24 Ağustos 2012 Cuma

Şarköy,Mürefte,Üzüm,Şarap...Aker Şarap!...





Şarköy, sahilden görünüş
 
Hayber Gürsoy

Şarköy...
Düzenli,bakımlı,temiz…İlk gözüme çarpan şey bu. Binalar 2 ve 3 katlı,yollar geniş ve her yer yeşil.
Türkiye’nin en uzun sahiline sahip tek ilçesi…
35 bin bina olduğunu,bunun yaklaşık 5 bin kadarını sabit,yerli ailelerin oturduğu; yani kışın 17 bin nüfus yazın ise 120-130 bin nüfus…Varın gerisini siz düşünün.
Sahil günün her saati hemen hemen çok kalabalık…Caddeler sokaklar insan kaynıyor.
Sahilin bir kısmı kum…Kum olan kısmında iğne atsanız yere düşmüyor. Belki yüz metrelik bölümünde derinlik belinizi geçmiyor. Bir kısmı beton teras…Buradan da denize giriliyor.
İnsanları sıcak ve yardımcı. Hemen dost oluveriyorsunuz.         

Şarköy ile özdeşleşen isim: Dr Cemal Özcan
Şarköy denilince benim aklıma üzüm ve şarap geliyor. Sadece üzüm,şarap değil; turizm,zeytincilik,balıkçılık geçim kaynağı…
Sokak satıcılarında bağdan yeni gelmiş kasa kasa üzümler görüyoruz. Üzüm taneleri erik taneleri kadar büyük;3.5 Lira…Biraz güçük olanları 2.5 Lira…
-Bu üzüm nerenin?
-Abi daha bu sabah Mürefte,Hoşköy’den geldi.
-Adı nedir?
-Kardinal.

Hava oldukça güzel. Soluğu Mürefte’de alıyor ve  içinde kısa bir tur arıyoruz. Önce iskelenin ucuna kadar uzanıyor ve Mürefte sahillerine boydan boya bir bakıyoruz. İskeleden sahile bakınca sol taraf en uç noktada  şarap fabrikaları görünüyor. Birkaç tanesi yan yana ama bunu daha sonra öğreniyoruz. Mürefte küçük bir belde  ama Anadolunun herhangi bir ilçesi kadar büyük bir yer…


Mürefte,iskelenin sağıdan bir görünüş


Mürefte,iskelenin solundan görünüş

 Mürefte,Binbirçiçek anlamına geliyormuş…
1600 yıllara dayanan gelişkin bir ticarete sahne olmuş. Mürefte vadilerinin killi yapısı tuğla ve kiremit ticaretinin gelişmesine neden olmuş. Bir başka neden ise şarapçılık…
Şarapçılık deyince bir durmak gerekiyor. 28 adet irili ufaklı şarap fabrikası…
Eski yerleşmeciler olan Rumlar bu işin ustası imiş. Sahile yakın yerlerden kanallarla sahile üzüm şırası akıtıp fıçılara doldurarak İstanbul’a oradan da Amerika’ya gönderirlermiş…

Sahilde yerlilerine soruyoruz.
-Bir şarap fabrikasını gezmek istiyoruz. Yardımcı olur musunuz?
-Abi,biraz ileri gidip, sağa dönerseniz orada bir tane görürsünüz.
Biz de öyle yapıyoruz. Tarif edilen adresi hemen buluyoruz.
Telaşlı adımlarla gelip bizi karşılayan kişi 3. kuşaktan Mustafa Aker. Su Ürünleri Fakültesi mezunu,Şarköy de açılan okulda şarapçılık üzerine eğitim almayı hedefleyen,işini profesyonelce yapmayı düşünen 28 yaşında,çocukluğundan beri kendini bu işin içinde bulmuş,mübadele ile Selanik’ten göçüp gelen İbrahim Aker ile başlayan,yani Aker ailesinin işi omuzlayan oğlu…
Fabrika biraz da şarapçılığın tarihi gibi…Bir müzeyi andırıyor.
Bizi gezdirmeye başlıyor.
-Bayramdan sonra bağbozumu başlıyor…20 Ağustostos’tan 20 Ekime’e kadar sürer…
-Anlaşıldı. Biz o kadarını bekleyemeyeceğiz. Kardinal’ı göremeyeceğiz.
Üzüm çeşidi olan Kardinal’ı göremiyoruz ama üzümün şaraba dönüşen yolculuğunu Mustafa Aker’den dinliyoruz.
               
1924’deki  mübadele ile üretim Türkler’e geçiyor…

Aker Şarap

Mürefte bir Rum kasabası…Şarap işini gayrimüslümler,dolayısıyla da Rumlar üstlenmiş…Bu işi daha sonra Türkler devir almış.  Mübadele yıllarında Rumlar Yunanistan’a,Yunanistan’daki Türkler buraya geliyor. Görev değişimi başlıyor. Bu sefer göçmenler şarap işine el atıyor. Uzun yıllar şarapçılık bir gelişme göstermemiş,hep eski usullerle devam etmiş. Aile bu işi bir butik işletme tarzında yürütüyor.

Mustafa Aker

 
-Selanik’ten göç eden ailemiz,o zamanlar nalbantlık ve semercilik yapıyormuş.Selanik’teki araziyi bırakınca buradaki arazi vermişler. 1967 yılında,dedemin üzüm bağları var,kimse üzümlerini almamış,o dönemde dedem şarap yapmaya başlıyor,şimdi 3.nesil biz devam ediyoruz. Biz bu işe kendi imkanlarımızla girdik. O günün teknolojisine uygun olarak her şeyi dedem yapmış. İçinde bulunduğumuz binayı ve resimlerde gördüğünüz çizimleri makineye dönüştürerek,her şeyi kendisi yapmış.




-Yıllık üretimimiz 250 ton. 350 bin-400 bin şişeleme yapıyoruz. Bu işi butik tarz da yapıyoruz. Hedefimiz daha iyi,daha kaliteli şaraplar çıkararak daha iyi yerlere gelmek istiyoruz. İstanbul,Trakya,Marmara ve etrafına pazarlıyoruz.


-Üretmek kolay,pazarlamak çok zor. Zorlanıyoruz. Pazarda çok büyük firmalar var. Onların arasından sıyrılmak kolay değil. İzin vermiyorlar. Rekabet için sermaye gerekiyor. Pazarlama kolay bir iş değil.
-Bu cıvarda bilinen bir markayız. İstanbul’a da yavaş yavaş giriyoruz. Kalite ile öne çıkmaya çalışıyoruz.



Moskova'daki Kızıl Meydan'ın yapımında kullanılan tuğlalar
-Bugün uygulanan politikalar da ayrıca bizi etkiliyor. Vergiler yüksek. On sene önce herkes şarapçı idi şimdi önüne gelen şarap yapamıyor. Bu yönden iyi.
-İddialı olduğumuz bir ürünümüz var. Organik şarap Gabani…Bağından itibaren organik…İçine ne ilaç ne kimyevi bir madde kullanmadık.Yaparken de kimyasal bir madde kullanmadık. Şu anda buranın,bu yörenin en güzel şarabı bu. İddialyız.


Dedeleri İbrahim Aker tarafından kurulmuş,geleneksel yöntemlerle  gerçekleşen üretim bugüne kadar gelmiş. Gelmiş ama şaraba ilgi çoğalınca,oyuna giren aktörler fazlalaşınca arayışlar başlamış.
Mustafa Aker’in ileriye yönelik hesapları sermaye yetersizliğine takılıyor.
-Her şey para!...Diyor,yoksa ben yapacağımı bilirim havasında.
Mustafa Aker’in konuşmasından anladığım kadarıyla,üzümde tarım ilacı ve şarabın içine katılan kimyasallar fazlalaştıkça şarabın kalitesi bozuluyor ve şarabın suyu çıkıyor.

Biz tekrar Mustafa Aker’e kulak verelim.
Bizi yer masasının etrafına davet etti. Ürünleri olan şarapları dizdi ve tek tek hepsinden tattırdı.
Tattık, hepsi de güzeldi. İddialı bir ürünü var. Buna çok bel bağlamış durumda.  En iddialı şarabı Gabani…Gabani tamamen doğal. Hiçbir katkı yok. Bağdan şişelenmesine kadar doğal yöntemlerle üretilmiş.
-Kazanın içine bir buruşuk üzüm tanesi atarsanız,bir tek tane bile tadını değiştirir. Bir çürük tane  atsanız da daha bir farklılaşır tadı.
Bu kadar hassas!Özen isteyen bir iş…

İbrahim Aker'in makine tasarımı
Bu yörede Mürefte iklimi kaliteli şaraplık üzüm yetişmesi için doğallığa sahip.
Aslında dikkatimi en ço çeken şey ne şarap ne de üzüm…
-Rumlar döneminde,Rusya’daki Kızıl Meydan’ın kırmızı tuğlaları Mürefte’den gitme imiş. Sadece  o mu? Marsilya’ya kiremitler de buradan gitmiş.
Mustafa Aker bize örnek tuğla ve kiremitleri gösteriyor.
Tasarım gerçeğe dönüşmüş

Birkaç şarap fabrikası daha gezdik.,Aker,Sevilen,Kutman…. Daha Kayra,Doluca…gibi 28 fabrika! Diğerleri hem bilinen marka ve bu işte epeyce mesafe katetmelerinden dolayı sayfalarımıza bu işi butik tarzda yapan Aker Şaraplarını taşıdık.

Şarapçılık bir kültür işi….Bu nedenle şarap biraz da içki sayılmaz gibi geliyor bana.
Şarap başka içkilere pek benzemiyor. Şarap kültürü bambaşka! Sizin hoşunuza giden bir başkasının hoşuna gitmeyebiliyor. Çeşidi  ve tadı çok. Herkes keyif alacağı bir tad yakaladığına güzel diyor. Bu yüzden biraz en iyi şaraba karar vermek zor olsa gerek…

Kutman Şarapçılık’tan Sıla hanım…Çok pratik,makineli tüfek gibi bildiklerini anlatan,konuya hakim biri,eğitimini almış.
O anlattı.
Eski çağlarda İran’ın Şiraz kentinde bir vatandaş  intihar etmeye kalkışıyor. Kendini mayalanmış üzüm suyu ile zehirlemek istiyor. Bu intihar etme işi demek çok eskilere kadar gidiyor.. Neyse biz konumuza dönelim. İntihar düşünen kişi mayalanmış üzüm suyunu içince güzelleşiyor. Kafa kıyak oluyor. Bu keşif intihar etmeyi düşünen kişiyi ne kadar zengin etmiştir ya da ne kadar mutlu etmiştir bilinmez ama en azından adamın intihardan vazgeçtiğini biliyoruz. Biliyoruz çünkü şarapçılık bu intiharı düşünen adamın fikri olarak doğmuş.
-Yunancam pek yoktu. Buradan yıllar önce göç etmiş Rum aileler gelip burayı ziyaret ettiler. Gezip incelediler. Konuştuk ama pek birbirimizi anlayamadık. Ama zar zor bir son söylediklerini anladım. Bırakıp gittikleri zamanki tadı yakalayamadıklarını ama bir daha geleceklerini söylediler.
Sıla hanım bize en pahalı şarabı gösterdi: 400  Lira! Toprağın altında saklanmış. Çünkü toprak ne sıcağı ne soğuğu geçiriyormuş. Isı farklılığı oluşmadığı içinde en iyi koruma yöntemi bu  imiş.
Sıla hanıma teşekkürler.
En pahalı başka bir şarap daha! Sevilen!
Sevilen’den Özlem hanım;
-En çok pahalı şaraplarımız satılıyor. Gerçek şarap içmek istiyorsanız bu! Diyor.

Şarap üzerinde baskı var!
Hemen hepsinin ortak fikri iktidarın şaraba koyduğu ağır vergiler. Herkes bundan yaka silkiyor.
Burada üzüm üretiliyor! Üzüm şaraba dönüşüyor! 28 şarap fabrikası var…
İktidar şaraba iyi gözle bakmıyor ama belediye AKP’li…

22.08.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var