Dönüşüm sürecindeki tüm bu belirsizlikleri ve nedenlerini Mimarlar Odası Genel Başkanı Eyüp Muhçu ile konuştuk.
35 ilde toplam 6.5 milyon konut, birim ve işyeri yıkılacak. Halk bu yıkımlardan nasıl etkilenecek?
Kentsel dönüşümle ilgili en önemli eksiklik ve eleştirimiz, vatandaşlarımızın yıkım sonrasında nerede barınacakları konusuna ilişkindir. Binalar yıkılacak ve burada yaşayan yurttaşların nerede oturacağına dair bir plan ve program ortada yok. Kimsenin mağdur edilmeyeceği söyleniyor. Ancak pratiğe baktığımızda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının herhangi bir hazırlığı olmadığını görüyoruz. Vatandaşlarımızın ciddi bir şekilde mağdur olmaları söz konusudur.
Peki yıkımlar nasıl gerçekleştirilecek?
Söz konusu binaların nasıl yıkılacağı çok net tarif edilmemiştir. Vatandaşlar öncelikle kendi olanakları ile belirli bir süre içerisinde bu binaları yıkmak durumunda. Yıkmazlarsa TOKİ’nin müteahhitleri bu binaları yıkacak. Yıkılan binaların molozları, enkazları nereye taşınacak? Bu enkazlar nasıl değerlendirilecek? Enkazların içerisindeki plastik, metal ve benzeri maddeler, kimyasal maddeler nasıl ayrıştırılacak? Geriye dönüştürülmesi mümkün olabilecek mi? Bu sorunlara ilişkin bir organizasyon söz konusu değil. Bu belirsizlikler yıkım süreçlerinde vatandaşların mağdur edilmesine ve çevre kirliliğine neden olacaktır.
Yıkım kararına halk itiraz edebilecek mi?
Vatandaşlar pratikte hiç bir şey yapamayacaklar. Risk raporunu hazırlayan komisyona itiraz edebilirler ancak Bakanlığın güdümündeki komisyonların vatandaşların talepleri doğrultusunda değil, bakanlık görüşü doğrultusunda hareket etmeleri pek tabiidir. Vatandaşın yargıya gitme yolu da kapatılmıştır. Sadece enkaz bedelini takiben hukuki birtakım kararlar alabilecektir. Nihayetinde de yıkım süreci sonunda vatandaş ciddi bir mağduriyetle karşı karşıyadır.
Kentsel dönüşüm yapılması planlanan bölgelerdeki halk nereye gönderilecek?
Evi yıkılan bir vatandaşın 30 kilometre mesafeye taşınması halinde o ailenin çocuklarının okudukları okullarından, bölgedeki birtakım kamu hizmetlerinden istifade etmeleri engellenecektir. Buna ilişkin hiçbir önlem ve tedbir söz konusu değildir. O kentin merkezinde oturan vatandaş, kentin dışında yaşamaya itilirse bu ciddi sorunlara neden olur. Ayrıca vatandaşın evini yıkacaksınız ve yeni konut vereceksiniz ancak vatandaşın bu yeni konutlara, firmalara para vermeye gücü olmayacak. En azından dar gelirlilerin bu bedeli ödemesi mümkün olamayacak.
Yeni yapılacak konutlar için halktan ne istenecek?
Vatandaşın yüz metrekare bir konutu varsa bunun yenilenmesi halinde daha düşük metrekarede konut yapılacak, bu durumda vatandaşın yaşamını orada sürdürmesi zorlaşacak. Aynı büyüklükte bir yapıda oturmak istemesi halinde ise kendisinden 200 bin liraya varan birtakım bedeller talep edilecektir.
Yapılan konutların parası nasıl ödenecek?
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar başta olmak üzere iktidar, vatandaşların mağdur edilmeyeceğini içeren sınırsız vaatlerde bulunmaktadır. Kira yardımı da bu vaatlerden bir tanesidir. Ancak kira yardımının nasıl verileceğine dair bir gelişme söz konusu değil. Tamamen siyasi bir vaat olarak ortada durmaktadır. Kira miktarları nasıl belirlenecek, bu miktarlar hakkaniyete uygun olacak mı, bilmiyoruz.
Halkı mağdur etmeyecek bir çözüm nasıl olabilir?
