28 Aralık 2020 Pazartesi

EMLAKÇILIKTA YETKİ BELGESİ, YETKİ BELGESİ OLMAYAN EMLAKÇILIK YAPAMAYACAK

                                             EMLAKÇILIKTA YETKİ BELGESİ


                               YETKİ BELGESİ OLMAYAN EMLAKÇILIK YAPAMAYACAK


14 Aralık 2020 Pazartesi

Kentsel Dönüşümde SPK lisanslı bir firmadan değerleme raporu alınmalı mıdır?

 


Kentsel dönüşüm sürecinde değerleme raporu ne zaman gerekiyor ?

6306 sayılı yasa kapsamında riskli yapı statüsünde olan yapılar için apartman toplantısı ne zaman yapılmalı ve prosedürleri nelerdir? SPK lisanslı bir firmadan değerleme raporu alınmalı mıdır?  

Risk analizi yapılıp riskli yapı ilan edilen her taşınmaz için uygulanacak olan prosedür 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm yasasıdır.

1-Kentsel dönüşüm yasası kapsamında maliklerin 6306 sayılı yasanın uygulama yönetmeliğinin 15/2.maddesinde ki toplantıyı yapma zamanı riskli yapı statüsünün kesinleşme anıdır. Riskli yapı kesinleşmeden bu toplantı yapılamaz. Öncesinde yapılan toplantılarda oy birliği sağlanamamış ise geçerli değildir. Apartman malikleri binanın yıkılması konusunda heyet oluşturma, teklif toplamak gibi konular için kat mülkiyeti kanunu olağanüstü toplantı yöntemini kullanabilirler ancak 6306 sayılı yasa kapsamında karar almak için mecburen 6306 sayılı yasanın belirlediği toplantı usulüne uymak zorundadırlar ve bu toplantı riskli yapı kesinleştikten sonra yapılabilir. Riskli yapı tapudan gelen riskli yapı yazısına 15 gün içinde itiraz edilmişse itirazın reddinden sonra, itiraz edilmemişse 15.günün sonunda kesinleşir ve bu toplantı yapılabilir.

2-Kentsel dönüşüm yasası kapsamında yapılacak olan toplantılarda gündemin önceden bildirilmesi ve tebligatın belli bir süre önce yapılması zorunluluğu yoktur. Yani kat maliklerine tebligatın yapılması şartı ile (tebligatın elden, iadeli taahhütlü, noter marifeti vb. ile yapılması halinde) toplantı her zaman yapılabilir.

3-Kentsel dönüşüm yasası kapsamında yapılacak olan toplantı öncesinde SPK lisanslı değerleme şirketleri tarafından hazırlanan değerleme raporu alınmak zorundadır. Değerleme raporlarında binanın mevcut durumu ve değeri ile arsa payı değerleri yer almak zorundadır.

4-Kentsel dönüşüm yasası kapsamında yapılacak olan toplantı bina arsa malikleri/hak sahipleri toplantısıdır. Bir dairede %1 veya daha az hissesi olanlar da toplantıya davet edilmek zorundadır. Karar alırken de bu hissedarların hepsi farklı istikamette oy kullanabilirler. Yani bir dairede hissedarların bir kısmı bir projeye bir kısmı başka bir projeye oy verebilirler.

5- Kentsel dönüşüm yasası kapsamında yapılacak olan toplantıda alınan kararlar Bina Ortak Karar Protokolü adı verilen bir metne yazılacaktır.

6- Kentsel dönüşüm yasası kapsamında riskli yapı ilan edilen taşınmaz için yapılacak olan genel kurulda 

a)    Divan heyeti seçilir

b)    Genel kurulda verilecek olan teklifler (inşaat şirketi, yapım şekli, proje ve detayları içeren) sunulur

c)    SPK lisanslı değerleme raporu okunur. İsteyen arsa payı sahibi /hak sahibine bu rapor verilir

d)    Teklifler ve değerleme raporu okunduktan sonra oy birliği ile anlaşmaya çalışılır, sağlanamazsa arsa payı çoğunluğunun 2/3’ü ile karar alınır. (Kanunun geçen 2/3 çoğunluk, malik sayısının 2/3 çoğunluğu değil, sahip olunan hisseler oranında maliklerin 2/3 çoğunluğudur) Alınan karar inşaat firmasına, yapım şekline ve projeye yöneliktir. 

e)    Karara katılmayan veya toplantıya gelmeyen 1/3 azınlığa 15 günlük uyarı ihtarnamesi gönderilmesine karar verilir.

7- Kentsel dönüşüm yasası kapsamında karara katılmayan 1/3’e toplantı sonrasında noterden ihtarname gönderilerek 15 günlük süre içerisinde alınan karara katılım istenmek zorundadır.  Bu ihtarname ekine genel kurulda alınan bina ortak karar protokolü, değerlendirme raporu sonuç kısmı, kabul edilen kat planlarını da içerir proje ve maliklerce imzalanmış kat karşılığı inşaat sözleşmesi örneği eklenmelidir. Karara katılmamaları halinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kentsel Dönüşüm İl Müdürlüğüne Değerleme raporu ile başvuru yapılarak itiraz eden hisselerin satışı yoluna gidilir.

8- Kentsel dönüşüm yasası kapsamında mevcut süreçlere uyulmadan yapılacak olan toplantılar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından iptal edilerek yenilenmesi istenebilecektir.

19 Temmuz 2020 Pazar

TAPUDAN HACİZ NASIL KALKAR?






İcra ve İflas Kanunu’nda alacaklının haczettiği menkuller için 6 ay, gayrimenkuller için 1 yıl içerisinde satış talep etme süresi öngörülmüştür. Gayrimenkul üzerine haciz konduktan sonra 6 ay içerisinde alacaklı satış talep etmezse gayrimenkul üzerindeki haciz düşer ve tapu müdürlüğüne yazılacak müzekkere ile tapu üzerindeki haciz şerhi kaldırılır.

Haczin kalkması:
Madde 110 – (Değişik: 2/7/2012-6352/22 md.)
Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya icra müdürü tarafından verilecek
karar gereği gerekli gider onbeş gün içinde depo edilmezse veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar. Hacizli malın satılması yönündeki talep
bir defa geri alınabilir.
Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda
haczinin kalktığının tespit edilmesi hâlinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir ve
işlem ilgili icra dairesine bildirilir.
Birinci fıkra gereğince haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklı o mala yönelik olarak,

haczin konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olur.

GECE HACİZ İŞLEMİ YAPILIR MI?



İCRA İFLAS KANUNU'NUN 


Madde 51 – (Değişik: 18/2/1965-538/24 md.)
Güneşin batmasından bir saat sonra ile güneşin doğmasından bir saat önceye kadarki devrede (Gece vakti) ve tatil günlerinde takip muameleleri yapılamaz. Ancak, gece iş görülen yerlerde gece vakti hasılat haczi mümkündür. Tatil günlerinde haciz ve tebligat yapılabileceği gibi
muhafaza tedbirleri de alınabilir. Borçlunun mal kaçırdığı anlaşılırsa gece vakti dahi haciz yapılması caizdir.
Bir borçlu hakkında kanunda gösterilen sebeplerden dolayı icra talik edilmiş veya konkordato için mühlet verilmiş ise, o borçluya karşı takip muamelesi yapılamaz

7 Haziran 2020 Pazar





ENTROPİ YASASI NEDİR? 

Kökeni Yunanca olan bir sözcüktür.  En ve tropos kelimelerinden oluşur. En eki Yunanca da de\da anlamı verir. Tropos ise (yol kelimesinin çoğulu olan tropoi'den –tropi- şeklinde türemiştir) yollar demektir. Bir sistemdeki düzensizliği ifade eder. Termodinamikten, istatistike, teolojiye kadar birçok alanda kullanılır.  Termodinamiğin ikinci yasası ile ilişkili olarak daha çok gündeme gelmiştir.  Termodinamiğin ikinci yasası yani  entropi, termal işlemlerde yönü belirler, yönü tayin eder. Su yukarıdan aşağı akar. Isı az yoğun ortamdan çok yoğun ortama yani sıcaktan soğuğa akar. Bunu belirleyen tek şey entropinin kendisidir.


KENDİLİĞİNDENCİLİĞİN ADI ENTROPİ

Kendiliğindencilik; dışarıdan bilinç verilmeden bir sistemin ya da bireyin kendiliğinden düşünüp harekete geçmesi demektir. Liderliğe ihtiyaç duyulmaz,birey ya da iş oluruna bırakılır. Olayın akışı seyri gelişigüzeldir ve bir düzensizlik içinde sürer. Planlı olmayan, sonuçlarının nereye varacağı kestirilemeyen, etkiyen, düzene sokularak yüksek verim alınamayan bir süreç izler. Kendiliğinden olan her türlü hata ve zaafları potansiyelini içinde taşır. Kontrolsüz sonuçlara yol açar. 
Kendiliğindenlik kendisine etkiyen kuvvete izin vermez, direnç gösterir. Bir olaya bir etkiyen olumlu yönde, düzene sokmaya çalışan bir güç kullanıldığında, o güç olası olumsuz etkiyecek, olumsuz müdahale edecek gücü de kontrol altına alır.
Gayrimenkul Danışmanları ofislerde kendiliğindenciliğe teslim olmalarının altında yatan şey ofisin liderlikten yoksun oluşudur. Zevahiri, görüntüyü kurtarma çabasıdır.

'Termodinamiğin Birinci Yasası, “Evrendeki tüm madde ve enerjinin toplamı sabittir ve o ne yaratılabilir ne de yokedilebilir,” der. Özünü, aslını değiştiremez ancak şekil değiştirebilir. Termodinamiğin İkinci Yasası, diğer adıyla Entropi Yasası, “Madde ve enerjinin sadece bir yöne doğru değişebileceğini, bu yönün ise ‘kullanılabilirden kullanılamaza, elde edilebilirden elde edilemeze, düzenliden düzensize’ doğru olduğu”nu söyler.  Evrendeki her şey belirli bir yapıya ve değere sahip olarak başladı, fakat geri dönülemez şekilde, gelişigüzel kaosa, ve ıskarta, ziyan veya atığa gidiyor. Entropi, evrenin bir altsistemindeki elde edilebilir enerjinin, elde edilemez enerjiye, veya kullanılabilir enerjinin kullanılamaz enerjiye ne ölçüde dönüşmüş olduğunu belirtir. Yine Entropi Yasası uyarınca - ki bu nokta çok önemli - ne zaman dünyada ya da evrende düzenli bir durum oluşsa, bu, yakın çevresinde daha büyük bir düzensizliğin oluşması pahasına gerçekleşir. Satır aralarını dikkatle okursak, Entropi Yasası, tarihin ilerleme demek olduğu fikrini yıkar. Bunun yanında, bilim ve teknolojinin daha düzenli bir dünya yarattığı fikrini de reddeder' 

Einstein’a göre bilimin birinci yasası kuşkusuz Entropi Yasası yasasıdır. Öyle ki Entropi Yasasını, Yerçekimi Yasası’ndan ve kendi buluşu olan Görecelilik Kuramı’ndan bile daha kalıcı ve önemli olduğunu söylüyor. 
 Ünlü İngiliz fizikçi Paul Davies: 'Evrende nereye bakarsak bakalım, en uzaktaki galaksilerden atomun derinliklerine kadar, bir düzenle karşılaşırız.' demektedir.

Evren sürekli düzenini yitirmektedir. Düzenden düzensizliğe, organizasyondan kargaşaya yolculuk 

Sorun başlangıçtaki enerjinin süreç içinde ne kadar dağıldığıdır.
Varlığın ve yokluğun yasası olarak da bilinen ve ayrıca doğanın kendiliğinden istediği düzensizlik diye de tanımlanan Entropi bir sistemin mekanik işe çevrilemeyecek termal enerjisi aynı zamanda iş yapma yeteneği olmayan enerji olarak tanımlanır. Entropiye göre evren, doğanın kendisi, topluluklar kendi haline bırakıldığında bu sistemlerin hepsi zamanla doğru orantılı süreçlerde düzensizliğe, kargaşaya, başıbozukluğa, eskimeye, bozulmaya, dağınıklığa savrulur, neden olur. Kısaca her şeyin yaşlanma, paslanma, yıpranma ve bozulması entropi yasası ile ilgilidir. Bu yıpranma, bu düzensizlik arttıkça entropi de artar. 

Düzen için yüksek enerji, düzensizlik için düşük enerji gerekir. Doğa ve toplumlar da böyledir. Doğayı ve toplumları düzenli, kararlı bir hale getirmek için bir baskı, büyük bir çaba, büyük bir enerji harcamak gerekir. Selin önüne set çekmek veya suyun önüne baraj yapmak için muazzam bir yatırım enerji harcamak gerekir. Oysa bu enerji düzensizlik için geçerli değilidir. Sel önüne kattığı her şeyi sürükleyerek götürmesi için bizim çaba ve enerji harcamamız gerekmiyor. Bu olay faydalı enerjiyi azaltır, faydasız enerjiyi, entropiyi artırır.
'Ayrı duran maddeler bir arada olandan daha düzenlidir ve kendiliğinden karışmış sıcak ve soğuk sudan olmuşmuş ılık suyun, bir daha sıcak ve soğuk diye ayrılması imkânsızdır. Eskime, yaşlanma, yıllanma gibi eylemlerin nedenidir. En düzensiz enerji ısıdır.'
Dün Antik Yunan ve Latin dünyasının bilim insanları evreni 'düzenden kaosa' savrulduğuna inanırken bugün evrenin kaosla başlayıp düzene dönüştüğü gibi bir fikir geçerlidir. Belki bunun nedeni bugüne kadar bilinen her şeyin başından beri, doğuştan bir düzen içinde olduğu anlayışına sahip olmamızdır. Oysa bilinenlerin çoğu başında bizim sandığımız ya da bildiğimiz gibi olmadığı ya da olmayacağıdır.

Mikro ölçekten makro ölçeğe kadar 'Kainatta her şey, kendini minimum enerji ve maksimum düzensizliğe çekmek ister.' 
Burada 'maksimum düzensizlik' kavramı 'düşük enerji' eğilimini açıklar. 'Kainatta her şey kendini minimum enerjiye çekmek ister.' Kayalar kuma, kum denizdeki tuza dönüşür. Su aşağı akar, taş aşağı doğru düşer. Düdüklü tencerede ısınan hava dışarı çıkmak ister. Toplumlar da öyledir. Baskı uygulanan her şey özgürlük ister. Düzen kurma ihtiyacı yoğun bir çaba ve enerji gerektirir. Baskı uygulanan sistemler ise düzen kurma isteğine ve baskıya karşı tepki verirler. Sistemlerdeki bu düzeni sağlamak için maksimum enerji harcamak gerekir. Oysa düzene sokulmak istenen her şey düzensizlik ister. Çünkü düzensizlik düşük-miniimum enerji ile olur.


Gündelik hayatımızda Entropinin düşük ya da yüksek olması bir Ofis ya da Gayrimenkul Danışmanı için bu ne anlam ifade eder?

Kendi haline bırakılan her şey düzensizliğe gider. Bunun içinde düşük bir enerjiye ihtiyaç vardır. Düzensizlik arttıkça entropi de artar. Kullanılamayan, faydası bir enerji meydana gelir, demiştik. Düzen isteyen yüksek bir enerjiye ihtiyaç duyar. Kural, kanun, yasa ile sınırlanan, baskı altına alınan ve duyulan düzen ihtiyacı aynı zamanda bir baskı da oluşturur.

Düzen kaostan doğar. Düzensizlikten doğan düzen. Düzensizliğin de kuralı vardır. Bir yere kadar. 

Bu denge sözkonusu Ofis ya da Gayrimenkul danışmanı olduğunda nasıl sağlanmalıdır? Doğal olan nedir? Doğal olanda bir düzen var mıdır? Amaç ve bir hedefin olduğu yerde yüksek enerji ve bir düzen gerekiyorsa, entropinin yüksekliği bir laçkalık mı, yaratıcılık mı getirir? Bu soru daha çok günümüzde büyük şirketlerde yaratıcılık yönünde kullanılmaktadır. Yüksek entropiyi tümüyle düzensizlik, kaos olarak algılamamak gerkir. Kaosda da bir düzen olduğunu, entropinin düzensizliğin bir düzeni olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. 

Sıcak su ile soğuk suyun karışımı ortam sıcaklığına eşitleninceye kadar düzesiz bir şekilde hareket ederler. İki farklı boya bir birine karıştırıldığında ortaya yeni bir renk çıkıncaya kadar düzensiz, rastgele moleküller yani maksimum entropi sağlanıncaya kadar karışmaya devam ederler. Düzensizlik, erişebileceği en son denge ile kararlı hale gelecektir. Yeni bir karışım yeni bir düzensizlik. Döngü sürekli düzensizlik yönünde çalışır.


Ofisin veya Gayrimenkul Danışmanlarının önyargıları, alışkanlıkları yeni ofis düzenine, eğitimine, anlayışına, teorisine direnç gösterecektir. Bu teori, bu anlayış doğru mudur? Uygulacak olan yeni bir sistem yeni bir düzen için önce bir teori  arkasından da bunu Ofiste, Gayrimenkul Danışmanı nezdinde bu direnci yenecek bir uygulama enerjisi gerekir. Düzen ve düzensizliği, eski ile yeni arasındaki direnç beler. 
Ofisteki ve Gayrimenkul Danışmanındaki entropi düzensizliğe doğru yıpranma, yorgunluk, başıbozukluk, alışkanlıklar, körleşme, muhafazakarlaşma, kargaşa yönünde artarken, entropinin düşük olması sağlanacak düzen için yüksek enerji gerektiğini gösterir. Bir dengeye oturduğunda istikrar için gereken enerji sarf edilmediğinde, korunamadığnda yeni bir düzensizliğe yönelecektir.

Sizin düzen ile düzensizlik arasında denge kurmanızı sağlayacak olan piyasanın ihtiyacıdır. Katı bir eğitimle Gayrimenkul Danışmanlarını şartlandırdığınızda esnekliğini, yaratıcılığını, koşullara adapte olması ve uyum sağlamasını, yeni fikirlere yelken açmasını engellemiş olursunuz.
Entropinin ne yüksek ne de düşük değil dengeli olması gerekir. Düzen ve düzensizlik arasında bir yerde.

10 Şubat 2020 Pazartesi

LA NE DEMEK?

La deyince neler aklıma geldi.

La gardaş!  
Sivas ve Adana yöresinin belki her cümlede ifadesini bulan bir sözcük. 
Sıcak,sevimli bir yan bulabilirsiniz.
Doğaldır,içtendir. 

