13 Eylül 2018 Perşembe

Nasreddin Hoca Neden Büyük Bir İktisatçıdır?


Nasreddin Hoca'nın 'Doğuran Kazan ' fıkrasını herkes bilir ama bir kez de ben hatırlatayım ve bakalım Nasreddin Hoca ne kadar büyük bit iktisatçı imiş?

Fıkra şu: Hoca komşusundan bir gün kazanı ödünç ister. İade ederken içine küçük bir kazan koyar. Komşusu merakla bu küçük kazanı sorunca da,
"Komşu kazanın doğurdu" der. Komşusu bu işe pek sevinir. Aradan epey zaman geçer, Hoca yine komşusundan kazanını ödünç ister. Komşusu da sevinerek verir. Ama bu kez aradan günler, haftalar geçer, kazandan ve Hoca'dan ses çıkmaz.
Nihayet bir gün komşusu kazanını istemeye karar verir, 'Hoca bizim kazan ne oldu?' diye sorar.
Hoca da üzgün bir ifadeyle, 'Komşu senin kazan öldü. Sana nasıl söyleyeceğimi düşünüp duruyordum' deyince komşusu da, 'Hocam ne diyorsunuz? Hiç kazan ölür mü? Kazan canlı mı ki ölsün?' Hoca, 'Doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne neden inanmıyorsun' der.


Bu fıkra size sıradan bir fıkra olabilir. Zira öyle değil. Bu fıkrayı bir gayrimenkul danışmanı gözüyle değerlendirdiğimizde bundan çıkarılacak dersler vardır. Şöyle dikkatlice bir inceleyelim.
1- Kazan/Kazan, Kazan/Kaybet: Bu fıkrada ne var? Takas ya da  mübadele ama alan razı veren değil, yani mübadele-değişim eşit değil. Neden? Çünkü kazan doğurduğunda Nasreddin Hoca zararda, ama Kazan öldüğünde ise daha Hoca'nın kazancı daha büyüktür.
2-Değişim her zaman adil olarak gerçekleşmez. Kamu yatırımları gayrimenkulün değerlerini inanılmaz bir şekilde yükseltebilir. Prim yapar. Bir koyup 3 alma durumu yaratır. Küçük bir kazan karşılığında büyük bir kazan alınır. Komşu açısından bakıldığında ; önce küçük al sonra büyüğünü ver, durumudur. İlkin güldürür, sonra üzer. Çünkü büyük kayıp için küçük kazanç bir yemdir.
3-Hukuk diliyle teammüden; önceden planlayıp tasarlayarak bir cinayet işleme vardır. Nasrettin Hoca, komşunun kazanına göz dikmiş, bunun planını yaparak oluşturduğu bir mantık silsilesi ile 'kazan'ı önceden tasarlayarak öldürmüştür.
4-Nasreddin Hoca bir kreditör, tefeci, bir finans kurumu, bir bankacı felsefesi ve mantığıyla hareket etmiştir. 
a-Bana para yatır, sana kullanım hakkını (faiz) vereyim, demiştir. Paranın fiyatı faizdir
b-Bir başkasının evine, malına ipotek ya da haciz koyma fırsatını yakalamıştır. Ya başkasının elindekine göz koyma ya da kullanım hakkı karşılığında böyle bir olanak yakalamıştır.
c-Komşusunu paralı bir tüccar olarak düşünmüş, elindeki parayı(kazanı) bankasına çağırmış, bunun karşılığında faiz olarak (küçük kazan) vermiş, daha sonra da banka müşterisi olan müflis tüccarın mal varlığına (büyük kazana) el koymuştur.
5-Nasreddin Hoca güçlü bir ikna yeteneği ile inandırıcı bir hikaye kurgulamıştır.
6-Hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Birisi bize altın tepside bir şey sunuyorsa altında bir hinlik aramak gerekir. Kaybetmemiz için parlak gösterişli cümlelerin gerisinde ne var diye, bize uzatılan havuca aldanmamalıyız. Bize yem verilirken arkadan yumurtalarımız çalınabilir.
7-Nasreddin Hoca büyük hedef için küçük bir şeyi feda etmiştir. Kaz gelen yerden tavuğu esirgemiştir. Nasreddin Hoca küçük kazana karşı büyük kazanı hedefleyerek tam bir yatırımcı zihniyetiyle hareket etmiştir.
8-Alıcı ve satıcı pazarın kurallarına tabidir. Aldanma, yanılma, kandırılma gibi riskleri içerir. Kazanmayı hedefleyenin kaybetme riski de vardır. Kar da edersin zarar da. 
9-Karşılıklılık ilkesi: Büyük kazanı olan komşu, kendisine sunulan 'beleş, avanta kazan' alırken 'kazanın doğurduğuna' inanarak aldanmış, kanmış ve kendisini riske sokmuştur. Bedava sirke baldan tatlıdır. 'Kazan canlı değil ki niçin doğrusun? Diye sormamış ama 'Kazan canlı değil ki ölsün?' Diye sormuş. Aldatılma ve kandırılmanın en büyük gerekçesi olan beleş ve avantanın cazibesine dayanamayanın bir bedel ödeyeceği görülmüştür. Tehlikeyi sezememiş, basireti bağlanmış, manipüle olmuş, uyanık davranmamıştır.  Hoca da ona oyun oynamıştır.
10-Bu ilişki kazan kazan formülü değil, Nasreddin Hoca tarafından bakıldığında tek taraflı 'kazan'maktır.
11-Satış kapama: Fiyatın yükseleceğine inanıyorsunuz ama düşeceğine neden inanmıyorsunuz? Sorusu bütün mülk sahiplerine sorulacak ve sonucu tayin edecek sorudur. Kazanın doğurduğuna, yani piyasaların sürekli yükseleceğine inanmak ama düşeceğine inanmamak, beynimizin bizi zavallı yerine koyduğu bir oyundur. Beynimiz kaybetmeye karşı kendini korumaya alır, sürekli kazanma dürtüsünü güçlendirir. Gayrimenkul sürekli prim yapması gerkiyormuş gibi asla fiyatının düşeceğine ihtimal vermeyiz. Versek de kısa sürede yükseleceğine inanırız.
12-Termodinamiğin ikinci yasası; az yoğun ortamdan çok yoğun ortama geçiş; ısı sıcaktan soğuğa akar. Bu yönü belirleyen entropidir. Tüm termal işlemlerde entropi ya sıfırdır, ya pozitiftir. Eğer entropi sıfır ise işlem geri döndürülebilir, eğer pozitifse işlem geri döndürülemezdir. Termodinamiğin ikinci yasası termal süreçte yapılan bir işi ve verilen iç enerjiyi geri döndürmenin imkansız olduğunu göstererek sonsuz bir döngünün mümkün olamayacağını ispatlar. Yani kısaca büyük kazanan (Kazan öldü diyen taraf)  adil olmayan bir hukuku tesis eder. Böylece büyük bir güç tesis edilir. Güçlendikçe bu ilişki geri döndürülemez bir hal alır. Gerekçesi ise: Kanmasaydın! Gözünü açsaydın! Alan razı veren razı, durumu da olabilir.
13-Nasreddin Hoca haksız mıdır? Eğer oyunu piyasa kuralına göre oynuyorsan onun koşullarına tabi olursun. Oyuna giren kol sallar. Oyuna giren risk alır, zamanında çıkan kazanır. Risk almayan seyirci kalır. Yüksek getirir yüksek götürür: 'Zengin olmak istiyorsan tekstil işi yapacaksın. Zengin kalmak istiyorsan tekstili bırakacaksın' der Nasreddin Hoca dolaylı olarak.
14-Kazanı olan bir kriz ile karşı karşıyadır ve bir şok yaşamıştır. Değişen piyasaya hazırlıklı değildir. Manen çöküntü içindedir. Hesapta olmayan bir durum ile karşı karşıyadır. Bu yeni durumu kabullenmekte, içselleştirmekte, hazmetmekte zorlanacaktır.
15-Nasreddin Hoca iyi bir müzakerecidir.
16-Nasreddin Hoca piyasanın kendisidir.

Aşağıda müşteri itirazlarının çeşitliliğini ve bu itirazlara verilen cevapları göeceksiniz.  Bunlar size sadece fikir vermek ve insan profilimizi, düşünme şekli hakkında bilgilenmek içindir. Bunları kendinize has bir uslupla zenginleştirerek daha etkili yollar bulmak ve cevaplama sizin elinizdedir. Bir maymuncuk işlevi görecek fikirleri üretmek, açılması zor kapıları açmak için ne kadar sabırlı olunması gerektiği konusunda hangi yollara hangi birikime ihtiyaç duyacağınızı göstermektir. 

13 Nisan 2017




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var