Dönüşüm sürecinde yurttaşlarımıza 10 yıl geri ödemesiz 30 yıl süreli sıfır faizli kredi olanağı sağlanabilir. Bu mümkündür. 1960’larda devlet ilkesinin az dahi olsa yerine getirilmesiyle o zamanki kıt kamu olanaklarına rağmen dar gelirliler ve memurlar bu şekilde konut sahibi olabilmişlerdi. Bugün de olabilmelidirler. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yani hükümet bu hakkı vatandaşlarımıza mutlaka sağlamalıdır.
Müteahhitlerin payı ne olacak?
Yıkım sonrası yapılacak binaya ilişkin çok ciddi belirsizlikler var. Kentsel dönüşümle ilgili olarak mutlaka kentlerin master planlarının yapılması ve yürürlüğe sokulması gerekir. İmar karmaşasına yol açacak, sınırları belli olmayan bir süreç söz konusudur. Bu sürecin kimi müteahhitler ve siyasetçiler tarafından istismar edileceği ortadadır. Kimi yurttaşlar kendi haklarına sahip olamazken, kimi çevrelere ayrıcalıklı imar hakkı tanınarak trilyonların transfer edilmesi mümkün olacak. Müteahhitlerin dönüşüm sonrasında ne alacaklarının bilgisinin net olması gerekir. Ancak bunlar açık bir şekilde ifade edilmemektedir.
Sizce nasıl bir kentsel dönüşüm olmalı?
Öncelikle planlama kapsamında kentlerin geleceğinin ele alınması gerekmektedir. Kentlerin geleceği, nasıl yer seçimi yapılabileceği, yaklaşma kararları, donatı alanları ve kentlerin bütün olarak hem afetlere karşı güvenli ve hem de yaşam kalitesinin yükselmesini sağlayacak mekanlar olarak oluşturulması gerekir. Kent herhangi bir fiziksel alanın planlanması değildir. Aynı zamanda sosyal, ekonomik, demografik süreçlerin de mekanlar üzerinde örgütlendiği alanlardır. Bu alanların örgütlenmesi sürecine toplumun katılımı sağlanmalıdır. Planların bilimin rehberliğinde, kamu ve toplum yararı amacıyla ele alınması ve hazırlanması gerekir. Geçmişte yapılan pek çok planın rant elde etmek amacıyla yapıldığı ve kentlerin sağlıklı geleceğinin önünde engel teşkil ettiğini biliyoruz.
Öte yandan böyle bir süreç içerisinde meslek örgütlerinin, üniversitelerin mutlaka etkin olmaları gerekir. Kentlerin yaşam kalitesi son derece yetersizdir. Geçmişteki uygulamalardan dolayı kentlerin afetlere karşı güvenli olmadığı bir gerçektir. Uygar bir yaşamı gerçekleştirecek olanaklar kentsel mekanda örgütlenmemiş, kamu hizmetleri uygulanmamıştır. Dolayısıyla süreci bu bütünlükte ele almak gerekir.
Bunu yaparken de mutlaka sağlıklı yapı denetim sisteminin oluşturulması ve bu yapı denetim sistemine göre yeni yapılacak yapıların denetlenmesi, güvenli olmalarının sağlanması gerekir. Böyle bir süreç içerisinde vatandaşların yaşadıkları mahallelerde yaşamlarını sürdürebilmeleri yıllardır gelen komşuluk ilişkilerini, sosyal ilişkilerinin bozulmaması ve hatta onu geliştiren ortamlar olarak plan kararlarının ele alınması gerekir. Aksi takdirde kentsel dönüşüm vatandaşların yerlerinden yurtlarından edilmesidir, özgün kültürlerin yok edilmesidir.
(İstanbul/EVRENSEL)
6306 sayılı yasa, afetlere karşı kentleri hazırlamayı amaç ediniyor gibi gözükse de, aslında amacın 780 bin kilometre karelik ülke topraklarının tamamını; orman alanlarını, tarım arazilerini, içme suyu alanlarını, dere yataklarını, kıyı alanlarını, yeşil alanları, milli parkları yani ülkenin ne kadar yaşam alanı varsa buraları imara açmaktır. Bunu yaparken Başbakanlığın eliyle TOKİ tek imar otoritesi haline getirilmektedir. Nereden bakarsanız bakın 6306 sayılı yasa, depreme karşı bir güvence olmadığı gibi tersine, kentleri afet riskine daha da açık hale getirecektir. Yasanın kendisinin ‘bir afet’ olduğu yönünde bir değerlendirme yapmak mümkündür.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder