duruyor, ne oturuyor, ne görüyor, ne işitiyor, ne nefes alıyor, sadece yatıyor. –At öldü desene.... _Diyemem efendim, sonra kelle gider.


63-Eski büyüklerden bir zat, yalıda güneşten çatlayan sandalın ziftletilmesi için uşağına emir verir. Uşak, emri yerine getirir ve masraf pusulasını da paşaya sunar. Paşa bakar ki yekün müthiş. –Ulan, der, bir sandalın ziftlenmesine bu kadar para gider mi? Uşak bakar ki paşa yutmuyor. İşi maskaralığa vurur: -Aman efendi, sadece sandal değil, sayenizde bendeniz de ziftlendim...

64-Fuat paşa, Petersburg elçisi iken Rus Çarı 1.Nikola, paşa’ya takılmak kastıyla Hz.Muhammed’in miracından bahisle der ki: -Acaba peygamberiniz gökyüzüne hangi merdivenle çıkmıştı? Paşa da cevap hazırdır, söyler: -Hangi merdivenle olacak, Hz. İsa’nın çıkarken bıraktığı merdivenle..


65-Bir köylü, hocaya sormuş: -Apdest alırken ne tarafa dönmek lazım? Hoca, bakmış ki manasız bir soru , o da şöyle cevap vermiş: -Ne tarafa soyundunsa o tarafa dön ki, elbiseni çalmasınlar!
66-Üç arkadaş seyahat ediyorlarmış. Bir şehirde büyük bir zata misafir olmuşlar. Sofra son derece zenginmiş. Pek çok yeşimler, en sonunda tepsi ile gelen baklava, yiyecek halleri kalmadığından, belki gece yerler diye, ev sahibinin emriyle odalarında bırakılmış. Üç arkadaş demişler ki: -Bu gece yatalım, rüya görmeye çalışalım. Hangimiz daha iyi rüya görürse bu tepsiyi tamamen o yesin! Tamam mı, tamam.... Sabah olunca biri demiş ki: -Ben bu gece rüyamda yedi kat göğe çıktım. Bütün ay ve yıldızları gezidm. Öteki şöyle demiş: -Ben de yedi kat yerin dibine indim. Bütün madenleri gördüm... üçüncüsü sessiz oturuyormuş. –Sen de, anlat bakalım, demişler. Adam suçlu suçlu boynunu bükmüş ve -Gece bir aralık uyandım, demiş. Baktım biriniz yedi kat göğe çıkmış, diğeriniz yedi kat yere inmişsiniz...Bunlar öyle kolay kolay dönemez, dedim, baklavayı yiyiverdim..


67-Abbasi halifelirenden Mehdi, Bir gün doktoruyla oturup konuşurlarken, Mehdi doktorun elbisesindeki küçük bir yırtığa parmağını sokup karıştırmaya ve söz hararetlendikce de yırtığı büyütmeye başlamış. Söz bir ara delilere intikal etmiş ve Mehdi sormuş: -Siz bir deliye ne zaman zincire bağlarsınız? Hekim latife etmiş: -Ne vakit doktorunun elbisesini bir karış yırtarsa!


68-Şair-i Azam Abdülhak Hamid’in büyük babası Abdülhak Molla, Sultan 2.Mahmud’un hekimbaşısıydı. Molla, aynı zamanda zarif bir şairdi de...Eczahanesinin üzerine şöyle bir mısra yazıp asmıştı: “Ne ararsan bulunur derde devadan gayri”


69-Hanımı ve çocukları başka şehirde olup da bir iş için İstanbul’a gelen birisi plaja gitmiş. Bir ara dönüp arkadaşına şunları söylemiş: -Şu güzel çocukları görünce yavrularım aklıma geliyor...Fakat şu güzel kadınları görünce de benimki aklımdan çıkmıyor..


70-Yoksul bir bektaşiye: -Gömleğini yıka! Demişler -Kirlenir! Demiş. –Yine yıkarsın! Demişler. –Yine kirlenir! Demiş. Yine yıkarsın! Deyince baba erenler kızmış: ve şöyle söylemiş: -Biz bu dünyaya gömlek yıkamaya mı geldik?


71-Arap ümerasında biri, hicivci şair ibnirmumi’yi yemeğe davet ederek zehirlemiş. Daha sofrada fena bir sancıya tutulduğundan dolayı eski bir işin eski bir hıncını hatırlayarak zehirlendiğini anlayan şair, yemekten kalkıp giderken emir sormuş. _Nereye gidiyorsun? -Gönderdiğin yere. –Babama selam söyle. -Cehenneme gitmiyorum!


72-Ahmet Vefik Paşa, Bursa caddelerini genişlettiği sıralarda”Yürüyen Dede” adlı birinin türbesi de yıkılmak ve sokağa eklenmek lazım gelmiş. Paşa Bir gün ulema ve eşrafı toplayarak türbenin başına gitmiş ve üç kere: -Yürü, ya dede! Diye bağırdıktan sonra ilave etmiş: -Ayak altında kalacak değil ya, dede hazretleri elbette yürümüş gitmiştir...Sonra da türbeyi yıktırmış..


73-Ahmet Vefik Paşa, Bursa’yı düzenlerken arabayla sokak sokak dolaşır ve kasten çıkmaz sokaklara girer, araba dudunca da: -Veli Paşanın arabasına durmak olur mu, burası yıkılmalı: Diyerek belediyeden amele çağırtarak sokağı açtırırmış.


74-Kaba sofulardan biri, aklı başında bir hocaya sormuş: -Fnehmçe cehennem dilidir diyorlar, öyle mi? Hoca efendi gülerek şu cevabı vermiş: -Eğer öyle bile olsa yine de öğrenmek lazım, çünkü nereye gideceğimizi bilemeyiz...Şayet cehenneme gideceksek, cehennemdekilerin dilini bilmemek de bir başka azap 
olur.


75-Oburun birisi fazla yediğinden bir gün çatlayıp ölmüş. Ağlayan çocuklarını bir dostu şöyle teselli etmiş: -Bu kadar ağlamayın çocuklar, babanız açlıktan ölmedi ya!...

76-Vaktiyle Bursalı hazır cevap bir adam İstanbul’a gelmiş. Birisi sormuş:-Bursa’da et yok diyorlar,doğru mu?-Yalan,demiş,hele valuimiz vazifeden alındıktan sonra kesilen kurbanlardan Bursa ete boğuldu.

77-Bir yoksul adamın karısı ağır hastalanmış.-Doktor çağırsana,demişler. Adam:-Biz yoksul kimseleriz,kendi kendimize ölürüz,demiş

78-Hükümdarın biri bir gün zındanları geziyormuş.Mahpuslardan her kime sorsa suçsuz olduğunu söylemiş. Yalnız biri suçlu olduğunu itiraf etmiş. Hükümdar zındancıya dönüp şu emri vermiş:-Şu herifi çabuk dışarı atın!Çünükü bu kadar namuslu adam içinde bunun bulunması doğru değildir,ötekilerin ahlakını bozar.

79-Paris’e giden bir ingiliz,lokantaların birinde yemek yedikten sonra garsonla hesabı görürken yediği yemekleri birer birer sayıp sormu:-Daha başka bir şey var mı?Garson bahşiş için kendisini hatırlatmak isteyerek zarif bir şekilde:-Bir de garson bendeniz!Deyince,İngiliz soğukkanlılıkla:-Hayır hayır!...Garson yediğimi hiç hatırlamıyorum,demiş

80-Sarhoşun birine her gün bir kilo rakıyı nasıl içtiğini sormuşlar,şöyle cevap vermiş:-Vallahi kardeşim,ben beni bilirken iki yüz elli gramını içiyorum. Ama,sonrasını kim içiyor farkında değilim!

81-Yeni harfler henüz kabul edilmişti. İbrahim Necmi:-Kelimelerin sonlarına,b,p,d,t ler gelecek,dedi. Abdülhak Hamit sordu. –Peki benim adım ne olacak? İbrahim Necmi tahtaya yazdı. Hamit! Büyük şair öfkeyle yerinden fırladı:Yook,dedi,adımın başındaki ‘Ham’ yetmiyormuş gib,bir de sonuna ‘it’ kuyruğu taktırmam!

82-Birinci Dünya Savaşı sıralarında konuşuyorlardı:-Enver Paşa,malum:Cermenofil...-Evet...-Cemal Paşa,O da Frankofil. –Peki,ya Halil Bey? Talat Paşa bir kahkaha attı ve Halil Beyin şişmanlığını işaret ederek,-Yahu,dedi,o sadece bir fil.

83-“Abdi Efendi “, o gün Yıldız’da verdiği temsille sarayı kahkaha tufanına boğmuş, şehzadelerden muhafazlara kadar herkesi kırıp geçirmiş...Kafes arkasında kadın efendiler, hanım sultanlar, cariye ve kalfalar iki büklüm katılmış...Müsamereye davet edilmiş diğer”Şehzadegan”ise”Huzuru padişahi”de nefislerini zorlamaların rağmen, yüksek sesle gülmüşler...
Nihayet, hiçbir şeye gülmiyen Abdülhamid de önce tebessüm, sonra kahkahasını zaptedememiş...Bunu gören Abdi Efendi şevke gelip, büsbütün maharetini gösterince; Sultan, İhsan olarak bir tepsi içinde tepeleme gümüş mecidiye göndermiş.Bunu gören Abdi, oturup hıçkıra hıçkıra ağlamağa başlamaz mı!...
Oyunda rol icabı, Peşekar sormu:
-Ne oldu, ustam?...
-Şu; tepsi içinde, bir tabak pilavı andıran, gümüş mecidiyeler feryadıma sebeptir!...
-Bunda ağlıyacak ne var pirim?...
-Pilava benzetince, rahmetli annemi hatırladım!...
-OB nura bürünsün...oğlu; dünyada sürünsün..Ama Pilavla rahmetlinin arasındaki münasebet?..
-A benim, şom ağızlı tilmizim!...Validem merhum sağ olsaydı;pilavı böyle kuru kuruya bana yedirmez, yanına zerde kordu!..
Bunu duyan Abdülhamid bu sözdeki ince nükteyi anlıyarak Abdi Efendiye ber kese altın gönderdi..

84-Abdi efendi bir gün, istanbul Şehzadebaşı’nda, çayının nefaseti ve fincanlarının temizliği ile tanınan”Mersin” çayhanesinde otururken;eli çenesinde Kel Hasan çıkagelmiş;
-Ağzımda son bir diş vardı; onu da kırdım, ustacığım!..
-Allahım..Sen, Kel Hasan kulunun gözlerini kazadan, beladan,bir hastalıktan koru..
-Şimdi bu dua neden icabetti, Pirim?..
-Behey köftehor?!..Sende burundan eser yok..Gözlerin az görürse, gözlüğü nereye oturtup, yüzünde tutabileceksin?..o zaman çarpıp, sade dişin değil, kafan da kırılacak!...
-Hem başında saç da yok..Billahi yumurta misali ortadan ayrılıverir!..
Hazır cevap Kel Hasan boş ceplerinden birini dışarı çıkarıp, boynunu bükmüş:
-Diş yok, burun yok, saç yok, para yok...Bir yokluk içinde varlığız, ustacığım!..
Boyun bükme sırası Abdi’ye gelmiş::
-Ona da bu memlekette sanatkar derler!..demiş.

85-Nüfus kütüğünde ismi”Abdürrezzak”yazılı olan sanatkar; Sultan Hamid’in indirilişi meselesi konuşuldukça:
-Millet, çalgı ve hükümdarlar çengidir..dermiş;Ayak uydurmasını bilmelidirler..Bizimkisi kıvıramadığından, sahneden uzaklaştırıldı!...
Eski vezirler yatağı Erenköy’de bir sünnet düğününe çağırılan üstat;
Orta oyununun en güzel yerini oynarken, davetlilerden birkaç sarhoş misafir yüksek sesle edebe aykırı konuşup herkesin alaycı bakışlarını çekmeğe başlamışlar. Temsilin bozulduğunu gören Abdi; bu sarhoşlara dönüp:
-Eğer seyircileri siz güldürecekseniz, ben susayım..demiş; yok eğer ben güldüreceksem, siz susun!..

86-Marko Paşa adıyla tanınan kişi Kuzguncuklu Marko Apostolidis’tir. Kendisi o kadar ince ve zarif bir adammış ki arkadaşları ona,’kibar Apostol’ derlermiş. Kibarlığı yüzünden,kendisini halk Beylerbeyi sanırmış. Kibar Apostol,herkesi dinler gibi görünürkarşısındaki sözünü bitirince de,’Affedersiniz,ne dediniz?’ diye sorarmış. Dinlemese bile,nazik ilgisiyle halkın kalbini kazanmış.

