13 Mart 2012 Salı

Soylulaştırma kavramı evcilleştirilirken



Son 10 yıldır duyarlı akademisyen, mimar ve eleştirel çalışmaların neo liberalizm ve kent hakkında kullanıma soktukları en yararlı yönlerden birini oluşturuyor “soylulaştırma” ya da “mutenalaşma” kavramları. Daha önce sınırlı bir akademisyen-mimarlık çevresinin kullandığı bu spesifik tanımlama, bugün gazete okuru düzleminde bile belli bir anlaşılırlığa sahip. En temel anlamda kentin tarihi ve kültürel dokusundan alt sınıfları kovup, aynı mekanları renove ederek üst sınıflara kültür, konut ve ofis alanı olarak transferi olarak niteleyebileceğimiz bu kentsel dönüşüm sağduyu açısından alımlamada bazı sornlar çıkarıyor. Özellikle bu mekanların potansiyel hedef kitlesi eğitimli orta sınıflar, daha önce çöküntü ve suç alanları olan kentin bu tarihi merkez alanlarının pırıltılı ve hijyen eğlence-kültür mekanlarına dönüştürülmesini, daha önce yaşayan suçla ilintili “kırık cam korkusunu” ısıtarak çok kolay meşrulaştırmaya teşne görünüyorlar. Zaten bu teşnelik neo liberal kentsel dönüşümün en büyük meşruluğuna dönüşüyor. Soylulaştırmadan bahsettiğinizde çok kolay şu cümleyi duyabiliyorsunuz: “Eee, daha önce buralarda tinerciler, suç yuvaları ve fahişeler vardı, pislik ile dolu bu tarihi mekanların böyle güzel yerlere dönüşmesinin neresi kötü ki?” İşte neo liberal mekansal dönüşümün sağduyu üzerindeki en büyük kozu bu olurken, sosyalistler de suçu, pisliği savunur bir pozisyonda sabitlenmeye çalışılıyor; ya da ordan bir devrim hayali çıkması için orayı muhafa etmeye çalışan saf iradeciler olarak görünüyorlar.
MÜTEAHHİT GÜZELLEMESİ

Son aylarda basında soylulaştırma konusunda dikkat çekici bir eğilim görmek mümkün. Önce Sabah'taki köşesinde Hasan Bülent Kahraman (HBK) Tarlabaşı ve Beyoğlu'ndaki içki yasağını bahane ederek, AKP'nin soylulaştırma ile kenti muhafa ettiğini ve 2,5 kuruşa bira içen lümpenleri bu hakketmedikleri güzelim mekanlardan çıkaracağını yazıverdi ellerini oğuşturarak. Kendini sol duyulu olarak pazarlayan HBK'nin direkt soylulaşma kavramını olumlayarak yazı yazması gerçekten dikkat çekiciydi. HBK'nin ardından ise Taraf'ın yeni kent yazarlarından Açık Şehir köşesi yazarı Ertan Altan bayrağı devralarak, soylulaştırma mevzunda sosyalistlere giydirmeye çalışıyor açıktan açıktan. Siparişle geldiğine dair açık şüphelerim olan bu 90 artığı yazar, son iki yazıdır soylulaştırma güzellemesi yapıyor. 20 Şubat'taki yazısında soylulaştırma sürecinin tam gaz sürdüğü Tarlabaşı dolayısıyla “ Soylular ve serfler savaşı çıkacak mı?” sorusuyla sosyalist duyuyla dalga geçmeye çalışmıştı aklınca. Altan'a göre,”Beyoğlu ve çevresindeki dönüşüm, soylulaştırma olarak ele alındığında, inşaatları yapacak şirketlerle mahallelerde yaşayan insanlar bir “sınıf mücadelesi”nin tarafları olarak konumlanmış oluyor. Sınıf mücadelesini yalnızca bir mahallede kazanmak mümkün olmadığı için çoğu zaman yerel yönetimlerin düzeltilmeye muhtaç projeleri köktenci sloganların arasından sıyrılarak hayata geçiyor. Her şeyden önce İstanbul’un tarihî merkezinde birer “çöküntü alanı” olarak duran bu mahallelerde mutenalaştırma, nezihleştirme anlamında bir “gentrification” çalışmasına ihtiyaç olduğunu kabul etmek gerekiyor.” Geçmişte sol yayınlarda çalıştığını da bildiğim bu zata göre kentsel dönüşüm ve sınıf mücadelesi çok farklı alanlarmış öğrenmiş oluverdik.
KAVRAMI İTİBARSIZLAŞTIRMAK

Sosyalistlerin soylulaştırma karşıtlığının o mekanlardan saftirik bir politika beklentisi nedeniyle olduğunu yazan Altan, arka arkaya dünyadan örnekler vererek soylulaştırmanın kentin tarihi mirasını nasıl koruduğunun meziyetlerini sıralıyordu. Kendisinin de o mekanların müşterisi olduğundan şüphe etmediğimiz yazar 5 Mart'ta çıkan ikinci yazısıyla “adil bir seçkinleştirme” kavramıyla literatürümüze yeni kavramlar da hediye ediveriyor. Adil bir sömürü oluyormuş bunu anlamış olduk, pes yani! Cihangir'deki Havyar Sokak'ın şık bir görüntüsünün eşlik ettiği son yazısında solun kent çalışmalarındaki önemli kazanımlarından ve tam da politikleşeceği bu aralıkta “soylulaştırma” kavramını itibarsızlaştırmaya da doğrusu evcilleştirmeye devam ediyor yazarımız.  Ona göre " Tarlabaşı’nda mülk sahiplerini son derece mağdur eden kamulaştırmalar, burada yapılması gereken çalışmaların bir tür “soylulaştırma” olarak görülmesine neden oldu. Şimdi bu dönüşüme “soylulaştırma” adını takanlar Tarlabaşı’nın mevcut haline birtakım nostaljik anlamlar yükleyerek, mahalledeki batakhanelere, mezbeleliklere övgüler düzüyorlar"mış...

AKP'ye yakın inşaat şirketlerinin büyük bir iştahla “Soylu”işe koyuldukları bu dönüşümde, Taraf'tan böyle yazıların gelmesini ben kendi adıma tesadüf ya da kente meraklı bir tırıl yazarın döktürmeleri olarak yorumlayamayacağım maalesef. Sadece şunu söylemekle yetinmek gerekiyor bu büyük aymazlık karşısında; Soylulaştırma süreçleri gayrimenkul piyasası, kültür endüstrisi, borsa ve geniş bir hizmetler sektörü operasyonu ile beraber yürüyen küresel dinamik bir neo liberal segment. Yani havyar düşkünü yazarımızın düşündüğü gibi, soylulaştırma eleştisi yapmak, yoksulluk ve suçun ya da çöküntü alanlarının kalmasını savunmak anlamına gelmiyor. Bunu düşünse düşünse “soylu”bir gayrimenkul şirketi danışmanı düşünür ancak.


BİRGÜN / ALİ ŞİMŞEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var