14 Haziran 2012 Perşembe

“Sermaye bir bölgeyi değerlendirdiği zaman oradan insanları kovar.”

Bütünlüğünü bilmeden antikapitalist mücadele verilemez
“Teori ne işe yarar?”
İngiliz Sosyal Bilimci Profesör David Harvey, İstanbul Bilgi Üniversitesinde düzenlenen “Sermayenin sınırları ve antikapitalist hareket” konferansına bu soruyu sorarak başladı. Harvey böylece teoriyi ve bilgiyi hangi şartlar altında nasıl kullanabileceğimiz konusunda bizi kışkırtarak işe koyuldu.
Hemen ardından uzunca Karl Marx’ın Kapital’de ve Grundrisse’de sermayenin hareket yasalarını nasıl anlamaya çalıştığını özetledi. Ve Marx’ın “Fransa’da İç Savaş”, “Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire’i” gibi birçok eserinde buradaki bazı temel kavramlara direkt olarak değinme ihtiyacı duymadığını hatırlattı.
Harvey, Marx’ın dehasının, sermayenin hareket yasasını anlamak için onun bütün evrenselliğini ve tikelliğini soyutlayarak işin özünü yakalamasında olduğunu söylüyordu. Marx, kapitalizmi yıkabilecek gerçekten devrimci bir teorinin varolabilmesi için onun yasalarının ve bilgisinin bilinmesi gerektiğini ortaya koymuştu. Kuşkusuz bu gereklilik politik gelişmeleri yorumlayacak, ona müdahale edecek sınıfın siyasi örgütlenmesi için de gerekliydi. Sermayenin hareket yasalarının bilgisine erişilmesi bu politik eylemin hayata geçerken çoğu zaman ondan direkt olarak bahsetmesine gerek bile bırakmayabilirdi.
1848 Devrimi’yle, 1871 Paris Komünü ve komünün düşüşü arasındaki dönemde ne olduğunu hatırlattı örneğin Harvey. “1848’de istihdam edilmemiş nüfus, sermaye tarafından değerlendirilmemiş arazi çoktu” dedi ve ‘48 ila ‘71 arasında burjuvazinin, devrimci süreci bugünkü canlandırma paketlerine benzer bir dizi yatırımla aşmaya çalıştığını vurguladı. İsim vermeden kentsel mücadele üzerine eserlerinde sıkça andığı Baron Haussmann’ın dönemin Paris’i merkezli uygulamaya koyduğu “canlandırma paketi”ni hatırlattı. Ve burjuvazinin o günden bugüne kalan temel bir kuralını (ya da taktiği) vurguladı: “Sermaye bir bölgeyi değerlendirdiği zaman oradan insanları kovar.”
Bu örnek kuşkusuz kent mücadelesinin güncel tartışmaları için de önemliydi. Harvey, “Bugün antikapitalist olmak için ne gerekiyor” sorusuna basit bir önceliği hatırlatarak yanıt veriyor: “Kapitali (yani sermayeyi ve onun işleyişini) bilmek zorundayız” ve hemen ekliyor : “Bütünlüğünü bilmeden antikapitalist mücadele verilemez.”
Kent üzerine çalışmalarıyla tanınan Harvey, kentsel mücadelenin bütünlüklü bir antikapitalist mücadelenin parçası olmadıkça kısmi başarılar elde etse dahi bunun kalıcı olmayacağını vurgularken de yine aynı şeye değiniyor: “Sistemi küçük hareketlerle yıkamayız. Çok geniş, büyük bir hareket olması gerekiyor.”
Marksizmin acemi de olsa sadık bir öğrencisi, belki de mütevazılıktan kendisini “bir çeşit Marksist” olarak tanımlayan Harvey’nin konferansından çok da yeni şeyler öğrenmemiş olarak çıktığını düşünebilir. Ancak antimarksist propagandanın “Marksist” entelektüellerce de sürdürüldüğünü hatırladığımızda konferanstan şu anekdotu aktarmakta fayda var.
Konferans sonunda bir bilgisayar öğrencisi “Bizim tek üretim aracımız bilgisayar ve artı-değer üretimi sürecine dahil olmadan üretim yapabiliyor ve bunu insanlığa sunabiliyoruz. Peki diğer insanlar ne yapacak” diye sordu. Harvey buna klasik olduğu kadar bütünlüğü kavramamızın önemine tekrar vurgu yapan bir yanıt verdi: “Bilgisayarını üreten kim?”
Eh, tüm bu teknolojik araç gereçlerin “Shenzen’de hangi şartlar altında üretildiğinin” sorgulanması gerektiğini “İşçi sınıfı mı kaldı” solcularına hatırlatmak da değerlidir, öyle değil mi!
Ve belki de konuşması boyunca, Marx’tan en çok öne çıkardığı vurguyu hatırlatarak bitirmekte fayda var: Antikapitalist mücadele devamlı artı değer üretmek zorunda olan sermaye birikimine son vermek zorundadır. (İstanbul/EVRENSEL)