87-Bektaşi köyünde cami yokmuş;bizim imamlar paralı devlet memuru ya,köye cami yaptırmak için tutturmuşlar;köy halkı dayanamayıp ‘evet’ demiş;sonra bir sorun çıkmış:_Camiyi nereye yapalı,aşağı mahalleye mi,yukarı mahalleye mi?...-Aşağı mahalleye olsun!...Törenle köye temel atılmış;yukarı mahalleyi bir düşüncedir almış:-Aşağı mahalleye yatırım yapılıyor,biz açıkta kaldık,ne yapalım...Mahallenin ileri gelenleri,camiyi yaptıranlara başvurup demişler ki:-Minaresini de bizim mahalleye dikin!...

88-Bektaşi hastalanmış,ağırlaşmış,kendinden umudu kesince demiş ki;-Çağırın papazı!...Çevredekiler şaşırmışlar,Baba Erenler aklını mı yitirdi,papazı ne yapacak?...Sormuşlar:-Papazı ne yapacaksın?..-Çağırın!..Mahallenin papazı gelmiş,Bektaşi’yi zaten tanıyor,birlikte şarap içiyorlar. Bektaşi:-Hristiyan olmak istiyorum...-Vay!..Neden?...Mademki öleceğim,bari bu dünyadan bir gavur eksilsin!...

89-Merak etmiş,çocuğun anasına sormuş:-Osman adı nereden geliyor?..Kadın:-Bir oğlumuz oldu,adını Hasan koydum öldü;ikinci çocuğuma Hüseyin dedim,öldü. Bu üçüncüsünün adıOsman koyayım da ölürse,bizden eksilmesin dedim...

90-Millattan önce 5. yüzyılda yaşayan Diogenes’e(Diojen) köle olarak satılırken bir gün elinden ne iş geldiğini sormuşlar:’İnsanları yönetmek’7 demiş ve eklemiş. ‘Sor bakalım,kendine bir efendi satın almak isteyen var mı?’
‘Dile benden ne dilersen’ diyen Büyük İskender’e,’Gölge etme başka ihsan istemem’ demiş.
‘Sinoplular seni sürgüne mahkum etti’ diyenlere:’Ben de onları evde oturmaya...’demiş.
‘En kötü ısıran hayvan hangisidir?’ diye sorulduğunda:’Vahşiler içinde muhbir,evciller içinde dalkavuk.’
‘Peki insanlar dilencilere ne diye sadaka verir de,filozoflara vermez?’Çünkü bir gün topal ya da kör olabileceklerini düşünürler ama filozof olabilecekleri akıllarından geçmez’

91-Çarlık Rusyasında Yahudi bir anne oğluna 1877 Osmanlı-Rus Savaşına yolluyormuş. Kapıda uğurlarken ona nasihat eder.
-Cepheye vardığında bir Türk öldür, dinlen. Bir Türk öldür, dinlen.
-Ama anne, ya ben dinlenirken bir Türk beni öldürürse?
Kadın şaşırmış
-Aman oğlum Türk’ün seninle ne alıp veremediği var ki?

92-Lise çağındaki bir çocuk okula kayıt
Olmak için gider...Müdür sorar, ' oğlum adın ne ? ' çocuk :
Memehmet... Yayayayakut ...Müdür : oğlum kekeme misin?
sen?çocuk : hayır hocam, babam kekemeydi,nüfus memuru da orospu
çocuğuymuş...
 
 
93-Adam, yillarca ülkesinden uzak kaldiktan sonra nihayet yurda dönmüstür.
Havaalanindan bindigi taksiyle sehre dogru giderken,soföre sigara almak icin tekel bayinde durmasini soyler. "Tekel bayinde ne yapacaksiniz beyim?" diye sorar taksi soförü.
- Sigara alacaktim...
- Sigaralari artik camilerde satiyorlar beyim...
- Camide mi? Yahu cami Allah'in evidir, oraya ibadet etmeye gidilmez mi?
- Hayir beyim, ibadet icin artik üniversiteye gidiliyor..
- Allah Allah! Peki o zaman egitim nerede yapiliyor? 
- Egitim hapiste yapiliyor beyim...
- Hapiste hirsizlar yok mu?
- Hirsizlar artik iktidarda beyim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var