Fransızcası La Gardache!
Buradaki La, dişi ve erkek isimlerin başına gelen bir isim tanımlaması.
Article... La dişi kelimelerin başına gelir ama... 
Kendisi erkek konusu olan ve erkeğe ait olan isimlerin de başına gelebilir.

La Gardache'ı ben sevdim, hatta bir ara isim hakkını almayı bile düşündüm.

Bir de la deyince aklıma La mekan gelir. Mekansız!
Buradaki La isme bir sınırsızlık,sonsuzluk,derinlik katar. -sız ekidir.

Bir de aklıma La notası gelir. Bu devletlerarası bir nota değildir 
ama bazen itirazı olanın notası olabilir.Bazen sevinçli bazen hüzünlü,kederli...

Yalnız bu La,Sol'a en yakın olanıdır. Sol, la ,si... Diye gider.

Bir de Los Angeles'in kısa adı L.A  var. Bu bize çok uzak bir yer.

Asıl sorun bu La dizisi değil tabi.
Bir de sağlık ilgili bir LA var ki; bizi çileden çıkaran da budur.
Sağlık üzerine söylenen bütün parlak sözlerin cilasını kazıyor.

LA deyince bir durmak gerekiyor.

Bir de Lan var, La'dan türemiş gibi ama... 
Hani şu Gezi'deki; 'Dağılın lan! Dağılın lan!Dağılın!'
Lan başka tabi.
Konumuzdan uzaklaşmayalım

Dur LA!
Sıradaki La bir arkadaşın bir arkadaşa içtenlikle söylediği söz değil.

On beş gün önce Cerrahpaşa'da muayene olduk. Elimize bir kağıt tutuşturdular.
Yapılşacak tahlillerin listesi...
-İlk dördünün tahlilini yapabilirsiniz? Gerisini 10 gün sonra...
-Neden? Geri kalana neden LA diye yazdınız?
-Limit Aşımı...
-Limit Aşımı?!
....
10 gün sonra tekrar hastanenin yolunu tuttuk.
-Sizinkinde yine Limit Aşımı var.
-Ne Limit Aşımı,10 gün sonra geleceksiniz. İsterseniz 15-20 gün sonra gelebilirsiniz.

İşte La böyle bir şey.
İşte LA bu demek!
Canınızı sıkan,sağlığın nerelere vardığını anlatan bir şey!

Eşeklik Üzerine...







Çocuk ile annesi arasında bayram arifesinde şu konuşma geçti.
-Anne bu erzakları sana patron mu verdi?
-Evet. Bayram hediyesi…
-Bu çikolatayı da mı?
-Evet.
-Patron ne iyi adammış anne.  Sana bunları vermiş…
- Eşşek gibi çalışıyoruz,niye vermesin? Çalışmadan kimse kimseye zırnık veriyor mu?
-Anne… O patron da bizim partiye oy veriyormuş, diye sen  söylemedin mi?
-Sen bu yaşta böyle şeylere kafa yorma,daha küçüksün,tamam mı? Sen dersine bak.
Annesi  çocuğu susturdu.
Bayramdan bir hafta sonra  annesi sabah işe geldiğinde eline bir kağıt tutuşturdular.
-Anne niye ağlıyorsun?
-İşten çıkardılar.
Çocuk  durgunlaştı. Bir süre sessiz kaldı.
-Sen de onun partisine oy verme anne.  Eşeklerin Partisi’ne oy ver…
Ağlayan anne  gülmekten kendini alamadı.
-Eşşekler mi?
-Hani sen demiştin ya,eşek gibi çalışıyoruz…
Yeri gelmişken eşeklik üzerine bir kaç söz edelim.
Krizde Çin’den sonra 2. büyüyen ekonomide ansızın işten atılanların çığ gibi büyüdüğü,işsizliğin kol gezdiği ama her nasılsa verilerin işsizliğin düşüşü yönünde seyir izlediği(!) bir noktadayız…Çelişik bir durum.
İşin ekonomik seyrini şimdilik bir tarafa bırakarak işi eşekliğe getirmek istiyoruz.
Eşek gibi çalışmak... Çalışanların durumunu ifade eden;çalışmayı ve emeği küçümseyen, aşağılayan,yok sayan bir bakış açısı toplumun geneline yayılmıştır. Ağır çalışma şekli eşekle özdeşleşmiş,temelinde çalışmaya karşı yukarıdan bir bakış,önemsizleştirme,basitleştirme, değersizleştirme,hatta hakaret olarak kullanılmaktadır. Öte yandan çalışma, iş görme,hayatın yükünü taşımanın sembolü bu hayvan da fedakarlığının karşılığını deyimlerde, atasözlerinde,fıkralarda aşağılanarak görmüştür: Eşşekoğlu eşşek! Eşek sudan gelinceye kadar dayak yemek... Fıkraları ise Hazreti Ademzade Sururi’den,bir fıkra da Neyzen Tevfik’ten aktaracağız.
Eşek sözcüğü eski dillerde ’eşgek’,’eşyek’,Halaçça’da ‘aşga’,Ermenice ‘eş’,Farsça’da ‘aşak, eşek’, Rusça ‘işak’,  Kıpçakçada da eşek’tir.
Eskiden eşekler, köylü toplum olmamızdan dolayı günlük hayatımızda önemli bir yer tutuyordu. Kimi yerlerde hala gözde olsa bile işlevselliğini yitirmiş gözden düşmüş görünüyor. Eşek feodalizmde hatırı sayılır bir üretim aracı idi. Eşek bizim eskiden yük arabamızdı, otomobilimiz idi; yedek parça sorunu olmayan,benzini bitti,parçası bozuldu diye yolda kalmayan,dışarıya bağımlılığımızı gerektirmeyen... Bizim fedakar,cefakar,akıllı bir arkadaşımızdı. Ama biz onu onore edemedik,hakettiği yere koyamadık.
Bu sadık hayvanların hamaliye işini üstlenmeleri onların gerçekten akılsız hayvanlar oldukları anlamına gelmez. Çünkü o çamura bir kere batar. Haddini bilir çizilen çizgiyi aşmaz,yolunu bulur. Aslında zeki ve uysal bir hayvandır. Yüzyıllardır bu hayvanlar büyük bir özveri ile insanlara hizmet etmiştir. İnsanlar da bu hayvanları pek sevdiği için değil ama işinin hatırı için sığınacak bir yer göstermiştir. Kimi yerlerde de bu ahırlara ‘eşşeklik’ denir. Evcilleştirip sırtına bir de semer vurulmuştur. Eşeğe altın semer vursan eşek yine eşektir,diye bir atasözümüz vardır. Bu söz beni eskiden beri düşündürmüştür. Bu semer eşeği değiştirmemekte ama insanı değiştirmektedir. Kafasının içinden çok biçime, şekle önem verenler bunun için akla gelmedik paralar harcayanlar Nasreddin Hoca’nın ‘ye kürküm ye’ fıkrasını iyi bilirler. Evet eşeğin altın semere değil ama bir heykele ihtiyacı olmuştur.
Bu yararlı hayvanları, insanların  pek onurlandırıldığı söylenemez. ‘Aslanım’ deriz de ‘Eşeğim’ diyerek kimseyi sevmeyiz... Ona hak ettiği değeri vermemişizdir. Kızdığımız ve öfkelendiğimiz zaman karşımızdakini hep ‘eşeklikle’ suçlamışızdır. Çocukları da ‘eşek sıpası’ olmakla... Bu yakıştırmaları çok yaygın kullanırız. Eşek şakası yaparız... Uzun eşek oyunu oynarız... Bu eşeklere yapılan tam bir saygısızlık,haksızlıktır. Eşekler hakkında duyduğum en iyi söz: Ağaç yaş iken eğilir eşek sıpa iken sevilir,idi. Gerisi insanların aptallığını v.s çağrıştıran atasözleri,deyimlerdir: `Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır.` Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek. Eşek bile çukura iki defa düşmez. Geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye. Eşeğe gerdan kır demişler,zart diye ossurmuş. Eşeği düğüne çağırmışlar,’ya su lazımdır ya odun’ demiş. Adam ol baban gibi, eşek olma. Ölmüş eşşek kurttan korkmaz. Eşeklik bizde kalsın...v.s
Kişisel olarak eşeklere bir haksızlık yapıldığı kanaati bende eskiden beri  vardır. Eşek olmak, yararlı bir işi,bir görevi,hizmeti yerine getirmek demektir. Dünya da da ülkemizde çalışan, özellikle fizik gücüyle çalışanlar hep hor görülmüş,aşağılanmış,ayaktakımından sayılmış,insan yerine konulmamıştır,aynı eşek yerine konulmuştur. Çalışanlar arasında böyle  bir özdeşlik kurulmuştur. İnsanlar gibi hayvanların bu kısmı da; çalışan ve faydalı olanları aşağılanmış, horlanmıştır. Birine kızıyor ya da öfkeleniyorsak eşek sıfatıyla ya da eşeğe benzer hayvan sıfatlarını aklımıza getiririz. Koyun sürüsü olmakla suçlarız. Kara tavuk mantığı,deriz. Devede de boy var ama eşeğin arkasından gelir. Geyik muhabbeti. Sonra diğerleri gelir;inek,öküz,manda,geyik, keçi,koyun,horoz,civciv... Bunların hepsi çalışan insanlar gibi işgücünden yararlanılan, sağılan hayvanlardır. Hep fedakarlık,özveri istenen taraftır. Kısaca bu hayvanlar,eşekler de emekçi hayvanlardır. Aslında evcilleştirmeye yatkın,zeki hayvanlardır... Bir eşeğe istemediği işi kolay kolay yaptıramazsınız...
Eşek yerine konanların kafası çalışmaz kabul edilir,çalışsa elindekileri  tilkiye,kurda,kuşa, aslana, ayıya, sırtlana, çakala kaptırmaz,diye düşünülür. Doğrudur,çalışmayanlar için boş zaman çoktur ve bu boş zamanlarını çalışanların elindekini nasıl alacağını düşünmek ve planlamakla meşguldür. Bu onu tilkiye,çakala,kurda dönüştürür. Bu uyanıklık kabul edilir.
Bir tilki,bir ayı,bir çakal birine hediye edilmez,kurban kesilmez. Ama koyun,keçi,öküz,dana, manda,boğa kurban edilirler...Siz hiç ‘eşek,at,katır,öküz’ soyadında biri gördünüz mü? Ama ‘aslan,kurt,çakal...’ soyadı sayamayacağınız kadar çoktur.
Günlük hayatta tilki,aslan,çakal,kurt gibi bize faydası olmayan hatta zararı olan bu hayvanları övgülere boğuyoruz. Kurnazlığı ile göklere çıkardığımız tilki,gücünü kutsadığımız,her yerde sembollerine yer verdiğimiz aslan ve kurt günlük hayatımızın neresinde yerleri vardır? Neden bir kurt, bir çakal,bir sırtlan olmak bizi hiç rahatsız etmez? Hatta gururlanırız bile... Güce tapınmanın,güçlüye boyun eğmenin,önünde diz çökmenin,kendi gücüne ve haklılığına inanmamanın sembolleri olarak hayatımızın her alanında karşımıza çıkarlar. Oysa  birine eşek ya da öküz demek hakarettir. Toplumsal değerler de bunun üzerinden şekilleniyor. İkiyüzlülük,arkadan dolanma,arkadan vurma,kalleşlik,sahtekarlık, hilecilik, şarlatanlık zararlı bu  hayvanlar üzerinden aklanıyor,övülüyor,geçer akçe olarak bilinçaltına işleniyor. Çalışkanlık ve dürüstlük ise eşek,koyun,keçi,inek üzerinden suçlanıyor, bilinçaltında hesaplaşma bu şekilde yaşanıyor. Zaferle çıkan her zaman kötüler oluyor. Konuşmaya başladığımız da ise büyük bir ikiyüzlülük ve şarlatanlıkla dürüst olmaktan bahsediyoruz.
1910’lu yıllarda İstanbul’da Eşek Gazetesi yayınlanır. A.Rıfkı ‘Eşeğin Eşeği’ takma adıyla yazılar yayınlar.
100 yıl sonra…
2010 Haziran’ında Irak’ta Eşekleri Sevme ve Koruma Derneği üyeleri siyasallaşarak Eşek Partisi kurdular. Partideki hiyerarşi de eşek sıfatlarıyla tanımlanıyor.
Merzifon’da bir fabrikanın bahçesinde ya da Kırşehir’de Neşet Ertaş heykeli yanında bir de eşek heykeli vardır.
Hepsi bu kadar...
Çalışanlar yani eşeklik edenler ile çakallar,kurtlar,aslanlar çocuğun dediği gibi aynı partiye oy veririr mi? Ama veriyorlar... Çocuk bunun farkına varmış, istemiyor. Eşekler, Eşek Partisi’ne oy versin istiyor. Belki o zaman hem çalışanlar hem eşekler bu aşağılanmadan kurtulacaklardır,diye düşünüyorum.

Hazreti Ademzade Sururi’den bir fıkra ile devam edelim.
Kayseri’nin bazı köylüklerinde eşek koydukları ahırlara ‘eşşeklik’ derlermiş. Böyle bir ahıra ‘Eşşeklik’ denen bir köyde Bodos Ağa adında biri vefat eder. Mirası içinde bağ bahçe ile bir de eşek ahırı bırakmış. Malları üç çocuğa taksim edilirken eşek ahırının taksiminde anlaşmazlık çıkar.  Köy İhtiyar Heyeti meseleyi bir türlü çözemez. Nihayet şehre gidip mahkemeye başvururlar. Muhakeme sonunda bu eşşekliğin taksimi kaabil olmayıp izale-i şuyu ile satılmasına karar verilir. Evrak icraya havale edilir. İcra memuru efendi köye gelir. İmam, Papas, Muhtar ve İhtiyar Heyetini yanına alarak veresenin evine giderler. Çocuklar gelenleri saygı ile içeri alırlar. Yemek, kahve ve ayranlar içildikten sonra icra memuru efendi vereseye  hitaben:
-Çocuklar, eşek ahırının taksimi için mahkemeye başvurmuşsunuz. Taksimi kaabil olmadığından mahkeme satılmasına karar verdi. Ben de aldığım emir üzerine eşek ahırını satmağa geldim ise de size acıdığımdan dolayı vazifem olmadığı halde bir şey teklif edeceğim.  Geliniz şu ahırı aranızda hüsnü suretle hallediniz de nahak yere ucuza elden çıkmasın, ne dersiniz?
-Vereseden büyük çocuk:
-Yoh meymur ifendi,babamızdan yalnız bir eşşeklik galdı. Ben gardaşlarımdan büyüğümdür. Babamdan galan eşşehlik bana yahışır. Ben bu eşşekliği kimseye vermem.
Küçük çocuk:
-Niden vermiyon? Öte malların tahsiminde hep senin sözün üst oldu. Bu kez de benim sözüm olacah! Ben eşşekliği kimseye virmem. Sen büyüksük. Nirden olsa bir eşşehlik bulursun. Bu eşşehlik senden çok bağa yahışır.
Büyük çocuk:
-Eşşehliği kimseye virmem. Babam mezardan çıhsa ona da virmem. Eşşehlik benimdir.
Memur Efendi:
-Anladım. Siz uyuşamayacaksınız ve eşşekliği kimseye vermiyeceksiniz. Bir de kız kardeşinize soralım: Kızım babanızdan kalan bu eşşekliği ağabeylerin  taksim edemiyorlar. Bari eşşekliği sen üzerine al da mesele kalmasın!...
-Ben kızım. Bağa eşşeklik lazım değil. Varsın ne halleri varsan görsünler.
Papaz Efendi Memura:
-İfendi,şu eşşekliği harç, masraf yerine siz alınız da iş kapansın.
Memur Efendi:
-Terekeden mal almamız yasaktır. Papas efendi, eşşeklik size lazımsa siz alınız.
Papas Efendi:
-Ben nideceğim fazla eşşekliği...Benim kendi eşşekliğim bana yeter...
Memur Efendi köylüye döndü:
-Şu eşşekliği bari içinizden biri alsın.
-Köylü hep bir ağızdan:
-Öyle sahibine hayır etmeyen malı biz nişlerik. Bizim hepimizin kendine göre bir eşşekliği var. Bize yeter.
-Papas Efendi:
-Küçük...Yavrum...oğlum… Yordan sen gel küçüksün şu eşşeklikten vazgeç... Bu eşşekliği ağana bırakalım. Talt ossun, benim sana ileride bir eşşeklik borcum ossun. Eğerleyim bir başkacık eşşeklik bulamaz isen söz veriyorum sana yeniden bir eşşeklik iderim.
İhtiyar Heyeti:
-Hay hay... Biz de papasın her zaman eşşeklik yapacağına şahitiz. Bunun üzerine mesele hallolur. Eşşeklik büyük oğlanda kalır ve herkes onu tebrik eder.
-Eşşekliğinin hayrını gör ve eşşekliği hiç elden bırakma! der.

Bir fıkra da Neyzen Tevfik’ten dinleyelim.
Adamın biri at beslemeye meraklı imiş, günün birinde nasılsa en değerli atı kaybolmuş,aramış, taramıış bulamayınca kasabada dellal çıkartmış ‘filancanın şu renkte,şu vasıftaki atı kayboldu,bulup getirene yüz lira mükafat verilecek’ diye bir kaç gün sonra birisi yedeğinde kaybolan atla çiftliğe gelmiş. Ağa sevinç içinde atını alarak vaadettiği ikramiyeyi vermeye davranmış. Atı getiren:
-Yalnız,yüz lira yerine bana iki yüz lira vereceksiniz deyince,aralarında şöyle bir konuşma olmuş...
-Ben vereceğim ikramiyeyi ilan ettim;fazlasını istemeye hakkın var mı?...
-Eğer haklı bulmazsan vermezsin. Anlatayım da dinle: Ben bunu kırlarda başıboş dolaşırken bulmadım,eğer bir merada otlar görseydim fazla bir şey istemezdim.
-Ya nerede buldun?
-Kasabadaki medresenin önünde...Baktım bu güzel at medresenin kapısından bakıyor. Bir ayağını içeri attığını görünce koşup kuyruğuna yapıştım ve olanca kuvvetimle geri çekerek içeri girmesine mani oldum.
-Peki bundan ne çıkar?
-Ne mi çıkar? Bu güzel at medreseye girseydi eşek olurdu,bir ayağını içeri atmışken yetişip geri çektim ve sana yine at olarak getirdim,demiş...
27.11.2010


İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var