24 Mayıs 2012 Perşembe

Çöpteki tatlar

Sanayi ülkelerinde gıda israfı giderek artıyor. Tarlalardan sofralara gelene kadar, gıdaların yaklaşık yarısının çöpe atıldığı sanılıyor.
ÇEPEÇEVRE
"Taste the Waste” (Çöpün tadına bak!) adlı belgesel film soruna dikkat çekiyor.
Deutsche Welle Türkçe'nin haberi şöyle;
Kırmızı, sulu domatesler, sarı biberler ve salatalıklar… Lezzetli bir salatanın malzemeleri gibi görünen bu gıdalar bir süpermarketin çöp konteynerinden çıkan ürünler. Gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkeler açlık, kıtlık, gıda fiyatlarının yüksekliği, gıda arzındaki yetersizlik gibi sorunlarla boğuşurken, sanayi ülkelerinde çöp tenekeleri çöpe atılan yiyeceklerle dolup taşıyor. Almanya’da yılda yaklaşık olarak 10 milyon ila 20 milyon ton gıda maddesinin çöpe atıldığı ve bu miktarın her geçen gün büyüdüğü tahmin ediliyor.
Bu tezata dikkat çekmek isteyen gazeteci Valentin Thurn, “Taste the Waste” (Çöpün tadına bak!) adlı belgesel filminde, yenebilecek durumda olan gıdaların neden çöpe atıldığını, sanayi ülkelerindeki gıda israfının, kalkınmakta olan ülkeleri ne yönde etkilediği gibi sorulara yanıt arıyor. İlk gösterimi bu yıl Berlin Film Festivali “Berlinale”de yapılan belgesel, 8 Eylül tarihinden itibaren Alman sinemalarında gösterime girecek.
Gazeteci Valentin Thurn'un araştırmalarına göre, tarlalardan sofraya gelinceye kadar gıda maddelerinin yaklaşık yarısı çöpe atılıyor. Peki, neden bu kadar çok gıda maddesini çöpe atıyoruz? Valentin Thurn, süpermarket çalışanları, yöneticiler, fırıncılar, bakanlar, psikologlar, çiftçiler ve AB bürokratları olmak üzere pek çok kişi ve uzmanla görüşerek, bu sorunun yanıtını arıyor. Örneğin filmde görüş aktaran bir çiftçi, patateslerin yarısını daha hasat aşamasında atmak zorunda kaldığını, zira müşterilerin çok küçük ya da büyük patateslerin diğerlerinden daha kötü olduğu gibi bir yanılgıya sahip olduğunu belirtiyor.
Thurn'un filminde ortaya çıkardığı ise, artan gıda israfından herkesin dâhil olduğu bir sistemin sorumlu olduğu. Artık süpermarketler bütün yıl boyunca her tür ürünü arz ediyor. Raflardaki ekmeğin akşam saatlerinde de taze olması gerekiyor, her mevsimde çilek bulunabiliyor… Üstelik ürünlerin süpermarketlerde alıcı bulabilmesi için mükemmele yakın görünmesi şart. Kenarı kopmuş bir marul, küçük bir çürüğü olan patates, ezik büzük bir elma doğrudan çöpe atılıyor; yoğurtlar ise son kullanma tarihinin geçmesine iki gün kala raflardan alınıyor. Bu buz dağının yalnıza görünen yüzü. Zira gazeteciye göre yiyeceklerin yarısının israf edilmesinin, iklim üzerinde de olumsuz etkileri bulunuyor. Tarım atmosfere salıverilen sera etkisi yaratan gazların üçte birinden sorumlu, çünkü gıda talebine karşılık verebilmek için dünyanın diğer ucunda yağmur ormanları yok edilerek, yeni tarım alanları açılırken, çöpte yok olmaya yüz tutan gıdalardan da, atmosfer için karbondioksitten 25 kat daha zararlı olan metan gazı açığa çıkıyor.
Çevre örgütleri de filme ve gıda israfına ilişkin çeşitli açıklamalarda bulundu. Greenpeace, filmin ekim aşamasından ticari olarak piyasaya sürülene kadar gıda artıklarının nasıl değerlendirildiği skandalını gözler önüne serdiğini belirterek, son kullanma tarihi uygulamasının yeniden gözden geçirilmesi çağrısında bulundu. Greenpeace açıklamasında, "Zira son kullanma tarihi yasal olarak değil, gıda sektörü tarafından belirleniyor. Firmalar böylelikle ürünlerine yönelik talebi artırırken, daha fazla çöp açığa çıkmasına neden oluyor” denildi.
Alman Açlıkla Mücadele Örgütü Genel Sekreter Wolfgang Jamann ise yeterince gıda maddesi üretilmesine karşın, dünyada bir milyar insanın açlık çekmesinin bir skandal olduğunu belirterek, "Gıdaya bir 'değer' olarak saygı duymanın ve yiyeceklerimiz konusunda daha bilinçli olmanın vakti gelmiştir” şeklinde konuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İki güzellik bir arada

İki güzellik bir arada

Ya üçüde olmasaydı

Ya üçüde olmasaydı

Mehmet Akif Ersoy'dan

Mehmet Akif Ersoy'dan

Gezi Parkı

Gezi Parkı

Ne Denilebilir!...

Ne Denilebilir!...

Gezi

Gezi

Günün Fıkrası

Deli

1960'lı yıllar,Elazığ Akıl Hastanesinden her nasılsa 423 akıl hastası kaçar ve Elazığ'ın cadde ve sokaklarına dağılır.



O zamanın ünlü doktoru Mutemet Tazıcı hastanenin başhekimidir. 'Doktor bey,ne yapalım?' diye akıl danışırlar.



Mutemet Bey personeline;'Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin!'der.



Doktor önde birkaç personeli arkasında düt düt diye trencilik oynayarak Elazığ'ı dolaşırlar. Bütün deliler bu kuyruğa girip vagon olurlar. Hastaneye geldiklerinde sayı 612 kişidir...



Avukat 1




Zenginin biri ölümüne yakın, biri doktor, biri papaz, diğeri avukat olan üç yakın arkadaşını yanına çağırarak bir ricada bulunmuş.

- 300 bin dolar kadar bir tasarrufum var, bunu yanımda öteki dünyaya götürmek istiyorum. Ama kimseye de güvenemiyorum. Şimdi size 100'er bin dolar vereceğim. Bu paraları ne olur ben gömülürken kefenimin iç cebine koyuverin...

Adam ölmüş ve üç arkadaşı verdikleri sözü yerine getirmişler. Bir süre sonra doktor vicdan azabına yakalanmış. Diğer iki arkadaşını çağırarak onlara itirafta bulunmuş

- Hastanenin çok acil ihtiyacı vardı onun için 100 bin doların 20 bin dolarını hastaneye sarf ettim, kefene 80 bin koydum.

Papaz utana sıkıla mırıldanmış.

- Maalesef ben de aynı günahı işledim paranın yarısını kilisenin inşaatına ayırdım. Kefenin cebine 50 bin dolar koydum.

Avukat gülümsemiş.

- Ben sözümü aynen yerine getirdim, kefenin cebine 100 bin dolarlık çek koydum.




Avukat 2




George ve Harry balonda Atlantik Okyanusu’nu geçmektedirler. George Harry'ye döner ve “Biraz alçalıp nerede olduğumuzu anlayalım” der. Harry sıcak gazı biraz kısar ve balon alçalmaya başlar. George "Hala nerede olduğumuzu anlayamadım biraz daha alçalalım ve şu aşağıdaki adama soralım" der. Harry adama bağırır:

"Hey bayım nerede olduğumuzu söyleyebilir misiniz lütfen. "

Adam geri bağırır: "Bir balondasınız ve 100 metre yukardasınız"

George Harry'ye döner ve "Bu adam bir avukat" der.

Şaşırır Harry, "Nasıl anladın?" der.

"Çünkü" der George "Verdiği bilgi %100 doğru, fakat faydasız".




Avukat 3




Önemli bir iş için mülakat yapılacakmış. Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir de avukat başvurmuş. Önce matematikçiyi içeriye almışlar ve bir masaya oturtup, sormuşlar:

“İki kere iki kaç eder?”

Matematikçi bir süre düşünmüş, önüne kâğıt kalemi almış, 10-15 sayfa doldurduktan sonra demiş ki: ''Eminim ki dört eder.''

Sonra fizikçiye aynı soruyu sormuşlar. Fizikçi de önce düşünmüş, sonra bir deney düzeneği kurmuş, sağa sola toplar fırlatmış. Yarım saat sonra : ''Yaptığım deneylere göre 3,9 ama 0,2'lik bir hata payı olabilir.'' demiş

En son avukatı almışlar içeri, sormuşlar soruyu. Avukat hiç düşünmeden etrafına sinsi sinsi bakmış ve sormuş:

''Kaç olmasını istersiniz?''




Avukat 4




Ceza davalarına bakan avukat bir arkadaşım anlatmıştı:

Yoksul bir babanın oğlu şoförlük yaparken ölümlü bir kazaya neden olmuş. Olayda tam kusurlu. Şoförün babası avukata başvurarak hukuki yardım istiyor. Arkadaşım adamın yoksulluğuna bakarak hiçbir ücret talep etmeksizin davayı takip ediyor.

Ancak bütün deliller aleyhte. Yapılacak bir şey yok. Şoförün mahkûmiyetine karar veriliyor.

Şoförün babası büroya gelerek yakınıyor.

“Yoksulluğun gözü kör olsun. Paramız olsa da iyi bir avukat tutsaydık bunlar başımıza gelmezdi.''




Avukat 5




Hayırsever vakıflardan birindeki çalışanlar şehrin en başarılı avukatından henüz herhangi bir bağış almamış olduklarını fark ettiler. Bağış toplama görevindeki kişi avukatı bağışta bulunması için ikna etmeye çalışıyordu:

“Araştırmalarımıza göre yıllık geliriniz en az 500.000 $. Ancak bugüne kadar hiç bir hayır işine bir kuruş bağışta bulunmamışsınız. O paranın bir kısmını bir şekilde topluma iade etmek istemez miydiniz?”

Avukat açtı ağzını:

“Önce, araştırmalarınız annemin uzun bir hastalıktan sonra ölmek üzere olduğunu ve hastane masraflarının onun yıllık gelirinin bir kaç kat üstünde olduğunu da gösterdi mi? Sonra, kardeşimin malul bir gazi, kör ve tekerlekli iskemleye mahkûm olduğunu? Ya da kız kardeşimin kocasının bir trafik kazasında öldüğünü ve onu üç çocuğuyla beş parasız bıraktığını?”

Görevli yerin dibine geçmişti.

Sadece:

“Hayır, hiç bir bilgim yoktu...” diye mırıldanabildi.

Avukat onun sözünü keserek devam etti:

“Pekâlâ, ben onlara zerre kadar para vermezken, size niçin vereyim?”



















Günün Sözü

Homo sum,humani nil a me alienum puto

İnsanım,insana özgü hiç bir şey bana yabancı değildir.

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında

Şişli Merkez Mh,Esen Sk Saruhan İşhanında
Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Hayatımızdan sessiz sedasız çekilmişler

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli

Sinema Tarihinin Zaman Tüneli
Siyah Beyaz Hayatımızdan Renkliye...

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar

Sinema Tarihinden Siyah ve Beyazlıklar
Zamanın belleği var