22 Ağustos 2018 Çarşamba

Eleştiriden tasfiyeyi mi anlıyoruz?







Eleştiri bir kişinin, bir eserin, bir olayın, bir fikrin, bir toplumun, bir konunun, işin, uygulamanın, pratiğin olumlu ya da olumsuz, eksik ya da yanlış yanlarını ortaya çıkarmak, incelemek, değerlendirmeye tabi tutmaktır. Olumsuz yanları ilr ikinici bir yanlışa, olumsuzluğa meydan vermemek üzere ders alınmasını sağlamak aynı zamanda  iken; 

diğer yandan olumlu yapıldığında kişinin, eser sahibinin, fikrin, konunun, işin sahibini cesaretlendirmek, olayın bütününden alınacak tadı, hazzı, zevki  artırmak, rafine etmek, çıtayı yükseltmesini sağlayarak daha iyisini daha güzelini yapmak, motive etmek, onurlandırmak, yüceltmektir.

Eleştiri adına yapılması gerekeni yıkıcı düzeyde yapmaktayız. İnsanı kavgada bile söylenmeyecek en son sözü söyleyerel rencide etmek veya eleştiriye konu olan ne varsa yerle bir etmek, o işten el çekmesine, uzaklaşmasına, bir daha yapmamak üzere cesaretinin kırılmasına neden oluyoruz. Bu öyle ki kişinin bağışıklık sisteminin çökmesine neden olur.

Eleştiri daha çok suçlama şeklinde kendini göstermektedir. Suçlamanın muhatabı olmadığı içinde tam bir infaz gerçekleşmektedir. Siz, siz olun suçlamaya maruz kalan tarafı, muhatabı dinlemeden, her iki tarafı dinlemeden asla birinin kötü niyetinin kurbanı olmayın. Çok güvendiğiniz, inandığınız bile olsa.

Eğer bir de eleştiri sürekli yapılıyorsa artık bunun yıkıcılığını, aşağılanmayı varın siz düşünün. Dönüp bu kişiden olumlu bir şey beklemek çok ama çok zordur. Kişi çok yetenekli, çok meziyetli, erdemli, çok değerli olduğu halde kenara çekilir, kendinde yeni bir cesaret göremez. Körlenir, erir, kaybolur gider. Suçlayan otorite olur, suçlananın özgüvenini yıkar, zayıflatır, susturur, etkisizleştirirler.  
En pespaye, en niteliksiz, rezil rüsva birinin dürüst, kibar, erdemli, nitelikli insanları nasıl bir kıyıcılıkla eleştirdiğine tanık olmuyor muyuz?
Bu tür insanlar daha kaba, daha haşin, sert, nobran, 'koydun mu oturtacaksın' tipinde siyasilerden hoşlanmalarının nedeni fikren ve kültür bakımından gelişmemişliklerinde yatmıyor mu?
Nitelikli insanları daha etkili görevlere aday olmaktan alıkoyan neden de bu değil mi? Harcanma, ayak kaydırma korkusu değil mi?
Bunu bilenler sürekli eksik, hata, yanlış bulma hastalığına kapılırlar. Suçlanan gözünde büyür, önemli kişi haline gelirler. Eleştiren her zaman üsttedir. Üstünlüğü ele geçirir. Haklı ya da haksız olmak önemli değilidir.  Sorun algı sorunudur. Yalana inanan insanlar gerçeğe inanan insanlardan her zaman misli misli fazladır. Okumayan, cahil insanların belgelere bile inanmadığı bir dönemden geçiyoruz. Yapılan araştırmalar doğruysa insanların en az yüzde 70'i bir fikri daha ilk anda reddetmektedirler. İtirazları hazır, muhalif bir tavır almaktadırlar. Kimisi en küçük bir kusur bulmakta uzman ve mahirdir. Özellikle zayıf olanları kıyasıya eleştirirken haksız da olsa otoriteyi yaptıkları konusunda eleştirmeyi çoğu zaman aklımızdan geçirmeyiz.


Bir de özeleştiri var. Bu kendimize yönelik eleştiridir. Bu eleştiri türü insanın gelişkinliği, eğitimin kalitesi, çevrenin olumlu desteği yanında kişinin bazı özelliklerinin katkısıyla olumlu yönde seyredebilir. Özeleştirinin bir erdem halini alması, insana olgunluk veren bir nitelik kazandırması iletişim vazgeçilmezidir.

Biz iki şeyi asla sevmeyiz. Birincisi olumlu eleştiri yapmayı ikincisi de özeleştiriyi aklımızın ucundan geçirmeyiz.

İş kendini eleştirmeye gelince 'Herkesin duvarı kendisidir' sözü yerden göğe kadar haklıdır.  Çünkü kendimiz aslında göründüğümüzden daha küçük, daha kaprisli, daha cüce, daha önemsiz, daha niteliksizizdir. Ama hasbelkader, kayırma ve tarafgirlikle makam mevki sahibi olmuş, iltimasla, torpille bir yerlerde tutunmayı başarmış isek; artık kibirle, her şeyi bilen havasına bürünerek, itbarsızlaştırmayı, değersizleştirmeyi, bertaraf etmeyi de öğrenmişiz demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var