28 Haziran 2012 Perşembe

Çirkinliğin Gözü Dönmüş Aktörleri

İstanbul'a son 50-60 yıldır neler yapıldığını, ne hale getirildiğini gördükçe ve dahası, yeni çirkinlik abidesi projelerden söz edildikçe içimde derin acılar duyuyorum.
Rant, tıpkı para, faiz, değer, fiyat gibi ekonominin unsurlarından biridir. Rantiyecilik derken, toprak üzerinden elde edilen ve bir tür kâr olan rant olgusunu değil, toprak üzerinden, ilgili resmi kurumların müdahaleleriyle elde edilen haksız kazancı kastediyorum.
İnşaat sektörü ise, binlerle ifade edilen çok çeşitli üretim kalemlerini içinde barındıran geniş bir iktisadi faaliyet alanını içermektedir. İnşaat sektörünü karlı kılan etmenlerin başında şehir imarcılığındaki ve devlet ihale şartlarındaki "ayarlamalar" gelir.

İnşaat ekonominin motoru olarak görülüyor

Özellikle büyük kentlerdeki arsalar üzerinde yapılan imar düzenlemeleri, bir anda o arsanın fiyatını 10-15 misli artırmaktadır. Veya mevcut imara göre yapılmayıp da, imar plan tadilatları yoluyla kaçak sayılan bölümlerin/katların yasal hale getirilmesi, bir anda inşaat sahiplerine, inşaatın büyüklüğüne göre milyon dolarlar kazandırmaktadır.
Sektörü karlı kılan ikinci etmen ise, sektörün kalifiye işgücü kullanma gereksinimi olmamasıdır. İnşaat emekçileri çok zor koşullarda yoğun emek harcayarak düşük ücret almaktadırlar.
Avrupa Birliği (AB), Türkiye'ye defalarca "İhale Yasasını, AB müktesebatına uyarla" demesine rağmen, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti döneminde İhale Yasası, 18 defa değiştirildi. Bunun anlamı, iktidar tarafından inşaat sektörünü ekonominin motoru olarak ayarlama çabasıdır. Çünkü bu sektör, iktidarın müdahalesine en açık sektör olup son derece yüksek karların döndüğü bir alandır. İktidar istediğine ihale vermekte, keyfince imar planları yapmakta, dahası Toplu Konut İdaresi'ne (TOKİ) özel yasa çıkarmaktadır.

Hiçbir sektörün karı, inşaat sektörünün karına yetişemez!

Yukarıda dediğim gibi bu karı, merkezde veya yereldeki siyasal iktidarın yasalara uyarlanan keyfiliği belirlemektedir!
Kentsel Dönüşüm Yasası, miadını doldurmuş binaların tehlike olmaktan çıkarılması ve deprem gerçeğine karşı tedbirler geliştirilmesi gerekçeleriyle çıkarılmış olsa da, aynı gerekçeler, bu vesileyle bazı uygulamaların kılıfı olarak kullanılmaktadır. Bunun uygulamadaki yıkıcı ve acı örneğini Sulukule'de gördük. Önümüzde mahkemenin iptal kararına rağmen Balat, Fener semtleri ve emsal kararın olmadığı Tarlabaşı semtleri var.
Bu semtlerin başta gelen özelliği, şehrin merkezinde yer almalarıdır. Kentsel Dönüşüm Projesi'nin bir yanında imar ve inşaat sürecinde oluşacak haksız rant kazançları olduğu gibi, bir yanında da, dönüştürülecek merkezi bölgedeki "yerlileri" kent merkezi dışına sürerek, orada yapılacak binaları daha çok kendi zengin çevrelerine satmaktır.

AKP'lilerin yeni projeleri!

Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul için yeni projeler açıklıyorlar.
Bunların bir kısmına kısaca bakalım:
Şehremini Kadir Topbaş açıkladı: Yenikapı'da denizi doldurarak İstanbul'a 1 milyon kişilik mitinglerin de yapılabileceği 715 bin metrekarelik bir meydan yapılacakmış!
Şehir için öteden beri meydan planlaması yapılmasın, hatta şehrin Bizans'tan kalma meydanları bile geliştirilmesin, şehirde meydan yapılacak yer bırakılmasın; şimdi kalk bugün denizi doldurarak meydan yapacağım de! Böyle bir projenin neler getirip götüreceği, kente ne katacağı şehircilik uzmanlığı ve yetkin mimarlık isteyen hesaplamalar gerektirir.
Bunları ben bilemem. Ancak böyle bir projenin altında yatan asıl etmenin, inşaat sanayi eksenli bir şehircilik ve finans faaliyeti olduğunu düşünüyorum. Çünkü burada büyük karlar var. Dönüp bakın, ortalık betondan müteşekkil ruhsuz binalardan geçilmiyor.
Daha dün "Taksim Yayalaştırma Projesi" adı altında, yayaların ve kent meydanı mimarisinin aleyhinde bir projeyi bize dayattılar. Üstelik Gezi Parkı'na, orada eskiden bulunan "Taksim Kışlası"nı yeniden yapacakları, bizzat Başbakan tarafından açıklandı. Böyle bir yapının ne tarihsel ne de mimari açıdan bir değer ve estetik taşımayacağı çok açıkken, neden böyle bir yapıda ısrar ediliyor? Sorunun cevabı basit: Oraya alışveriş merkezi (AVM) yapmak istiyorlar. Bunu da açıkça ifade edemedikleri için, AVM'yi Taksim Kışlası adı altında kentin bağrına sokacaklar.
Bu rantiyeci anlayışın birçok uygulamasından biri de, İstiklal Caddesi'ndeki Demirören AVM'dir!
Bir ara şehrin emanetçisi Topbaş, Marmara'da Sivriada'ya 110 metre yüksekliğinde Semazen heykeli yapılacağını açıklamıştı. İstanbul'a simge olacak diye pazarlanan semazen heykelinin anlam dünyasıyla İstanbul'un kent karakteristiğinin ne ilgisi var? Bir de heykelin etrafına cami, kilise, havra yapılacakmış! Güya Mevlana'nın bütünleştiriciliğine mekânsal kanıt sunuyorlar! Ancak bu anlayışı siyasetlerinde uygulamıyorlar!

Cami olunca akan sular durulacak mı?

Türkiye'nin ağır ve acil sorunları tüm yakıcılığıyla artarak devam ederken Başbakan Erdoğan, Çamlıca tepesinde 15 dönümlük alana cami yapılacağını açıkladı. Monarşiyi hatırlatan uygulamalar giderek artıyor: Başbakan ne diyorsa, gerisi aynısını söylüyor; memleket tamam efendimci üretmekte çok bereketli.
Konu cami olunca akan sular durulacak öyle mi?
Bu denli büyük bir mabet yapmanın nedeni, günahlarınızı ancak böyle büyük bir mabedin altında saklayabileceğiniz için mi?
Bir kentin siluetini bozacak, yeşil alanı talan edecek, şehrin tepe noktasından şehre beton bir kütle yükü binecek yapı cami olunca, bir kent ona kurban mı olacak?
Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere AKP iktidarının kentlilik kültürü, aklı, duygusu, tarihe saygısı işte bu kadar! (HŞ/EKN)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var