Hırsızlık dünyanın en eski mesleğidir ama yolsuzluk yapana hırsız denilemeyeceğini Hayrettin Karaman'dan öğrenmiş bulunuyoruz. Yolsuzluk yapanların içi rahat etsin.
Hırsızlığın haberli veya habersiz olması, gönüllü ya da gönülsüz, kalemli ya da kalemsiz, zorunlu ya da isteyerek olması nitelğini, özünü değiştirmez.
Üretileni paylaşmadaki bir haksızlığın, hukuksuzluğun eseridir.
Hırsızlık aynı zamanda bir illüzyon sanatıdır.
Birazdan gerçek bir kara mizah örneği ile karşılaşacaksınız.
Heredot’un bize bildirdiğine göre antik çağlarda bazı kabilelerde hırsızlık, çalmak ayıp değil yakalanmak ayıp idi. Yakalanana en ağır ceza veriliyordu. Günümüzde bu gelenek daha bir modernleşerek hırsızlığı zenginler kalem ve yasa yoluyla yapınca suç olmaktan çıkmış, bununla beraber yoksullar ve bunu haber yapanlar suçlu olarak yargılanır olmuşlardır.
Hırsıza hırsız demek suç!
Neden?
İkna teorilerine göre; güzel, yakışıklı, zengin, güçlü veya bunlardan daha fazlasını temsil edenler suç işlediklerinde biz onları bir şekilde temize çıkarma mekaniğimiz harekete geçiyor. Onları ‘iyi’ olarak kabul etme eğiliminde oluyoruz. İnternette bu örneklere sıkça rastlayabilirsiniz.
Zengin güçlü olduğu için 'güç ve kudret' sahibinin varlığı nedeniyle hırsızlığına toz konduramayız ama yoksul, fakir, eğitimsiz, toplumun zayıf ve çaresiz kesimlerini temsil edenler aynı suçu işlediğinde öfkemiz kabarır, ‘Vurun kahpeye!’ diye hiddetleniriz ve an acımasız yargılamalarla mahkum edip cezalandırmak isteriz. Toplumun bir kesimi zayıfları ezmek, onları ayakları altında ezilecek bir kene gibi görme, işkence duygusu besleme sadizmi var. Linç kültürüne sahibiz. Zayıf olanı kıstırdık mı üzerine çullanır, yaşam hakkı tanımayız.
Bu olay bizim sokağımızda oldu.
Komşu kadın sabah erken saatlerde kocasını işe yolcu ettikten sonra balkona çıktığında karşı balkondan aşağı sarkan halıyı çekip götürmeye çalışan bir hırsızı görür.
-Sen ne yapıyorsun?
-Sana ne? Senin mi?
Komşu ‘Hırsız var’ diye bağırınca kadına küfür eder.
-Ekmeğimle oynuyorsun! Der. Neticede hırsız tehditkar bir baş sallamayla gözden kaybolur.
Görüldüğü üzere hırsız yaptığının o kadar meşru olduğuna inanmıştır ki, bunu ekmek parası, ekmek davası için yaptığını ve suç olmadığını kanıksamıştır. Vicdanında suç olmaktan çıkarmıştır. Ona göre fiili durum önemlidir ve bu fiili durumla örtüşmeyen yasalar ‘Yok hükmündedir’ Ona göre hayatın gerçeği budur.
Gelelim asıl kara mizah başka bir gerçek olaya… Şimdi sıkı durun!
Elli yaşlarında gözüken gayet düzgün, konuşması ve hali ile kuşku uyandırmayan bir adam notere gelir. Numara alıp sıraya geçer. Sırası gelince serviste çalışan bir memura yaklaşır.
-Buyurun, sizin işleminiz nedir?
-Efendim ben suçumu itiraf edeceğim, diye konuşmaya başlar. Vaktiyle bir maça gitmiştim. Stadda yanımda oturan birinin cebinden Audi marka arabasının anahtarını aldım. Daha sonra otoparka inerek arabasını çalıp kaçtım. Bir süre sonra arabayı başka birine sattım. Sattığım adam da bunun çalıntı olduğunu biliyordu. Ben bundan vicdanen rahatsız oldum. Pişmanım! Bir pişmanlık dilekçesi vereceğim. Allah bunu bilsin istiyorum.
-Biz bunu ne yapacağız, yazıp Allaha mı göndereceğiz? Adresini bilmiyoruz ki? Diye şaşkınlıkla sordu.
Nasıl olur, falan filan derken tartışmayı gören noter işe dahil olur.
-Beyefendi, biz bunun için bir şey yapamayız. Burası günah çıkarma kurumu değil. Tamam… Pişman olmuş, nadamet getirmişsiniz. Bunun içinde bir hukuksal kurum aramış, bize gelmişsiniz ama biz doğru adres değiliz. Bunun için ya karakola ya mahkemeye gideceksiniz.
Sizin de bu hırsıza söyleyecek bir sözünüz var mı?
21 Nisan 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder