MÜTEAHHİT GÜZELLEMESİ
Son aylarda basında soylulaştırma konusunda dikkat çekici bir eğilim görmek mümkün. Önce Sabah'taki köşesinde Hasan Bülent Kahraman (HBK) Tarlabaşı ve Beyoğlu'ndaki içki yasağını bahane ederek, AKP'nin soylulaştırma ile kenti muhafa ettiğini ve 2,5 kuruşa bira içen lümpenleri bu hakketmedikleri güzelim mekanlardan çıkaracağını yazıverdi ellerini oğuşturarak. Kendini sol duyulu olarak pazarlayan HBK'nin direkt soylulaşma kavramını olumlayarak yazı yazması gerçekten dikkat çekiciydi. HBK'nin ardından ise Taraf'ın yeni kent yazarlarından Açık Şehir köşesi yazarı Ertan Altan bayrağı devralarak, soylulaştırma mevzunda sosyalistlere giydirmeye çalışıyor açıktan açıktan. Siparişle geldiğine dair açık şüphelerim olan bu 90 artığı yazar, son iki yazıdır soylulaştırma güzellemesi yapıyor. 20 Şubat'taki yazısında soylulaştırma sürecinin tam gaz sürdüğü Tarlabaşı dolayısıyla “ Soylular ve serfler savaşı çıkacak mı?” sorusuyla sosyalist duyuyla dalga geçmeye çalışmıştı aklınca. Altan'a göre,”Beyoğlu ve çevresindeki dönüşüm, soylulaştırma olarak ele alındığında, inşaatları yapacak şirketlerle mahallelerde yaşayan insanlar bir “sınıf mücadelesi”nin tarafları olarak konumlanmış oluyor. Sınıf mücadelesini yalnızca bir mahallede kazanmak mümkün olmadığı için çoğu zaman yerel yönetimlerin düzeltilmeye muhtaç projeleri köktenci sloganların arasından sıyrılarak hayata geçiyor. Her şeyden önce İstanbul’un tarihî merkezinde birer “çöküntü alanı” olarak duran bu mahallelerde mutenalaştırma, nezihleştirme anlamında bir “gentrification” çalışmasına ihtiyaç olduğunu kabul etmek gerekiyor.” Geçmişte sol yayınlarda çalıştığını da bildiğim bu zata göre kentsel dönüşüm ve sınıf mücadelesi çok farklı alanlarmış öğrenmiş oluverdik.
KAVRAMI İTİBARSIZLAŞTIRMAK
Sosyalistlerin soylulaştırma karşıtlığının o mekanlardan saftirik bir politika beklentisi nedeniyle olduğunu yazan Altan, arka arkaya dünyadan örnekler vererek soylulaştırmanın kentin tarihi mirasını nasıl koruduğunun meziyetlerini sıralıyordu. Kendisinin de o mekanların müşterisi olduğundan şüphe etmediğimiz yazar 5 Mart'ta çıkan ikinci yazısıyla “adil bir seçkinleştirme” kavramıyla literatürümüze yeni kavramlar da hediye ediveriyor. Adil bir sömürü oluyormuş bunu anlamış olduk, pes yani! Cihangir'deki Havyar Sokak'ın şık bir görüntüsünün eşlik ettiği son yazısında solun kent çalışmalarındaki önemli kazanımlarından ve tam da politikleşeceği bu aralıkta “soylulaştırma” kavramını itibarsızlaştırmaya da doğrusu evcilleştirmeye devam ediyor yazarımız. Ona göre " Tarlabaşı’nda mülk sahiplerini son derece mağdur eden kamulaştırmalar, burada yapılması gereken çalışmaların bir tür “soylulaştırma” olarak görülmesine neden oldu. Şimdi bu dönüşüme “soylulaştırma” adını takanlar Tarlabaşı’nın mevcut haline birtakım nostaljik anlamlar yükleyerek, mahalledeki batakhanelere, mezbeleliklere övgüler düzüyorlar"mış...
AKP'ye yakın inşaat şirketlerinin büyük bir iştahla “Soylu”işe koyuldukları bu dönüşümde, Taraf'tan böyle yazıların gelmesini ben kendi adıma tesadüf ya da kente meraklı bir tırıl yazarın döktürmeleri olarak yorumlayamayacağım maalesef. Sadece şunu söylemekle yetinmek gerekiyor bu büyük aymazlık karşısında; Soylulaştırma süreçleri gayrimenkul piyasası, kültür endüstrisi, borsa ve geniş bir hizmetler sektörü operasyonu ile beraber yürüyen küresel dinamik bir neo liberal segment. Yani havyar düşkünü yazarımızın düşündüğü gibi, soylulaştırma eleştisi yapmak, yoksulluk ve suçun ya da çöküntü alanlarının kalmasını savunmak anlamına gelmiyor. Bunu düşünse düşünse “soylu”bir gayrimenkul şirketi danışmanı düşünür ancak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder