30 Mart 2012 Cuma

1980'lerden Bugüne. Şişli'de Bir Kitap Satıcısı: Fevzi Çolak

‘Bedelini ödeyerek öğreneceksin.’

Ortaokul mezunu görmüş geçirmiş seyyar bir kitap satıcısı,Erzincanlı Fevzi Çolak filozofik bir konuşma tarzıyla anlatıyor.
’62 yaşındayım,25 yıldır kitap satıyorum. Türkiye’yi il il gezdim. 81 ilini de iyi bilirim. Gitmediğim yer kalmadı. Feriköy’de oturuyorum.
'Bizim işimiz 1980'li yıllarda revaçta olan bir işti. Benim hikayem de böyle başladı.'
‘Eskişehir yolu üzerinde Çayır ve Mera Müdürlüğü var. Serbest biriydim. Ekmek param için çalmayacağım kapı yoktu. Girdim içeri,memurların karşısına geçip kendimi tanıttım..  Çantamda Dünya Klasiklerinin kitap kapaklarından ibaret sunum katalogu vardı. Çıkardım koydum önlerine...Ben satıcıyım,parasına bakarım. Sattığım şey beni ilgilendirmez,diye düşünüyorum. Gencim,aklım bir karış havada. Hanımefendinin biri eline tanıtıcı kitabı aldı sayfaları çevirdi. Tolstoy,Gogol,Dostoyevski, Puşkin,Gorki…Kataloğu bir kenara bıraktı,yüzüme baktı. Bakışı beni sarstı. ’Bu kitapları okuyan, adam gibi adam olur.’ Dedi. Bu laf benim zoruma gitti. ‘Niye,ben adam değil miyim?’ dedim. Kadın yüzüme baktı,bir şey söylemedi. Otele döndüm. Bu kadının lafı kafama takıldı. Niye böyle söyledi? Diye düşündüm. Vedat Türkali’inin Bir Gün Tek Başına ile okumaya başladım,Tolstoy,Gogol,Dostoyevski devam ettim. Okumaya başlayınca dünyam değişti,konuşmam,düşünmem değişti,her şeye farklı bakmaya başladım. Okumak insanı bu kadar mı değiştirir...’
‘80’li yıllarda Ankara’ya Sanayi Bakanlığı’na gittim. Kaçak olarak binaya girdim.Çıktığım kat bakanın bir alt katı imiş. İçeri girdim bir bayan tek başına oturuyor, kendimi tanıttım.’Kitap okur musunuz?’ diye sordum.’  Kadın afalladı. Şaşkın bana bakıyor. ‘Ben bu maaşla nasıl kitap okurum?’Dedi. Bu beni çok etkiledi. Çantamdan bir kitap çıkardım,’Al bu kitabı oku,bu benim sana hediyemdir’ dedim. ‘Bir şartla alırım. Ankara’ya her geldiğinde bana uğrayacaksın ’dedi. Tamam,dedim. Her zaman habersiz gittim. Çünkü onun o maaşla bana bir yemek yada benzer bir şey ikram edecek olması beni üzerdi.’
‘Üsküdar’a gittim. Çok yorulmuştum,orada bir çay ocağına girdim. Oturdum,baktım karşımda bir tablo var. Çay ocağının tam üzerinde. Çay buharından tablonun rengi değişmiş. Değerli bir tablo olduğunu fark ettim. Birden aklıma geldi. ‘Hemşerim sana bir Kuranı Kerim versem bu tabloyu bana verir misin?’ ’Tabi,ne demek,bu, Kuran’dan daha mı değerli? Al, senin olsun.’ Diyerek tabloyu hemen çıkarıp bana verdi.’
‘Anadolu’yu gezerken bir Tunceli'ne uğradım. Liseye gitmeden önce telefon ettik. Resim öğretmeni bizi karşıladı. O zaman ressamları anlatan bir kitap satıyorum. Hepsini yanımda gezdiremediğim için elimde bir demo,tanıtıcı bir kitap var,onu sunuyorum. Resim öğretmenine sundum,parası o an olmadığı için 10 gün sonra gel,20’sini veririm 100’ünü de sonra veririm,dedi. Benden tanıtıcı kitabı istedi. Ne yapacaksın,bu tek başına işine yaramaz,dedim,o da çocuğuna vereceğini söyledi.  İçimden gelmeyerek verdim. İlçeleri dolaştıktan sonra tekrar yanına geldim. Konuşurken bir bardak su istedim,o da mutfağın yolunu gösterdi. Mutfağa gittiğimde verdiğim kitabın demlik altı olarak kullanıldığını gördüm. İçim cızz etti. Kitabı alıp çantama koydum. Biraz sonra o da mutfağa gitti,döndüğünde,orada bir kitap olduğunu ama şimdi orada olmadığını söyledi. Ben aldım,dedim.Bu senin işine yaramaz. Sen bunun kıymetini bilmiyorsun. Bilsen,demlik altı olarak kullanmazsın! Bu ne senin ne benim işime yarar,dedim. Sonra kitabın sayfalarını çevirip Van Gogh’un bir tablosunu gösterdim. Sen bu resimden bir şey anlıyor musun?diye sordum. Bir şey anlamadığını söyledi. Anlayamazsın,anlasaydın,bu kitabın yerini bilirdin.’
‘Bedel ödemeden öğrenmeyeceksin. Öyle kolaycılık yok. Ben bu bilgiyi bir bedel ödeyerek öğrenmişim. Ben bunun hamallığını yapacağım,senin bir çaban olmayacak!Yok böyle bir şey. Türkiye’de bilgi hamallığı var. Birisi öğrensin bana anlatsın. Ne güzel! Kendin çaba harcamayacaksın,ondan sonra sormayan,sorgulamayan,söylenen her şeyi kabul eden insan tipi ortaya çıkıyor.

‘Şimdiye bakınca keşke okumasaydım. Okumasaydım da  kahrolmasaydım,diyorum’
‘İnsan sormuyorsa,nedenini sorgulamıyorsa her şey boşuna!...Annesi çocuğuna ‘git kızım,dişini fırçala’ dediğinde kızı da ‘neden fırçalayayım’ diye sormuyorsa bunun hiçbir anlamı olmaz. Dişini niye fırçaladığını bilmeyen zoraki iş yapmış demektir,bir süre sonra hiç yapmaz.’
‘Kitap dosttur,insanın sırrını saklar,her şeyini paylaşır. Kitap okumayan sağır,dilsiz ve kördür. Bu kadar!’
Hayber Gürsoy
30.03.2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var