28 Ağustos 2012 Salı

Mübadele kentine koruma amaçlı imar

Turizm beldesi Fethiye'ye bağlı Kayaköy'de, eski Rum evlerinin ülkeye kazandırılması için koruma amaçlı imar planı bekleniyor.

MUĞLA - Yazın turist akınına uğrayan Muğla’nın Fethiye ilçesinin güneyindeki Kayaköy, nispeten ‘keşfedilmemiş’ diyebileceğimiz ve aslında tam da bu yüzden doğallığını yitirmemiş bir yer. Tarihi M.Ö. 3000’lere dayanan ve antik dönemlerde ‘Karmylassos’ adıyla bilinen Kayaköy, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ise ‘Levissi’ olarak anılan 3 bin nüfuslu bir Rum köyüymüş. Fakat 1923 Türkiye -Yunanistan nüfus mübadelesiyle Rumların terketmek zorunda kaldığı Kayaköy, burada iskân edilen Batı Trakya Türklerinin yörenin mevcut altyapısını benimseyememesi sonucu hüzünlü bir hayalet şehre dönüşmüş adeta. 
Evliya Çelebi’nin Seyahatname-si’nde de adı geçen ve bugün zamana karşı direnen Kayaköy, giderek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yerel yöneticiler Kayaköy’ün, tarihi değerine göre yeniden planlanması ve Rum evlerinin restore edilip ülke turizmine kazandırılması gerektiğini savunurken, Kayaköylüler de yaklaşık 20 yıldır çivi çakılmayan bölgede bir an önce koruma amaçlı imar planı çıkarılmasını bekliyor. 
Bölgenin geleceğine dair son gelişme ise geçen ay Kültür ve Turizm Bakanlığı ’nın, Kayaköy’ün 20 yıllık sorunuyla ilgili süren davadan çekilme kararı almasıydı. Kayaköy’de yaklaşık 200 hektarlık alan üzerinde bulunan tapu şerh hükümlerininÇevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kaldırmasıyla birlikte, Kayaköy’ün imara açılabileceği belirtilmişti. 
Özel Çevre Koruma Kurumu’nun ‘Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilan ettiği ve Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun da ‘Birinci Grup Anıtsal Yapı’ olarak tescil ettiği Kayaköy, daha önce de UNESCO tarafından ‘Dünya Dostluk ve Barış Köyü’ ilan edilmişti. 
Yılda yaklaşık 60 bin kişinin ziyaret ettiği Kayaköy’de harabeye dönmüş Rum evlerinin arasında dolaştıkça tuhaf bir hüzün sarıyor etrafınızı. Evlerin taş kesildiği, sessizliğin hem huzur verdiği hem de tüyler ürperttiği bir yer burası. Bölgede antik çağdan günümüze kalan en eski ve kapsamlı kalıntılar, M.Ö. 4. yüzyıla ait üç adet lahit mezar ve üzerinde Likçe yazıtlar bulunan kaya mezarları. Fakat Kayaköy, günümüzdeki popülaritesini, antik dönemden ziyade, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra mübadele sonucu terk edilen metruk bir Rum köyünün varlığına borçlu. 30 Ocak 1923’te Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi’ne ilişkin anlaşmaya göre boşaltılan köyde 2 büyük kilise, 14 şapel, 2 okul, 2 çeşme, 2 yel değirmeni, yaklaşık 1000 ev ve bu evlerle orantılı sayıda sarnıçlar var. 
Rumlarla Türklerin asırlar boyu bir arada yaşadığı Kayaköy’de, Türkler tarım ve hayvancılıkla, Rumlar ticaret ve zanaatla uğraşmış. Bir rivayete göre Rumlar, herhangi bir savaşı kazandıklarında evlerini maviye, kaybettiklerinde kırmızıya boyarmış. Kayaköy’de tapusu alınıp iç mimarisi bozulmadan korunan Rum evlerinden biri de 
Turgut Özal ’ın ‘davulcu damadı’ olarak bilinen Asım Ekren’e aitmiş. Fakat biz, nispeten ‘korunmuş’ bir başka Rum evine giriyoruz. 

Sahip çıkılmadı, talan edildi 
Kayaköy’ün sakinlerinden Hüseyin Ekiz, şu sözlerle özetliyor yörenin hikâyesini: “1923’te mübadeleyle Selanik’ten gelen Türkler, Kayaköy’deki Rum evlerine yerleştirildi. 1957’de ise Tapu ve Kadastro Müdürlüğü, bu kişilere oturdukları evlerin tapusunu verdi ve evler, onların adına tescillendi. Bölgede hiç kimsenin ikamet etmediği yerler de sahipsiz oldukları için Hazine’ye devredildi. Fakat buraya yerleşen halk, bu evleri benimseyemedi. Zamanla bölge boşta kalınca, evlerin kapı ve pencereleri hem Kayaköy hem de civar köylerde yaşayan köylüler tarafından söküldü ve evlerin içi yağmalandı. Çocukluk yıllarımdan hatırlarım; o evlerin ahşaplarını köylüler toplayıp yakacak olarak kullanırdı. Hazine de buraya pek sahip çıkmadı. Definecilerin uğrak yeri oldu Kayaköy. 3-5 yıl öncesine kadar hâlâ çalınan eşyalar vardı burada. Yakın geçmişte cami olarak da kullanılan Aşağı Kilise’nin kapısı, Fethiye Müzesi’ne kaldırıldı. Köylüler buna karşı çıkmıştı ama kaymakam, jandarmayla birlikte gelince engel olunamadı. Nitekim kilisenin kapısı götürülünce ve yerine başka bir kapı da konulmayınca, içindeki fresk ve mozaiklerin yağmalanması da kaçınılmaz oldu.” 
Levissi’nin ıssız sokaklarına geri dönünce, bir zaman tüneline giriyor insan. Biraz kulak kabartsanız, marangoz, bakırcı, kalaycı, demirci dükkânlarından çıkan ‘gürültü’leri duyacak gibisiniz. Yıkık dökük pencerelerden kafanızı uzatsanız, içeride dokuma yapan kadınları görecek gibisiniz. Ve gözlerinizi açıp bugünün gerçeğine döndüğünüzde, “Keşke burayı aslına uygun biçimde restore edip bir açıkhava müzesine dönüştürseler” diyecek gibisiniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var