17 Ağustos 2018 Cuma

Gayrimenkul Ofislerinde Ezber ve Klişeler








İnsanları hayvanlardan ayıran özellik nedir? Diye sorulduğunda bir çok doğru imiş gibi görülen farklı fikirler farklı ağızlardan telaffuz edilebilir.

Kiminin cevabı, düşünme yeteneğimizle,alet kullanma yeteneğimizle, zeka veya ilişkilendirme yeteneğimizle  açıklayabilirler. 


Hayvanlarında da düşündüğünü, alet kullandığını, zeki olduklarını ve ilişkilendirme yetenekleri olduğunu biliyoruz. Bunun çokça örneklerine hemen hemen hergün sosyal medyadan tanık oluyoruz.

Peki öyleyse gerçekten farkımız nedir?

Evet, farkımız şudur: Bütün canlılar organları kadar zekidirler. Ve fiziksel özellikleriyle zekaları doğru orantılıdır. İnsan zekasının bir kedi de, bir köpek de, bir zürafa da olduğunu düşünsenize? Bu zeka onların ne işine yarardı?


Bu nedenle doğadaki bütün canlılar kendi organlarıyla yaşamsal faaliyetlerini sürdürecek kadar zekaya sahiptirler. Biri diğerinden bu fizksel özelliği ile ayrışır. Kurnaz tilki,dünyanın en hızlı koşucusu çita, aslan, çakal ve sinsi yılanların karadaki hakimiyeti, balıkların sudaki üstünlüğü, kuşların havadaki üstünlüğü.


İnsanları ancak kendi aralarındaki farklılığını sorgulayabiliriz?

İnsanları iki şeklide özetleyebiliriz. 
Birinci kategoride olanlar yaşadıklarını, gördüklerini depolayan ama bunları işleme tabi tutacak, değerlendirecek, işleme tabi tutacak bir eğitim almadıkları için ilişkilendirme kuramayan, ezber üzerinden yaşayanlar. Bunların asla kendine özgü fikirleri olmaz. Tabi oldukları otoritenin ezberlerini otomatik olarak düşünmeden kendine mal ederler. Bir şey anlatacak olduklarında bu ezberler arkasına sığınır, daha çok hamasetle konuşurlar. Bilgili imiş gibi görünürler ama hepsi bu kadar! Bildiklerini paylaşamayan, kullanamayan insanlar da bu sınıftandır.
Ezber, ezber, ezber... Her şeyi ezber olan bir toplum. Eğitim bunun üzerine kuruludur. Ezberle, kopya ile sınıf geç, diploma al! Diplomalı cahil olarak bir etiket sahibi ol.

İkinci kategorideki insanlar ise; topladıkları, edindikleri bilgiyi işleme kapasitesi, ilişkilendirme(zeka) yeteneği gelişmiş olanlardır. Bildiklerini kullanan, paylaşan, ilişkilendiren insanlar gelişmenin yönünü de tayin ederler.




Başarı için ezberler telkin edilir. Ve bu ezberlerin mutlak kabulü ülke gerçeklerinden bağımsız olarak kabul edilir.
Düşünme yap! Denilir.
Sadece yap, uygula! Denilir.
Söylenenlere koşulsuzca inanılması istenir. Tartışma, sorgulama sevilmez. 
Sonunda Gayrimenkul Danışmanları çekip gider, ofisler kapanır.

Bir mahalle arası sokaktaki bakkalın değil cadde üzerindeki bir marketin süpermarket olma şansı vardır.
Eğer söylenenler yapılırsa mahallearası sokaktaki bakkalın da süpermarket olacağı fikrinde ısrar edilir. Bu teorik olarak mümkün iken pratikte bir mucize olmaksızın bu mümkün değildir. Fakat sureti haktan görünen bu anlayış itiraz kabul etmez. Her yerde her şekilde başarının mümkün olduğu ancak söylenenlerin yapılmasıyla mümkündür, denilir.
Ama Gayrimenkul Danışmanları sahaya inip 'patinaj' yaptığında kazın ayağının hiç de öyle olmadığını anlar, işe olan inançları sarsılır.

Neden gayrimenkul ofisleri bir Kuluçka Ofisler halini alamazlar?
Fark yaratacaksanız nasıl yaratacaksınız? Rakiplerinizi nasıl geçeceksiniz? Sürekli gelişen, değişen bu dinamik ortamda yenilikler üretmeden, yaratmadan kendinizi ve rakiplerinizi geçeceksiniz?
Fikirler pişirip, tartışıp, hayata geçirmeden nasıl yapacaksınız?


Oysa başarı sahanın doğrularını bir araya getirmekle olur. Teori dünyayı dolanırken saha zaten oradadır, yereldir, kendine özgülüğü vardır, keşfedilmesi, anlaşılması gerekir. Teori saha ile uyuştuğunda başarı gelir. Yaşanan doku uyuşmazlığının sebebi üzerinde kafa yormak gerekir.

İlişkilendirmeyi(zekayı) dumura uğratan, çalışmaz hale getiren, bloke eden bu anlayışın geldiği noktada sağlanan başarı bu ezberci eğitim sistemiyle bile ancak yüzde 15-20 dolayındadır. 


İsminin açıklanmasını istemeyen bir Gayrimenk Danışmanı anlatıyor:
Kiralık bina görüşmesi yapıyordum. Broker bana görüşmenin nasıl geçtiğini sordu? Ben de 'Çok iyi geçti' dedim. Bana müstehzi bir şekilde güldü. 'Sonuç' dedi. Ben de görüşme devam ediyor' dedim. Konu kapanmış görünüyordu. Daha açıklayıcı konuşmamamın sebebi onun leb demeden leblebiyi anlayacağını sandığım içindi. Meğerse bu bir espri konusu imiş. Ertesi gün eğitim toplantısında Broker, bir gün önceki görüşmeme atıf yaparak 'Bazı arkadaşlar görüşmelerinin çok iyi geçtiğini söylüyorlar. Sonuç ne? Sonuç var mı? Yok! Boşa vakit kaybetmekten başka bir şey değil. Zaman demek para demek.' Dedi ve arkasından bir sürü gereksiz laf etti ve ben de moral kalmadı. 

Neden böyle anlamsız, gereksiz, klişe, ezber sözcükleri peşi sıra söylediğini anlamıyordum. Hele şu 'Zaman demek para demek' klişesi, ezberi yok mu? 
Sanki zamanı gerektiği gibi, efektif kullanıyorlarmış gibi.

Şu Kibar Feyzo filmini bilirsiniz? Ağa rolündeki Şener Şen, köye gelen devlet ricali karşısında yardımcısı maraba İlyas Salman'a söylediği sözü hatırlarsınız: 'Soruyorum, soruyorum kullarımın hali nicedir, diye? Hep eyi eyi, diyorsunuz?'

'Görüşme çok iyi geçti' güya espri konusu oluyormuş!

Sonra ne oldu?

Mülk sahibi ile görüşmelerim devam etti. Sonunda  binayı portföyüme kattım. Yetki ile geldim Brokera söyledim.
'Kutlarım' diyerek beni tebrik etti. İkinci ayında kiraladım. Para hesabıma geçtikten sonra Brokerın karşısına geçtim: Ben ayrılıyorum, dedim. Ne oldu? Dedi. Benimle dalga geçtiniz, alay ettiniz? Dedim şaşırdı. Ne zaman? Dedi. Anlattım. Bozuldu, öyle demek istemediğini, yanlış anladığımı falan söyleyerek zevahiri kurtarmaya çalıştı ama kararımı vermiştim. 
Bana 'Eberleri bozan egoları da yıkar' dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var