29 Haziran 2015 Pazartesi

Kentsel Dönüşüm Rüzgarı Esenler`den Nasıl Esecek





Kentsel Dönüşüm vatandaşı hizaya getirecek! Böyle mağdur edecek!…
Kentsel Dönüşümü yanlış anlıyoruz, galiba! Binalar yıkılıp yerine yenisi, daha iyisi yapılacak. Tamam... Sonra her şey değişecek! Eski sahipleri değişecek,mahalle değişecek,komşular değişecek!Komple bir değişim!Bir nüfus hareketi olacak! Kentin içinden dış mahallelere doğru süpürülecek!
Esenler’de durum ne?
Başbakan Esenler’e gelmeden 2 gün önce Havaalanı Mahallesinde halk kazan kaldırdı. Gazete Esenler’de yaptığımız haberde de göreceğiniz gibi halk korku, telaş ve panik içindeydi. Yılların birikimiyle yaptıkları evlerinin ellerinden alınmasını, en iyi olasılıkla 0.80 yüzde(100m2lik ev yerine 80 m2) ile yeni bir ev verilmesini, bu yaştan sonra borç ödemeyi hazmedemiyorlardı. Onlar konuştular biz dinledik. Bir kez daha gördük ve anladık ki sorun çok büyük ve çok can yakacak!
Belirsizlik,çözümsüzlük,söylenenlerin inandırıcı olmaması tepki çekiyor.
Hemen hemen herkes aynı şeyden dertli. Ortada ne olacağına, ne yapılacağına dair sadece ‘söz’ var bir de ‘resim’ var, diyorlar. Tam bir çözümsüzlük var.
‘Bize çocuk gibi resim gösterip kandırmaya çalışıyorlar.’
Kiraya çıkın!
‘Kiraya yer yok. Kira fiyatları fırlayacak.’
Belediyenin verdiği kira bedelleri yükselen kira değerlerinin çok altında kalacağı için ödeyemeyecekler, mağdur olacaklar. Çoğu emekli, işsiz, asgari ücretli, dar gelirli insanlar korku içindeler. Bunları öfkelerinden ve gözlerinden okuyabiliyorsunuz.
‘Bize kiraya çıkın, diyorlar. Hani yer nerede? Herkes çil yavrusu gibi dağılacak! Bir daha toplayabilene aşk olsun! Herkes yeniden hayata başlıyormuş gibi olacak. Herkesin düzeni değişecek! Bu o kadar kolay mı? Evimizden olacağımız yetmiyormuş gibi mahallemizden, komşularımızdan olacağız.’
‘Oy verenler düşünsün!’
‘Oy vermeyenler etkilenmiyor mu?’
Adresimiz değişecek!
‘Bizi buradan söküp atacaklar. Bir daha buraya geri dönemeyeceğiz. Buna izin vermeyecekler… Bütün mesele, bütün dertleri bunları elimizden almak. Bizi düşünüyorlarmış. Buna kargalar bile güler be! Size yeni, depreme dayanıklı ev yapıyoruz, diyorlar. Bunu diyelim kabul ettik. Bizi niye borçlandırıyorsunuz peki? Biz kiramızı ödeyemiyoruz, senin taksidini nasıl ödeyeceğiz? Bunları hiç düşündünüz mü? Sonra ne olacak biliyor musunuz? Ben söyleyeyim. Öyle kolay kolay kimse parasını ödeyemeyecek, bunlar el değiştirecek. Fiyatlar yükselecek. Olan bizim gibi garibanlara olacak! İçim kan ağlıyor. Senin anlayacağın adresimiz değişecek, hayatımız alt üst olacak! Bunları aynen böyle yaz. Ben dobra dobra konuşan bir adamım.’
Esnaflar dertli, endişeli…
Esnaflar ne yapacaklarını bilmiyorlar. 3 aylık verilen sürede nereye gideceklerini, nereden yer bulup o eski müşterilerini oraya taşıyacaklarını bilemiyorlar. Ya kapatacaklar ya da yükselen kira bedellerini göze alacaklar. Onlar için yeni bir dönem bekliyor. Ya kırk satır ya kırk katır! İstemeyenin binasında dönüşüm yapmıyoruz, diyorlar ama bal gibi yapıyorlar işte.
Bu bedeli; halk yaptı halk ödesin!
Depremde zarar gören halk olacak. O zaman halk bu bedeli ödesin. Bu çürük binaları yaparken bunu düşünselerdi. Bütün fatura bina, daire sahiplerine çıkarılıyor. ‘Sanki burası dağ başı. Biz bu binaları yaparken,devlet,belediye yoktu..’ Diyorlar.
Vatandaşı çok düşünen, canı için hassasiyet gösteren devlet, kar için yapmamalı, tüccar mantığıyla hareket etmemelidir. Sosyal konut iddiasıyla işe başlayıp insanların mağdur olmasıyla sonuçlanan uygulamalar, ‘yuva yapacağız’ söylemleriyle çelişmektedir. Hep aynı nakarat. Biz yuva yıkmayacağız, yuva yapacağız… İyi tamam da nasıl? Nasılı yok!
‘Yuva yapacaksınız ama kimin için? Bizim için mi?’ diye soruluyor.
Her şey belirsizliğini koruyor. Ne gidecek yer gösteriyorlar ne ellerinde gösterecek bir şey var.
‘Deprem gelecek, can güvenliğiniz önemli ama mülkiyet hakkımızı elden çıkarmak bunun karşılığı mı?’
Canınız mı önemli malınız mı? Halk bu ikileme sokuluyor. Mal canın yongası iken bu yonga, yonga yonga çıkarılıp can acıtılıyor.
Anlaşamadınız mı? Mağduriyet asıl o zaman!
Afet Riski adı altında çıkan kanunun 6 maddesinin 2 bendine göre 2/3 çoğunluk sağlanmaz ise bu sefer devreye acele kamulaştırma giriyor. Kamulaştırma bedeli ise 5 yılda ödeniyor. Asıl darbe o zaman…
Yasa böyle diyor, Bakan Bayraktar ise şöyle diyor:
 “Bizi eleştirenlere soruyorum; Esenler’de dönüşüm yapıyoruz. Biz, istemeyen, gönlü razı olmayan hiç kimsenin yerinde, binasında dönüşüm yapmıyoruz. Önce gönül rızası gelir. Başarılı olan, hazırlık olan belediyelerden –hangi partiden olursa olsun- kentsel dönüşüme başlayacağız.”
”Şimdi bu işi 3-5 kişi geliyor engellemek istiyor. ’Bizim evimizi yıkmayın’. Kardeşim biz kimsenin evini yıkmayız. Biz kimsenin evini yıkmayacağız. Biz yuva yapacağız yuva”