SERMAYE NEDiR?
Sermayenin para ya da emek gücünün satın alınması anlamına gelmediğini söyleyen Harvey, kavramı, “Emek gücünün başka birisi tarafından mülk edinilmesi” olarak tanımladı. Sermayenin bu şekilde artı değer üretmek zorunda olduğunu söyleyen Harvey “Antikapitalist mücadele artı değer üretimini durdurmalı. Sermaye var olmak için dinamik olmalı, devamlı artı değer üretmeli ve günün sonunda o değerle yeni yatırımlar yapmalıdır. Sermaye artı değerle büyür. Büyüme olmazsa sonu gelir. Çünkü büyüme olmazsa kâr olmaz. Sermaye yatırıma bağımlıdır.”

İSPANYA BENZETMESİ
Radikal’de Türkiye’yi bugün krizle boğuşan İspanya’nın 5 yıl önceki haline benzetmesi de çok konuşulmuştu. Buna dair bir soruyu yanıtlayan Harvey, “5-6 yıl kadar önce İspanya’daydım. Sevilla’dan Madrid’e hızlı trenle seyahat ediyordum. Trenden dışarıya bakınca kısa bir süre içerisinde 60-70 civarında inşaat gördüm. İnsanlar hallerinden memnundu, ‘Gelişiyoruz ve sıcak para var’ diyorlardı. Oysa tamamen gayrimenkul israfına dayalı politikalar yürürlükteydi. Türkiye’deki durum da buna benziyor.”

DÜNYA ARTIK YÜZDE 3’LÜK BÜYÜMEYi KALDIRAMAZ
Eşitsizliğin muazzam derecede yaygınlaştığı bir döneme girdiğimizi söyleyen Harvey, kapitalizmin 18. yüzyıldan bu yana ortalama yüzde 2.5 oranında büyüdüğünü söyledi. Harvey, bugün içinse dünya çapında yüzde 3’lük büyümenin dahi büyük bir soruna işaret edeceğini, çünkü dünyanın bugünkü sınırlarının bunu kaldıramayacağını söyledi. Öte yandan Harvey, kapitalizmin doğası gereği devamlı daha çok büyümesi ve artı değer üretmesi gerekliliğinin var olduğunu hatırlattı ve bu çelişkinin dünyayı pek çok açıdan ciddi bir sıkıntıya sürükleyeceğini vurguladı.

PLÜTOKRASİ HAKİMİYETİ
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi  ABD’de seçimleri paranın kazandığını söyleyen Harvey, “Parası olan başkanı seçer. Her iki partiyi de kontrol eder. Güçlü para sahipleri yargıyı da kontrol eder. Yani ortada bir plütokrasi var. Ve plütokrasi insanlığın karşı karşıya olduğu sorunları çözemez” dedi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var