19 Haziran 2015 Cuma

Yönetici İkiyüzlülüğü

Yönetici İkiyüzlülüğü!
Böyle bir başlık niye? Duyduğum,gözlemlediğim olaylar,bir iş için insanların nelere katlandıkları,onurlarının,kişiliklerinin nasıl örselendiği,ayaklar altına alındığını,bunun onlarda nasıl bir travmaya yol açtığıdır.
Çocuklarımızın okumasını,iyi bir eğitim görmesini istiyoruz,önemsiyoruz.
Okumak,eğitim almak için sadece kişinin maddi durumunun iyi olması yetmiyor. Eğitim alacak kişinin bu hevesi,bu heyecanı sürdürmesi için sosyal çevrenin de buna uygun olması gerekiyor.
İlköğretimden sonra çocuklar için kritik aşama… Çocuklarınızda okumaya karşı bir isteksizlik,bir alerji varsa çevrenizi sorgulamanızda,yer değiştirmeniz gerektiği konusunda karar verme zamanı gelmiş demektir.
Okumanın işle ilişkisine değineceğim.
Yaygın bir işsizlik var.
Böyle bir ortamda iş bulacak adayların kıyasıya birbirleriyle yarış içinde olmaları daha da trajik… Bir arkanız,dayınız,adınıza iş için ‘hamili kart yakınımdır’ yazacak bir siyasi,bir bürokrat v.s yoksa  torpiliniz olmadığı için yüzde elli şansızlıkla,belki daha fazla,belki de hiç şansınız olmadan çaldığınız kapılardan eli boş döneceksiniz.
Gelelim gerçek  hikayeye… İsim,kurum vermeden…
Melda bir işe girecektir ama  gireceği işyerinde diğer bir kişi Serpil’de işinden olacaktır.
Melda yurt içinde çok iyi derecelerle eğitim gördü,bunu yurt dışında master yaparak taçlandırdı.  İki üç dil biliyor,donanımlı,birikimli. Heyecanla ülkesine döndü,ülkenin yararını da düşünerek çok iyi bir işte çalışmayı umut ediyor. Anne baba daha heyecanlı. Yıllardır harcadıkları emeklerinin karşılığını almak istiyorlar.
İş başvurusu için kolları sıvadı. Eşe dosta haber verdi. CV’ler doldurmaya,heyecanla telefon beklemeye başladı.
Günün birinde şans yüzünüze güldü. Bir yakını Melda’yı bir marka şirket yöneticisine önerdi. Yönetici arkadaşını kırmamak adına kabul etti. ‘Bir deneyelim’ dedi.
Arkasından yakını Melda’yı  aradı.
-Melda yarın şu saatte,şu kişiyi görüşüp işe başlıyorsun.
Melda’nın kendine güveni tamdı. Ertesi gün sevinç içinde giyindi kuşandı,şirket yöneticilerinin önünde ‘ifade verip’,sorgudan geçtikten sonra işe başladı. Ama iş deneyimi  yoktu,çünkü yeni mezun olmuştu. Böyle bir yerde çalışmadan nasıl deneyim sahibi olacaktı? Bir eksi ile işe başlamış oldu.
 Melda’yı eşit olmayan şartlarda,halen çalışmakta olan,işin inceliklerini iyi bilen,deneyimli Serpil  ile teste tabi tutulacaktı. Hangisi işi iyi yapıyorsa birisi gidip birisi kalacaktı. Bundan ne Melda’nın  ne halen çalışmakta olan Serpil’in haberi  yoktu. Ama karşılaştıklarında Serpil’in içine işini kaybetme korkusu düşmüştü. O korku onu kahrediyordu. Kapıya konulacak olursam,diye düşünen Serpil türlü türlü mobinge (duygusal taciz) maruz kalmış,ekmeğinin hatırı için sesini çıkarmamıştı.Tacizlere uğramış,deyim yerinde ise ‘kan kusmuş kızılcık şerbeti içtim’ demiştir. Küfürler,hakaretler…
Serpil kendisinden çok daha beceriksiz,yeteneksizlerin hiçbir iş yapmadıkları halde işten kovulmadıklarına tanık olmuştur. Onların arkaları güçlüdür çünkü. İş ilişkileri Sepil’in gözünde  dejenere olmuş,yozlaşmıştır. Serpil’de alışır,zamanla kanıksar. Şirketin adam kayırma,kollama,ayak oyunlarını iyi bilir. Üç maymunu oynar.
Günün birinde yanına kendinden daha iyi eğitimli biri,yani Melda  gelip oturunca halen çalışmakta olan Sepil tedirgin oldu. İşini sevmekte,iyi yapmaktadır. Maaşı da üstelik düşük,yanına oturan Melda’nın  neredeyse yarısı kadardır. ‘Keşke ben de okusaydım. Ne büyük eşeklik yapmışım okumamakla!’ diye iç geçirir,pişmanlığını arkadaşlarına söyler. Kafasına vurur. İşinden olacağı endişesi hakim olur.
Yönetici her ikisine de birbirinden habersiz aynı işi verir. Bir süre sonra çalışmayı değerlendirmek üzere iş yöneticinin önüne gelir. Yönetici her ikisine de dikkatlice bakar. Büyük üniversiteler bitirmiş kişinin yaptığı iş,Serpil’in yaptığı işle aynıdır,hatta daha düşük bir performansa sahiptir. Bu koşulda Melda’dan daha iyi bir iş nasıl beklenir. Ya da Serpil’in suçu nedir?
Yönetici, Serpil ile kıyaslar. Melda’yı küçümsemeler,aşağılamalar. Sanki Melda’nın mezun olduğu üniversite, marka şirketin çalışma düzenine göre eğitim vermiştir!
Sonunda Melda’yı Halkla İlişkiler’e gönderir. Talimatını verir.  Melda’nın iş sevinci bir hafta sürer. Melda’nın kendine güveni kaybolur. Melda’ya bir şans,bir adaptasyon süreci verilmemiştir. Eğitimi ile pratiği yani uygulama fırsatı verilmemiştir.
-Piyasanın kuralları bu. İşverenin işi bu değil,diyenleri duyuyor gibiyim.İyi olmak zorundasın,en iyisi olacaksın,diyenler sizce Melda bu fırsatı nerede bulacak?
İnsana yatırım yapmayan anlayışla iş yönetenlerin gidecekleri yerde bellidir.
Ertesi gün Melda’nın ‘toz’ olduğunu gören Serpil rahatlar. ‘Okuyup da ne olacak? Okuyanın hali ortada. İyi ki okumamışım! Okusaydım ben de böyle olacaktım.’Arkadaşlarına bunları söyler.  Büyük bir olasılıkla Serpil’in çocukları da okumayacaktır. Okumaya karşı böyle bir yargı gelişir. Bu ve bunun gibi maganda yöneticiler,böyle genç insanların iş umutlarıyla,duygularıylaoynayıp,kendilerine olan özgüvenlerini yitirmelerine neden oluyorlar. İhtiyacın yoksa neden çağırıyorsun?
O zaman bu çocuklar niçin okusun? En iyi eğitim verilen eğitim müessesesi senin özel ine göre eğitim veremeyeceğine göre,bunun birkaç aylık bir uygulama,pratik görmesi gerekir.  Ben vermem kim verecek?
Ondan sonra okumaya karşı ilgisizlik,önyargılar,karşı duruşlar,yakınmalar…..Bir de eleman yok iki yüzlülüğü!
Artık siz ayıklayın pirincin taşını. 
 Siz televizyonlarda büyük büyük laflar eden işadamları,siyasetçilerin sözlerini dinlerken bir kez daha düşünün.
-Yetişmiş elaman açığı var! Yetişmiş eleman bulamıyoruz! Yalanları gırıla gider.
Siz,bu örnekten yola çıkılmaz,bir iş yerinde olmuştur,v.s diye geçiştirirsiniz ama daha kötüleri daha yaygın…
Şimdi siz çocuğunuzdan okumasını isteyin… Cevap verin!
Değerler böyle heba olup giderken bir aklıevel de sizin ‘bilmediğiniz!’  bir şeyi söyler
-Eee,ne yapacaksınız şartlar böyle. Hayat acımasız!

10.08.2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var