İstediğinize inanabilirsiniz! Uygulamalara bakın! Asıl olan uygulamadır.
‘Ev yapmaya yapacaklar da biz oturamayacağız. Bize burada yer yok! Bize yuva yapacaklarmış! Buna inanmayın! Bize yuva yapacak olanlar bizim halimizden anlarlar. Göstermelik üç beş kişiyi oturtacaklar. İşte, diyecekler…’
Sulukule’de belediye ne söz verdi, ne oldu?
-Kira farkı ödediler.
-Sahiplerini bir daha geri dönmemek üzere Taşoluk’a sürdüler. Fatih Belediyesi Başkanı Demir:“Proje, burada yaşayan insanların başka yere taşınması projesi değildir”
-Belediye düşük bedelle aldı. ‘Fatih Belediyesi o dönemde 100 metrekarelik bir evi 50 bin lira saymıştı. Belediye 50 bin, müşteriler 100 bin lira veriyordu.’
-Borçlandıkları yüksek rakamları ödeyemiyorlar. ‘…yapılacak ev için üzerine 125 bin lira daha istediler. Bu parayı ödememiz mümkün değildi. Ödesek zaten Etiler’de otururduk.’
-Gününde teslim edilmedi.
-Daha küçük m2 daireler verileceği iddia edildi.
-Sağlıkları bozuldu. ‘Hepimiz pişmanız ama mecbur kaldık…Evlerin yıkılmasından korktuk ve sattık.’
-50-100-150 bin TL’ye ellerinden alınan yerler bugün 4 katı fiyatla 400-450 TL’ye satılıyor.
İşin özü?
Kurulan Sulukule Roman derneğinin bir yetkilisi, “Kentsel dönüşüm evlerin değişmesiyle mi olur yoksa sosyal olarak insanların kalkındırılmasıyla mı? Bizim alabileceğimiz, kültürümüze uygun fiyatlarla ev yapılmasını istedik. Zenginlere yapıldığı resimlerinden belliydi. Broşürlerinde ellerinde laptop, yanında çocuk arabasıyla gezenler vardı. Elinde laptoplu Roman mı olur? O dönem de burada romanların oturamayacağını söyledik” dedi.
06.09.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var