Terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin kimlikleri gizlenmeli midir?
Aram Yayınevi'nin sahibi ve editörü tarafından yapılan başvuru üzerine AİHM İkinci Dairesi "Fatih Taş - Türkiye Davası" (Başvuru no: 36635/08. 05.04.2011) kararında Türkiye aleyhine ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmiştir.
İki takma isim kullanan yazar tarafından yazılan, "İtirafçı. Bir JİTEM mensubu anlatıyor" adlı kitapta PKK'nın eski bir mensubu, Devlet görevlilerinin terörle mücadelede kullandıkları yöntemleri anlatmıştır. Kitapta güvenlik güçleri mensubu birçok kişinin isimleri verilmiştir. Yazar, güneydoğu bölgesinde işlenen "faili meçhul cinayet"lerin birçoğunun "JİTEM" diye bilinen örgüt tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür.
Kitapta muhbirler ile eski PKK mensuplarının isimleri ve görevleri, asker ve subayların isim ve görevleri, kitabın yayınlandığı sırada nerede görev yaptıkları anlatılmıştır. Kitapta bazı kişiler "Musa Anter'in infaz ekibi", diğer bazıları "Vedat Aydın'ın infaz ekibi" gibi deyimlerle ifade edilmiştir. Bazı kişiler "cellât", "tetiği çeken", "boğaz kesen" adlarıyla tanıtılmıştır. Kitapta ayrıca, X'in yaptığı işlerle ilgili notlar, o dönemde görev yapan başka kişilerle görüldüğü birçok fotoğrafı, o dönemde görev yapan birçok siyaset adamı ile ordu mensubu subayların isimleri kitap sonunda "Ek" bölümde yer almıştır.
2004 yılında, yayınevinin sahibi ve kitabın yazarı (X), haklarında düzenlenen iddianameyle kitapta adları geçen kişiler terörle mücadelede görev yapan devlet görevlileri olduğundan isimlerini ifşa etmek suretiyle hedef haline getirmekle suçlanmış ve 3713 sayılı Kanun'un 6. maddesi gereğince cezalandırılmaları talep edilmiştir.
25 Ocak 2008'de İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi yayınevi sahibi hakkında yaklaşık 440 TL tutarında para cezasına mahkûm etmiştir. Mahkeme, kitapta bazıları subay, yönetici ve üst düzey siyaset adamı olan değişik kişilerin isim ve görevlerinin yer aldığı kitabın ilgili sayfalarına atıfta bulunmuştur.
Mahkeme, terörle mücadelede görev yapan kişilerin isimlerinin ifşa edilmesinin ifade özgürlüğü alanına girmediğini, AİHS'nin 10. maddesinin ikinci paragrafında da bu özgürlüğe kısıtlamalar getirildiğini belirttikten sonra, başvuranın bu isimleri özellikle cinayet gibi yasadışı eylemlere karışan kişiler olarak tanıttığını ve dolayısıyla terör örgütlerine hedef gösterdiğini ve nihayet kitabın tamamına bakıldığında şiddete teşvik içerdiğini belirtmiştir.
25 Mayıs 2010'da Yargıtay, verilen para cezasının temyiz için öngörülen yasal sınırın altında kalmış olması nedeniyle temyiz isteminin reddine karar vermiştir.
AİHM, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan biri olarak, demokratik toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için vazgeçilmez şartlardan birini teşkil ettiğini, ifade özgürlüğünün sadece toplum tarafından genel kabul gören veya zararsız ya da ilgi çekmeyen "bilgi" ve "fikirler" için değil, toplumun duygularını inciten, şok eden veya huzursuz kılan fikir ve bilgiler için de geçerli olduğunu, bunun çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir olduğunu, bunların yokluğu halinde "demokratik bir toplum"dan söz etmenin mümkün olmadığını tekrarlamıştır.
AİHM ayrıca, AİHS'nin 10. maddesinin 2. paragrafının yani ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında; siyasi konuşma ya da genel çıkarlar söz konusu olduğunda ifade özgürlüğüne hiçbir kısıtlama getirmediğini hatırlatmaktadır. Acaba ifade özgürlüğüne yapılan bu müdahale "demokratik bir toplumda gerekli" midir?
AİHM, ihtilaflı yayını ve özellikle ağır ceza mahkemesinin atıfta bulunduğu sayfaları dikkatlice incelemiştir. Özetle kitap, daha sonra güvenlik güçleri tarafından görevlendirilen eski bir PKK mensubu ile yapılan bir röportajı içermekte ve özellikle 1990 yılında vuku bulan "faili meçhul cinayetleri" konu etmektedir. AİHM'si "Bu beyanatların doğru olduğu kabul edilse bile, AİHM, söz konusu olayların ciddiyetini dikkate alarak, sadece resmi görevlilerin davranışlarının değil, kimliklerinin de kamu tarafından bilinmesinin meşru bir çıkar olduğu kanaatine" varmıştır.
AİHM ilk olarak, kitabın yazarlarına (...)'nın bizzat kendisinin röportaj verdiğini ve olayları anlattığını, ikinci olarak da, (...)'in adının daha önce 1998 yılında TBMM için düzenlenen bir raporda yer aldığını ve o dönemde faaliyet gösteren ve benzer olayları konu alan günlük bir gazetede de yayınlandığını gözlemlemektedir.
AİHM, ayrıca mevcut davanın konusu olan kitabın yayınlandığı dönemde, bazı güvenlik güçleri mensuplarını görevi kötüye kullanmakla suçlayan ihtilaflı bilgilerin kamuoyu tarafından daha önceden de bilindiğini, bu durumda kitapta adları geçen devlet görevlilerinin kimliklerinin korunmasındaki menfaat zaten önemli ölçüde azalmıştır.
AİHM, kitabın bazı bölümlerinde kullanılan sert ifadelere rağmen, bunun, şiddete, silahlı direnişe ya da ayaklanmaya teşvik içerdiği şeklinde yorumlanamayacağı kanaatine varmıştır.
Bu unsur belirleyici olmasa da, AİHM yine de kitabın sadece demokratik bir toplumda kamu yararına olan bir konuda fikir ve görüş bildirdiğini dikkate almaktadır.
AİHM, böyle bir toplumda ciddiyet taşıyan olayların özgürce tartışılmasının çok önemli olduğu kanaatindedir
AİHM, başvuranın ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.
Sonuç olarak devlet hâkim pozisyonu nedeniyle ceza davasına son çare olarak başvurmalıdır.
Terörle Mücadele Kanunun 6. maddesinin kaldırılması, eğer mümkün olmuyorsa mutlaka gözden geçirilerek yeniden düzenlenmesi gerekir. (Fİ/HK)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder