29 Haziran 2015 Pazartesi

Marka İnsanın Kendine Yabancılaşması




Marka  İnsanın Kendine Yabancılaşması


1998 yılında Ericson 337-338 cep telefonu satıldığı sıralarda mağazaya bir müşteri geldi. Bir kadın perperişan, saçıbaşı dağınık,yalınayağıyla terliğini sürükleyerek, elinde tutuğu çocuğun hali içler acısıydı.
-Bir telefon almak istiyorum,dedi.
-Cep telefonu mu!
-Evet,niye şaşırdınız?
-Ne bileyim? Cep telefonunu ben kullanmıyorum da… Sizin ihtiyacınız…!
-Ben insan değil miyim? Ne yani ben kullanamaz mıyım? İşyerinde herkesin var.
……….
Hikayeyi belki siz de bilirsiniz. Avrupalı işadamının elinde eski telefon vardır ve bunu gören Türkler şaşırır…
………
Mecidiyeköy  metrobüs ile metro hattı,Trump Towers kulesi yol bağlantı proje çalışmaları yapılıyor. Parası olanın rezidansına metro bağlantısı yapılıyor.  Henüz 15-16 yaşlarında işçi genç de yeni yapılmakta olan yürüyen merdivenlerin korkulukları üzerine tünemiş, kayıtsızca oradan geçenleri seyrediyor.
Otobüs tıklım tıklım dolu,ayaktayım ve arkamdaki koltukta oturan ikisi de aynı yaşlarda liseli iki genç kız insana gına getiren uzun bir İphone muhabbeti yapıyorlar.
-İyi ki hayatımda İphone varmış. İphone olmasa ben ne yapardım? Biz önceleri nasıl yaşıyormuşuz?
Kızlardan biri korkulukta oturan genci gördü.
-Iııııy!Dedi iğrenerek. Şuna bak. Bununla aynı okulda olmak istemem. Bunlar meslek lisesinde okuyorlar.
-Ay ay! Bir de tükürüyor!Iıggh!Ay midem bulandı.
-İyi ki çok çalışmış,470 puan almışım da bu okula girmişim. Yoksa bunların arasında olacaktım. Ben bunlarla birlikte okumazdım. İyi ki dişimi sıkıp ailemin sözünü dinlemişim.
………
Esenler’de bir esnafın çok başarılı kızı Bahçelievler Anadolu Lisesi’ni kazanır. Kız okula kaydolduktan sonra,okulda bir türlü arkadaş edinemez. Herkes markalı giyinmektedir. Hep marka muhabbetleri yapılmaktadır.Kız onlar arasında kendine yer bulamaz. Kendini aşağılanmış hisseder. Gelip babasına yalvarır.
-Baba beni bu okuldan al. Ben bu okulu sevmedim.
-Kızım ilk sınavlar olana kadar dişini sık. Tamam olmazsa seni bu okuldan alacağım. Tamam mı?
Kız ilk sınavlarda sınıfın en yüksek notlarını alır. Bu sefer diğer arkadaşları yavaş yavaş çözülür. Ona yaklaşmaya,arkadaşlığını kazanmaya çalışırlar… Daha sonra kız okuldan ayrılma isteğinden vazgeçer.

Eski Marllboro sigarasının yerini şimdi İphone aldı.
Önce bir ayrıcalık simgesi iken herkes Marlboro içmeye başladığında bir esprisi kalmadı. Herkes İphone kullandığında da bu böyle olacak.
Efendim bir topluluğa marka giyinip kuşanarak giderseniz sizi adam yerine koyarlarmış. Gençlerin iddiası bu! Sizin öyle kolay lokma olmadığınızı görürlermiş. Demek ki onlarda da aynı sıkıntı var. Adam olamamak! Marka ile adam olunacağını sanmak! Her iki tarafta da sorun var.
Marka bir makyajdır. İnsanın kişiliğini gizlemeye yarayan bir araçtır. Sahte bir güzellik ve sahte bir görüntü verir. Kofluğu gizler, kişiliği, kişinin kendine güven kaybının ifadesi haline gelir.
Şekilciliğin pompaladığı bir çılgınlık marka… Kapitalizmin can simidi! Bu açlığı keşfedenler büyük paralar kazanıyorlar. Üretildiği yerde 100-150 dolar olan ülkemizde 1500-2000 dolara satılan bu telefon 93 milyar dolarlık dev bir bütçeli bir şirket ortaya çıkarıyor! Amerikan bütçesini de sollamış, Apple!
Kapitalizmin,yani içinde yaşadığımız sistemin genlerine işleyen bir şekilcilik… Bu her yerde her şeyde kendini gösteriyor. Bilginin olmadığı yerde şekilcilik önem kazanıyor...  Şekil şartlarına uyarsanız sorun olmaz…Herkes sınıfı geçmiş olur. Herkes sizi dış görünüşünüzle tanımış olur. Sizi dış görünüşünüzle yargılarlar. ‘İçi beni yakar,dışı seni.’ ‘Kara keçiyi gören içi dolu yağ sanır.’ V.s v.s…İşte o zaman şu ünlü ‘algı’ sorunu ortaya çıkıyor. Algı yaratmak! Bu olduğundan farklı görünmektir.İnsanlar birbirine olduğundan farklı değer verme sahteciliğine girişir, hayal kırıklığına uğrarlar,yanılırlar. ‘Ben de seni adam sanmıştım!’ Şekilcilik,marka,algı…Bunlar birbirinden ayrılmaz kardeşlerdir. Şekilciliğe çok değer veriyoruz. Şekille aldatıyoruz,şekille aldanıyoruz. Her şeye bu kadar kolay inanmamızın belki de en önemli sebeplerinden biri budur.
Marka statü kazanma yoluyla eşitlik sağlama aracı…
Eziklik,aşağılanmışlık duygusu hissedenlerin,bununla başa çıkamayıp sarıldığı bir araçtır,marka… Bunun için borçlanır,bedel öder,her çıktığında yenisini alma saplantısı içine girer….Yeter ki onu ‘bir şey’ sansınlar…Sanmak üzerine kurulu sanal dünyanın aciz bir insanı haline geldiğini fark etmez bile.
Marka insanlar! Çakma İnsanlar!
Marka ile marka insan olunmaz,ancak şekilci,çakma insanlar olur. Siz hiç marka giyerek büyük adam olunduğunu gördünüz mü? Tarihi kişiliklere bir bakın,içlerinde giydikleri,kullandıkları markalarla ünlü olan biri var mı?
Eskilerin bir sözü vardır.’İnsan giyimiyle kuşamıyla karşılanır,bilgi ve zekasıyla uğurlanır.’ Bilenler insanlara bu gözle bakarlar…’Elbise yürümeyi,para konuşmayı öğretir.’ İçini dolduramaz iseniz o zaman ‘emireri’ olursunuz,ayak işleri gören birileri olursunuz.
Çılgınlığınız bir marka yaratır ve sizi bu markanın esiri yapar. Bu sayesinde cep telefon ve onun gibi şirketler bu çığlılığı paraya çevirerek onlarca ülkenin bütçesini aşan bir bütçeye sahip olmuşlardır.
Bir markaya bağımlı iseniz ona toz konduramazsınız. Duygusal bir bağ kurarak yanlışını doğrusunu sorgulayacak kadar gerçekçi olamazsınız. Bu farkında olmadan her taraf tuttuğunuz şey için geçerli hale gelirsiniz. Vicdanınızı farkında olmadan bu taraftarlığınızla(!),bu yanlılığınızla(!) ölüme sürüklersiniz.
Bence şu soruları marka çılgınlarının kendilerine bir sormaları gerekir.
Sizin yaşam tarzınız olan bu markaların değerine değer katarak,korkunç karlar etmelerine neden olmuyor musunuz? Bir fetiş yarattığınız ve bunun esiri olduğunuzun farkında mısınız? Satış zincirinin bir parçası olduğunuz ve daha fazla para kazandırdığınız için kendinizi ayrıcalıklı mı hissediyorsunuz? Bundan yararlanmak isteyen şirketler kasalarını doldururken size minnet borçları yok mudur? Marka konuşarak,markalaşacağını sanmak,yaşamınızı marka çılgınlığı ile sınırlandırmak sizi bir tür hapis ile karşı karşıya getirirken dünyadan bağınızı koparmıyor mu? Marka bağımlılığı ruhsal bir sorunsallık yaratmıyor mu? Marka ile daha mı değerlisiniz? Marka olmazsa bir hiç misiniz? Marka her şeyin en iyisi mi? Diğerleri kötü mü?

29.09.2012 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var