Sayfalar
- Ana Sayfa
- Mortgage
- Konut Kredisi
- Refinansman Nedir?
- Kira Nedir?
- Sigorta
- Faiz Nedir?
- Fıkralar
- Kefillik Nedir?
- Arsa Payı Nedir, Nasıl Hesaplanır?
- Gayrimenkul Satış Vaadi Nedir?
- Tahliye Taahhütnamesi nedir?
- DEĞER ARTIŞ KAZANCI NEDİR?
- DOP (Düzenleme Ortaklık Payı) NEDİR?
- EMLAK-EMLAKÇILIK NEDİR?
- HACİZ YOLU İLE TAKİP NASIL YAPILIR?
- TAPU NEDİR ?
- Emlak Vergisi
- Sözleşme ve Şekil Şartı Nedir?
- ÖRNEK DANIŞMANLIK VE KOMİSYON SÖZLEŞMESİ
- Emlak Terimler Sözlüğü
Hakkımda
8 Ekim 2012 Pazartesi
İstanbul neden öğrenmiyor
Radikal
Dünyanın diğer köşesindeki Kolombiya’nın ikinci büyük kenti Medellin, dünyaca ünlü uyuşturucu baronu Pablo Escobar’ın kenti olarak bilinirdi. Uyuşturucu başkenti bu kentte her yüz bin kişiden 382’si öldürülüyordu. Bu Birleşmiş Milletler ’in tehlikeli sınır kabul ettiği rakamın yaklaşık 40 misli! İnsan kaçırma ve cinayet sıradan vakalardan olmuştu. 1993’te Escobar’ın öldürülmesi ve güvenlik güçlerinin sıkı denetimleri sonrasında işler normale dönmeye başladı. 2018 Gençlik Olimpiyatları’na aday olan Medellin, 20 yıl sonra bugün kendini bir turizm destinasyonu olarak pazarlıyor. Ancak esas değişim 2003’ten sonra sıradışı bir şekilde oldu.
Aslen matematikçi olan Sergio Fajardo 2003’te belediye başkanı seçildiğinde basit ama etkili bir politika başlattı: “En güzeli en fakire”. Fajardo’ya göre muhtaç kesime verilen en küçük hizmet şehrin daha yaşanabilir olmasını sağlıyordu. Gerçekten de onun döneminde başlatılan ulaşım, altyapı, kentsel planlama ve mimarlık projeleri ile kentin en fakir mahalleleri yaşanması zevkli ve güvenli yerlere dönüşmeye başladı. Dik yamaçlardaki gecekondu mahallelerine teleferikler ve bir toplu taşıma sistemi olarak yürüyen merdivenler inşa edildi. Suç oranları daha da düştü, yaşam kalitesi arttı.
Fajardo ve ondan sonra 2007’de görevi devralan Alanso Salazar’ın teşvikleriyle Kolombiyalı çağdaş mimar ve plancılar Medellin’in en fakir mahallelerine en iyi kütüphaneleri, spor salonlarını ve parkları tasarladı. Bu yapılar sadece iyi ve sağlam değil, mimari açıdan da sıradışı, yenilikçi yapılardı. Kolombiya kültürünü yansıtması ya da geleneksel(!) olması amaçlanmamıştı. İnsanların ihtiyaçlarını gideren, pahalı olmayan, bakımı ve işletimi masrafsız her şeyden önemlisi mahalle sakinlerini önemli hissetiren modern mimari dillere sahiplerdi. Gecekondu mahallelerinde yapılan bu yeni yapıları ve ulaşım tesislerini halk fazlası ile sahiplendi. Medellin sadece Kolombiya’da değil dünyada da önemli bir kent haline geldi ve herkes mimarlığın doğru kullanımı ile gelen bu başarıyı konuşmaya başladı. Yeni kamusal yapılar ve bu başarı dünyanın en önemli gazetelerinde ve mimarlık yayınlarında yayımlandı. Sadece on yıl içinde Medellin akademik literatüre giren, mimarlık sayesinde sınıf atlamış önemli bir kent oldu.
Dünyanın bu tarafında, Türkiye ’de ise işler oldukça farklı. Hiçbir kentinde cinayet ve suç oranları Medellin’deki kadar artmasa da Türkiye hâlâ yaşam kalitesi yüksek ülkeler sıralamasına giremedi. Çok övündümüz, tüm yatırımların aktığı, ülkenin ağırlık merkezi İstanbul bile fiziksel mekân ve sosyal donatıların niteliği açısından gerçek bir dünya metropolü olmaktan uzak. Ülkedeki kentler doğru düzgün yapılara, kaldırımlara ve parklara sahip değil. Binlerce taklit cami, Neo-Osmanlı motifli uyduruk kamu yapıları, sevimsiz okul binaları, şablon toplu konutları ve bir türlü düzelmeyen yolları, kaldırımları ve meydanları ile inşaat sektörüne milyarlarca dolar akıtıldığı halde Türkiye’de hiçbir kent Medellin’in başarısını yakalayabilmiş değil. Gayrimenkul fuarlarında ödüller alan özel sektöre ait onlarca yeni bina Türkiye’de sevinçle karşılansa bile, hiçbiri ciddi uluslararası yayınlarda Medellin’deki yapılar kadar itibar görmedi.
‘En fakiri en uzağa’
Yıllarca terörle mücadeleye milyarlarca lirayı harcayan hükümetler, Ankara ’nın doğusundaki kentlere doğru dürüst bir kentsel planlama ve mimarlık hizmeti götürmediler. Bu kentlerdeki bırakın en fakir kesimi, orta kesim bile anonim apartmanlara ve alelade kamu binalarına mecbur bırakıldı. Devletin önceliği ucuz ve hızlı mimarlıktan yana oldu; estetik bir ideolojik araç, nitelik ise hep gereksiz bir ayrıntı idi. İhalelerle ucuz ama kalitesiz mimari çöplerle kentler mamur edilmeye çalışıldı; sonuçlarından herkes mağdur.
İstanbul başta olmak üzere kentlerde en fakir kesim, kentsel dönüşüm bahanesi ile başka yerlere taşınmaya zorlandı. Hiçbir zaman bu mahallelerde kamusal yapılara ve binalara gerekli önem ve özen gösterilmedi. Yerinde yerlisi ile dönüşüm yerine ‘tabula rasa’ mantığı ile her şeyin kazınıp yeni baştan yapılması tercih edildi, ediliyor.
Oysa Medellin’de ispatlandığı gibi, mevcut gecekondu dokusuna dokunmadan, sadece orada yaşayanlara hizmet edecek, mimarisi düzgün kamu yapılarının yapılması ile kentsel dönüşümün alasının yapılabileceğini yöneticilerimizin görüyor, biliyor olması lazımdı. En azından Dünya Kentler Birliği başkanı da olmuş, ülkenin en büyük kentini sekiz senedir idare eden, hem de mimar olan bir belediye başkanından beklenen bu olurdu.
İki güzellik bir arada
Ya üçüde olmasaydı
Mehmet Akif Ersoy'dan
Gezi Parkı
Ne Denilebilir!...
Gezi
Günün Fıkrası
1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.
O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.
Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.
Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...
Avukat 1
Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.
- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...
Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş
- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.
Papaz utana sıkıla mırıldanmış.
- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.
Avukat gülümsemiş.
- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.
Avukat 2
George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:
"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "
Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"
George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.
Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.
"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".
Avukat 3
Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:
“İki kere iki kaç eder?”
Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''
Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş
En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:
''Kaç olmasını istersiniz?''
Avukat 4
Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:
Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.
Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.
Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.
“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''
Avukat 5
Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:
“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”
Avukat açtı ağzını:
“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”
Görevli yerin dibine geçmişti.
Sadece:
“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.
Avukat onun sözünü keserek devam etti:
“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”
Günün Sözü
İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder