Kampüsün ortasındaki terk edilmiş araziyi tarlaya çeviren Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri "Kentte de tarım yapılabilir" diyor.
Öğrencilere okulun bahçeler müdürü Suat Yalçın göstermiş araziyi. 90’larda öğrenciyken buraya geldiklerini hatırlıyor mezunlardan Nalan Özdemir: “Araziyi okula Türkiye’nin ilk kadın doktoru bağışlamış. İki şart koşmuş: Araziye bina yapılmayacak ve öğrencilerin kullanımına açık olacak.” Arazi de sanki yıllardır onları bekliyor gibi: Toprağı çok verimli, yumuşak. Hemen altında asırlık bir kuyu, içinde su...
‘Starbucks işgali ateşledi’
Bir yandan da okuldaki verimsiz pratikleri dönüştürüyorlar: “İki haftadır yemekhaneden sebze meyve atıkları, yumurta kabukları topluyoruz” diyor Uluslararası Ticaret öğrencisi Çiğdem Artık. Yemekhane görevlileri şaşırmış önce, “Ne yapacaksınız” diye sormuşlar, “Gübre” cevabını alınca da “helal olsun” demişler. Eskiden kampüsteki kuru yapraklar atık tesisine götürülürmüş, artık onlar da ‘kompost’ yani gübre olacak.
Pazar sabahı hummalı bir çalışma var. Günde bir kere karıştırılması gereken kompostun başında toplanmışlar, sırayla tırmıklarla, küreklerle girişiyorlar. Karışımdan dumanlar, kokular çıkıyor ama kimse sırasını kaçırmıyor. Siyaset bilimi hocası Zeynep Kadirbeyoğlu, elinde tırmıkla “Geçen sefer derse gittim buradan çıkıp” diyor gülerek.
Fikir yıllardır akıllarındaymış, ama süreç Starbucks işgaliyle hızlanmış. Aralarında 20’ye yakın öğrenci, mezun, personel ve öğretim görevlisi var. Ama Tarlataban yalnızca Boğaziçililere değil, herkese açık. Pınar Ercan, grubu okul dışından bir arkadaşlarından duymuş, aralarına katılmış. “Kendi aramızda bir öncümüz, sözcümüz yok” diyor: “İşbölümünden çok iş dağılımına önem veriyoruz.”
Amerika yerlilerinden domates tohumu da geldi!
Tohumlar Fransa’dan ‘Kokopelli’ adında bir tohum bankasından gelmiş; Monsanto gibi devasa şirketlerin tekelleştirmesine karşı dünyanın dört bir yanından ilaçsız tohum toplayarak dağıtıyor, saklıyor ve çoğaltıyorlar. Tohumlar için para istememiş Kokopelli, “Sadece ekin ve dağıtın” demişler. Pınar Ercan, “20 çeşit domatesimiz var, Kızılderili Çayen kabilesinin domates tohumları bile geldi” diyor. “Toprağın zenginliğini korumak için çeşitlilik önemli, araziye tek tür ekmemek lazım. Bu şekilde kimyasal kullanmanıza da gerek kalmıyor.”
Şimdilik pembe Çanakkale domatesiyle başlamışlar. Fidanlar okulun serasında büyüyor, birkaç haftaya tarlaya ekilecek. İlk ekinleri sofra kurup yemeyi planlıyorlar, gelecek planları arasındaysa yemekhanenin ihtiyaçlarını karşılamak, ucuz fiyatlarla öğrencilere satmak, hatta mekânlarını açma fikirleri var. “İşgalde okuldan talep ettiğimiz ucuz ve kaliteli yemekti” diyorlar, “Şimdi sofraya gelen yemeğin nasıl üretildiğinin de sorgulanmasını istiyoruz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder