Ekolojik pazarlara bıraktığınız eski gazeteler, Sulukuleli kadınların elinde kağıt torbaya dönüşüyor. Sulukuleli kadınlara Davutpaşa patlaması mağdurlarının da katılması gündemde.
Burası Radikallerin Sulukuleli kadınların elinde külah olmasa da kâğıt torbaya dönüştüğü yer...
Üretici Dayanışması Derneği; ekolojik pazarlarda eski gazete topluyor.
Gazeteler; Kader Kısmet Atölyesi’nde katlanıyor. Bez şeritler takılarak kâğıt torba haline geliyor.
Ekolojik pazar kuralı gereği, gazeteden yapılma torbalara yiyecek değil, yalnız giysi türü malzemeler konabiliyor. Torbaların alıcısı Clandestino adlı butik. Galata, Kadıköy veGalatasaray şubeleri olan butik, Hindistan ’dan ithal torba kullanıyormuş. Artık oradan değil buradan alıyor. Evde 1 haftada 100 tane torba yapsan 30 lira. Bin tane yapsan 300 lira ki ‘iyi’ para. Filiz Işıktaş 3 haftada 600 tane yapmış. Dernek aracılığıyla Filiz Işıktaş’ın eşi esnaf. Işıktaş, dernek aracılığıyla evde yaptığı çalışmalardan kazandı parayla kızını keman dersine yollamış.
Üretici Dayanışması Derneği; varlığını giderek daha keskin bir biçimde hissettiren kentsel dönüşüm sürecinde ona yanıt olarak kurulmuş. Kuruculardan Pelin Demireli hedeflerini “Kentsel dönüşümde mağdur olan kadınların ekonomik olarak güçlenmesi ve birlikte hareket etmesi” diye özetliyor. Demireli; İSMEK veya belediyelerin de benzer eğitimleri olduğunu söylüyor. Ama... “Ama kurslar ne kadar çok şey öğretse de tasarım, pazar ve tedarik sorunları var.” Tedarik, pazar, dayanışma ve hayal gücü... Dernek mütevazı çatısı altında işte bunları sağlıyor. Peki nasıl çalışıyorlar?
‘Başından atma diye bir şey olmuyor’
Kadınlar evde yaptıkları ürünleri derneğin bağlantı kurduğu işyerleri aracılığıyla ve internetten satıyor. Derneğe gelip giderken el sanatları ve internetten satışı öğreniyorlar. Filiz Işıktaş, Sulukule’nin yıkılmayan kısmında, ama diken üstünde. Bakkaldan 1 liralık çay, 50 kuruşluk şeker alarak geçindikleri mahalle düzeni bozulmuş. Bürokrasi sorun. Evvelsi sene valilikten çocuklara burs bulmuşlar. Para bankaya yatmış. Kart çıkarılmış. Ancak kartı almaya bankaya girememişler. Güvenliğinden, memuruna bir direnç kapısı! Geçen yıl bu ‘sorun’ olmamış çünkü zaten burs alamamışlar! Bu yıl da muhtarlık değişmiş ve çocukların hangi okula yazılacağı da dert olmuş. Dernek içi dayanışma yetişmiş. Işıktaş, “Ne sorununuz olsa dinliyor; çare arıyorlar; arkadaşlarına soruyorlar ama kesinlikle başından atma diye bir şey olmuyor” diyor.
Biraz yap, biraz boz
Raflarda ahşap baskılı örtüler, çantalar, şallar duruyor. Ahtamar ve ağaç desenleri gözalıcı. Desen ve kalıplar Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü mezunu İlhan Sayın’ın. Kadınlara, ahşap baskının temelini Veliye Martı öğretmiş. Sonra... “Sonra biraz yaptık, biraz bozduk, öğrendik işte...” diyor Fatma Hallaç.
Fatma Hanım, dul. Ailenin geçimi onun omuzlarında. Dernek, öğrenirken bir yandan çay içip dertleşebilecekleri, gülüp şakalaşacakları, dışarıda işleri varsa çocuklarını emanet edebilecekleri mekân. “Hayata daha fazla katıldık. Dışarı açıldık. Ben Taksim’e ilk defa bu sayede gitttim. Çapa’nın yolunu bilmezdim” diyor Damla. “Biz burada sevgi gördük; şefkat, yakınlık gördük” diyor Filiz.
Yüzde 100 organik insan ilişkileri
Kader Kısmet Atölyesi’nde şimdilik Sulukule’den 30 kadın var. Ancak kardeş dernek 1 Umut aracılığıyla, Davutpaşa mağdurlarının da katılması düşünülüyor. Davutpaşa mağdurları, bürokratik kayıtlarda “31 Ocak 2008’de maytap üretilen işhanınındaki patlamada ölen 23, yaralanan 117 kişi” . Bu atölyede ise adlarıyla, soyadlarıyla, kızlarının okul, oğullarının hastalık durumlarıyla bilinen, merak edilen insanlar.
Damla Kelbat ‘Kapıyı çalıyorsun şu kadarcık açıyorlar’
Damla Kelbat’ın kayınpederi ve kayınvalidesi kentsel dönüşüm sonrası Taşoluk’a taşınmış. Kira 300 TL. 50 TL belediye yardımı var ama doğalgaz, aidat, elektrik, su derken bütçe tepetaklak olmuş. Kayınpeder emekli. Sulukule Çeşme Sokak’taki evinde maaşıyla 4 evlat büyütüp torunlarına destek çıkabilirken artık kendini zor geçindirir hale gelmiş. Eski mahalleye mavi otobüsle 3.5 saat uzakta oturmaları cabası.
Aile, eskiden Sulukule’de ortak tuvaletli bir evde, ortak avluya açılan tek odada oturuyormuş. Şimdi apartmanda. Damla Kelbat, “Ama ne olacak akşam on buçukta eve geldikten, o evde oturamadıktan sonra... Eskiden kayınvalidemin evinin tuvaletinin ortasında ağaç vardı! Ama tuvalet mis gibiydi, tertemizdi. Önüne kilim atıp otururlardı. Banyosu varmış, güzelmiş. Ne olacak o banyoyu ovacak Vim alamadıktan sonra... Geçenlerde kayınpederim rahatsızlandı. Doktora götürecek araba bulamadık. Kapıyı çalıyorsun, şu kadarcık (4 parmak) açıyorlar, zincir zincir üstüne... Evin güzelmiş, komşun olmadıktan sonra” diyor.
Türkiye ’nin metropollerde dargelirlilerine sunduğu mutluluk reçetesi, kentin en uzağına yollanmak, günde 9 saat çalışıp, 4 saat yolda zaman harcayarak kazandığını TV karşısında uyumaktan başka bir şey yapamayacağı evlere dökmek... Daha iyi ‘reçete’ler, mahalleri dağıtılsa da birbirlerine tutunup ortak yaşamlar kurmayı becerebilen ailelerle, onların keman kursuna yazdırılıp ‘en iyi’ okullarda okutulmaya çalışılan çocuklarının düşlerine emanet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder