24 Temmuz 2015 Cuma

Yaratıcılığı nasıl öldürürsünüz?

Hepimizin içinde yaratıcılık var… Ancak bazılarımız içindeki yaratıcı gücü dışarıya aktarma imkanı bulurken bazılarımızın payına yaratıcılıklarını törpülemek düşüyor. Peki yaratıcılık yeteneği nasıl sınanıyor?
YARATICILIĞI NASIL ÖLDÜRÜRSÜNÜZ?
Ortaokul ikinci sınıftaydım. İngilizce dersinde Amerikalı öğretmenimiz Mr. Moffett evde okumamız için “Lotus Flowers” (Nilüfer Çiçekleri) başlıklı bir hikaye vermişti. İngilizce en sevdiğim dersti. Eve gelir gelmez verilen hikayeyi büyük bir zevkle ve dikkatle okudum. Hikayenin bir yerinde, hikayeye adını veren nilüfer çiçeklerinden bahsediyordu. Bu kadar çok şeyin olup bittiği bir hikayede sadece bir cümle olarak geçen ve olay örgüsünden kopuk olan bu çiçekleri neden başlık olarak seçmişler diye düşündüm. Bence başka isimler daha uygun olabilirdi. Yine de yazarın seçimine saygı duydum. Belki bu başlıkla bir mesaj vermeye çalışıyordu, belki tüm olan bitenin içinde asıl önemli olanın bu güzellikler olduğunu söylemeye çalışıyordu. Neyse, sonuçta güzel hikayeydi.
Ertesi gün derste Mr. Moffett hikayeyle ilgili sorular sordu. Soru sormak için beni seçtiğinde sevindim, söyleyecek çok şeyim vardı. “Söyle bakalım, bu hikayeye neden böyle bir başlık vermişler?” dedi. Çok mutluydum, çünkü ben de okurken aynı soruyu sormuştum. Demek ki o da bu başlığı anlamsız bulmuştu. “Bilmiyorum, Mr. Moffett” dedim. Mr. Moffett bana “Çalışmamışsın” der gibi baktı. Cümleye devam etmeme fırsat kalmadan başka bir öğrenci, “Çünkü hikayenin içinde göldeki nilüfer çiçeklerinden bahsediyor!” diye cevap verdi. Mr. Moffett hikayeyi okumuş ve anlamış olduğu için arkadaşımı tebrik etti, bana da okumadığım için uyarıda bulundu. “Ama okudum” dedim, şaşkın ve kırgın bir ses tonuyla. “Dikkatli okumamışsın, bir daha dikkatli oku” dedi. Başka birşey söylemek gelmedi içimden, söylesem de birşey değişmeyecekti. Onun istediği cevap belliydi.
“Sıkıysa yaratıcı düşün bakalım. Böyle cezalandırırlar işte. Bir daha yaratıcı olmamayı, öğretmenin beklediği cevabı vermeyi öğrenirsin. Beklenen ve bilineni söylersen ödüllendirilirsin, farklı düşünürsen uyarı alırsın”. Bunları düşünüyordum. Aslında önemli bir hayat dersiydi. Bir daha çok derin düşünmemem gerektiğini, düşünsem bile daha az derin cevaplar vermem gerektiğini orada anladım. Bu üniversite sınavında bile yardımcı oldu; bazen “soru herhalde bu kadar kolay olamaz” diye düşünüp başka cevaplar arardım, ama “sistem”in istediğinin verilen bilgiyi aynen iade etmek ve fazla düşünmemek olduğunu çözdükten sonra hayatım epey kolaylaştı. Sıkıcı ama kolay.
İşte sorulan soruya tek doğru cevap biçmek yaratıcılığı öldürmenin böylesine etkili bir yolu. Çoktan seçmeli sınavlar da benzer biçimde gerçeği tek şıkka indirgeyip onun doğru olduğunu empoze ediyor. Farklı bir düşünce süreci izleyen ve farklı bir sonuca ulaşan çocuk, yaratıcı fakat yanlış cevaptan dolayı zayıf not aldığında yaratıcı düşünmemesi gerektiğini öğreniyor.
Ama bu yeterli değil, yaratıcılığı başka nasıl öldürebiliriz derseniz başka pek çok güzel yöntem var.
Örneğin çocuğa hayal kurmayı bırakıp gerçekçi olmasını öğütleyin: Mesela resimde güneşi sarı değil de mavi renkte mi çizdi, hemen müdahale edin. Mavi güneş olmaz deyin. Hatta daha da ileri gidip alın kalemi elinize, siz düzeltin resmi. Çocuğun hayallerini aptalca ya da saçma olarak nitelendirdiğinize, ayakları yere basacak ve farklı bir şey yaratma isteği ölecektir.
Çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslayın. Bak, Ali çatalını ne güzel tutuyor, bak Duygu günde kaç tane kitap okuyor, bak Ece nasıl uyumlu renkler giyinmiş, sen altı kaval üstü şişhane dolaş... Yaratıcılığın özünde itaat etme ya da etmeme özgürlüğü de vardır. Bu şekilde çocuğa itaat etmesi için inceden inceye baskı uygulamış olursunuz; yaratıcılığını köstekleme yolunda bir adım daha atarsınız.
Çocuğun merak duygusunu köreltin. Yaratıcılığın en önemli kaynaklarından ve göstergelerinden biri meraktır. Çocukların merak ettiği soruları “bilmiyorum, beni meşgul etme” deyip geçiştirin ya da “böyle saçma sapan şeyleri düşünme” diye bir kenara itin.
Çocuğun hata yapmamasına çalışın. Hatasız çalışmalarını “hatasız, mükemmel” diyerek övün, hata   yaptığında da “yine mi dikkatsizsin, ne kadar çok hata yapıyorsun” deyin ve azarlayın ki, çocuk hata yapmanın çok kötü bir şey olduğunu düşünsün, bir daha ne pahasına olursa olsun hata yapmamaya çalışsın. Böylece yeni bir şey denemekten vazgeçecek, risk almayacak, sınırlarını zorlamayacaktır. Böylece yaratıcılık denen canavar da evinizden uzak olacaktır.
Çocuğun her anını bir aktiviteyle, bir uyaranla doldurun. Böylece yaratıcılığın en önemli bileşenlerinden olan sıkılma ve boş kalma durumunu yaşamasına fırsat tanımaz, hayal gücünü devreye sokmasını engellersiniz. Kendini oyalamanın yolunu öğrenemeyen çocuk, oyalanmak, “iyi” vakit geçirmek, eğlenmek için hep dışarıya bağımlı kalacaktır. Ayrıca özgün bir şey yaratmak için zamanı da kalmayacaktır.
Çocuğu kitaplardan, masallardan, hayal gücüne dayalı oyundan, yaratıcılığı körükleyen oyuncaklardan mahrum bırakın. Verin eline Ipad’i, sabahtan akşama kadar oynasın. Siz de kafanızı dinleyin, kendi Ipadinize gömülün.
Ken Robinson, “Okullar Yaratıcılığı Nasıl Öldürüyor?” başlıklı ünlü TED konuşmasında*, resim çizen küçük bir kızın hikayesini anlatıyor: 6 yaşındaki kız, normalde derslere hiç dikkatini veremiyor, ama resim dersi buna bir istisna. Öğretmen çocuğun yanına yaklaşarak ne çiziyorsun diye soruyor. “Tanrı’nın resmini çiziyorum” diye cevap veriyor küçük kız.  Öğretmen, “Ama Tanrı’nın neye benzediğini kimse bilmiyor ki...” diyor. Kız öğretmene bakıp, “Biraz sonra öğrenecekler” diye cevap veriyor.
Şayet öğretmenseniz ve yaratıcılığı öldürmek ve bu tür zehirli beyinleri sindirmek istiyorsanız, derhal o kağıdı kalemi çocuğun elinden alın. “Böyle çok çirkin şeyler söyleyenler” olursa hemen cezalandırın, ailesini de tehlikeden haberdar edin.
Ülkenin geleceği sizin elinizde. Başımıza öyle yaratıcı, düşünen, sorgulayan tipler yetiştirmeyin. Maazallah, düzen bozuluverir, tadımız kaçar.
https://www.ted.com/talks/ken_robinson_says_schools_kill_creativity/transcript
Yazar: Dr. Bahar Eriş
Kaynak: http://www.bahareris.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var