Sayfalar
- Ana Sayfa
- Mortgage
- Konut Kredisi
- Refinansman Nedir?
- Kira Nedir?
- Sigorta
- Faiz Nedir?
- Fıkralar
- Kefillik Nedir?
- Arsa Payı Nedir, Nasıl Hesaplanır?
- Gayrimenkul Satış Vaadi Nedir?
- Tahliye Taahhütnamesi nedir?
- DEĞER ARTIŞ KAZANCI NEDİR?
- DOP (Düzenleme Ortaklık Payı) NEDİR?
- EMLAK-EMLAKÇILIK NEDİR?
- HACİZ YOLU İLE TAKİP NASIL YAPILIR?
- TAPU NEDİR ?
- Emlak Vergisi
- Sözleşme ve Şekil Şartı Nedir?
- ÖRNEK DANIŞMANLIK VE KOMİSYON SÖZLEŞMESİ
- Emlak Terimler Sözlüğü
Hakkımda
8 Ağustos 2012 Çarşamba
AKP’nin uydu kent söylemi nereden çıktı?
AKP’nin İstanbul çeperinde iki yeni şehir kurma tasarısı yeniden gündeme geldi. TOKİ’nin İstanbul’da yürüttüğü Kayaşehir Konutları Projesi’nin “Türkiye’nin en büyük uydu kenti"ne dönüştürüleceği açıklandı. Ancak uydu kentler, kent merkezlerini sermayenin talanına açarken, kentlileri kent dışına itiyor.
AKP’nin 2023 hedefli kentsel vizyon projelerine bir yenisi eklendi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, TOKİ’nin Küçükçekmece’nin kuzeyinde inşa etmekte olduğu Kayaşehir konutları çevresinde Kayaşehir adlı bir uydu kent oluşturularak, buranın 2023’ün “marka şehri” İstanbul içinde 1 milyon nüfuslu bir çekirdek kent haline getirileceğini söyledi.
20 bin konutun bitirildiği, 45 bin konutun daha inşa edileceği açıklanan Kayaşehir, 3. köprü güzergahında yer alıyor. 8 hastaneden oluşacak olan dev bir sağlık kampüsü, alışveriş merkezleri, lüks oteller, 2500 kişilik bir cami ve çok sayıda okulun inşa edileceği Kayaşehir’e, 26 yıldır İstanbul Rami’de bulunan Toptancılar Hali de taşınacak. Bayraktar, Türkiye’nin en büyük uydu kenti olacağını açıkladığı Kayaşehir’de ilk etapta 500 bin kişinin barınacağını, yerleşik nüfusun arkasından 700 bine ve son olarak 1 milyona çıkarılacağını söyleyerek, “Kayaşehir diye yaptığımız yer, kuracağımız şehrin çekirdeğidir. O çekirdeği genişleteceğiz. O şehrin çalışmalarına süratle başlıyoruz” dedi.
Uydu kentle kentsel dönüşüm el ele
AKP’nin İstanbul’u “çok çekirdekli” bir kent haline getirme girişimi yeni bir mesele değil. 12 Haziran 2011 genel seçimlerinden önce Tayyip Erdoğan “çılgın proje” olarak andığı Kanal İstanbul’u ilan ederken, İstanbul’da 30 milyon nüfuslu iki şehir kurulacağını söylemişti.
“Afet Yasası” o vakitler henüz detaylandırılmamışken, Erdoğan olası İstanbul depreminin yaratacağı tahribatı Kanal İstanbul’a bağlamış, projenin inşasıyla İstanbul’da deprem tehlikesinin ortadan kaldırılacağını iddia etmişti. “İki tane kuracağımız şehirde, Anadolu yakasında olanlar için oraları, Avrupa yakasında olanlar için buraları göstereceğiz. 'Buyur sana ev. Beğen al.' Mecbur gidecek. Niye? Deprem tehdidi var. Deprem tehdidini göre göre o vatandaşları orada nasıl bırakırız” diyen Erdoğan, İstanbul’un merkezindeki eski ve bakımsız evlerde yaşayanların Kanal İstanbul’da yeni inşa edilecek konutlara yerleştirileceğini ileri sürmüştü.
AKP, Kanal İstanbul’un ilan edilmesinden yaklaşık 1 yıl sonra, geçtiğimiz üç ay içinde kentsel dönüşüm harekâtını “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile yasal zemine bağlayarak, ülke çapında kent merkezlerinde TOKİ eliyle yürütülmekte olan tasfiye operasyonuna hız verdi. Buna göre, kent merkezlerinde toprak rantı yüksek olan bölgeler “afete maruz bölge” ilan edilerek bu bölgelerdeki konutlar, işyerleri, okullar ve hastaneler yıkılıp, yeni inşa edilen ve “afet tehlikesi olmayan bölgeler”e taşınacak. 2023’te 500 bin konut stoğuna ulaşmayı hedefleyen AKP, kentsel dönüşümle evinden ve işyerinden ettiği kentlileri, şehir dışına atılmaya başlanan okul ve hastaneleri 500 bin nüfus barındıracak iki devasa uydu kentte yeniden yerleştirecek. AKP’nin uydu kentleriyle, İstanbul’da merkezdeki kentsel arazi rantı yüksek olan tarihi konut dokusunun, yakın zamanda Tarlabaşı ya da Fener-Balat’taki örneklerde de görüldüğü üzere, soylulaştırılması operasyonuna da böylece makul bir kılıf bulunmuş oluyor.
Uydu kentlerle, kent merkezleri sermayeye bırakılıyor
1950’li yıllarda ABD’de yükselen konut politikasıyla pazarlanmaya başlayan, kent merkezinde barınmakta orta sınıfın kentin çeperlerinde yeniden yerleştirildiği, “kendi kendine yeten” ve kent merkeziyle fiziksel ilişkisi kopuk olan site benzeri yapılı çevreler mimarlık ve şehircilik literatüründe 'uydu kent' olarak tanımlanıyor.
İstanbul’un yenilenmesi için bir fırsat olarak servis edilen Kanal İstanbul projesinde olduğu gibi, Kayaşehir ve yine bir TOKİ projesi olan Başakşehir gibi uydu kentler, kentsel dönüşüm uygulamalarıyla kent merkezlerindeki arazi rantı yüksek bölgelerdeki mevcut yapıların yıkılarak, özellikle bu bölgelerde barınmakta olan kent yoksullarını, işçi sınıfını ve orta sınıfı kent çeperinde yeniden yerleştirmek üzere tasarlanıyor. Buna paralel olarak, yıkımla boşaltılan kent merkezleri, büyük sermayelerle yürütülen hummalı inşaat faaliyetiyle işyerlerinin ve otellerin inşasıyla finans ve turizm merkezleri haline getiriliyor. Bu doğrultuda kent merkezlerindeki tarihi yapılar da, İstanbul’da geçtiğimiz yıl tarihi okulların satışa çıkarılmaya başlanması örneğinde olduğu gibi, arsa ve yapı değerine göre ya otel, alışveriş merkezi ya da lüks rezidanslara dönüştürülmek üzere satılıyor ya da “ekonomik ömürlerini tamamladıkları” savıyla yıkılıyor.
Uydu kentlerle beraber, kent merkezleriyle çeperi bağlayacak şekilde yeni karayollarının, köprülerin, viyadüklerin inşa edilmesiyle yeni ulaşım güzergâhları oluşurken, bu ulaşım aksları AVM’leri, rezidansları, çok katlı iş merkezleri ile yeni uydu kentlerin üremesine sebep oluyor. Bu da, AKP’nin arzu ettiği “çekirdek” kentlerin ikiyle sınırlı kalmayıp, gittikçe artacağını kanıtlıyor.
Uydu kentler siyasi mücadeleden de soyutlanıyorKent merkezinden uzakta inşa edilen uydu kentlerin doğurduğu sınıfsal ayrışma, kent merkezinden politik olarak soyutlanmayı da beraberinde getiriyor. Özellikle kent merkezlerinde yoğunlaşan hizmet sektörü çalışanları, yaşadıkları bölgeler kent merkezlerinden mekânsal olarak ayrıştırıldığı için mesai saatleri dışında çalıştıkları alanla yaşamsal bir ilişki kuramıyorlar. Uydu kentler, “kendi kendine yeten” içine kapalı yerleşim bölgeleri olduğundan, işçi sınıfının mesai saatleri dışında kent merkeziyle fiziksel bağlantısı kesiliyor. Zaten konut kredileriyle borçlandırılarak veya kira yöntemiyle uydu kentlerdeki konutlara yerleştirilen işçi sınıfı ve orta sınıfın yaşam tarzlarının da dönüştürülmesi sonucu sınıfsal konumlarından soyutlanmaları ve kent merkezlerinin işçi sınıfından arındırılarak turizm ve finans merkezleri haline getirilmesi ile kent merkezinin örgütlü mücadele potansiyelinin ve kentteki politik eylemliliğin parçalanarak ilga edilmesi kolaylaşıyor. AKP’nin kentsel dönüşüm ve uydu kentler seferberliğinde, salt kamulaştırma bedellerinin, yap-satçılık ve inşa faaliyetinin muazzam bir ekonomik getirisi olması değil, kentsel dönüşümün kentlileri toplumsal ve siyasal olarak ayrıştırıcı ve soyutlayıcı sonuçları da gözetiliyor.
(soL – Haber Merkezi)
İki güzellik bir arada
Ya üçüde olmasaydı
Mehmet Akif Ersoy'dan
Gezi Parkı
Ne Denilebilir!...
Gezi
Günün Fıkrası
1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.
O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.
Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.
Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...
Avukat 1
Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.
- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...
Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş
- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.
Papaz utana sıkıla mırıldanmış.
- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.
Avukat gülümsemiş.
- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.
Avukat 2
George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:
"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "
Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"
George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.
Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.
"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".
Avukat 3
Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:
“İki kere iki kaç eder?”
Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''
Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş
En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:
''Kaç olmasını istersiniz?''
Avukat 4
Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:
Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.
Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.
Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.
“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''
Avukat 5
Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:
“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”
Avukat açtı ağzını:
“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”
Görevli yerin dibine geçmişti.
Sadece:
“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.
Avukat onun sözünü keserek devam etti:
“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”
Günün Sözü
İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder