22 Mayıs 2012 Salı

Avrupa müzeleri telaşta

The Economist, Türkiye'nin geri istediği tarihi eserleri nedeniyle Avrupa'da müzelerin telaşta olduğunu yazdı. Dergi Türkiye'yi 'kültürel hırsı olmakla' eleştirdiği yazısında, Osmanlı topraklarından çıkan tarihi eserleri de hatırlattı.

Radikal/İSTANBUL - The Economist dergisi 19 Mayıs günü ‘Türkiye’nin kültürel hırsları’ başlıklı makaleyle Türkiye ’nin yurtdışına kaçırılan eserlerini geri alma mücadelesini eleştirdi. Kültür editörü Fiammetta Rocco tarafından kaleme alınan yazıda, Avrupa müzelerinde ve koleksiyonerlerde telaş olduğu vurgulanarak “Bazısı avukatlara başvurdu, bazısı da uzun dönemli ödünç vermenin sorunu çözeceğini umuyor. Ancak Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay sadece süresiz ödünç vermeyle tatmin olacaklarını söylüyor. Bazısı da oyalama taktiği güderek Türk yetkililerin bezeceğinii umuyor” ifadesi kullanıldı.
Türkiye yıllardır, topraklarından kaçırılmış tarihi eserlerinin peşinde. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay , Hattuşa’dan 1917’de restorasyon bahanesiyle götürülen Boğazköy Sfenksi’ni iade etmeyen Almanya’yı, Almanların yürüttüğü kazıları iptal etmekle uyarmıştı. Berlin Müzesi iki ay sonra eseri ‘iade’ kararı aldı. Bakanlık ayrıca Amerikan Metropolitan Müzesi’ndeki Herakles Heykeli’nin üst yarısının iadesini de sağladı. Bakanlık Avrupa ve ABD’deki birçok müzeden de zamanında kaçırılmış eserleri istiyor.
Dergide çıkan makale ise Türkiye’nin bu eserleri isteme hakkı olmadığını savunuyor: “Osmanlı padişahı 2. Abdülhamid, 1887’de Lübnanlı bir köylünün Sayda kentinde bulduğu 18 lahiti İstanbul’a getirtmişti. En büyük lahitte Büyük İskender’in kemiklerinin bulunduğuna inanılıyordu. Lahit Türklere ait değil ve Sayda bugün Lübnan topraklarında ama lahit, İstanbul ’un en büyük hazinesi kabul ediliyor. Mona Lisa Louvre için neyse, İskender Lahti de İstanbul Arkeoloji Müzesi için o.”
Oysa İskender Lahiti Lübnan’dan getirilirken bu topraklar Osmanlı Devleti’ne aitti. Türkiye’nin iadesini istediği hiçbir eser ise bu kapsamda değil. İadesi istenen eserlerin tamamı yasadışı yollarla kaçırılan hazineler.

Humann: Nasıl kaçırdım?
The Economist’teki makalede Almanya’da bulunan Bergama Zeus Sunağı da yer aldı ve ‘padişahın izniyle’ kaçırıldığı öne sürüldü. Oysa gerçek kaçırılma hikâyesi farklı. 1864 yılında Ege’deki tren yolu inşaatında mühendis olarak çalışmaya gelen Carl Humann bir yıl sonra Bergama akropolünü keşfetti. 1871 yılına kadar yani Osmanlı yönetiminden kazı izni aldığı tarihe kadar Zeus Sunağı’na ait pek çok parçayı Almanya ’ya kaçırdı. İzni aldıktan sonra da bu eserleri sanki izin alındıktan sonra götürmüş havası yarattı. Tüm bunları da Berlin Müzesi Heykel Bölümü Müdürü Alexander Conze’ye yazdığı mektupta anlattı. İşte o mektuptan bir bölüm:
“...Şimdi size şöyle bir teklifim var. Bu işin kokusu çıkmadan rölyefleri tepeden aşağı indirteyim. Sağlam sandıklara koyayım ve Dikili’ye taşıtayım. Orada kimse sandıkları İzmir istikametli bir gemiye yükletmemi engellemez. İzmir ’de Diran Efendi’yi hemen yoklayıp beni İzmir Limanı’na kontrolsüz sokmalarını sağlarım. Sonra da sandıkları İzmir ’de Hollanda veya İngiliz bandıralı bir şilebe yükleyip yollarım. Böylece sandıkları kimse bulamaz. Biz de bunların size altı yıl önce ve geçen sene gönderdiğim rölyeflerden olduğunu söyleriz.”
Osmanlı dava açtı
Troia diğer ismiyle Troya Hazineleri de benzer yöntemlerle kaçırılmıştı. Alman amatör arkeolog Schlieman, bulduğu hazineleri Atina’ya kaçırdı. Kaçakçılığın ortaya çıkmasından birkaç ay sonra Osmanlı Devleti Atina’da 1874 yılında dava açıp eserlerin iadesini talep etti. Ancak dava kaybedildi. Daha sonra temyize gidildi ve Osmanlı haklı bulunarak eserlerin iadesine karar verildi. Schlieman’ın Atina’daki evi arandı ancak eserler kaçırılmıştı. Daha sonra Osmanlı, Schlieman aleyhine 1 milyon Frank’lık tazminat davası açtı. Ancak mahkeme tazminat bedelini 10 bin Frank olarak belirledı. Bu arada Osmanlı Devleti girdiği savaşlar nedeniyle eserlerin peşini bıraktı.

İstedİğİmİz eserler
ABD’den: Kumluca Eserleri, Herakles Heykeli, Getty Museum ve Lydia Eserleri.
Almanya ’dan: Bergama Zeus Sunağı, Aphrodisias İhtiyar Balıkçı Heykeli, Konya Beyhekim Camii Mihrabı, Hacı İbrahim Veli Türbesi Sandukası, Troya Hazineleri.
Danimarka’dan: Diyarbakır Müzesi Sfenks Figürini, Akşehir Seydi Mahmut Hayrani Türbesi’ne ait sanduka, Cizre Ulu Cami kapı tokmağı, Nuruosmaniye Kütüphanesi’ne ait Kur’an sayfaları.
Rusya’dan: Troya Hazineleri.
Fransa’dan: II. Selim Türbesi çinileri.
İngiltere’den: Çalıntı Kur’an sayfaları, Victoria&Albert Müzesi’nde bulunan Eros Başı, Samsat Steli, Halikarnas Mozolesi parçaları, Knidos Aslan heykeli.


Knidos Aslanı vinçle taşındı
İngiliz Arkeolog Charles Newton ve arkadaşları, kürekli bir filikayla, Knidos Aslanı’nın binlerce yıldır kıpırdamadan yüzükoyun yattığı Datça koyuna geldi. Büyük ihtimalle o tarihe kadar kimseler bu eşsiz koya uğramamıştı. Newton, aslanı taşıyabilmek için koya bir vinç bile getirtti. 11 ton ağırlığındaki Knidos Aslanı heykeli, vinçlerle koya yanaşan tekneye, sonra da bir İngiliz savaş gemisine yüklenerek götürüldü. Newton bu anı fotoğraflamayı da ihmal etmedi. Newton tarihi eserler konusundaki bu ‘başarılarından’ dolayı daha sonra ‘sir’ unvanıyla ödüllendirildi. Hem Knidos hem de Bodrum’dan çok kıymetli eserleri gemilerle İngiltere ’ye taşımış, dönemin yöneticilerinden Mehmet Ali Ağa’dan da insan gücü ve malzeme yardımı almıştı. Çaldığı eserler bugün British Museum’da sergileniyor.


Eros Başı İngiltere ’de
Konya Ereğli’de 1879 yılında Konsolos Charles Wilson tarafından yapılan kazılar sırasında ortaya çıkarılan 700 yıllık Sidemara Lahti üzerinden koparılıp götürülen Eros Başı İngiltere ’de Victoria&Albert Müzesi’nde sergileniyor. 25 tonluk Sidemara Lahiti ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde Eros başının yeri boş olarak sergileniyor. Eserin müzeye Wilson’ın torunları tarafından bağışlandığı ortaya çıktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var